Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 13-01-2017 12:32   Güncelleme : 13-01-2017 12:32

Nebevî Merhamet

Bir kimsenin veya bir başka canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı duyulan üzüntü, acıma anlamına gelen merhamet, tüm yaratıklara sevgi ile yaklaşma, onları kötülüklerden koruma ve kurtarma, yardım etme, affetme gibi iyi huy ve davranışların başlıca nedenidir.

Nebevî Merhamet

Merhamet, Allah'ın en önemli sıfatlarından birisidir. O rahmân (esirgeyen), rahîm (bağışlayan), erhamurrâhimîn (merhametlilerin en merhametlisi) ve hayrurrâhimîndir (merhametlilerin en hayırlısıdır).  Kur'an-ı Kerim'de pekçok yerde geçen bu isimler, ilahi rahmetin ne kadar geniş olduğunu gösterir.

Kur’an’da sure başlarındaki besmelelerde geçen rahman ismi, besmele dışında 57 ayette daha geçmektedir. Rahman isminin tecellisi olarak Allah, dünyada bütün canlılara, mümin-kâfir ayrımı yapmaksızın bütün insanlara şefkat ve merhametle davranır, onların her türlü ihtiyaçlarını giderir. Bundan dolayı Cenâb-ı Hak için Rahmânu’d-dünya denmiştir. Rahman, Kur’an’daki bir sureye isim olmuş ve bu surede Allah Teâlâ; insanlar ve cinler için rahmet olarak yarattığı pek çok nimeti saymış, insanlar ve cinlerin, bunların kıymetlerini bilip nankörlük etmemeleri gerektiğini, 31 defa “O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” buyurarak vurgulamıştır.

Bağışlayan anlamına gelen rahim ismi ise Kur’an-ı Kerim'in 115 ayetinde, büyük bir kısmı “çok bağışlayıcı” anlamına gelen "ğafûr" ismiyle birlikte, dört ayette de "erhamurrâhimîn/merhametlilerin en merhametlisi" tamlaması şeklinde geçmektedir. Rahîm isminin tecellileri daha çok ahirette görülecek, Cenab-ı Hakk'ın oradaki af ve mağfireti, ikram ve ihsanları müminler için olacaktır. Bu sebeple Allah Teâlâ için Rahîmu’l-âhire denmiştir.

Merhameti kendisine ilke edinen[1] Allah, bu sıfatının tecellisiyle canlıları besleyip büyütür, sayısız nimetler bahşeder, suçları affeder ve peygamberler aracılığı ile insanlara doğru yolu gösterir.

Kur’an’ın ifadesiyle Allah’ın rahmeti herşeyi kuşatmıştır.[2] O, merhametlilerin en merhametlisi[3] ve merhamet edenlerin en hayırlısıdır.[4] İyilik edenler yahut günahlarından vazgeçmek isteyenler Allah’ın rahmet ve merhametine sığınmalı, O’nun rahmetinden ümit kesmemelidirler. Zira O, kendisine ortak koşulması dışında[5] bütün günahları affeder.[6] Allah’ın rahmetinden ancak kâfirler ümidini keser.[7] Kötülük edenler ise O’nun bu yaptıklarına ilgisiz kaldığını düşünmemeli veya kendisini mutlaka bağışlamak zorunda olduğu gibi bir duyguya kapılmamalıdırlar. Allah’ın rahmeti her şeyi kuşatmış olmakla birlikte, azabı da elem vericidir. “Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.[8] ayeti, ilahi azabın şiddetli olduğunu hatırlatmakta ve umursamaksızın günah işleyenleri uyarmaktadır.

