Kültür
Giriş Tarihi : 21-04-2017 08:42   Güncelleme : 21-04-2017 08:42

Mesnevi'den seçmeler

Aslan İle Tavşan Aslan korkusundan, güzel bir ormanda yaşayan hayvanlar, pek büyük bir endişe içindeymişler. Çünkü aslan, her zaman uygun bir fırsat için pusuda bekliyor; sonra ansızın ortaya çıkıp hayvanlardan birini kapıyordu.

Mesnevi'den seçmeler

Hayvanlar, bir gün düşünüp taşındılar. Aslanın tuzaklarından ve hilelerinden kurtulmanın yollarını aradılar. Sonunda çaresiz aslanla anlaşmaya karar verdiler.

Aslanın mağarasına gelip ona;

- Biz sana günlük yiyeceğini verip doyuralım. Bundan sonra av peşine düşme ki bu otlaklar, bize zehir olmasın. Böylece sen de her gün yemeğini, hiç uğraşıp yorulmadan, rahat rahat yersin.

Aslan, bu teklife;

- Hileye uğramayacağımı bilsem, dediğiniz çok güzel olur. Ancak ben şimdiye kadar ondan bundan çok hileler gördüm, diye cevap verdi.

Hayvanlar, aslanın bu sözleri üzerine;

- Ey hâlden anlayan bilge! Endişeyi bırak. Zira endişe, kimseyi kaderin hükümlerinden kurtaramaz, dediler.

Aslan, daha başka bir sürü gerekçe ile hayvanların teklifini reddetti. Buna karşılık hayvanlar da aslanın her bir gerekçesine verecek bir cevap buldular.

Sonunda aslan, hayvanların teklifini kabul etti. Hayvanların arasındaki anlaşmaya göre, her gün kura çekilecek. Kurada kim çıkarsa, o gün aslanın yiyeceği o olacak.

Böylece diğer hayvanlar, o günü korkusuz geçirecekler, otlaklarda diledikleri gibi gezinebileceklerdi. Diğer taraftan aslan da, yemeğine zahmetsizce kavuşacaktı.

Bir süre hayvanların anlaştıkları gibi devam etti. Her gün bir hayvan kurayla belirlenip aslana gönderiliyor, diğer hayvanlar da en azından o günü huzur içinde geçiriyorlardı.

Böyle sürüp giderken, kura tavşana çıktı. Tavşan, kuranın kendisine çıktığını görünce bağırmaya başladı:

- Olmaz böyle şey! Bu zulüm, daha ne zamana kadar sürecek?

Diğer hayvanlar, hemen tavşana şöyle dediler:

- Bunca zamandır sözümüzde durduk. Herkes, çekilen kuraya razı oldu. Nicelerimiz bu yolda canından oldu. Ey inatçı tavşan! Şimdi adımızı kötüye çıkarma. Haydi yürü git. Acele et de aslanı bekletme.

Bu sözler üzerine tavşan;

- Hiç olmazsa bana biraz zaman tanıyın da hem aklımla canımı kurtarayım hem de hepimizi bu belâdan kurtarayım, dedi.

Hayvanlar, bu cevaba sinirlendiler. Ayrıca pek de endişelendiler ve tavşana şöyle çıkıştılar:

- Bu ne biçim söz böyle? Senden daha iyiler bile aslanın pençesinde can verdi. Sen kim oluyorsun? Tavşan olduğunu aklından çıkarma. Kendini tavşan kadrince tut. Haddini aşma!

Tavşan, kolay vazgeçecek gibi görünmüyordu. Oradaki hayvanlara;

- Gerçekten zayıf birisi, kuvvetli birini iyi bir plânla yenebilir, dedi.

Hayvanlar;

- Ey çevik tavşan! Düşündüğün şey nedir? Aklından neler geçiriyorsun? Kafandakileri meydana çıkar bakalım, dediler.

Bunun üzerine tavşan şöyle dedi:

- Her sır söylenmez. Bazen çift dersin tek olur, tek dersin çift çıkar.

Tavşan, böyle deyip diğer hayvanların yanından uzaklaştı.

Bu arada aslan, o günkü yemeğini sabırsızlıkla bekliyordu. Tavşan da aslanın yanına gitmekte mahsustan biraz gecikti. Aslan zaman geçtikçe öfkeyle kükremeye başladı. Bir yandan da pençeleriyle öfkesini topraktan çıkarıyordu. Kendi kendine;

- Ben o hayvanların sözlerinde durmayacaklarını biliyordum, diye söylenmeye başladı.

Nihayet tavşan, bir hayli geciktikten sonra, aslanın yanına gitti. Aslan, uzaktan tavşanın geldiğini görünce, korkunç bir kükremeyle ona şöyle bağırdı:

- Bre aptal hayvan! Ben ki filleri bile parça parça etmişim. Küçük bir tavşan parçası olarak sen de kim oluyorsun ki benim isteklerimi ayaklar altına alıyorsun!

Her hayvan gibi tavşan da aslanın kükremesinden ve öfkesinden çok korkuyordu. Ancak bütün cesaretini toplayıp aslana şöyle dedi:

- Efendimiz eğer affederlerse, her şeyi anlatacağım. Zira hakikaten geç kalmakta haklı bir mazeretim var.

Öfkeden pençelerini toprağa saplamaya devam eden aslan, bu çelimsiz hayvana şöyle cevap verdi:

- Ey ahmaklardan arda kalan! Huzura bu kadar geç kaldıktan sonra ne özrü? Üstelik; “Ahmağın özrü, kabahatinden beter olur.” derler.

Tavşan, korku ve endişe içinde sözlerine devam etti:

- Padişahım! Adam olmayanı da adam sırasına koy. Zulüm görenin mazeretine kulak ver. Bir dinle de eğer özrüm haklı değilse, ne dilersen onu yap.

