Fikir
Giriş Tarihi : 20-11-2016 09:00   Güncelleme : 20-11-2016 08:57

Ne Çığırdığımız Türkülerdir Bizi Türkleştiren Ne De Bahtımıza Çıkan Şarkılar

Türk milletinin hedefi deyince önce aklımıza ulaşılacak bir yer varmış gibi geliyor.

Ne Çığırdığımız Türkülerdir Bizi Türkleştiren Ne De Bahtımıza Çıkan Şarkılar

Oysa bu yüce milletin tarih içinde varoluş kaygusu gütmekten öte bir hedefi olmadı. Nice felâkete uğradıysak bize, biz Türklere olmayan bir hedefi var imiş gibi göstermelerinden uğradığımızı artık anlayalım. Asırlardır kolaycılığa kapılıp sarahate olan ihtiyacımıza eğilmekten imtina ettik. Böylece sarih olana ulaşmamızın önündeki en büyük mânianın fasih olana uzak düşmek olduğu hususuna dikkat etme melekemizi köreltmiş olduk. Bir yere varacağımız, milletçe o yere demir dağı eritip varacağımız faraziyesini önümüze kimlerin hangi gayeye hizmet için koyduğunu şimdiye kadar mesele etmedik. Türk olmayıp; ama Türk görünüp Türk milletine dolma yutturanların neye istinaden iktidar sahibi oldukları meselesi millî davamızın bir parçası haline gelmedi.

Biline ki, Türk milletinin kendine hangi hedefi ittihaz ettiğini insan soyunun yerkürede bulunuş sebebini kavramadan fark etmek mümkün değildir. Nasıl fark edeceğiz bunu? Hayatımızı tanzim edecek ölçüyü bize XVII. Hıristiyan asrında şahlanan “bilim” verecek olsaydı üzerimize insan soyunun yerkürede bulunuşuna bir sebep uydurmak zorunda olmadığımız hükmünü giydirecekti. Ne var ki, oluş ve tekevvün, varoluş ve terakki hususiyetleri, şartları ve sıfatlarıyla bir bütünlük arz eder. Hüviyeti şahsiyetten, şahsiyeti karakterden ayırdınız mı, ortaya bir ucube çıkarmakla kalmaz, kendinize İblis ordusunda uygun bir mevki de seçmiş sayılırsınız. İnsan olanın bir mevkii mutlaka vardır. Bahse konu mevki İblis ordusunda değilse mutlaka bir yerdedir. Kaderinize ister rıza gösterin isterseniz göstermeyin dokunuza en çok uyan mevki sizi beklemektedir.

İnsanı istiğnanın azdırdığını bize Kur’an öğretti. Nerede olduğumuzu anlıyor mu, anlamak mı istiyoruz? Allah katındaki dini benimsediysek anlayış ve kavrayışın olup bitmiş kısmıyla değil olma ve kavrama istikametindeki faaliyetiyle değer sahibi olduğuna da akıl erdirmişizdir. Anlama isteğimiz anladığımız kadarda sükûnete ermemeli, orayı aşmalı, bütüne duyduğumuz arzu dinmeyip her gün biraz daha şiddet kazanmalıdır. Zaman içinde dikkatimizi çelen gölge  ve hayaletler vakit kaybına yol açmıştır; bundan böyle de hep vakit kaybı doğuracaktır. Nasıl Müslümanlardan yana olmak hiç kimseyi Müslüman kılmadıysa, Türkleri tava getirenlerin de Türk varlığına hayrı dokunmayacaktır. Bu kadarını anlamışsanız, bu kadarını anlamanın hiçbir işe yaramadığını ve hayra kifayet etmediğini de anlamak yükü altına girmiş sayılırsınız.   

