Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 18-01-2012 11:17   Güncelleme : 18-01-2012 11:17

Ne Mutlu Türküm diyene

Genelde son 10 sene, özelde ise AKP iktidarının imparatorluğa dönüştüğü son 3 – 4 yıldır besleme basının ve cemaatin de yardımıyla sonu ülkemiz ve milletimiz için uçurum olan “açılım” adı altında Türk devlet yapısının kırmızıçizgileri teker teker ihlal ediliyor, ülkemiz parçalanmak isteniyor

Ne Mutlu Türküm diyene
Genelde son 10 sene, özelde ise AKP iktidarının imparatorluğa dönüştüğü son 3 – 4 yıldır besleme basının ve cemaatin de yardımıyla sonu ülkemiz ve milletimiz için uçurum olan “açılım” adı altında Türk devlet yapısının kırmızıçizgileri teker teker ihlal ediliyor, ülkemiz parçalanmak isteniyor. Ve buna dur diyecek olan yurdumun temiz vatansever İnsanları çeşitli vaatler ve insani bir takım zaafları kullanılmak suretiyle kandırılıyor, tepkisizleştiriliyor, köleleştiriliyor

Bu durumu fark eden ve her fırsatta yapıcı bir samimiyetle AKP hükümetini yanlış yolda olduğu konusunda uyaran vatansever Türk aydınları ise kafatasçı faşist, değişime direnen geri kafalı, ya da vatan haini Ergenekoncu olarak yaftalanmak suretiyle Türk insanının gözünde etkisizleştirilmeye ve onursuzlaştırılmaya çalışılıyor.

Fakat buna rağmen

“Durun kalabalıklar bu sokak çıkmaz sokak”

Uyarısını bıkmadan usanmadan ve korkmadan tekrar eden aklı başında ki insanlarımız gaflet içerisinde ki açılım taraftarları ve CIA destekli cemaatin okyanus ötesinden yönetilen sözde basının da gammazlaması ile sistemin avukatı olan savcılar tarafından derdest edilerek zindanlara atılıyor.

Bir taraftan bu tür insanlık ve demokrasi dışı hukuk katliamları ile vatansever insanlara gözdağı verilirken diğer taraftan da mevcut sisteme payandalık yapan satılmış kalemler aydın kisvesi adı altında abat ediliyor. Bu sözde açılım taraftarı aydınlar kalemlerini sisteme kiralamaları karşılığı her türlü maddi imkâna gark ediliyor.

Şu anda geçerli olan tek kural var.

“Sisteme biat et, itaat et, rahat et”

Planlı ve kademeli bir şekilde yürütülen bir program dâhilin de ordu, yükseköğretim, yüksek yargı ve bürokrasi önce etkisizleştirildi daha sonrada iktidara kayıtsız şartsız biat eden yapılar haline getirildi. Bir başka ifade ile köyde ki taşlar bağlandı köpekler serbest bırakıldı.

Peki, bu süreçte halk ne yaptı?

Neden bu gidişata dur demedi?

Nasıl oldu da 2002 den itibaren “biat et, itaat et rahat et” zihniyetin uygulayıcısı ve savunucusu olan AKP iktidarı her seçimde oylarını artırarak adeta eleştirilemez, sorgulanamaz, dokunulamaz ve yargılanamaz AKP imparatorluğuna dönüştü?

Sakın hiç kimse bizi de oltadaki sazanlardan birisi zannederek bana “halk AKP yi ve politikalarını destekliyor” gibi saçma sapan bir cevap vermesin.
 
Çünkü kalemini, vicdanını ve onurunu satmamış aklı başında her vatan evladı yukarıda ki sorunun doğru cevabının ve bu sürecin bu şekilde gelişmesinin gerçek nedeninin bu olmadığını çok iyi biliyor.

Peki, öyleyse bu sorunun doğru cevabı ve devleti idare eden AKP iktidarına olan mecburiyetimizin gerçek sebebi ne?

İlk bakışta bu mecburiyete neden olan ve aşağıda sıraladığımız birden çok tali sebep varmış gibi görünse de Türk milleti olarak içinde bulunduğumuz köle hayatının asıl sebebini de içinde barındıran tek bir ana sebep var.

“Kandırılmışlık”

Peki, bu nasıl gerçekleşti?

Aslında bu çok bilinen bir yöntem ile uzun vadeli bir plan ile yapıldı.

