Analiz
Giriş Tarihi : 29-09-2018 08:53   Güncelleme : 29-09-2018 08:53

Mesleki eğitimin kaderini değiştirelim!

Mesleki eğitimin kaderini değiştirelim!

Zorunlu lise eğitimi Türkiye'yi nereye götürüyor?

Yerli üretimle kendi öz kaynaklarımıza dönüş yapmanın gereğini döviz krizi ile iliklerimize kadar hissediyoruz. Bir anda yüzde elli fakir hale gelebiliyorsunuz. Hatta daha fazla.

Yönetim sistemlerinde ve eğitim modellerinde olduğu kadar teknikte de dışarıya bağımlı olduğunuz ölçüde bağımsızlığınızın derecesi zayıflıyor. Çağımızda toprak bağımsızlığı “bağımsız” olmak için yeterli olmuyor.

Çok değil, yakın bir zamanda başımıza şunlar gelebilir:
Evimizde hava gazı sistemi bozuldu. Tamirciye ihtiyacınız var. İki hafta sonraya randevu ancak alabilirsin. Sıraya gireceksin. Araba tamiri için bir ay sonraya gün alabilirsin güç bela. 

Kendi milli marka arabamızı henüz oluşturmadık. Halbuki oto yedek parça üretiminde Dünyada ilkler arasına girdik. Demek ki Ülkemizde her türlü alt yapı ve potansiyel var. Olmayan şey ne peki?

Üniversitenin kalkınmada rol alamaması ve bilime dayanmayan ekonomi.. Bunlar bir yana mesleki eğitimdeki karmaşa ve plansızlık akıl almaz boyutta. Ülkede bazı alanlarda esnaf ve ticaret erbabı üniversitenin çok çok önünde gidiyor.

Sanayici esnaftan sürekli duyduğumuz söz: "Çırak bulamıyoruz". Hangi iş verenle karşılaşsanız nitelikli ara işgücü bulamamaktan şikayet etmektedir.

 “Üniversite bitirdim” diye eline diploma alan, “ben ne zaman müdür olacağım” demeye başlıyor. Diploma fabrikaları haline gelen üniversiteler nedeniyle, buradan mezun olan gençlerin ve ailelerin beklentileri yükseliyor. Bu mezunlar ara iş gücüne talip olmuyor. Hâlbuki bir üniversite mezununa karşılık piyasada en az beş on kat insan gücüne ihtiyaç var. En yüksek işsizlik oranının üniversite mezunları arasında olmasına bakarsak plansız yükseköğretim SOS veriyor. Üniversite mezunu işsizlik tavan yapmaya başladı ülkemizde. Artan üniversite talebinde dolayı “Sitcom üniversitelerin” sayısı hızla artıyor. Üniversite mezunlarına ülkenin ihtiyacı yok. Çocuklarınızı üniversitelere gönderip hayatlarını karartmayın çağrısında bulunuyorlar işverenler.

Mesleki eğitimin değil lisenin zorunlu olduğu şu ortamda meslekler yavaş yavaş ölüme mahkûm oluyor. 

Çırak olacakları, hatta çoban olacakları bile, Devlet toplayıp zorla "LİSE eğitimi" diyor.
Böyle öğrenciler dersi boykot ediyor. Öğretmen zaten bunlarla baş edemiyor... Sınıfta ders yapılamaz hale geliyor.

Eğitim bu “ruhsuz” ve “amaçsız” hali ile terlemeden kazanma peşinde insanlar yetiştiriyor. 

Kısa vadede çözüm yok mu?

Kur’an-ı Kerim’de “Biz onların bazısını bazısına iş yaptırsınlar diye üstün kıldık.”(Az-Zuhruf 32) buyrulurHer ferde aynı eğitimi vermek fıtrata ters bir hareket. Adil değil.

Ülkemiz insanı üzerinde yapılan öğrenci profil ve stil değerlendirmeleri, öğrencilerin yaklaşık yüzde altmışının bütünü gören yapıda olduğunu gösteriyor: Yaparak ve yaşayarak, deney yaparak öğrenmeye yetenekli ve yatkın. Bunlara usta-çırak ilişkisi ile eğitim yapacaksınız. “Otur beni dinle” tarzındaki eğitim bunlar için bir işkenceden farksız.

Bu öğrencileri liselerde “Sınıfta yaramaz, ders çalışmaz, öğretmenleri dinlemez, dikkati dağınık olarak” yaftalarız.

Hâlbuki durum hiçte öğle değil. Bu grup öğrencilerimiz atölye çalışmalarında, uygulamalarda laboratuvarlarda adeta “canavar” kesiliyor. Nasıl bir heyecan ve istekle çalıştıklarını hep gözlemledim.

