Kültür
Giriş Tarihi : 13-10-2017 09:09   Güncelleme : 13-10-2017 09:09

Mesnevi’den Seçmeler

Hayvanların Dili

Mesnevi’den Seçmeler

Bir delikanlı, Musa Peygamber’e gelip dedi ki:

- Ben, hayvanların dilini öğrenmek istiyorum. Böylece kurdun, kuşun sözlerini duyayım da imanım artsın. Çünkü insanoğlunun bütün sözleri; suya, ekmeğe, şana, şerefe ait. Belki hayvanların başka dertleri vardır.

Musa Peygamber;

- Gel bu hevesten vazgeç. Bunun eninde sonunda pek çok tehlike vardır. İbret almayı, iman artırmayı Allah’tan dile, dedi.

Musa Peygamber, böyle dedikçe adamın hevesi büsbütün arttı. Ona şöyle yalvardı:

- Ey Musa! Nurun parlayınca her şey senin sayende kıymetini buldu. Beni bu hevesimden mahrum etmek, senin cömertliğine yakışmaz. Sen, Allah’ın elçisisin. Dileğimi yerine getirmezsen, benim ümidimi kırarsın.

Sonunda Musa Peygamber, ellerini açtı ve şöyle dua etti:

- Ya Rabbî! Şeytan, bu saf adamla alay mı ediyor? Öğretsem zarara uğrayanlardan olacak. Öğretmesem gönlüme bir sıkıntı gelecek.

Allah, Musa Peygamber’e dedi ki:

- Ya Musa! Ona istediğini öğret. Çünkü ben, hiçbir duayı reddetmem.

Bunun üzerine Musa Peygamber;

- Ya Rabbî! Sonra pişman olacak. Ellerini ısırıp elbisesini parçalayacak. Bunu öğrenmek, herkesin harcı değildir, dediyse de Allah;

- Ya Musa! Sen onun dileğini yap, diye emretti.

Bu arada adam, yine Musa Peygamber’in yanına geldi ve aynı dileğini tekrarladı. Ona;

- Hiç olmazsa, kapımın  dibinde yatıp duran bekçi köpeğiyle kümes hayvanlarının dillerini öğret, diye yalvardı.

Musa Peygamber, adama;

- Peki. Bu ikisinin dillerini artık anlayacaksın. Şimdi yürü git, dedi.

Adam, sabah erkenden kalktı. “Acaba gerçekten dillerini anlayabilecek miyim?” diye kapının önünde beklemeye başladı. Bu arada karısı, sofra örtüsünü silkelerken örtüden bir parça bayat ekmek yere düştü. Horoz, hemen koşup ekmek parçasını kaptı. Bunun üzerine köpek dedi ki:

- Sen benim kısmetimi kapıp bana eziyet ettin. Sen buğday tanesi de yersin, arpa da, darı da, mısır da. Halbuki ben, bunların hiçbirini yiyemem. Niye benim yiyeceğime el uzattın?

Bu söz üzerine horoz, köpeğe şöyle dedi:

- Merak etme. Allah buna karşılık sana başka yiyecekler verir. Yakında ev sahibinin atı sakatlanacak. Sonra da ölecek. Atın ölümü, köpeklere bir bayram olacak. Çalışıp çabalamadan karnınız at etiyle dolacak. Meraklanma.

Adam, horozun bu sözlerini duyunca, hemen gidip atını sattı. Böylece zarardan kurtulmak istiyordu.

Ne var ki horozun dediği çıkmadı. Ertesi gün horoz, yine örtüden silkelenen ekmek parçalarını kapınca köpek ağzını açıp dedi ki:

- A düzenbaz horoz! Bu yalancılık, bu kara yüreklilik niye? Hani at sakatlanacaktı? Sen, düzenbaz körün tekisin. Sözünde de hiçbir doğruluk yok.

Horoz, köpeğe bu kez şöyle cevap verdi:

- At sakatlandı; ama yeni sahibinin evinde sakatlandı. Sahibimiz atı satıp zarardan kurtuldu. Kendi uğrayacağı zararı başkalarına yükletti. Ama yarın katırı hastalanıp ölecek. O nimet, köpeklere nasip olacak.

Bu sözleri duyan adam, hemen katırı da sattı. Dertten de ziyandan da kurtuldu.

Üçüncü sefer de ekmek parçasını horoz kapınca, köpek ona şöyle çıkıştı:

- Ey yalancılar beyi! Hani nerede sözlerinin doğruluğu? Yalanın, düzenbazlığın ne zamana kadar sürecek? Sen, yalandan başka bir şey söylemez misin?

Horoz, köpeğe bu kez şunları söyledi:

- Ne ben yalan söylerim ne de benim cinsimden öbür horozlar yalan söylerler. Sahibimiz, atı da katırı da sattı. Böylece başkalarını zarara uğrattı. Malını verip canını kurtaracaktı; ama o malını kurtarmayı tercih etti. Ne var ki yarın kendisi ölecek. Mirasçıları ağlaya sızlaya bir öküz kesecekler. O zaman sana da epey et düşer.

Adam, bütün bu konuşmaları dinliyordu. Bu sözleri duyunca, koşa koşa gidip Musa Peygamber’in kapısını çaldı. Musa Peygamber, adama;

- Hadi git de şimdi yine keseni doldur. Malını iki katına çıkar. Başkalarını da zarara ziyana uğrat, dedi.

Adam;

- Ne olur yaptıklarımı başıma kakma. Ayıbımı yüzüme vurma. Bana yardım et, diye yalvarmaya başladı.

Musa Peygamber, adama;

- Ben, sana bunu öğrenmek, herkesin harcı değil; vazgeç bu hevesten demedim mi? Artık ok yaydan çıktı. Geri dönmesi mümkün değil, diye cevap verdi.

Adam, ne yapacağını şaşırmıştı. Ayakları bedenini taşıyamaz hâle gelmişti. Dört kişi, adamı alıp evine götürdü. Adamın ayakları, artık tutmuyordu.

Allah, sırrı ancak onu taşıyabilen insana verir. Sırrı taşıyacak durumda olmayan, sırrı öğrenmeye kalkışırsa, işte sonu böyle olur.

 

adminadmin