Kültür
Giriş Tarihi : 15-03-2019 09:33   Güncelleme : 15-03-2019 09:33

Mesnevi’den Seçmeler

​Fakirin Borcu

Mesnevi’den Seçmeler

Bir fakir, borçlanmış; civar memleketlerden kalkıp Tebriz’e gelmişti. Adamın dokuz bin altın borcu vardı. O vakitte Tebriz’de Bedrettin Ömer, maliyeci idi. Bu, öyle bir adamdı ki gönlü adeta bir denizdi.

O garip fakir de bu maliyeciden bir kerem, bir cömertlik umarak gelmişti. Çünkü o, gariplere bir dost, bir akraba olmuştu adeta.

Bu garip adam, bu maliyeciye ve ondan gelecek ihsana güvenerek bir hayli borca girmekteydi. Öyle ki adam, hiç hesap kitap yapmadan önünden gelenden borç almaktaydı.

Tabii bu arada borç verenlerin suratı asılıyor; o garip ise bu cömertlikler bahçesinin lutfuna güvenerek gül gibi gülüyordu.

Sonunda o dertlere uğramış garip de borç korkusuyla yollara düştü. Tebriz’e yöneldi. Maliyecinin evini arayınca, halk dedi ki:

- O dost vefat etti. Geçen gün dünya yurdundan göçtü. Onun ölümünden; erkeğin yüzü de sapsarı, kadının yüzü de.

Garip, bu sözleri duyunca bir nara attı. Kendinden geçti. Hemen yüzüne gül suyu serptiler. Yol arkadaşları, adamın hâline ağladılar. Adam, geceye kadar kendine gelemedi. Gece yarısı, yarı ölü bir hâlde ayıldı. Aklı başına gelince Allah’a şöyle yalvarmaya başladı:

- Ya Rabbî! Suçluyum. Halka ümit bağladım. Maliyeci, çok cömertti; ama cömertlikte senin eşin olamaz. O, külah bağışlar; sen, akılla dolu bir baş verirsin. O, kaftan verir; sen, boy pos ihsan edersin. Ona cömertliği, merhameti veren sensin. Cömertlik eder de neşelenir. Bu neşeyi, bu sevinci veren de sensin. Ben, ona güvendim de asıl güvenilmesi gereken makamı bıraktım.

Bu garibin hâli, Tebriz halkı arasında yayıldı. Şehrin bir kethüdası (bir yönetici), adamın derdiyle dertlendi. Para toplayıp adamın borcunu ödemek üzere şehirde dolaşmaya; her yerden, adamın hâlini anlatıp yardım istemeye başladı.

Kethüda, bu yolla yalnız yüz altın toplayabildi. Gelip adama olanları anlattı. Adam, kethüdanın iki eline yapışıp kaldı. Onunla birlikte cömertlik denizi olan maliyecinin mezarına gitti. Garip adam, mezarında başında ağlayarak şunları söyledi:

- Dokuz bin altın borcum var. elimden tutanım yok. Elimde yalnız bütün şehirden toplanmış yüz altın var. İşte bu kadar. Allah seni aldı. Ben bu kargaşalıklar içinde kaldım. Ey toprağı bile güzel zat! Ümitsiz bir hâlde gidiyorum. Kaynağın, ırmağın başına geldim; fakat orada su yerine kan buldum. Sen, Allah’a gittin. Bari ben de Allah’a gideyim.

Kethüda, bu garibi alıp evine götürdü. o yüz altını adama verdi. Onu teselli edecek hikâyeler anlattı.

Nihayet gece yarısı olunca ikisi de uykuya daldılar. Kethüda, rüyasında maliyeciyi gördü. Odanın baş köşesinde oturuyordu. Maliyeci, kethüdaya şöyle dedi:

- Ey iyi ve şirin kethüda! Neler söylediyseniz bir bir işittim, duydum. Şimdi sen de benden şunları duy. Onun borcundan haberim vardı. Onun için iki üç mücevher hazırlamıştım. Onların değeri, garibin borcuna yeter de artar bile. Bunların bir kısmıyla borcunu ödesin. Bir hayli para artar. Onu harcasın. Beni de dualarında unutmasın. Bunları kendi elimle vermeyi isterdim. Filan deftere bunları yazmıştım; ama ömür yetmedi.

Maliyeci, sözlerine bir süre ara verdi. Sonra sözlerine şöyle devam etti:

- O mücevherleri, bir şeye sardım. Üstünde de onun adı yazılıdır. Filan kemerin altına gömdüm. “Bu kadarını istemem.” derse; “Al, istediğine ver.” dersiniz. Mirasçılarım, o mücevherlerden bir şey almak isterlerse bilsinler ki onun yirmi misli ziyana uğrarlar. Gönlümü incitmekten çekinmezlerse, onlara binlerce mihnet ve sıkıntı kapısı açılır.

Kethüda, sıçrayarak rüyadan uyandı. Sevinçten ellerini çırpıyor, bağırıyor, şiir okuyordu. Misafiri olan garip ise kethüdanın bu hâline şaşırmıştı. Kethüdaya;

- Ne gördün rüyada ki böyle ne şehre sığıyorsun ne de ovaya? diye sordu.

Kethüda, adama şöyle cevap verdi:

- Güzel bir rüya gördüm. O cömert maliyeciyi, o sevgiliye ulaşmak için can vereni gördüm.

Sonra her şeyi bir bir anlattı. Adamcağız, o cömert ve hayırsever maliyecinin iyiliği karşısında neredeyse ağlayacaktı. Öyle ki öldükten sonra bile ondan hadsiz hesapsız iyilik görüyordu.

Ertesi gün kethüdayla birlikte rüyada söylenen yere gittiler. Maliyecinin kendisi için ayırdığı altınları buldular.

Bu arada kethüda, olup biteni maliyecinin çocuklarına anlattılar. Onlar da babalarının bu vasiyetine saygı gösterdiler ve altına hiç el sürmediler.

Fakir adam, bu altınlardan ihtiyacını karşılayacak miktarınca aldı. Gerisini başka fakirlere ve yardıma muhtaçlara dağıttı. Böylece hem kendisi hem de ölen maliyeci bu işten kazançlı çıkmış oldu.

adminadmin