Kültür
Giriş Tarihi : 05-11-2017 10:00   Güncelleme : 05-11-2017 10:05

-Mış Gibi Türkiye’nin Sonu (VI)

​Diyalektikten, bir iki kefeli teraziden, bu terazinin iki kefesinden haberdar olunması gerekiyor. Sözünü ettiğim ne Platon'da, ne Aristoteles’te bahsi geçen, ne de Hegel’in geliştirdiği diyalektiktir. Gerek fikriyat ve gerekse fiiliyat itibariyle başını örten kızın topluma millî mukavemet nişanesi kazandırma değerini yüklenmiş bir Türk diyalektiği var. Şimdilerde mukavemetimize medar olan nişane tanınmaz haldedir. Çünkü bu paha biçilmez nişane ülkemizde siyasal İslâm eliyle önce Yeni Dünya Düzeni ve hemen akabinde küreselleşme yavesine kurban edildi. Nasıl İstiklâl Marşı’nın bize tanıttığı “yarından da yakın” müddet sağcılığa, solculuğa, kof milliyetçiliğe kurban edildiyse. Endişeliyiz; ama İstiklâl Marşı’nın telkin ettiği üzere korkmuyoruz. Daha hesap kapanmış değil. Ömrümüz vefa ederse en azından fikir âleminde Türk diyalektiğinin ne mikyasta müessir olduğuna şahit olacağız.

-Mış Gibi Türkiye’nin Sonu (VI)

Bu meyanda eğer Türk istiklâlini terazinin bir kefesine koyma başarısına erecek olursak, Türk diyalektiği bizi diğer kefeyi insanlığın kaderinin ağdırdığı zamana götürecektir. Bu vakti idrakimiz bize imkân dâhilindeki şeyin kime göre imkân dâhilinde sayılması gerektiği, neyin kuvveden fiile intikal ettiği ilginç bahsini açacaktır. Daha ilginç şeyi benden dinleyin: Ben umursadığınız şey eğer Türk istiklâli değilse sizin için modernlikle doğan insanlığın kaderi endişesi de güme gitmiş demektir diyorum. Acaba demese miydim? Bunu dediğimde hangi seviyedeki kaç kişiye işin aslının ne kadarını söylemiş oluyorum? Âlemde bana, ben İsmet Özel’e hiç söz düştü mü, halen düşmekte midir? Söz benim uhdemde ise ancak Hıristiyanların 1917nci yılında şu üç şeyin vuku bulduğuna önem atfeden zevat hesabına benim uhdemdedir: 1) Medine Müdafaası, 2) Bolşevik İhtilâli, 3) Balfour Deklarasyonu. Kritik bir dönemde vaki olan bu üç şey benim ne dediğime kulak verenlere şu iki uçlu hakikati işaret eder: 1) Küfür bütün kâfirleri kapsayan tek millettir 2) Türk milletinin tarihten silinmeyişi küfre bilâ bedel karşı duruşu hürmetinedir.

Bunları herhangi bir sanattan nasibini almış olanla, herhangi bir sanat eserinin kıymetine kendi kıymetini ilâve edenlerle konuşuyor olmalıyım. Dünyada roman sanatının gerçek babası sayılmasına kimsenin itiraz edemeyeceği Honoré de Balzac iki tür tarihin var olduğunu belirtir. İlki hepimizin imanını gevreten ve yalancılıktan ibaret resmî tarihtir. Bunun dışında bir de gizli tarih vardır. Bunun gizlenmiş bir tarih olduğuna, saklı ve saklanmış bir tarih olmadığına dikkatinizi çekerim. Onun üzerine dünyada dönen, halen dönüp duran olanca kirli işler bir örtü çekmiştir. Bu tarihe vakıf olur isek vukuatın, gerçekte neler olup bittiğinin hakiki sebeplerinden haberdar oluruz. Tuhaflık şuradadır ki, resmî tarih ve gizli tarih ağız birliği ederek bize -Mış gibi Türkiye’nin Millî Mücadelenin bir hasılası olduğunu söylüyor. Husule gelen bu şey karşısında kimin tutumunun ne olduğunu aydınlığa kavuşturma zarureti var. Aydınlığa muhtacız çünkü hiç kimsenin aklına İstiklâl Harbi ile Millî Mücadele arasında hayati bir fark bulunduğu gelmiyor. Üç cephede başlatılmış olup Lozan’da sona ermediğine, halen devam ettiğine benim inandığım İstiklâl Harbi biz Türklere bir sine-i millet hediye etmiştir. 

Halen bir Türk milleti ve onun bir sinesi var. Meselemiz bu sineden yeni bir zafer doğmasına dua edecek dudakların kenetlenip kenetlenmediği meselesidir. Resmi tarih yazıcıları Fahrettin Paşa’yı tasfiye edenlerin inkılaplar istikametine sürükleyerek yürüttükleri İstiklâl Harbi’nin eğer Medine Müdafaası gerçekleşmeseydi başlatılamayacağını yazmıyor. –Mış gibi Türkiye mevcudiyetine İstiklâl Marşı’nı kaldırıldığı rafta tuttukça sahip çıkabilir. Cumhuriyetin ilânından bu güne kadar milletin sinesinin hassasiyeti bir ölçüye vurulabilmiş değil. Türk milletine Medine Müdafaasından ne naklolduğunu bilmiyoruz. Ben bu cehaletten bizi başını örten kızların felsefe bilmesinin kurtaracağına inanıyorum.

Bolşevik İhtilâli münasebetiyle Rus kızlarından, Balfour Deklarasyonu münasebetiyle Yahudi kızlarından bahis açmak pek düşündürücü değil, olmayabilir ve fakat başını örten kızlar münasebetiyle Medine Müdafaası bahsine teması kesmeği tercih etmek hayat tarzı olarak küfrü, küfür düzenini benimsemekten doğan bir sonuçtur. Bilinen bir millet gerçeği varsa bu milletlerin yekdiğerine rağmen gerçeğidir. İnsanları neyin Prag Baharı’ndan Arap Baharı’na taşıdığını bir düşünün.

İsmet Özel

http://istiklalmarsidernegi.org.tr

adminadmin