Tarih
Giriş Tarihi : 05-04-2020 13:00   Güncelleme : 05-04-2020 13:00

Müslüman Düşünürün Hayatımıza Işık Tutacak Eserleri!

İbn Tufeyl'in "Hayy bin Yakzan" eserinde kullandığı gibi "nur", Doğu'dan yükseldi.

Müslüman Düşünürün Hayatımıza Işık Tutacak Eserleri!

İlmin tohumları doğuda atılırken o sırada birçok Batılı yazar bu coğrafyada yetişen filozofları idrak etmekle meşguldü. Bugün felsefe tarihi okurken başvurduğumuz Descartes, Spinoza, Goethe, Kant gibi birçok Batılı isim, aslında Doğulu filozofların eserlerinden feyz alarak fikirlerini temellendirdiler. Peki, Batılı filozofları bu denli etkileyen Müslüman düşünürlerimizin eserlerinden ne kadar haberdarız? İslam aleminin önemli kaynaklarından haberdar olabilmek için 10 Müslüman düşünürün hayatımıza ışık tutacak eserlerini derledik.

 

İmam Gazali-El-Münkız Mine'd Dalal

Gazâlî'nin kendi düşünce dünyasındaki büyük değişim ve gelişim sürecini anlattığı El-Münkız Mine'd Dalal, İslâm kültüründe örneğine az rastlanır bir otobiyografi olması yanında İslâm dünyasının inanç ve fikir hareketlerini değerlendiren ve daha da önemlisi, felsefî anlamda şüpheciliği o güne kadar benzeri görülmemiş bir şekilde temellendiren muhtevası ile İslâm düşünce tarihinin en özgün ürünlerinden biridir.

Gazali, birtakım felsefi akımları inceleyip yanlışlarını ve eksilerini tespit ettikten sonra aradığı hakikate sûfîlerin yoluyla ulaştığını bildirir. Onların hayat tarzlarının en güzel hayat tarzı, yollarının en güzel yol, ahlâklarının en güzel ahlâk olduğunu kavradığını, zâhir ve bâtınlarının nübüvvet kandilinin nuruyla aydınlandığını, esasen yeryüzünde nübüvvet nurundan başka aydınlanılacak ışık olmadığını vurgular.Eserde yaşının elliyi aşkın olduğunu söyleyen Gazâlî'nin bu ifadesinden El-Münkız Mine'd-Dalâl son döneminde muhtemelen 501-502 (1108-1109) yıllarında yazdığı anlaşılmaktadır.

El-Münkız Mine'd-Dalâl, erken dönemlerden itibaren İslâm dünyasında ve Batı'da geniş ilgi görmüştür.

 

İbni Sina-El-Kanun fi't-Tıb

El-Kanun fi't-Tıb veya veya "Tıpta Kanun", Batı'da "Avicenna" olarak da bilinen İbn-i Sina'nın 14 ciltlik tıp ansiklopedisidir. Arapça yazılmış olan eser 1025 yılında tamamlanmıştır. Eserin içeriği İbn-i Sina'nın kendi hekimlik deneyimlerine, Orta Çağ İslam tıbbına, antik Yunan hekim Galen'in yazılarına, antik Hint tıp geleneğinin hekimlerinden Suşruta ve Çaraka'ya, ve antik Arap ve Pers tıp geleneklerine dayanmaktadır. Eser sıklıkla tıp tarihindeki en ünlü eserlerden birisi olarak adlandırılır.Eserin en eski bilinen nüshası 1052 tarihlidir ve Ağa Han koleksiyonunda yer almaktadır.

Sadece Kanun olarak da anılan eser, 18. yüzyıla ve 19. yüzyılın başlarına kadar tıbbi otoritesini korumuştur.

Gerek Avrupa gerekse İslam topraklarında tıbbi standardı belirlediği gibi, eser İbn-i Sina'nın en tanınmış eseri konumuna gelmiştir. Nitekim eser Fransa'daki Montpellier Üniversitesi gibi birçok farklı tıp okulunda, 1650 senesine kadar kullanılmıştır. Kitapta sözü edilen tıbbi prensipler bugün hâlâ çeşitli tıp fakültelerinde tıp tarihi kapsamında öğretilmektedir.

Fuṣûṣü'l-ḥikem, yirmi yedi peygamberin her birinin hikmetlerine izafeten yirmi yedi bölüme ayrılmıştır. Hz. Âdem ile başlayıp Hz. Muhammed ile son bulan Fuṣûṣü'l-ḥikem'de bölümlerin bir kronolojik sırası olmadığı gibi (meselâ Îsâ bölümü Süleyman bölümünden öncedir) belirli bir fikrî bütünlüğü takip ettiği de söylenemez.