Türk milletini kontrol altına almak isteyen küresel ölçekteki toplum mühendisleri (siyonizm, tapınak şövalyeleri, evanjelistler, illuminati vb yapılar) üçlü koalisyona (ANAP, MHP, DSP) yaptırdıklarıyla biz Türk insanına ölümü gösterdi.

Sonra her anlamda kontrol ettikleri RTE yi ve AKP yi kurtarıcı olarak piyasaya sürdü.

Bizler de denize düşen ve yılana sarılmış çaresiz insanlar gibi içinde bulunduğumuz bataklıktan bir an önce kurtulma sevdasıyla bizlere tek kurtarıcı olarak gösterilen AKP ye inandık ve destek verdik.

RTE de (normal şartlarda ülkemizde 20-30 yıl kadar önce yapılması gerektiği halde) kendisine icazet veren küresel zihniyetin yönlendirmesi ve desteklemesi sayesinde milli gelir, sağlık, ulaşım, ekonomi vb alanlarda yıllarca bilinçli olarak engellenen bir takım iyileştirme, reform ve değişim hareketleri ile zahirde nispi dönüşümler gerçekleştirdi.

İlk zamanlarda halkımız, ülkenin yararına gördüğü bu değişimlerin sonuçlarının ne olacağını, bunların karşılığında Türk milletinden ne istendiğini ve bu işin faturasının ne kadar ağır olacağını anlayamadı.

Ta ki uzun vade de millet ve devletimizin özgürlüğünün, toprak bütünlüğünün, Türk kimliğinin ve bağımsızlığının elinden alınmak istendiğinin; açılım, içinde Türk kelimesinin geçmediği anayasa ve Türk üm demenin neredeyse suç sayıldığı benzeri söylemlerin Bülent ARINÇ gibi hükümet üyelerince açıktan dillendirildiği, içinde bulunduğumuz bu zamana kadar.

Peki, bunları fark eden düşük ve orta gelir düzeyine sahip halkımız neden hala bu yanlıştan dönmüyor?

Neden hala AKP yi destekliyor?

Dönemez ve desteklemek zorunda.

Çünkü

“Artık ev sahibi olmak çok kolay, kira yerine taksit ödeyin siz de ev sahibi olun”,

“Küçük taksitler ile sizin de bir arabanız olsun”

“Sizinde bir yazlığınız olsun”

Ve benzeri tuzaklar ile uzun vadeli olarak, hatta ödeme gücünün üzerinde bankalara borçlandırılan, bir başka ifade ile boğazına kadar çamura saplanan ve adeta ağasına tepki veremez marabalar haline getirilen halkımızın bu saatten sonra bunu yapması hiç kolay değil.

Çünkü

Uzun vadeli borçlandırılan insan önünü göremediği için mevcut sistemin değişmesinin getireceği riskleri göze alamaz.

Bu nedenle de sistemden rahatsız da, şikâyetçi de olsa mevcut sisteme karşı ciddi tepkiler veremez, sistemi sorgulayamaz.

Sistemin başındakileri eleştiremez, düzenin değişmesini isteyemez

Türk halkı ile AKP hükümeti arasında yaşanan bu olay sonuç itibariyle genç bir kızın çeşitli vaatler ve yalanlar ile kendisini kandıran, kaçıran ve tecavüz eden erkeğin gerçek yüzünü gördüğü halde kaybettiği namusu uğruna o erkek ile evlenmeye mecbur kalmasıyla aynıdır.

Görünen o ki:

Kızımız kandırılmıştır, başını sokacak bir ev, ayağını yerden kesecek bir araba uğruna ölümcül bir hata yapmıştır. Ve bankalara olan borcu bitene kadar da yaptığı bu hatanın sonuçlarına katlanacaktır.

Tabi bu sürecin sonunda küresel patronlar Türk insanının (bu dönem öncesinde sahip oldukları da dâhil) elinde avucunda ne varsa almaz ve insanımızı karın tokluğuna çalışan köleler haline getirmez ise.

Korkunun ecele faydası yoktur denir ama eğer biran önce bu köleleştirme hareketine dur demezsek bu gidişatın sonu “pirince giderken evdeki bulgurdan da olan” gözü doymaz insanların akıbeti ile aynı gibi görünüyor.

Ergenekoncu da değilim, seninle aynı fikirde de değilim sevgili Recep YAZGAN.

İşte bu nedenle

Gururla, yürekten inanarak ve bu kokuşmuş köle sisteminin bir parçası olmadığımı net olarak ifade etmek adına kendimi “Türkiyeli değil bir TÜRK” olarak görüyor ve diyorum ki:

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE…
adminadmin