Kültür
Giriş Tarihi : 09-12-2018 11:00   Güncelleme : 09-12-2018 11:00

Ne yapmalı?

Ne yapmalı?

Bu sütunda belli bir hedefe yönelen beş yazı çıktı. Bu altıncısı. Hedef “Hududullah çerçevesinde vücut bulacak bir sistemdi”. Bu ahlâk nizamı, âdil düzen vb. olabilir. Günümüzde pek çok mahfilde dile getirilen “İslâm medeniyetinin yeniden ihya ve inşası” özlemi de aynı gayeye yöneliktir.

Yakın tarihte birçok düşünür bu hedefe dair imal-i fikr etmiştir. Burada iki ismi anacağım ki onlar da “ilk adım”ın “eğitim” olacağını söylüyor. İsmet Özel’in “Cuma Mektupları-I”nın (1989) son yazısı “Bu Saatten Sonra Ne Yapılır?” başlığını taşıyor. O da “Ne yapmalı?” sorusuna cevap arıyor. İsmet Bey günümüzden 30 yıl önce adını andığımız yazısında şöyle diyor:

“Hiçbir savaş hassa alaylarıyla kazanılmaz. Çünkü hiçbir ordu hassa alaylarından ibaret değildir. Yine de bir galibiyetin temelli, sürekli ve verimli duruma gelişi hassa alaylarının mahiyeti, niteliği ve kuvvetiyle bağlantılıdır. Savaşı kazanan hassa alayı değildir, ama hassa alayına sahip olmayanın savaşı kazanması bahis konusu bile olmaz.... ..... Bugün Türkiye’de Müslümanların ülkedeki hassa alayları oldukları belirginlik kazanmıştır. Artık hassa alaylarının mahiyeti, niteliği ve kuvveti bir mesele olarak önümüzdedir. Bilinmesi gereken ilk husus önde gelen görevin iktidara el koymak olmadığı ve Türkiye’deki Müslümanların gücün ne uğruna kullanılacağı konusunda bütün öteki yurtsever unsurlarla ortaklaşa bir anlayışa varmaları olduğudur. Bunun için her kademede bilim kurulları teşkil edilmeli ve bu kurullar siyasi tavrın hangi verimlere açık olduğunu ortaya koyacak yeterliliğe ulaşmalıdır..... Böyle bir başarıyı siyasi gücün bilgiyle beslenmesi temin edebilir. Hangi bilgi mi? Dünyevî ve uhrevî bütün bilgiler.”

İsmet Bey’in cümlelerini didiklemenin mânası yok. Hassa alayı, güç temerküzü, öteki yurtsever unsurlar gibi hususları cedel vadisine taşımak hüner değil. İsmet Bey açık ve anlaşılır, bir o kadar önemli noktalara temas etmiş ve 30 yıl öncesinde yürünecek yolu göstermiş. Ama kendisi hep tekrar ederdi: Önce refik, sonra tarik.

Prof. Dr. Teoman Duralı “Çağdaş Küresel Medeniyet, Dergâh Yay. 2000” adlı eserinin sonuna “Ümit” başlığı ile bir bölüm eklemiş. Bu bölümde “Ne yapmalı?” sorusuna cevap veriyor. Duralı şöyle diyor:

“İslâm Allah tebliği verisidir. Buna karşılık, daha önce de çeşitli vesilelerle bildirilmiş olduğu üzere ideoloji insan dimağının eseri olan felsefe-bilim çıkışlıdır. Bu ikisi şu halde birbirine zıttır..... Ne İslâm’ı ideolojileştirebilirsiniz ne de ideolojiyi İslâmileştirmeye mezunsunuz.

Haddizatında İslâm’a dolayısıyla insanlığa yapılabilecek en büyük kötülük, onun, siyasi ile iktisadi maksatlar uğruna suiistimal edilmesidir. Böylelikle o, din olmaktan çıkar.”

Duralı hoca din, bilim, eğitim üzerinde duruyor ve “Yeniden Müslümanlığa dönmek” için bir “Kadro”ya ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Tıpkı Özel’in “hassa alayları” gibi.

“İslâm’ın vazettiği temel ahlâk ilkelerinden hareketle bir ‘dünyevî gelenek-görenek-hukuk-bilgi-bilim-toplum-siyaset-iktisat düzeni’ kurabiliriz, kurmalıyız da. İlhamını Allah tebliği Kur’ân’dan alan bu düzen, zorunlulukla İnsanşümul Toplumcu-Paylaşmacı-Dayanışmacıdır; demek ki adaletçidir. Ne var ki nice vurgulasak yeridir: Dünyevîdir; öyleyse eleştirisi ile değişmeye açıktır. İşte Maddiyatçı-İktisadiyatçı Bireyci Çağdaş Küreselleştirilen İngiliz-Yahudi medeniyeti ile onun temel ideolojisi sermayeciliğe görünür tek canlı seçenek İslâm’dan esinlenmiş Maneviyatçı-İnsanşümul (Bütün insanlığa açık), Toplumcu-Paylaşmacı-Dayanışmacı Âdil Düzen’dir”.

Âdil düzenin inşası için Teoman Bey ayrıntılı bilgi veriyor. İsteyenler mezkur kitaba bakabilir.

Biz “eğitim” için takip edilecek sürece dönelim. Hoca şöyle diyor:

“Önde gelen ulemadan-müctehitlerden oluşmuş bir heyetin gözetim ve denetiminde belli bir takım usuller ile muâmelâtta çağın gerektirdiği ayarlamalarda bulunulması kaçınılmaz gözükmektedir.”

“Hassa alayı, her kademede teşkil edilecek bilim kurulları, ulema ile müctehitler”den bir gayret umuluyor. Ki bu elbette elzemdir, Âmentü’ye inanan hemen herkesin bu teklife “evet” diyeceği malumdur.

Benim ilave edeceğim husus hem usul hem esas hakkında olacak.

İmal-i fikir Hududullah çerçevesinde olacağı için ortak bir anlayışı benimsemek makuldür.

Nedir bu?

Elbette ki Ehl-i Sünnet’tir.

Ehl-i Sünnet asırlar içinde vücut bulmuş, açık, anlaşılır, üzerinde ittifak edilmiş bir kavramdır. Onu tartışmaya açmanın mânası yok. Şurası malumudur ki ülkemizde eleştirme, sorgulama, değişim vb. uğruna havanda su dövmekten öte geçmeyen bir tartışma bolluğu var.

 

Ehl-i Sünnet’e tabi olmanın, özlenen düzenin esasını tesbit için çalışmanın, öncelikle bir disipline, bir otoriteye ve bir hiyerarşiye bağlı olması gerek-şarttır. (Devamı Çarşambaya)

adminadmin