Kültür
Giriş Tarihi : 16-03-2018 08:52   Güncelleme : 16-03-2018 08:52

Mesnevi’den Seçmeler

Peygamberimizin Mucizesi

Mesnevi’den Seçmeler

Bir Arabın kervanı, çölde susuz kalmıştı. Uzun süre hiç suyla karşılaşmadıkları gibi, kervanda da bir damla bile su kalmamıştı. Susuzluk öyle bir dereceye ulaşmıştı ki kervandaki herkes, susuzluktan ölecek hâle gelmişti.

Bir süre daha böyle geçti. Artık kervandakiler, bir damla daha su içemeden öleceğini düşünmeye başlamıştı. Herkesin ümidini yitirdiği bir anda, birdenbire Peygamberimiz Muhammed Mustafa çıkageldi. Susuzluktan kırılan kervandakilerin hâlini gördü.

Develer, susuzluktan dillerini dışarı çıkarmışlar; adamlar, çaresiz bir halde kumların üzerine serilmişlerdi. Onların hâline acıdı ve onlara şöyle dedi:

- Kalkın. Birkaçınız, hemen şu kum yığınına koşun. Orada zenci bir hizmetçi, efendisine bir kapla su götürüyor. O zenci hizmetçiyi istese de istemese de bana getirin.

Birkaç kişi, o kum tepesine doğru koştu. Gerçekten de orada zenci bir hizmetçi gördüler. Kabını su doldurmuş; devesine binmiş gidiyordu. Zenciye;

- Şu tarafta Peygamber var. Seni çağırıyor, dediler.

Zenci adam;

- Ben onu tanımıyorum. O da kim? deyince, adamlar;

- Ay yüzlü, güzel huylu Muhammed, diye cevap verdiler.

Bunun üzerine zenci;

- O, galiba bir şairmiş. Halkı, birtakım sihirlerle ve boş sözlerle aldatıyormuş. Ben ona bir adım bile yaklaşmam, dedi.

Adamlar, baktılar ki bu iş güzellikle olmayacak; zenciyi tutup zorla, çeke çeke o tarafa doğru sürüklemeye başladılar. Zenci, bağırıp çağırıyor; küfürler savuruyordu.

Sonunda zenciyi, Peygamberimizin yanına getirdiler. Peygamberimiz;

- Herkes, su kabını doldursun, dedi.

Herkes, o küçük su kabından kendi kaplarını doldurdu. Kendileri de develeri de kana kana su içtiler. Yine de o zenci hizmetçinin su kabında bir damla su eksilmedi. Herkes, bu mucizeye şaşırdı. Kervandakiler;

- Ey Muhammed! Ey deniz huylu Peygamber! Bu ne hâl? Küçücük bir su kabından hepimizi suya doyurdun! dediler.

Bunun üzerine Peygamberimiz, zenci hizmetçiye döndü ve;

- Bak su kabın hâlâ dolu. Bak da artık kötü lâflar söyleme,  dedi.

O zenci, Peygamberimizin bu mucizesine hayran kaldı. Ruhunu bir tiremedir aldı. Peygamberimiz;

- Kendine gel. Şaşırıp kalacak zaman değil. Asıl şaşılacak şey, daha ileride. Şimdi durma. Hemen yola koyul, dedi.

Sonra eliyle zencinin yüzünü sıvazladı. O anda zencinin yüzü bembeyaz oldu. Zenci, su kabını da alarak yola koyuldu.

Efendisi, zenciyi uzaktan görüp şaşırdı ve bu şaşkınlıkla etrafındakilere şöyle bağırdı:

- Bu deve, bizim devemiz. Bu su kabı, bizim. Ama zenci hizmetçi nerede? Bu uzaktan gelen; beyaz yüzlü, ayın on dördü gibi bir delikanlı. Hizmetçim nerede? Yoksa onu biri mi öldürdü? Hizmetçi, efendisinin yanına gelince;

- Sen kimsin? Yemenli misin? Türk müsün? Söyle! Hizmetçime ne yaptın? Yoksa onu öldürdün mü?

Hizmetçi, efendisinin bu meraklı sorularına şöyle cevap verdi:

- Öldürmüş olsam, senin yanına niye geleyim? Kendimi öldürtmeye gelir miyim hiç?

Bey, yine hiddetle;

- Sen ne söylüyorsun? Hizmetçim nerede? Doğruyu söyle! Yoksa elimden kurtulamazsın, dedi.

Bunun üzerine hizmetçi;

- Hizmetçinle arandaki sırları söyleyeyim. Beni yanına aldığından bu zamana kadar yaşanan her şeyi anlatayım da o kapkara vücutlu hizmetçinin ben olduğumu anla, dedi. Olup biten her şeyi anlattı ve sonunda sözlerini şöyle tamamladı:

- Ey efendi! Hizmetçinin rengi değişti; ama ruhu aynı.

 

adminadmin