Analiz
Giriş Tarihi : 21-12-2019 10:42   Güncelleme : 21-12-2019 10:42

Mesele “kadın hakları” değil, sen hâlâ anlamadın mı?

​ Gezi kalkışması, dalga dalga yayılırken söylenen bir söz her şeyi özetliyordu: “Mesele iki ağaç değil, sen hâlâ anlamadın mı?” şimdi de feministler aynı nakaratı tekrarlıyorlar; Mesele “KADIN HAKLARI” değil, sen hâlâ anlamadın mı?

Mesele “kadın hakları” değil, sen hâlâ anlamadın mı?

Anlamayanlara tekrar tekrar anlatmak zorundayız. Şiddet artıyor. Toplum atomize ediliyor. Aile çökertiliyor. Evlilikler azaldı, boşanmalar arttı. Fuhuş yapmak ceza mevzuatında suç değil. Kadın ve LGBTİ bireylerinin cinsel özgürlüğü yasal teminat altına alındı. Karar merciinde bulunanlar duymuyor/görmüyorlar. Makamlar/mevkiler elden gidince mi, çamur deryasını göreceğiz?

Feminist önderler pervasızca açıklıyorlar: “Medeni Kanun’u, Ceza Kanunu’nu, 6284 sayılı yasanın çıkarılmasını sağlayan biziz! İstanbul Sözleşmesini imzalattıran biziz!”

Birkaç aldatıcı sözle arka planın üstü örtülüyor. “Şiddete taraftar olan yok. Şiddeti önleyelim” dedikçe saldırıyorlar. Her konuyu aynı torbaya koyup ‘şiddet var’ deyip bağırıyorlar. Kadına şiddet, feminist yasaların yürürlüğe girdiği tarihten itibaren % 500 oranında artmasına rağmen halen babayı/kocayı/erkeği suçlamaya devam ediyorlar(*). Aile düşmanı güruha karşı maalesef iktidarlarını/zenginliklerini kaybetme korkusunda olanlar da susuyor/destek veriyorlar.

Mor Çatı’nın kurucularından, feminist önderlerinden Av. Canan Arın Cumhuriyet Gazetesine verdiği röportajda “...Medeni Kanun ve Ceza Kanununu değiştirilmesini istemeye başladık ve sonunda değiştirttik.” açıklamasını yapmıştır. Aynı şekilde feminist hareketin öncülerinden Av. Hülya Gülbahar, “Yasal mevzuatımız dünyaya örnek gösterilecek bir mevzuat. Her noktasında virgülünde, hatta her kelime arasındaki boşluklarda bile Türkiye kadın hareketinin emeği var. İstanbul Sözleşmesinin adı boşu boşuna İstanbul Sözleşmesi değil… tarihe geçecek bir sözleşme hediye ettik dünya tarihine… 6284 sayılı yasanın örneği yok dünyada kelime kelime biz yazdık. Sayın Fatma Şahin önderliğinde biz yazdık” açıklamasında bulunmuştur.

Hakikat ise, Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın sakıncalı bulup imzalamadığı İstanbul Sözleşmesini, dönemin Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu tarafından 2011 yılında gurur ve iftiharla imzalandı. Kendisinin hamaset sözleri ile imzaladığı sözleşme hakkında bu geldiğimiz acı noktada olumlu/olumsuz hiçbir söz sarf etmemektedir. Derin stratejik bilgiye sahip olduğu varsayılan hocanın açıklama yapmasını bekliyoruz. Her konuda fikir sahibi ancak aileyi parçalayan sözleşme/yasalar hakkında suskunluğa bürünmüş görünüyor. Aldatılmış olabilir. Çıkıp halkından özür diler ve/veya imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’nin arkasında durur.

6284 sayılı yasanın mimarı Prof. Dr. İzzet Özgenç hazırladığı eserine sahip çıkmamaktadır. Yasaların mimarı denilince gurur duyacaksınız. Aileyi tarumar eden, şiddeti artıran yasayı hem yazıp hem de “uygulama sonuçlarından beni sorumlu tutamazsınız” diyeceksiniz. Dünyada eşi ve benzeri olmayan yasanın mimarı olarak cevap vermek zorundasınız. Hukuk tarihinde hangi metinde “delil ve belge aranmaz” hükmü mevcuttur. Babayı/kocayı/oğlu, delilsiz ve belgesiz evden uzaklaştırmak, diğer anlatımla sürgün etmek hangi suç ve ceza tanımına uymaktadır. Feministler noktasına virgülüne kadar biz hazırlattık diyorlar, sizin söyleyecek bir sözünüz var mıdır?

Değerli Ceza hukukçusu Prof. Dr. Mahmut Koca İstanbul Sözleşmesi hakkındaki mesajında, “Bu sözleşmeyi ilk onaylayan Meclis maalesef 2012 yılında TBMM olmuştur. Bu sözleşme imzalanırken ne kamuoyunda ne mecliste hiç tartışılmamıştır. Bu sözleşme Hırvatistan da meclise sunulduğunda yer yerinden oynadı. Hıristiyanlar bu sözleşmeye kadını koruma maskesi altında cinsiyet ideolojisi dayattığı ve geleneksel aile değerlerini altüst ettiği gerekçesiyle karşı çıktılar. Yoğun tartışmalar yaşandı. Dünya sistemi neyi nerede yapacağını da hesap ediyor. Bu sözleşme İstanbul Sözleşmesi olursa, yani İslam dünyasının önemli merkezlerinde yapılırsa bu dünyanın muhalefeti hesaba katılmış olmalı. Sözleşmenin, İstanbul’un insanlık irfanı için ürettiği ne kadar değer varsa hepsini yok eden hükümleriyle İstanbul’un fethinin intikamı alınmış oluyor sanırım” şeklinde düşüncelerini açıklamıştır.

Feministler, vahşi, kalleşçe, canavarca işlenen her cinayeti ideolojilerine alet etmektedirler. Her konuyu aynı torbaya koyup aileye/erkeğe saldırıyorlar. Açık biçimde aile düşmanlığı yapıyorlar. Hâlbuki aile, şiddetin önlenmesinde doğal koruma ortamıdır. Şiddetin artış nedenlerini ve suç faillerinin eşzamanlı intiharlarını konuşamıyoruz. Mor/turuncu gözlüklerin çıkarılarak hukukun temel ilkeleri ile ahlak ve vicdan zemininde tartışılması gerekmektedir. Feminist yasaları biz hazırlattık, altyapısını oluşturduk diyenlere derdimizi anlatamayız. Ancak şiddeti önleyecek çare ve çözümler üretmemiz gerekmektedir. Asıl beka sorunumuz, sıcak yuvalarımız/ailelerimizin gözümüzün önünde parçalanması, şiddetin artarak devam etmesidir.

İstanbul Sözleşmesi ve sözleşmenin gereği olarak yapılan (feministlerin iftiharla “dünyada eşi benzeri yok” dedikleri) 6284 sayılı yasa hakkında hukukçularımızı görüşlerini açıklamaya davet ediyorum.

**

(*)Adalet Bakanlığı yetkilileri mahkemeler tarafından 2019 yılında (10 Aralık’a kadar) 553 bin 463 önleyici ve koruyucu tedbir kararı verildiğini açıkladılar.

Prof. Dr. Sefa Saygılı

adminadmin