Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 26-07-2017 06:01   Güncelleme : 26-07-2017 06:01

Mutemet Beyin Kaçan Delileri

Mutemet Beyin Kaçan Delileri

Mutemet Beyin Kaçan Delileri

-Hişt hişt sen…

-Şöylecene bakıyorum etrafıma. Biri bana mı seslendi?

-Evet evet sen! Kız ucube surat, efsunlular gibi kendi kendine mi konuşuyosun ?

-Ucube surat!

-Efsunlu!

-Hey Allah’ım uysan bir dert, uymasam bana dert!

-Sen bana mı dedin onları?

-Dedimmm ne oldu?

-Demiyeydin eyiydi!

-Ayıp olmuyor mu, tanımam etmem seni?

-Ama ben tanıyorum seni!

- Nasıl yani?

-Hepimiz aynıyız işte, ne farkımız var birbirimizden? Kız, 40 nöron var mı sen de benim ki eksildi de yaşarken!

-Çattık, akşam akşam bu yorgunluğun üzerine. Neyse, ben yoluma gideyim ilgilenmezsem nasılsa susacaktır.

-Aklınızı hanfendi, aklınızı düşürdünüz!

-Aklımı mı düşürdüm?

Hasbunallâhu ve ni'mel vekîl… hikmetinden sual olunmaz amma…

-Aldın mı kız aklını yerden. Basarlar üzerine de işe yaramaz sonra ezilmiş akıl!

- Kime diyom denyo? Bön bön bakmasana etrafına.

- Ben neredeyim böyle dememe kalmıyor köşeli akıl, düşüyor bu kez sahiden yerlere. Nerede olduğumu anlıyorum. Bir şehre ait olmanın en bariz kanıtının o şehrin kestirme yollarını bilmektir inancıyla Unkapanı Levent sokağa kadar çıkmışım.

Olayı kavrayınca tıkır tıkır çalışmaya başlıyor o benim düşmüş akıl! O andan itibaren daha bir şefkatli bakıyorum ardım sıra gelen yabancıya.

-Bak uzaklaşıyoruz binadan sen dön istersen, kaybolursun sonra diyorum. Birden yüzünün şekli değişiveriyor.

-Deli miyim ben, kaybolcak. Hem bina değil, adı var onun “Canik Gureba”

Hay dilimi eşşek arıları soksun…

-Kız sen de mi bizdensin?

-Niyeymiş o?

-Kendi kendine iki satır muhabbeti kimle ediyodun!

-Kendi kendime, hem de iki satır, deli miyim…?

-Bak yine susmadı şu şom ağzım.

-Çok ta akıllıya benzemiyosun burdan.

-Yok artık.

“Sana da aşk olsun baba; Hani ben senin akıl küpündüm?”

-Var artık, var. Hadi inkâr etme. Sen de bizdensin.

Kız diyorum, “kendi kendime” oluver ne olacak. Ölmezsin ya! “Bu dünyada akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine deli ol dünya senin kahrını çeksin” belki de böylesi çok daha iyidir. Boşuna söz etmez benim atalarım.

-He abicim diyorum ben de sizdenim.

-Hahhh şöyle, beni de aklımdan şüphe ettirdin.

-Sen nasıl çıktın oradan? Kaçtın mı yoksa?

-Yok be abla ne kaçması, başhekim Yorgaki Beyden izinliyim. Mülayim adam. Hasan Hayri Efendi olsa ... Yıl 1908 yazının mehtaplı bir sabahıydı, Tanburî Cemil Bey’in Segâh taksimi eşliğinde bahçe duvarına tünemiş bülbülün feryatlarına dayanamayıp, Elazığ sokaklarında gonca gülü aramaya çıkmıştık da…Ya Mutemet Bey düdüğü çalmayı unuttu ya ben treni kaçırdım! Senin anlıcan kayboldum zamanda!

-Cuf cuf cuf…

Vahhh vahhh garibim. İyice sıyırmışsın sen. Yorgaki Beyden izinli, Mutemet Bey’in kayıp…

-Zamanın mutsuz münafıkları şuurlarını susturmaya çalışıyor. Bırak treni bak bak efsunlu şu suratlara bi bak!