Kısaca eserin ana temasının "insân-ı kâmil" olduğu söylenebilir. Bu bakımdan Fuṣûṣü'l-ḥikem'i zâhirî ve yatay düzlemde bir peygamberler tarihi; bâtınî, metafizik ve dikey düzlemde tasavvufî bir na't-ı nebî gibi görmek de mümkündür.

 

İbni Arabi- Fusus'ül Hikem

Fusus'ül Hikem, ünlü sufi Muhyiddin Arabi'nin başyapıtıdır. "Fusûsü'l-hikem" tamlaması "yüzük kaşı (yuvası), göz bebeği, eklem yeri, ön diş" gibi mânalara gelen fassın çoğulu fusûs ile hikmetin çoğulu hikem kelimelerinden meydana gelmiştir.Geleneksel tasavvufi eserlerden farklı metafizik ve teosofik içerikte bir eserdir. Eserde Kur'an-ı Kerim'de adı geçen 27 peygamber, hikmetin çeşitli yönlerinin tecessümü olarak ele alınır ve incelenir. Küçük boyutlu olan Fusus'ül Hikem'in pek çok şerhi yapılmıştır. İlk Türkçe şerh Abdullah Bosnevi'ye ö. Konya 1644, sonuncusu ise Ahmed Avni Konuk'a (ö.1938) aittir.

 

Hayy İbn Yakzan- İbni Tufely- İbni Sina

Hayy bin Yakzan, 12. yüzyılda Endülüs'de İbn-i Tufeyl tarafından yazılan aydınlanmacı ve felsefi bir romandır.

Dokuzuncu yüzyılda Yunancadan Arapçaya çevrilen "Salaman ve Absal" öyküsü, başta İbn Sina'nın "Hay bin Yakzan'ı olmak üzere, birçok İslam düşünürünün yapıtlarına kaynaklık etmiştir. 12. yüzyılda Endülüslü İşraki düşünür İbn Tufeyl'in yazdığı Hayy İbn Yakzan benzerlerini gölgede bırakmıştır.

"Hay bin Yakzan"Felsefe ve tasavvufi öğretileri sembolik bir dille ifade ederek daha iyi kavranmasını sağlamak düşüncesi ile yazılmış olan bir alegorik bir roman olan Hayy bin Yakzan, ve İbn-i Tufeyl'in sistemini oluşturan ana fikirlerin yer aldığı en önemli eseridir. Eser, Batı'da 14. yüzyıldan başlayarak ilgi görmüş, en çok okunan kitaplardan birisi olmuştur. Dünyada felsefî romanın olduğu kadar Robinsonad (adasal roman) türünün de ilk örneği olarak kabul edilir. Avrupa romanındaki Bildungsroman tarzına da öncü olduğu düşünülmektedir.

Roman, insanın kendi başına "insan-ı kâmil" aşamasına ulaşabileceğini kanıtlamaktadır. Romanın üç karakteri vahşi Hayy, mistik Absal, sosyal Salaman'dır. Bütün ömrünü kimsesi bir adada geçiren Hayy, bir ceylan tarafından beslenip büyütülmüştür ve hiçbir toplumsal bağı olmayan bir münzevidir. Elli yıl içinde evreni gözlem ve deneylerle, kıyaslamalar ve akıl yürütmelerle çözer, varoluş nedenlerini, anlamlarını, Tanrı ile olan bağıntılarını kavrar. Diğer bir adadan gelen ve vahye dayalı inancı, dini simgeleyen Absal'la karşılaşması, ikisinin birlikte Absal'ın adasına giderek yüce gerçeklikleri anlatmaya çalışmaları anlatılır.

"Hay b. Yakzân" başlığıyla yazılmış kitaplardan hareketle kaleme alınan eserlerin ortak tarafı belli bir felsefî aydınlanma öğretisine dayanmalarıdır. Bu öğreti esas itibariyle, gerekli nazarî ve amelî şartları yerine getirmiş insanın bilginin melekî kaynağıyla temasa geçerek âlem-insan münasebetlerine dair temel felsefî hakikatlere ulaşabileceği kabulüne dayanır.

