Kültür
Giriş Tarihi : 07-07-2017 10:13   Güncelleme : 07-07-2017 10:13

Mesnevi’den Seçmeler

Eşek Hep “La Havle” Yerse

Mesnevi’den Seçmeler

Bir adam, seyahate çıkmıştı. Seyahatinin bir bölümünde bir hana misafir oldu. Eşeğini ahıra bağladı. Kendi de hana girip oturdu. Orada bulunanlarla sohbete daldı.

Adamın önüne yemek getirdiler. O zaman adam, eşeğini hatırladı. Hizmetçiye;

- Ahıra git, hayvana saman ve arpa ver, dedi.

Hizmetçi;

- Lâ havle! Bu söze ne gerek var. Bu, benim eskiden beri yaptığım iş, dedi.

Adam;

- Eşek, yaşlıdır. Dişleri sağlam değil. Onun için arpayı ısla da öyle ver, diye ekledi.

Hizmetçi;

- Lâ havle! Bu işleri, benden öğrendiler. Söylemene ne gerek var? dedi.

Adam, hatırlatmaya devam etti:

- Önce semerini indir. Sırtına da ilaç koy.

Hizmetçi, bu uyarıya da benzer biçimde karşılık verdi:

- Lâ havle! Ey ulu adam! Benim senin gibi yüz binlerce misafirim geliyor. Hepsi de memnun kalıp gidiyor. Misafirler, bizim canımızdır.

Adam;

- Suyunu ver; ama ılık olsun, deyince hizmetçi;

- Lâ havle! Artık beni utandırıyorsun, dedi.

Ne var ki adam, uyarılarından vazgeçmedi. Hizmetçiye şöyle dedi:

- Arpaya az saman karıştır. Yerini süpür. Taş toprak kalmasın. Islaksa biraz kuru toprak serp.

Hizmetçi ise yine “Lâ havle!” çekerek şöyle söyledi:

- A babam! Lâ havle de! Bir işe yolladığın ehil kişiye az söyle, dedi.

Sonra da adamın yanından uzaklaştı. Uzaklaştı; ama ahırdaki hayvan, aklından çoktan çıkmıştı. Sadece adamın yanında konuştuklarıyla kalmıştı.

Hizmetçi, önce gidip birkaç kişiyle sohbet etti. Hatta eşeğin sahibiyle alay edip çevresindekileri güldürmeye başladı.

Bu arada akşam olunca, eşeğin sahibi odasına çekildi. Yorgunluktan hemencecik uykuya daldı.

Adam, rüyasında eşeğini bir kurdun parçaladığını gördü. Korkuyla uyanıp; “Lâ havle! Bu ne biçim rüya böyle? Acaba o şefkatli hizmetçi nerede ki?” diye düşündü.

Biraz sonra yine uykuya daldı. Bu kez rüyasında eşeğinin yolda giderken bir o kuyuya bir bu kuyuya düşüp çıktığını gördü.

Meğer zavallı eşek, o gece boyunca taş, toprak içinde yatmıştı. Üstelik o iddialı ve kendini beğenmiş hizmetçi onu unuttuğu için, açlıktan ve susuzluktan, sabaha kadar kıvranıp durdu.

Nihayet sabah oldu. Hizmetçinin aklına eşek geldi. Hemen erkenden gidip eşeğin semerini düzeltti. Eşeğin üstündeki taşı toprağı temizledi. Birkaç sopa vurup eşeği zorla ayağa kaldırmaya çalıştı. Eşek, sopanın şiddetinden ayağa sıçradı. Zavallı hayvan, dili yok ki hâlini anlatsın.

Bu arada sahibi, sabah kahvaltısını yapıp eşeğinin yanına geldi. Eşeğine binip yola koyuldu.

Ne var ki eşek, biraz gidiyor; sonra yüz üstü yere düşüyordu. Kervandaki herkes, eşeğin hastalandığını düşünüyordu. Biri, eşeğin kulağını buruyor; diğeri, yara bere var mı diye eşeğin orasına burasına bakıyordu.

Eşeğin bu hâli, sonunda kervandakilerin canına tak dedi. İçlerinden biri, zavallı hayvanın sahibine döndü ve ona şunları söyledi:

- Ey eşek sahibi! Dün; “Şükürler olsun ki eşeğim, çok kuvvetlidir.” demiyor muydun?

Eşeğin sahibi, adama şöyle cevap verdi:

-Evet, öyle diyordum.

Adam, bu cevap üzerine biraz daha öfkelendi ve eşeğin sahibine;

-Peki öyleyse şimdi nedir eşeğin bu hâli? Zavallı hayvan neredeyse öldü ölecek!

Eşeğin sahibi, akşam olanları hatırladı ve adamın bu sorularına şöyle cevap verdi:

- Ey dost! Dediğim doğruydu. Lâkin o handaki hizmetçi yüzünden, bütün gece “Lâ havle!”den başka bir şey yemeyen eşek başka nasıl hâlde olur?

adminadmin