-Baktım ne var ki?

-Çozutmuş lan bunlar. Sen de bunlarla çozutmuşsun.

- Netmişim netmişim? Uydurma!

-Akıl sancısı çektiğiniz, bir türlü doğuramayan gebeler gibi canhıraşsınız. Diyojen’in fıçısında yan gelip yatmakla olmaz, aklını eline alıp düşüneceksin!

-Hani ben sizdendim, ayaküstü sattın beni. Hem akıl kaderi yenebilir mi ki?

-Orada dur bakalım ucube surat. Adam satmak bizim işimiz değil. Onların arasında olman babında şey ettim. Malum topalla yatan aksayarak yürürmüş. Pehhh! Akıllarınızı fezaya çevirseniz ne mucitliklere imza atacaksınız da uğraşmıyorsunuz. Maksat kader utanmasın, demi?

-Bu ne cüret Yarabbi! Ayıp oluyor ama…

-Hem ucube demesen artık bana.

-Olurrr, ben Hermen olayım sen de Athena!

-Nasıl?

-Olmadı, Titan Tanrıları bana düşman, Yok mu bizden birileri?

-Olmaz mı Mergen’le Ayzıt olalım o zaman.

-Olalım, seni mi kırıcam. Hem sen nerden biliyorsun bunları?

-Hey mübarek kul, bir siz bilirsiniz değil mi? Ondan bir türlü dikiş tutturamıyorsunuz dünyada!

Egolu beyinler! Şirazeniz kaymış sizin.

-Hem zaten vazcaydım. Ben Sabuncu oğlu Şerafettin olucam. Sakatat menüsü yiyen halka, elmalı ciğerin faidelerini anlatıcam!

-Ben de Selçuklu Prensesi Yıldız Hatun olayım bari! Pattes beyinlilere, elmalı ciğerleri servis ederim. Nasıl fikir?

-Sen de fena değilsin hani, senden zehir gibi tarih hafiyesi olur kız.

-Gönül titreten yerden vurdun, güldürdün bak beni!

-Güllemsi birkaç cümle kurmak lazım değil mi ya, neticede adımız çıkmış deliye ne desem şimdi inmez ki Aliye.

-Ahahhahh bu iyiydi, hadi gülelim…

-Korkmuyor musun? Issız avlulardan, tekinsiz koridorlardan, tuhaf yüzlerin izi kalmış gri duvarlardan, arkandan aniden yükseliveren perdesiz ve ölçüsüz çığlıklardan, adımlarının altında süzülen gölgelerin histerik bakışlarından?

Öyle bir gülüyor ki iç organlarım titriyor.

-Deli deliyi görünce sopasını saklar, hiç mi duymadın papucumun edebiyatçısı.

-Haydaaa hakaret ettin ama…

-Bırak hakareti hadi kalk Aya Maryeras’ta gramofonla dans etmeye gidelim.

-Oooo çok uzak daha yakın bir yer söyle söz gideriz.

-Yok ora olmaz. Aklıma geliverdi orda içimize güya cin kaçmışmış ta o cini çıkartmak için yakılarak yok ediliyorduk. Yok valla ben yanmaktan çok korkarım.

-O zaman Toptaşı Bimarhanesi nasıl? Belki Atik Valideye gideriz oradan da… 

-Niyetten öte geçmeyecek düşünceler! Bayram hedayesi gibi geldin ya sen bana. Gidelim anasını satiyim. Zati eve gidip te ne yapacaktım ki? Fasulye pişirmekten hallice!

-Hicâz, Uşşak, Râst…Mâlihülya, “Mirât_ı Emzice” deki karakterlerin aynası gibisin!

Hafızası silinmiş ayna!

-Çarpıldın mı kız, konuşamadın? Normal düşünen düz hayatların guguk kuşu sohbetlerine benzemiyor değil mi bizimkisi?

-Ne yalan söylüyeyim, benzemiyor. Aşmışsınız siz. Ohhh misss. Özgür beyinler. Düşünürken atış serbest!

Biz içeridekiler onlar dışarıdakiler. İlliyet bağı kuran var mı? Olmaz! Biz niye varız ki dışardakiler kendilerini akıllı saysın diye…

-Ne laf ettin ama. Helal sana.