Tanpınar'ın deyişiyle 'Müslüman aleminin tek romanı', 14. yüzyıldan başlayarak belli başlı Avrupa dillerine çevrildi. Eser, 14. yüzyılda İbranice'ye çevrilmiştir. Latince'ye ilk çevirisi 15. yüzyılda İtalyan filozof Giovanni Pico della Mirandola tarafından, ikinci çevirisi ise İngiliz oryantalist Edward Poccocke tarafından yapılmıştır. Eser, ilk defa 1671'de, daha sonra 1700'de Arapça metniyle Oxford'da yayımlanmıştır...

 

Mantıku't-Tayr- Ferîdüddîn-i Attâr

Mantıku't-Tayr, İranlı sufi şair Ferîdüddîn-i Attâr tarafından kaleme alınmış bir manzum eserdir. Eserde Gazali'nin XII. yüzyılda yazdığı Risaletü't-Tayr adlı eserden yararlanılmıştır. Ali Şîr Nevaî, Attar'ın eserine nazire olarak Lisânü't-Tayr eserini kaleme almıştır.

Tasavvuf edebiyatının başlıca eserlerinden olan Mantıku't-Tayr'da kuşlar ile ilgili bir hikâye kullanılarak, çeşitli semboller aracılığıyla tasavvufun temellerini, önemli prensiplerini ve tasavvufî yaşam ile inancı anlatılmaktadır. 4724 beyitten oluşan mesnevi tarzında yazılmış bir eserdir.

Tasavvuf edebiyatının başlıca eserlerinden olan Mantıku't-Tayr, tasavvufî bir temaya sahip olmasının yanı sıra kişinin tasavvufa dair ve tasavvuf yoluna dair bilgi edinmesi açısından da önemlidir. Zira kitapta tasavvufun temel prensipleri, özellikleri, kavramları ve inanç yapısı açıklanmıştır. Attar ise kitabın sonuna şu cümleyi ekler:

"Ey Attar! Her an âleme yüz binlerce sır miskleri saçıp durdun."

 

Yunus Emre- Risâletü'n-Nushiyye

Risâletü'n-Nushiyye, Yunus Emre'nin dinî nasihatler içeren mesnevi türündeki Türkçe eseridir. Adı, "Nasihatler Kitabı" anlamına gelir. Yunus'un ilk eseri olan Dîvân'ndan sonra ikinci ve son eseridir. Risalenin sonunda yer alan "Söze tarih yedi yüz yediydi, Yunus canı bu yolda fidiydi" mısrasında 1307 veya 1308 yılında yazıldığı tarih düşme sanatıyla belirtilmiştir.

Nasihatname türünün Anadolu'daki ilk örneklerinden biri olan eser, bireyin nefsi ile başa çıkabilmesi için yaptığı mücadeleyi konu edinir. Eserde İslamiyet'in öne çıkardığı değerler Anadolu insanına sembolik bir dille, somutlamalar yaparak anlatılmıştır.

Eserin teknik kısımlarına bakacak olursak, eser aruz ölçüsü ile yazılmış ahlakî ve öğretici, 573 beyitlik küçük bir mesnevidir. 13 beyitlik başlangıçtan sonra kısa bir düz yazı vardır. Arkasından gelen manzum kısım ruh, nefis, kanaat, gazap, sabır, haset, cimrilik, akıl gibi konuların işlendiği "dâstân" adı verilen altı bölümden oluşur. Eserde alegori, kıssa, kişileştirme, konuşturma, anlatıcı çeşitliliği, bakış açısı gibi anlatım yöntem ve teknikler kullanılmıştır.

 

Farabi- İdeal Devlet

İdeal Devlet, El-Medinetü'l-Fazıla, ya da Fazilet Şehri, Farabi'nin ideal devleti çözümlediği kitabıdır. Fârâbî, olgunluk döneminin ürünü olan eserin telifine Bağdat'ta başlayıp 941-942 yıllarında Dımaşk'ta tamamlamış, ölümünden iki yıl önce Mısır'da bulunduğu sırada dostlarının isteği üzerine kitabı tekrar gözden geçirerek konu başlıklarını tesbit etmiştir.

Kitapta bir başkanın erdemlerini sayar. Farabi'ye göre, başkanlık edecek kişide su erdemler bulunmalıdır: Organları tam olmalıdır, anlayışlı olmalıdır, belleği güçlü olmalıdır, akıllı ve ince görüşlü olmalıdır, güzel konuşmalıdır, öğrenmeye gönüllü olmalıdır; yiyeceğe-içeceğe ve eğlenceye tutkun olmamalıdır, doğruluğu sevmeli, yalancılıktan kaçınmalıdır. Nefsini yüksek tutmalı ve kendisinden kuşkulandıracak şeylerden çekinmelidir, dindar olmalı ve dünyevi kaygılarda gözü bulunmamalıdır, adaletli olmalı ve kötülük yapmaktan çekinmelidir, işinde arzulu olmalıdır.

