Bir padişah vardı. İyi yürekli ve adil idi. Bir gece tahtında otururken damda bir tıkırtı, bir hay huy duydu. Sarayın damında biri, sert sert adımlar atıyordu.
Kendi kendine; “Kimin haddine damda böyle ses yapmak?” diye düşündü. Sonra sarayın penceresine gidip yukarıya baktı ve;
- Kim o? diye seslendi.
Yine kendi kendine; “Bu, insan olamaz. Peri olmalı.” diye düşündü. Bu arada o zamana kadar hiç görmediği birtakım insanlar, damdan başlarını aşağıya sarkıttılar. Padişaha;
- Bir şey kaybettik de gece vakti onu arayıp duruyoruz, diye cevap verdiler.
Padişah;
- Ne arıyorsunuz? diye sordu.
Damdakiler;
- Develerimizi arıyoruz, dediler.
Bunun üzerine padişah;
- Damda deve arandığını kim görmüş? Damda deve bulmayı nasıl umuyorsunuz? diye sordu.
Bu soruya damdakiler şöyle karşılık verdiler:
- Madem ki biz damda durup deve aramayla deve bulmayı ummamalıyız da o zaman sen nasıl oluyor da taht üstünde oturup padişahlık ederken Allah’ı bulmayı umuyorsun?
Bu cevap, padişahı öylesine etkiledi ki o geceden sonra padişah tahttan inip kayıplara karıştı. Bir daha da onu ne gören oldu ne duyan.