-Oooo bunlar bişey mi daha gün ışığı görmemiş ne laflar var ben de.

-Göstereyim mi?

-Aman dur bişey gösterme, dil ile tarifsiz rahatsız düşünceler bozar bizi.

-Zeytin ağaçları altında, şeytana ruhunu satmışlar. Çocuk aklınızı kirlettiniz siz. Biz badem çiçekleri elimizde, hep o tertemiz akılla kaldık! Saathanenin tik takları arasında expressolarınızı yudumlarken, Polialarda kayboldunuz üstüne…

-Polia?

-sâkin, meskun, teskin, çokluk…desem anlayacaktın sanki. Güzelim sen de sonsuz dikkat dağınıklığı var!

-Nasıl yani?

-Bunlar habis düşünceler ama sence! Naçan yemedi bence!

-İnsan aklına tercümesi zor hallerinin.

-Zordur ya delilik, nimet bu sokaklarda. Yırtılmış bir kez perdemiz. Sen yine de çizgide dur, arkandan teneke çaldırma. Düşüncede kontrolsüz geçişler serbest ben de, çok da takılma. Bize no: 5 kapısı tecrit, size her yer tımarhane dışarda…

-No:5?

-Odaklan odaklan…

-Neye?

-Elinin körüne! Odaya efsunlu. Öyle Zen mertebesine de geçmene gerek yok. Kantçılar gibi kasım kasım kasılma boş yere, sığ beyinli, bakar körler gibi bakma! Ütopik algoritma mantığını al eline sakince dinle!

-Beyaz gömlek giydirilip elleri arkadan çapraz bağlanmışlar, hidroterepi için içi buz dolu küvetlere yatırılır bu odalarda.  Demir maskeler aklı zapt etmek için, kafaya dört bir yandan çivilenir. Odanın duvar tarafına yerleştirilmiş bir demir karyola, kirli çarşaflar, kirli yastık. Gri duvarlarında, kocaman başlı, pörtlemiş gözlü, yüzsüz, elsiz, ayaksız çizimler…Buhar dolaplarına konan hastaların o çaresiz bakışları. Raflarda balmumuyla kaplanmış beyin parçacıkları. Tavandan sarkıtılmış mekanik tokatlama cihazı. Prizin hemen önünde elektrikli sandalye.1032 göğüs numaralı hastanın saçlarından tutup çeken beyaz önlüklüleri de görmediğini söyleme.

-İrileşmiş gözlerimle bakmaya cesaret edemediğim gözlerinin taaaa içine bakıyorum.

-Noldu kız ucube, ürktün mü?

-Şaka la şaka! Beyazıd Külliyesinde yapılmıyor bu işkenceler! Bildin mi Kirişhane mahallesindeki! Toptaşı Bimarhanesinde de yok, o çok medenilerin  halt yemesi. Neymiş beynin Frontal lobotomi alınınca geçecekmiş. Açtırmam dedim beynimin ön lobundan delik, açtırmam…Delilerin zoruna bak akıl tamir edilir mi öyle?

-Yooo ne var ki ürkecek, “ İki keklik bir kayada ötüyor!” Ziyadesiyle fasıl sohbettindeyiz, Rum Yasi’nin meyhanesinde!

-Ne diyorsunnn nano devrelerim yandı!

-O değil de 1032 göğüs numaralı hastaya takıldım!

-Neden, tanıdık mı ?

-Tanıdık mı? … o benim Üni numaram!

-Yapma yaaaa! Bak geldin mi sözüme, selamsızlara kulak kesil, racon kırar mahkeme heyeti lehine. Kadın dil kabadayılığı yapıyor, giydirin beyaz gömleği caddenin orta yerinde diye.

-Senin tanıdığın çoktur o zaman söyle de benim küvetin suyunu iyi ayarlasınlar. Çok sıcak çok soğuk bozar beni. Çeksin o sıcak havluyu da bedenimden. Zaten iki tel saçım var çekiştirip durmasınlar öyle…İyice kafa mı karıştırdın, neler diyorum ben böyle?

 Kabus mu bu? Gündüz vakti uyku felci geçiriyorum da üzerime karabasanlar basmış hissi. Gerçeklerden kaçış belki de!