İnsanlar ve diğer canlılardaki merhamet duygusu, ilahi rahmetin bir tecellisi, bir yansımasıdır. Bu tecelli ile canlılar birbirlerine merhamet eder, acır ve yardımcı olurlar. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu gerçeği şöyle açıklamıştır: "Allah merhametini yüz parçaya ayırdı, doksan dokuz parçasını kendi yanında tuttu, bir parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle yaratıklar birbirine merhamet eder. Hatta at, (emzirirken) yavrusuna zarar verir endişesiyle ayağını yukarı kaldırır."[9]

Allah’ın verdiği bu merhamet duygusuyladır ki, en vahşi hayvan bile kendi yavrusuna acır, onu korur, kendisi yemeyip yavrusuna yedirir, onun hayatını devam ettirmesine yardımcı olur, gerekirse yavrusu için hayatını feda eder. Yüce Allah rahmeti yeryüzüne indirmemiş olsaydı, canlıların hayatlarını devam ettirme imkânı kalmaz, güçlü olan her zaman zayıfı ezer ve yok ederdi. Hayatın devamı, Allah’ın yeryüzüne indirdiği bu bir parça rahmetle mümkün olmaktadır.

Cenin, anne rahminde Allah’ın rahmetiyle korunmakta, gıdası temin edilmekte ve hayatını devam ettirmektedir. İnsanın hayatı, böyle bir rahmet ortamında başladığı için ona, aynı kökten türemiş olan Rahim ismi verilmiştir.

Dünyaya gözlerini açan insanın hayata tutunması da yine ilahi rahmetle meydana gelmektedir. Memeden sütün akması, anneye çocuğuna karşı şefkat ve merhamet duygusunun verilmesi, annenin çocuğunu beslemesi, büyütmesi, tehlikelerden koruması, Allah’ın rahmet tecellisiyle olmaktadır. Bu durumu hemen bütün canlılarda görmek mümkündür.

Toprak, Allah’ın rahmetiyle tohuma kucak açar, bulutlar yine ilahi rahmetle toprağı sular, güneş ısı ve ışık saçar, ağaç meyve verir, arı bal yapar, tavuk yumurta verir. Kâinat Allah’ın rahmetiyle ayakta durur, hayat ilahi rahmetle devam eder.

Rüzgârı rahmetinin (yağmurun) önünde müjdeci olarak gönderen, ölü beldeyi yağmurla dirilten, türlü türlü meyveleri çıkaran Allah’tır.[10] Bütün yerdekileri ve -emri uyarınca- denizde akıp giden gemileri insanların hizmetine veren, yerin üzerine düşmesin diye göğü tutan da O’dur. Zira O, insanlara karşı çok esirgeyici, çok merhametlidir.[11] İnsanların dinlenmesi için geceyi; lütfundan istemeleri ve şükretmeleri için gündüzü yaratması da ilahi bir rahmettir.[12]

İyiliklere kat kat sevap vermesi, kötülükleri ise bir misliyle cezalandırması[13] veya affetmesi, Allah’ın kullarına karşı son derece merhametli olmasındandır. Bu gerçeği Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle açıklamıştır: "Rabb'iniz gerçekten çok merhametlidir. Kim bir iyilik yapmaya kesin karar verir de sonra onu yapmazsa, ona bir iyilik sevabı yazılır. Eğer onu yaparsa, ona on katından yediyüz katına, daha fazla katlarına kadar iyilik sevabı yazılır. Kim de bir kötülük yapmaya kesin karar verir de sonra onu yapmazsa, ona bir iyilik sevabı yazılır. Eğer yaparsa, ona bir kötülük günahı yazılır veya Allah onu siler.[14]

Kim bir kötülük yapar yahut kendine zulmeder, sonra da Allah’tan bağışlama dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur.[15] Zira O’nun rahmeti, gazabına üstün gelmiştir.[16]

Hak yolu bulmaları için insanlara kitaplar ve peygamberler göndermesi de ilahi rahmettir. "Sana bu kitabı (Kur’an’ı); her şey için bir açıklama, doğru yolu gösteren bir rehber, bir rahmet ve müslümanlar için bir müjde olarak indirdik."[17] “Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbinden bir rahmet olarak biz peygamberler göndermekteyiz.[18] ayetleri bu gerçeği ifade etmektedir.

Güneş nasıl ki karanlığı ortadan kaldırıp aydınlığı getiriyorsa, peygamberler ve onların aracılığıyla gelen kitaplar da küfür, cehalet, zulüm ve bedeviliği kaldırıp onun yerine insanlığı kurtuluşa erdirecek olan iman, marifet, adalet ve medeniyeti getirmiştir.