 

İbni Haldun- Mukaddime

Mukaddime, İbn-i Haldun'un en ünlü eseridir. Tarih, iktisat, sosyoloji, ve siyaset gibi birçok sosyal bilim için temel teşkil eden görüşleri içinde barındırır. İbn-i Haldun eserini 1375'te Kal'atu ibn Seleme adlı kalede Beni Arif kabilesinin himayesinde yaşadığı dönemde kaleme almıştır.

İbn Haldun, Endülüs' te yaşadığı dönemlerde dünya tarihini konu alan yedi ciltlik Kitabu'l - İber adlı bir eser yazmıştır. Mukaddime bu eserin ilk cildini oluşturur. İbn Haldun sık sık kabileler arasında dolaşarak bedevî kabile hayatını yakından tanımış, fırsat buldukça da ilim ve öğretimle meşgul olmuştur. Ünlü Muḳaddime'sini böyle bir bilgi ve deney birikimiyle kaleme almıştır.

İbn Haldûn'un bir dünya tarihi niteliği taşıyan bu eseri önsöz ve giriş mahiyetinde kaleme aldığı ve "mukaddime" adını verdiği bölümle üç kitaptan oluşan yedi ciltten meydana gelir. Müellif girişte tarih ilminin önemine, tarih yazımında takip edilen usullerin araştırılmasına, tarihçilerin düştükleri hatalara, sahip oldukları asılsız kanaatlere ve bunların sebeplerine temas etmiş, tarih ilminin kapsamlı bir tarifini yaparak kendi tarih anlayışını ortaya koymuştur.

 

Kindî-Resâ'ilü'l-Kindî el-Felsefiyye

Felsefe alanında Arap bilim insanı Kindî, sisteminin en önemli yönlerini Resâ'ilü'l-Kindî el-felsefiyye adlı eserinde ortaya koymuş, Ebû Bekir er-Râzî de risâle türünü kendi düşüncelerini ifade aracı olarak kullanmıştır.

Kindî, İslâm dünyasında ilmî ve felsefi çalışmaların en yoğun olduğu bir dönemde yetişmiş, felsefe başta olmak üzere teorik ve pratik tüm bilgi dallarında ürün vermiş önemli bir filozoftur. Felsefe ve kelâm arasındaki spekülasyonların zirveye çıktığı, çeşitli din ve mezhepler arasında kıyasıya mücadelenin sürdüğü 9. yüzyılda, bu alandaki tüm tartışma ve çalışmalara en üst düzeyde katılmıştır.

İslâm dünyasının tercüme eserlerle tanıştığı bir dönemde İslâm düşüncesinin oluşumunda büyük katkıları olan Kindi, ele aldığı konularda uyguladığı yöntem ve kullandığı terminoloji ile kelâmdan felsefeye geçişi sağlayan ilk İslâm filozofudur. İslâm toplumunu ilk kez felsefe ile tanıştıran Kindî, matematikten tıbba, astronomiden musikiye, psikolojiden kimyaya varıncaya kadar her alanda eser veren ansiklopedik bir filozoftur. O güne kadar Süryanî bilgin ve mütercimler eliyle temsil edilen bilim ve felsefe, Kindî'nin çalışmalarıyla el değiştirmiş; sayıları 277'yi bulan eserleriyle Kindî, yabancı kültürler karşısında İslâm toplumu için önemli bir kaynak ve moral güç olmuştur.

 

İbni Rüşt- Aristo Şerhleri

Aristo'nun İslam coğrafyasındaki sözcüsü ve yorumlayıcısı olan İbni Rüşd, yaklaşık 30 yıl boyunca Aristo'nun eserleri üzerinde çalışmıştır. Ulaşamadığı "Politika" dışında, filozofun tüm eserlerini Arapçaya çevirmiştir.

İbni Rüşt, İslam felsefesiyle Aristo'nun mantık kuramını bağdaştırmaya çalışmıştır. Batı, Aristo'yu onun şerhlerinden Latinceye çevirip okuyarak Aristo'nun o büyük mirasını onun sayesinde keşfetmiştir.

fikriyat.com

Recep YAZGANRecep YAZGAN