-Cuf cuf cuf …kuyruğu kaçıran gelsin.

Yedi bela insanoğlu. Taciz, tecavüz, savaşlar, yokluklar,…İnsanın delirmemesi elde değil bu devirde.

-Elde değil zaten beyinde zındık!

-Boş yere mi çıldırdı bunca insan. Delirmeyene aşk olsun!

-Hişt hişt insancıklar nörüyonuz, mesai saatinde boş gezenin boş kalfaları olduğunuza göre babalarınız toprak ağası heral? Nato mermer nato taslar! Siz yine de burnunuzdan kıl aldırmayın tüysüz lavuklar, valla çok acıyor.

-Sataşma öyle herkese sataşılmaz. Zaten içi geçmiş milletin sıcaktan. O yüzden zati şey edemiyoruz, düşünemiyoruz.

-Bi zahmet düşünmeyin zaten siz. Düşünen beyinlerin zamazingosu demi bu dünyanın halleri! Ama dur sen düzelticez biz!

-Sana bir sır vereyim mi, aslında kimiz biz?

-Hey Allah’ım uygunsuz vakit yatmışımda bir yerlerim açıkta kalmış gibi. Ver bakalım, yalnızzz Siri gibi; “Gizem kutusuna konup bilinmezlik kurdelasıyla bağlanmış bilmecen” insanlığa zarar verecek tehdit unsuruysa sır tutmam bil!

-Münafıklaşma ne demek sır tutmam, çarpılırsın alimallah. Heyyy Napolyon! Sen sen büyük ölü adam sen de gel “deliden alın uslu haberi!”

-Dünyanın “Göbekli Taşı”nın donmuş gözcüleriyiz biz! Kuzey’in Tanrısı cennete giriş kapısına nöbetçi dikti bizi. Mihraplarını kuzeye çevirenlerin üzerine salınan beyaz güvercinleri beslemek bir görevimiz. Büyük Yarığın, kuzey aralığı deliklerinden geçişleri biz sağlarız. Gök ejderhası insanlara alevlerini salmasın diye bir gözümüz onu kollar gece semalarda. Chinvat köprüsünde kılıç kimimiz, günahkarların ayağını kaydırıp cehennem kuyularına düşürmek için. Göçmen kuşları gözetleyen akbabaların düşmanıyız. Çığlıklarımız onları ürkütmek için. Ruhları etten arındırmak en önemli görevimiz.

-Hişşşşt söylemeyin kimselere!

-Ya bi git başımdan Allasen, çarşıda katran bırakmadın. Bu sıcakta iki gram aklım kalmış zaten onu da sen alıcan.

-De hadi gel öyleyse, mahalle bakkalından iki gram akıl bir dirhem mantık  alalım. O kadarcık akıl bu kainatın sırlarını çözmeye yetmez be efsunlu!

Bir keder halleri bende. Az kaldı onlardan olduğuma inandım inanacağım. Bir daha da yolda Dede Efendi’yi dinlersem iki olayım. Sanki bedenim ayakta ruhum uçmuş, aklım yoldan çıkalı çok olmuş hissi.

-Üzülmeee geçerr, buhar çılgınlığı bu yaşadıklarınız. Buharı havada görünce tren yürüyecek sandınız. Cahil cahil bakma yüzüme. Daha çokkk yolunuz var bize yetişmenize. Kaplumbağa misal pısırık pısırık yürümekle bitmez o yol! Tavşan bilinç kopyalamada! Başınıza bela olacak, köle olacaksınız teneke beyinlere! İşsizler tavlada pul kırarken, Dostoyevski romanı çevirecek kelimesi kelimesine! Demedi deme.

-İnsan fıtratına ters, zaman ötesi söylemler bunlar. “Yaratılmamış Yaratıcının” nın hikmeti! Aklım taştı, gözlerim kamaştı. Cehalet aklın onuruymuş, bırakın ben cahil kalayım.

Başını ince bir ahenkle gökyüzüne çeviriyor; Onunla da mı arama gireceksin? O’nun görün diye gönderdiği kullardanım şükür. Sen de yaz diye gönderdiklerinden. Aklını düşürdüğün gibi kudret mürekkebini de dökme yerlere!