Bu arada aslanın öfkesi biraz olsun yatışmış gibiydi. Zira geç de olsa o günkü yemeği ayağına kadar gelmişti.

Aslanın sakinleşmesinden yararlanan tavşan, sözlerine şöyle devam etti:

- Efendim! Ben kuşluk vakti yola düştüm. Arkadaşımla sizin yanınıza geliyorduk. Diğer hayvanlar, sizin bugünkü yiyeceğiniz olarak pek besili bir tavşanı daha bana yoldaş etmişlerdi. Ne var ki yolda karşımıza sizin gibi erkek bir aslan çıktı. Yolumuzu kesti ve canımıza kastetti. Biz ondan aman diledik. Hatta ona; “Biz padişahlar padişahının kuluyuz. O kapının iki küçük yoldaşıyız.”, dedik; ama dinleyen kim? O koca aslan; “Padişahlar padişahı da kim oluyormuş? Benim huzurumda öyle her aslanın adını ağzınıza almayın. Ben öyle güçlü bir padişahım ki şimdi sizi de o padişahınızı da paramparça ederim.”, dedi. Bunun üzerine “Hiç olmazsa birimizi bırak da gidip padişahımıza haber verelim. O zaman kimin daha yaman bir padişah olduğunu görürüz.” dedik. Sonunda benden çok daha iri ve besili olan arkadaşımı rehin olarak tutmak şartıyla, ben kulunuzu bırakmayı kabul etti. Size gelirken arkamdan; “Söyle o aslan bozuntusuna! Canını seviyorsa sakın karşıma çıkmasın.” diye bağırıyordu.

Tavşan, bütün bunları kendisi uydurmuştu. Lâkin aslan, öyle öfkelenmişti ki hiçbir şeyi doğru anlayacak durumda değildi. Çünkü öfkeden gözü dönmüştü. Tavşana şöyle seslendi:

- Haydi gel bakalım! Nerede o canına susamış ahmak? Söylediklerin doğruysa önüme düş. Ben ki bu ormanın padişahıyım onun da onun gibi haddini bilmez yüz aslanın da cezasını veririm. Yok eğer söylediklerin doğru değilse, seni nasıl cezalandıracağımı her hâlde tahmin edebilirsin.

Tavşan, içten içe seviniyordu. Çünkü plânı, aynen düşündüğü gibi işliyordu. Öfkeden deliye dönmüş aslanı, derin bir kuyunun başına getirdi. Kuyunun yanına gelince aslan, tavşanın geri durduğunu gördü. Tavşana;

- Hayrola niye geride kaldın? Haydi buraya gel, dedi.

Tavşan, aslana yine kurnazlıkla şöyle cevap vermiş:

- Efendim! Korkudan elim ayağım tutmuyor. Yüreğim yerinden fırlayacak gibi. Canım tir tir titriyor.

Aslan, tavşana;

- Bu sözleri bırak. Sen geri durmanın asıl sebebini söylese.

- Sayın padişahım! Size sözünü ettiğim o aslan, şu bir kaleyi andıran kuyuda oturuyor.

Aslan;

- Korkmana gerek yok. Ben, onu pençelerimle mahvederim. Buraya gel de kuyuda mı diye bir bak.

Tavşan, yine;

- Çok korkuyorum. Lâkin beni kucağınıza alırsanız belki kuyuya bakmaya cesaretim olur, diye cevap verdi.

Bunun üzerine aslan, tavşanı kucağına aldı. Böylece kuyuya yaklaştılar. Kuyuya bakınca öfkeli aslan, suyun içinde parıldayan aksini gördü. Gerçekten suda da bir aslan ve kucağında da bir tavşan vardı.

Öfkeden çılgına dönen aslan, tavşanın haklı olduğunu düşündü. Çünkü işte karşısında kocaman bir erkek aslan ve bir de tavşan bulunuyordu. Aslan, hiç düşünmeden tavşanı kucağından bıraktı ve kuyudaki aslanın üzerine atıldı.

Tabii aslan, kuyuya atlar atlamaz ne büyük hata yaptığını anladı. Ahmak hayvan, öylesine öfkeliydi ki neyin doğru neyin yanlış olduğunu kestirememişti. Sonunda atladığı kuyuda boğularak, diğer hayvanlara yaptığı zulmün cezasını çekti.

Bu arada tavşan, kurtulduğuna sevinerek diğer hayvanların yanına koştu. Aslanın pençesinden kurtulduğu için oynayıp zıplamakta, el çırpmaktaydı.

Hayvanlar da aslanın öldüğünü duyunca, tavşan gibi oynayıp zıplamaya başladılar. Hepsi tavşanı kutladı. Şimdi hayvanlar tavşana pek minnettardı. Tavşana şöyle dediler:

- Sen melek misin yoksa peri misin? Hayır hayır! Sen ne meleksin ne de perisin. Sen, erkek aslanların Azrâilisin. Ne olursan ol, canımız sana kurban olsun. Aslanı yendin ya elin kolun sağ olsun. Bir daha anlatsana! O aslanı nasıl kandırdın? O zalimi nasıl kahrettin?

Tavşan, çevresine toplanıp kendisini hayran hayran izleyen hayvanlara şöyle demiş:

- Ey sevgili arkadaşlarım! Bana Allah yardım etti. Yoksa benim gibi küçük ve aciz bir tavşan da kim oluyor ki? Allah koluma kuvvet, zihnime açıklık, kalbime de kudret verdi. Sonra nasip etti, ben de o zalim aslanın hakkından gelebildim. Böyle bir gücün karşısında kim durabilir?

 

adminadmin