Kültür
Giriş Tarihi : 19-04-2019 09:04   Güncelleme : 19-04-2019 09:04

Mesnevi’den Seçmeler

Miras

Mesnevi’den Seçmeler

 Bir mirasyedi adam vardı. Kendisine miras kalan bütün malları mülkleri yedi bitirdi. Sonunda çırılçıplak ortada kalakaldı.

Mirasa konan, malın kadrini bilmez. Çünkü kolay bulmuştur; zahmet çekip kazanmamıştır.

Adamın elindeki mal da, ev de, kumaşlar da gitti. Ortalarda öylece kaldı. Sonunda Allah’a şöyle yalvardı:

- Ya Rabbî! Mal, mülk, ekmek, yemek verdin. Hepsi gitti. Ya cömertlik edip bana bir geçim ver ya da ölümümü yolla.

Çaresiz kaldı da; “Rabbim! Beni kurtar, bana yardım et.” demeye başladı. Gözlerinden yaşlar boşaldı.

Allah, adam hakkında şöyle buyurdu:

- Onun ihtiyacını hemen verirsem bu, onun zararınadır. İhtiyaca düştü de gafletten ayrıldı; bana döndü. Dilediğini hemen verirsem o oyuncağa kapılır da yine gaflete dalar. Ziyan olur gider.

Mirasyedi, bir gün bir rüya gördü. Rüyasında ak sakallı bir ihtiyar, ona şöyle diyordu:

- Sen, Mısır’da zengin olacaksın. Yürü Mısır’a git. İşin, orada düzelecek. Allah, yalvarmalarını kabul etti. Filan yerde büyük bir define var. Onun için Mısır’a kadar gitmen gerek.

Adam, sabah olunca kalktı. Rüyasını hatırladı. Hemen hazırlığa başladı. Bağdat’tan kalkıp Mısır’a kadar gitti.

Rüyasında söylenen mahalleye kadar geldi. Bu arada az çok geçinecek kadar bile olsa, parası pulu kalmadı. Dilencilik yapmaya niyetlendi; ama yüzü tutmuyor, utanıyordu. Biraz daha sabretti; ama sonunda açlıktan kıvranmaya başladı. Dilencilikten başka çaresi kalmayınca; “Geceleyin çıkar dilenirim. Böylece kimse, yüzümü göremez.” diye düşündü.

Bu düşünceyle gece çıkıp yollara düştü. Mahalle mahalle gezip dilenmeye başladı. Ansızın adamı sokakta bir bekçi yakaladı. Adamı bir hayli dövdü. Çünkü halk, geceleyin hırsızlardan çok zarar görmüştü.

Halife de; “Geceleyin kimi sokaklarda görürseniz; benim adamlarımdan, akrabamdan bile olsa, yakalayıp elini kesin.” demişti.

İşte bekçi o adamı böyle bir zamanda yakalamış; iyice dövmüştü. O fakir;

- Dövme! Ne olur? Doğruyu söyleyeceğim, dedi.

Bekçi ise bu fakire şöyle söyledi:

- Peki. Sana bir dakika süre veriyorum. Bu süre içinde beni ikna edemezsen vay hâline! Haydi şimdi söyle bakalım: Gece neden sokağa çıktın? Önce çirkin ve pis arkadaşlarını göster.  Yoksa hepsinin acısını senden çıkarırız. Böylece mal sahipleri de güven içinde olur.

Adam, bekçiyi ikna edebilmek için, ağız dolusu yeminler etti. Bekçiye şöyle yalvarmaya başladı:

- Ben, ne ev yakan biriyim ne de yankesiciyim. Ben, ne hırsızım ne zalimim. İnanın ki ben sadece, Bağdat’tan gelen bir garibim.

Sonra bekçiye rüyasını, Mısır’a niçin geldiğini anlattı. Bekçi, sonunda adamın söylediklerine inandı. Adama acıdı ve ona şöyle söyledi:

- Sen ne hırsızsın ne de kötü bir adamsın. Ne var ki pek aptal ve ahmaksın. Bir rüyaya inanmış, bir hayale kapılıp buralara gelmişsin. Senin aklın hiç yok galiba! Ben, yıllardır rüyamda; “Bağdat’ta bir define var. Filan mahallede, filan evde gömülüdür.” diye görürüm. Buna rağmen bugüne kadar bu hayale kapılıp yerimden bile kıpırdamadım. Sense hiç usanmadan bunca yolu gelmişsin.

Bekçi, bunları söylerken adamın aklı başına geldi. Çünkü bekçinin rüyada söylenen yer dediği, kendi eviydi. Adam, kendi kendine; “Define, benim evimdeymiş. Bense yokluktan feryat ediyorum. Artık bana ister ahmak de ister aptal de. Define benim oldu ya sen dilediğini düşün.” dedi.

Serbest kalınca adam, Allah’a binlerce şükürde bulunarak Mısır’dan Bağdat’a döndü. Nihayet evine geldi. Defineyi buldu. İşi, Allah’ın izniyle, düzene girdi.

Böylece çok aradığı ve sevdiği şeyleri hep uzaklarda ve başka yerlerde aramaktan da vazgeçti. Çünkü her şeyin en güzeli, çoğu zaman insanın yanı başında oluyordu.

adminadmin