Kültür
Giriş Tarihi : 08-04-2018 13:00   Güncelleme : 09-04-2018 09:13

Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı

Her taş yaralamak ya da can yakmak için değildir kâri. En azından başından savmak içindir musibeti…

Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı

Bazen kendi kendime isimler veriyorum vakitlere kâri. Hüzün vaktim mesela benim, tefekkür vaktim, şiir vaktim… Ve ağlamak vakti şimdi… Anlamak vakti. Lakin ölen için değil kalan için, ölemeyen için belki ve hatta belki öldüren için ağlamak…  Zannederim ki göz sadece görmek için halk edilmemiştir de ağlamak dahi vazifesidir onun. Ve zannımca ağlayamayan göz görse de kördür, körse de kör…

Ellerim titriyor şimdi kâri. Gözlerim titriyor ve içimde bir şeyler var konuşamıyorum ama inliyor. Acziyetimden mahcubum şimdi. Elimden gelenin yazmak olması dahi irkiltiyor damarımdaki kanı. Gözlerimin önü kararıyor ve kekemeye tutuluyor dilim, konuşmaktan utanıyorum ve yazmaktan acı çekiyorum şimdi. İnsan bazı vakitler güçlü olmak istiyor, çok güçlü, en güçlü belki de… Durdurabilmek istiyor bazı şeyleri, engel olabilmek diliyor ama olmuyor, olamıyor. İnsan aciz, güçsüz, nakıs, gafil…

“Gündem” denen “şey”in dışında kalmak hep daha sevimli geliyor bana. Onun dışında olmak istiyorum lakin bunun mümkün olamadığının da farkındayım. Günceli takip belki gerekli ama bazı vakitler gerekenden uzaklaşmak da gerekir. Misal ki gündem bu denli ölümle ve hatta cinayetle boğulmuşken en masum diyara kitapların diyarına kaçmak istiyorum. Ama yapamıyorum. Bu yazıyı işte o ölümler için yazıyorum biraz da… Öldürülenler için belki de…

Şimdi kendi kendime soruyorum, sitem için değil, suçlamak için değil, hesap sormak ya da hesaplaşmak için değil yalnızca acziyetim için, mahcubiyetim için soruyorum; bu memleketin aklı başında insanları, eli yeten dili tutan, sözü geçen insanları ölmüş müdür ki? Neden hiç ses gelmiyor taşın değdiği yerlerden? Kimsenin canı yanmıyor mu? Yoksa taşı kaldıramıyorsak da başımızı kaldırsak en azından yerden, kâfi değil mi bu kadarı bile? Görebilsek, durdurabilsek mesela… Söndürebilsek ateşi… Yoksa yanacağız, ama hep beraber…

Her taş yaralamak ya da can yakmak için değildir kâri. En azından başından savmak içindir musibeti. Musibete isabet etmeyen taş da def eder bazen belayı. Lakin birileri sopayı göstermeli de değil mi ki paçalarımızı ısıran köpekler kaçsınlar? Ahval o ahvaldir işte şimdi. Ölmek ya da öldürmek değil mesele. Daha ziyade sevmek ya da sevebilmek meselesidir.

Hem masum bir insanı öldüren insan mıdır ki? İnsan olmak ucuz değil, kolay değil… İnsanlık doğmakla kazanılmaz yani bir insandan doğmuş olmak yetmez insan olmaya. Öylesi ancak bir cins isim. Oysa insan dediğim kesbî bir mertebe… İnsanlık kazanılan bir makam…

Bu yazıyı Gazze’de yolda yürürken ardından vurulan, bir çarşıda eşinin gözlerinin önünde ömrü çalınan, Afganistan’da hafızlık merasiminde katil Amerika tarafından katledilip cennete uçan ve daha hiç bilmediğim onlarcasının derdini sineme indirerek yazıyorum. Zira kimse böyle ölmeyi, böylelerinin elinden ölmeyi hak etmez. Ve bu yazdıklarım derde derman da olmaz bilirim, hem deva olsa evvela kendi yarama sürerim. Belki her şeyi yazabilirim ama derde dermanı yok satırların.

Fatih Duman / Diriliş Postası

adminadmin