Ülkemizin teknik gücü, geleceğin teknisyenleri, teknikerleri, mühendisleri, inovasyonu sağlayacak altın değerleri bunlar. Bunları “zorunlu lise eğitimi” ile heba etmiş oluyorsunuz.

Ülkeyi kalkındıracak yüzde altmışlık çoğunluğu “çürüğe çıkaran” bir fabrika gibi çalıştıran “zorunlu lise eğitimini” nasıl izah edebilirsiniz?

Eğitimi “kendi bağımsız” aklımızla değil “başkalarının aklı” ile yönlendirdiğimizin bundan daha açık bir göstergesi olabilir mi?

“Harici” akıllara aldanmayan, “satın alınamayan”, duruşu onurlu, milli değerleri her şeyin önünde tutan kişiler yetiştiren bir eğitim deyip durmamız boşuna değil.

Çünkü, çözüm deyince sürekli bizi sürekli aldatıp duran Batıya yöneldik. Kendi öz kaynaklarımıza dikkatlerimizi çeviremedik.

Ecdat bu işi nasıl hallediyordu?

Osmanlı Devleti’nde esnaf teşkilatı birer eğitim kurumu olarak çalışırdı. Öncelikle ahlakı yaşayarak öğreten kurumlardı. Hedef öncelikle ilkeli insan yetiştirmekti.

Bizde esnaf kurumlarının eğitimde rolü sıfırlanırken, Osmanlı Devleti’nin sosyal kurumlarından olan esnaf teşkilatları eğitimde rolü büyüktü. Eğitimin hemen tüm sorumluluğu esnafa aitti.

Türkiye, Selçuklu Devleti’nde esnaf teşkilatı olan Ahilik, Osmanlı Devleti’nde lonca teşkilatı adıyla devam ettirildi. Bu teşkilat esnaf, zanaatkâr ve çalışanları bir çatı altında toplamıştı. Ahilik kurumu bu özellikleri nedeniyle sanat okulu düzeyindeydi.

Ecdad önce mesleki eğitim demiş. Her meslek kurumunu bir okul gibi tüm esnafı eğitim kurumu gibi çalıştırmış.

 Bizden bu modeli alan Almanya’da mesleki eğitim sisteminin verimli bir şekilde nasıl işletildiğini orada kaldığım yıllarda yakından gözlemledim. Bir gün okulda ise, öğrenci üç gün dört gün iş yerinde çalışıyor; usta-çırak ilişkisi ile eğitimini sürdürüyor. İş yerleri okul gibi öğretici konuma sokulmuş. Gerekli tedbirler alınmış.

Öncelikle yapmamız gereken mesleki eğitimi Milli Eğitim Bakanlığının işi olmaktan çıkarmak. İlgili esnaf teşkilatlarının, Meslek odalarının sorumluluğuna vermek… Hatta her kurum, firma kendi ihtiyaçlarına göre kendi mesleki okullarını açsınlar… Müfredatlarını büyük ölçüde kendileri belirlesinler. 

Bu yönde yeni Bakanın bazı planları olduğunu duyuyorum. Bu planlar gerçekleşirse gelecek adına büyük adımlar olacak. Bu takdirde meslek liseleri gibi meslek yüksekokulları da gözde ve seçkin okullar halini alacak.

Böyle bir yapılanma içine girdiğimizde “devlet kapısı” “maişet ve menfaat kapısı” olmaktan çıkacak.

Bediüzzaman'ın dediği gibi, insanların gerçek geçim alanları "Ziraat, Ticaret, Sanat ve Zanaat" olmalıdır.

"Memuriyete veya imarete giren, yalnız hamiyet ve hizmet için girmelidir. Yoksa, yalnız maişet ve menfaat için girse, bir nev’i çingenelik eder." diyor Bediüzzaman...

Gençlerimizde var olan özgüvensizliğin en büyük bir kaynağı liseyi bitirdiği halde hiçbir mesleki becerisi olmamasıdır. Çünkü bir meslek öğrenmek eğitim açısından kişiye müthiş bir özgüven kazandırıyor.

Diplomasız kimse kalmasın. Ancak herkesin bir işe yaradığı, mesleklerin itibar kazandığı bir anlayışa gelelim.

*Mesleki eğitimi değişik boyutları ile ele aldığım bir yazımızın linkini aşağıda veriyorum.

http://erunimmttb.org.tr/sayfa.asp?KATEGORI=39&ID=403

Prof. Dr. Osman Çakmak / Diriliş Postası

adminadmin