Kültür
Giriş Tarihi : 01-02-2019 08:53   Güncelleme : 01-02-2019 08:53

Mesnevi’den Seçmeler

Helva Tepsisi

Mesnevi’den Seçmeler

Bir Yahudi, bir Müslüman, bir de Hristiyan nasıl olduysa yolda arkadaş oldular. Bu üç adam, bir süre gittikten sonra, kar korkusuyla bir kervansaraya sığınmak zorunda kaldılar.

Konakladıkları o kervansarayda zengin bir adam, bunlara bir tepsi helva getirdi. Zengin adam, sevap kazanmak için böyle bir ikramda bulunmuştu.

Hristiyan ve Yahudi, helvadan adamakıllı yemişler ve karınlarını tıka basa doldurmuşlardı. Müslüman olan adam ise oruçlu olduğundan hiç yiyememişti.

Akşam namazı vakti gelince, Müslüman açlığından hemen helvadan yemek istedi. Ne var ki Yahudi ve Hristiyan;

- Biz, boğazımıza kadar tokuz. Helvayı bu gece bırakalım da yarın sabah yiyelim, dediler.

Müslüman;

- Sabrı artık bırakalım da bu gece yiyelim, deyince o iki arkadaş;

- Her halde bizi kandırarak yalnız yemek istiyorsun, dediler.

Bunun üzerine Müslüman, onlara şöyle bir teklifte bulundu:

- Dostlar! Biz üç kişi değil miyiz? Helvayı paylaşalım. Kimin payına ne düşerse ister saklasın, ister yesin.

Ne var ki iki adam, bu teklife karşı çıktılar ve;

- Hayır! Pay etmeyi bırak, dediler.

Müslüman adam, baktı ki olacak gibi değil;

- Peki, dedi. Sizin istediğiniz gibi olsun.

O gece yatıp uyudular. Sabah kalkıp ellerini, yüzlerini yıkadılar. Her biri, kendi inandığı şekilde ibadetini yaptı. Bu üç arkadaş, ibadetlerini bitirdikten sonra bir araya geldiler. İçlerinden biri dedi ki:

- Her birimiz, gördüğü rüyayı anlatsın. Kimin rüyası daha güzelse, helvayı o yesin. Aklı, en üstün olanın yemesi; herkesin yemesi demektir.

Bu teklif kabul edildi. Bunun üzerine Yahudi, gördüğü rüyayı anlatmaya başladı:

- Yolda önüme Musa Peygamber çıktı. Musa Peygamber’in ardından Tur Dağı’na gittim. Ben de, Musa da, Tur Dağı da nûra boyandık. Görünmez hâle geldik. Sonra o nûrdan bir kapı açıldı. O nûrun içinden başka bir nûr göründü. Ondan sonra gördüm. Allah’ın nûru dağa üfleyince, dağ üçe ayrıldı. Parçaların her biri, bir tarafa gitti. Bir parçası denize doğru gitti. Zehir gibi acı olan deniz suyu tatlılaştı. İkinci parçası, yere geçti. Yerden tatlı sular fışkırdı. Öbür parçası da Kâ’be’nin yanına gitti. Arafat Dağı oldu. Sonra bir baktım; Tur Dağı yerinde duruyor. Yalnız dağın eteğinde yüzleri Musa Peygamber’e benzeyen bir sürü insan oldu. Onların ellerinde de birer asa vardı. Hırkaları, tıpkı Musa Peygamber’in hırkası gibiydi. Her biri, ellerini kaldırmış; “Rabbim! Bana kendini göster.” diye dua ediyordu. Sonra baktım; her birinin yüzleri değişik değişik oldu. Bunların her biri, Allah’a âşık peygamberdi.

Yahudi, bu rüyasını anlattıktan sonra sözlerini şöyle bitirdi:

- Bu suretle bana peygamberlerin birliği anlatılmış oldu. Bu sırada ulu melekler gördüm. Her biri, kardan meydana gelmişti.

Yahudi, böylece daha bir sürü söz söyleyip durdu. Ondan sonra Hristiyan, söze başladı ve gördüğü rüyayı şöyle anlattı:

- Rüyada İsa Peygamber göründü. Onunla dördüncü kat göğe, âlemin güneşinin bulunduğu durağa çıktım. Gök kalelerinin şaşılacak şeylerini gördüm. Bu dünyadakilere hiç benzemiyorlardı.

Sonra Müslüman, söz aldı ve rüyasını şöyle anlattı:

- Dostlar! Rüyama sultanım Mustafa göründü. Bana dedi ki; “Onların birisi, Tur’a gitti. Musa Peygamber’e arkadaş oldu. Öbürünü de İsa Peygamber aldı, dördüncü kat göğe çıkardı. Kalk ey arkada kalıp zarar görmüş adam! Bari o helvayı sen ye. O iki faziletli er, nice ihsanlar buldular; meleklere karıştılar. Ey saf adam! Kalk, sıçra da helva tepsisinin başına otur.

Bu sözleri duyan iki arkadaş, bağırarak;

- A cimri adam! Yoksa helvayı yedin mi? diye çıkıştılar.

Bunun üzerine Müslüman olan, kendilerini kurnaz bilen bu iki kafadara şöyle cevap verdi:

- O emrine itaat edilen Peygamber emreder de ben hiç o emre uymaz mıyım?

adminadmin