Kültür
Giriş Tarihi : 07-09-2018 08:45   Güncelleme : 07-09-2018 08:45

Mesnevi’den Seçmeler

Eyaz

Mesnevi’den Seçmeler

Bir adam vardı. Adı Eyaz idi. Padişahın hizmetinde çalışırdı. Hazineden sorumluydu.

Eyaz, pek akıllı, ince fikirli bir adamdı. Postuyla çarığını bir odaya asmıştı. Her gün o boş odaya gider, kendin kendine; “Büyüklenme ey Eyaz! İşte postun, işte çarığın. Sen bu hâlden şimdiki hâline geldin. Geçmişini unutma!” derdi.

Eyaz’ın bu hâlinden şüphelenen adamları, padişaha gelip;

- Eyaz’ın bir odası var. Oraya; biriktirdiği altınları, gümüşleri koymuş. Kimseyi oraya sokmuyor. Daima kapısını kapalı tutuyor, dediler.

Padişah;

- Tuhaf şey! Onun bizden gizlediği nedir acaba? dedi ve sonra bir beye şöyle emretti:

- Oraya git. Gece yarısı kapıyı aç, odaya gir. Ne bulursan getir. Bizden bunca ikram gördü de cimriliğinden altın gümüş biriktiriyor ha!

Gece yarısı o bey, otuz güvenilir adamla, Eyaz’ın odasını açmaya gitti. Bunca adam, sevinerek gidiyorlar;

- Odayı açıp altın torbalarını alacağız, diyorlardı.

Bazıları da;

- Altın nedir ki? İnci la‘l bile bulacağız. Çünkü Eyaz, padişahın en has adamı, diyordu.

Aslında padişahın Eyaz’dan şüphesi yoktu. Sadece öbür adamları denemek için böyle bir yola baş vurmuştu.

Adamlar, yüzlerce hevesle, odanın kapısını açtılar. Kokmuş ayrana üşüşen, ayranın içine düşen sinekler gibi birbirlerini çiğneyerek odaya girdiler. Sağa sola baktılar; fakat odada bir çift yırtık çarıkla bir eski posttan başka bir şey yoktu. Hal böyleyken;

- Burası boş olamaz. Bu çarık, işi gizlemek için buraya konmuş. Keskin kazmalar getirelim de yeri kazalım, dediler.

Dedikleri gibi de yaptılar ve odanın her tarafını kazdılar. Derin derin çukurlar açtılar. Nihayet bir şey bulamayacaklarını anlayınca, Eyaz hakkındaki kötü düşüncelerinden utandılar. Çukurları doldurmaya koyuldular.

Hâsılı üstleri başları tozla toprakla dolu, yüzleri sapsarı ve mahcup bir hâlde padişahın huzuruna vardılar.

Padişah, olacakları biliyordu; ama mahsustan onlara şöyle dedi:

- Hayrola! Koltuğunuzda ne altın var ne gümüş! Altını, gümüşü gizlediyseniz yüzünüzdeki neşe nerede?

Adamlar, hep birden padişahın ayaklarına kapanıp binlerce özür dilediler. Utançlarından hepsi parmaklarını ısırıyordu. Padişaha şöyle yalvardılar:

- Kanımızı dökersen sana helaldir. Biz, bunu hak ettik. Canımızı bağışlarsan bu da bir nimettir. Bir lütuf ve ihsandır. Artık hakkımızda ne karar verirsen ver.

Bunun üzerine padişah adamlara şöyle dedi:

- Bu yalvarıp yakarmayı ben istemem. Bu Eyaz’un hakkı. Zira bu kötülük bana değil Eyaz’a yapıldı.

Padişah, daha sonra Eyaz’a dönüp;

- Ey Eyaz! Suçlular hakkında kararı sen ver. Seni yüz kere sınasam yine sende bir hile bulmam, dedi.

Padişahın bu sözleri üzerine Eyaz, şunları söyledi:

- Padişahım! Bu lütuf ve ihsan, senin lutfun ve ihsanındır. Yoksa ben, ancak şu çarıkla posttan ibaretim. Bütün ferman sizindir. Nitekim güneş varken yıldız görünmez.

adminadmin