Merhamet, Peygamberimizin önemli özelliklerinden biridir. Kur’an’ın ifadesiyle müminlerin sıkıntıya düşmesi kendisine ağır gelen Allah Resûlü, ümmetine düşkün, şefkatli ve merhametli bir peygamberdir.[19] Allah’ın rahmeti sayesinde insanlara yumuşak davranmış, güzel ahlakıyla gönülleri İslam’a ısındırmıştır. Resûlullah eğer kaba ve katı yürekli olsaydı, insanlar onun etrafından dağılıp giderlerdi.[20]

Allah Resûlü bütün insanlığa gönderilmiş bir peygamber, dolayısıyla âlemlere rahmettir.[21] Onun vasıtasıyla insanlar dünya ve ahiret hayatı bakımından birçok iyilik elde etme imkânı bulmuşlardır. O getirdiği dinî ve ahlakî prensipler sebebiyle insanlık için bir rahmet olmuştur. Nitekim o, kendisini rahmet peygamberi olarak tanıtmıştır.[22] 

Sevgili Peygamberimiz çocuklara, yaşlılara, kadınlara, hastalara, dul ve yetimlere, kimsesiz ve güçsüzlere, kölelere, yardıma muhtaç olanlara ve hayvanlara merhamet ve şefkatle davranmış, bu konuda insanlığa güzel örnekler sunmuştur.

Allah Resûlü, çocukları sevip öpmenin bir merhamet göstergesi olduğuna işaret etmiş,[23]  onlara merhamet etmeyenleri “bizden değildir” diyerek uyarmıştır.[24] Torununun vefatı sırasında gözyaşlarını tutamamış, ağlamasını garipseyen sahabiye, “Bu bir rahmettir. Allah onu kullarının kalplerine tevdi etmiştir. Allah, ancak merhametli olan kullarına rahmet eyler.[25] buyurarak ağlamanın bir rahmet göstergesi olduğunu vurgulamıştır. Bulutlardan akan su toprağa hayat verdiği gibi, gözden akan damlalar da merhametin yeşermesine vesile olur.

O sadece Müslümanların çocukları ve torunlarını değil, müşriklerin dahi olsa bütün çocukları sevip öpmüş, onlara şefkat ve merhametle muamele etmiştir.

Rahmet ve merhamet kelimesinin ifade ettiği mana bütün canlıları kapsayıcı bir niteliğe sahiptir. Dolayısıyla merhamet sadece insanlara değil, bütün varlığa gösterilmesi gereken bir davranıştır.

Sevgili Peygamberimiz hayvanlara şefkat ve merhametle muamele etmiş, onlara yapılacak iyilikten dolayı sevap elde edileceğini, onlara yapılacak haksızlığın ise azaba vesile olacağını bildirmiştir. Nitekim bir hadisinde kötü yola düşmüş bir kadının susuzluktan ölmek üzere bulunan bir köpeğe su verdiği için Allah tarafından bağışlandığını ifade etmiş;[26] diğer bir hadisinde ise kedisine yemek vermeyen ve başka yiyecekler yemesine de engel olan bir kadının, bu acımasız tavrı nedeniyle cehennemde azap gördüğünü belirterek[27] hayvanların da merhamet edilecek varlıklar olduğunu vurgulamıştır.

Merhameti kendisine ilke edinen bir insan, bütün canlılara karşı merhametli ve şefkatli davranır, onların yardımına koşar ve onlara zulmetmez. Merhamet, ancak katı kalpli kimselerden çekilip alınır.[28]

Merhamet dostlara, yakınlara ve zayıf kimselere karşı yapıldığında bir değer ifade etmekle birlikte düşmanlarımıza, hoşlanmadığımız, tanımadığımız veya güçlü kimselere karşı gösterildiğinde gerçek değerini bulur. Merhametin gerçek değerini Hz. Peygamber’in davranışlarında en güzel şekilde görmekteyiz. Zira o, kendi düşmanlarına dahi merhametle muamele etmiş, hatta kendisine suikast düzenleyenleri bile affederek merhametinin sınırsız olduğunu ortaya koymuştur.