Derin bir kuyu yeraltı şehri. Define avcıları boşa aranıyor. Oysa en büyük hazine bedenlerine yapışık. Ahhh bir anlayabilseler! “Aklının yetmediğini gönlüne sor” sözünü! Aciz olmadıkta müptela olduk bizler. Su ve kuş sesleri arasında. İsfahan makamı çaldı biz ağladık. Keşkeler ziyanımız. Hasbahçede ayş_u tarab edelim. Leylin zifirinde Bad_ı sabaya karşı…

-Ahhh be ahhh!

-Anlayacaksınız ya anyayı konyayı, çok geç olacak zihinci meczuplar! Geriye taktınız vitesi, yol yokuş aşağı! Padişahım sürün bu insancıkları çöle, hak ettiler!

-Beh behh! İlkel komünler sizi. Okuyun! sözünü işitip okusaydınız öğrenecektiniz her bi sırrı! “Kitabü’l Cerrahiyetü’l Haniyye” de yazdım. “Tavuğu yılana ısırtmadan tiryak yapmazsan zehirler deyi.” Siz kafalarınızı dağlattınız!

-Allam ya aklıma mukayyet ol, neler diyor?

-Çok merak ettim Şifânâğmelerin de var mı senin?

-Olma mı leeee!

-Deve sidiğini Ebu Cehillerin akıl yaralarına döksek te sen isli kül bas yaralarına iyi gelir. Olmadı dağ çiçeği ile ana sütü merhemi. Ölümsüzlük iksirini Ceyhan’a döken görünmez elde benimdi…Deli misin kız ne şifağnamesi, kaçıncı yüzyılda yaşıyoz! Beyinler zehir gibi işliyor, bilgi kusuyor şehirlerin üzerine.

-Ecnebileşme, söyle onlarda yapmasın! 7 nota, 3 ritm ile iyileşmez o ruhlar! Çapsız psikopatlar!

-Çarpıldın mı kız, sesin soluğun kesildi? Ama iyi böyle ne zaman ağzınızı açsanız kavgaya tutuşuyorsunuz milletçe. Bir ince çizgi aramızdaki sen gidip gidip dönüyorsun ben geçmişim çizgiyi. Akılda bir delik, durmadan üflüyor. Aklına eseni yapmakta oradan geliyor. Atan atmış tokatı, insanların ki o kadar acıtmıyor! Tahtamız kaymış bir kez ne yapsak düzelmez. Ne edek, hayatın demir parmaklıklı sürgün bahçelerinde aklımızı gezdiriyoruz bizde.

-Sessiz ol. Aklıma mahkeme kuruldu. Hakim salladı tokmağı. 1032 sende onlardansın, kesin hüküm dedi. İkimizde sustuk. Beynim error verdi.

-Göğüs numaram:1032

-Mutemet Bey’in şehirde unuttuğu gizli delilerdenim! Habil’in ölümünü düşünen Kabil’in ıslak beyni avuçlarımda. Şimdilik gaflet uykularındayım. Oysa uyanmalıyım. Sonra tüm uyuyanları uyandırmalıyım!

-Hah şunu anlıyaydın. Yedi uyuyanlar uyandı siz uyanmadınız be burjuvanın son kızı.

-Netice_i kelâm gerek her söze. Sen kimin cenahısın demeden doğru sözü dinle. Herkese birer küpe benden hediye. İster kulağınıza takın ister tütsü yapın küllerini savurtun denize. Aynı cinnet kuyusundan mı su içtiniz hepinizde?  Deliliğe vur, fesli zırdelilerin ruhuna gazel oku sende…

 Düğmesiz ceket giy, ilikleme önünü kimsenin önünde! Gerçeği saklamayın ki kötülük yaşayamasın içinizde.

Mezartaşı kitabem Halvet_î Sümbülî başlığı olsun. Üzerinde bir satır cümle: “Aklı tepe taklak yaşadı” naçizâne.

-Hadi geçmiş olsun hepinize!

Siz Fergana Vadisinde, mezarıma bol bol Amentü okuyun! Tavşanlar, Siborg doğurdu, Silikon Vadisinde!

Hülya BULUT

adminadmin