Bizatihi benim şahsıma şiir ve siyaset (siyaset yapış, siyasette bulunuş değil; siyasî tavır, siyasî yaklaşım, siyasî bağlanma) olarak verildiğini beyan ettiğim tekinlik yaşadığı millet varlığı kazanma, itizalden arınarak milletleşme (tarih içinde varoluş kaygusu gütme) serencamında Türklerin hepsinin elinde tuttuğu tekinliktir. Gücümüz elimizde, ilimizde Türkçe tekellüm edilişinden gelir. Elimiz gücünü, ilimiz aydınlığını Türkçe tekellüm diyarı olmağa borçludur. Lisanımız müessiriyetini ne kadar doğan şiirin değerinden alıyorsa o kadar da şiirin değerlendirilmesinden devşirir. Milletçe yürüttüğümüz siyaset tarzı sair milletlerin hem varoluş, hem de tekevvün merdiveninde Türklerin tuttuğu basamağı izhar eder. Şiir ve siyaset hengâmesi Türk milletinin erme çabası gösterdiği hedefte arı duru hale gelir. Biz Türklerin zekâsı ne ahmaklıklar peşinde ömür tükettiğimizi fark ettiğimiz nispette keskinleşti. Mü’min feraseti denilen de bundan başka bir şey olmadı.

Öyleyse ne oldu, nasıl oldu da zenci imiş başkanı kadın imiş başkanın takip etmediği sualine güncel bağlamda yer açmak isabetlidir. Ancak bu sualin cevabına ben mezun değilim. Kimin elinin Dünya Sistemi’ni çeviren çarka değdiğinden, kimin elinin çarka dokunmağa men edildiğinden zulüm şirketinde benim bir hissem olmadığından dolayı haberim yok. Yine de hayatta bazı haberler almaktan mahrum bırakılmadım. Meselâ, Valéry’den aldığım bir habere göre Mallarmé şiirin fikirlerle değil kelimelerle yazıldığına dair fikrin sahibidir. Diğer bir fikir Baudelaire’e ait olup insanın açlığa dayanma gücünün üç güne varabileceği halde şiirsizliğe dayanma gücünün hiç olmadığına, insanın şiirsiz bir gün dahi yaşayamayacağına dairdir. Yersek iki önerme var karşımızda: 1. İnsanı şair kılan fikir sahibi oluşu değildir. 2. Şiirin değerine vukuf kesbedilmemiş yerde insan hayatından bahis açmak fantazyadır. Var mı bu önermeleri yiyecek babayiğit?

Sanmıyorum. Birisi çıkıp “Ben varım” diyecek olsa onu tınmam. Ne oluyorsa zikrimizde ve zikrimizle, fikrimizde ve fikrimizle, zihnimizde ve zihnimizle, gönlümüzde ve gönlümüzle, izanımızda ve izanımızla, vicdanımızda ve vicdanımızla oluyor. O olanları gözledik ömür boyunca. Ne kadar yaşadıysak onları gözlediğimiz kadar yaşadık. Ne onlardan başka bir şeyi gözlememize imkân vardı, ne de onlarsız hayatımıza şekil verebildik. O babayiğit taslağını tınmıyorum dediysem hep tınmak istediğim bir kişi beklemem yüzündendir. Kendime bakacağım aynayı aradım. “Türkiye’de Türkiye hesabına casusluk yapıyorum” sözünü sarf etmemin üzerinden Allah bilir en az otuz yıl geçti. Kaç kez teyit ettim o sözü? Yalan mı söylemiştim? Eğer yalan söylediysem çıkıp bir kişi veya kişiler yalanımı yüzüme vurmalıydı. Söylediğim doğru idiyse en azından bir kişi çıkıp bana erketelik etmeliydi. Yok, o babayiğit. Ben o’yum deme rolüne soyunanı da ben tınmıyorum. Ben İstiklâl Harbimizin bir başını vermeyen şehit hikâyesi olduğundan haberi olmayanı tınmıyorum. Eğer imdat beklediğimiz bir “biz” varsa, olduysa, asırlar boyu dinimizden ayrı bir dile mahkûmiyet zannı vasıtasıyla millî varlığımızı ağulayan zındıklar o “biz”e dâhil değildir.  Olduysak Âyetler ve Hadislerle Türk olduk biz. Eğer Türk kültüründen söz edilecekse gündeme İslâm dininin ürünlerinden sadece biri gelecektir.

İsmet Özel,  17 Kasım 2016

http://www.istiklalmarsidernegi.org.tr/

 

adminadmin