Merhamet müminlerin de temel özelliklerindendir. Nitekim Kur'an, müminlerin birbirlerine karşı merhametli olduklarını[29] ve birbirlerine merhameti tavsiye ettiklerini belirterek[30] onların bu niteliklerine dikkat çekmiştir. Merhamet sadece Hz. Peygamber’e uyanların değil, diğer peygamberlere tabi olanların da ortak özelliğidir. “Onların arkasından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, ona İncil’i verdik ve kendisine uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk.[31] ayeti bu gerçeğe işaret etmektedir.

Sevgi, merhamet, şefkat ve yardımlaşma iyi mümin olmanın ve Allah’ın kul olarak yarattığı insana saygının birer simgesi ve önemli göstergeleridir. Bütün insanlara karşı anlayışlı ve tüm yaratılmışlara karşı merhametli olmak, İslam’ın insanı ulaştırmak istediği kemalin esasıdır. Bu önce müminlerin kendi aralarında başlar, sonra insanlığı ve bütün yaratılmışları içine alır.

Müminlerin birbirlerini sevme, acıma ve korumada bir vücut gibi olduğunu bildiren Hz. Peygamber, “Vücudun herhangi bir organı rahatsız olursa, diğerleri de bu yüzden rahatsız olur; ateşlenir ve uykusuz kalır."[32] buyurarak müminlerin birbirlerinin sıkıntılarına karşı duyarlı olmaları gerektiğini hatırlatmıştır. Buna göre mümin, yeryüzünün herhangi bir yerindeki müminin acı ve ıstırabı ile ilgilenmeli ve onun yardımına koşmalıdır.

Merhamet, karşılıklı yapılması gereken ahlaki bir davranıştır. Kişi kendisine merhametli davranılmasını isterken, kendisi de başkalarına karşı merhametli olmalıdır. Allah’ın rahmeti, merhamet ehliyle beraberdir. İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.[33] Kutlu Nebi’nin ifadesiyle, "Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler (Allah ve melekler) de size merhamet etsin."[34] Merhamet görmek için merhameti özümsemeli, davranışlarımıza yansıtmalı ve onu en yakınımızdan en uzağımıza kadar yaymalıyız.

Buna göre yolunu şaşırmış bir kimseye, dil veya adres bilmeyen bir yabancıya yol göstermek, bir engelliye veya hasta birine yardımcı olmak, yardıma muhtaç birine destek olmak, merhamet kapsamında değerlendirilebilecek davranışlardır.

İnsan, Allah’ın rahmetini celbetmek için salih ameller işlemeli, muhtaçlara yardım etmeli, onlara haksızlık etmekten uzak durmalıdır. Allah Resûlü, aramızdaki zayıflar sayesinde Allah’tan yardım görüp rızıklandığımızı bildirmiş;[35] iki zayıf kimsenin; yani yetim ile kadının hakkını yemekten de sakındırmıştır.[36]

İman ve ibadet, Allah’ın rahmetini celbeden önemli amellerdir. Bunun için insan Allah’a karşı gelmekten sakınmalı, Resûl’e itaat etmeli, namazı kılmalı ve zekâtı vermeli ki, kendisine merhamet edilsin.[37]

Allah Resûlü, dualarında Yüce Allah’ın merhametine sığınmış,[38] kendisinden dua talep edenlere de mağfiret ve merhamet dilemiştir.[39] Resûlullah bir defasında şöyle dua etmiştir: “Allah’ım! Rahmetine vesile olan sebepleri, bağışlamanı gerektiren hasletleri, her iyilikten yararlanmayı ve her türlü günahtan uzak olmayı senden isterim. (Allah’ım!) Her günahımı bağışlamanı, her üzüntümü gidermeni ve senin rızana uygun her ihtiyacımı karşılamanı senden isterim. Ey merhametlilerin en merhametlisi![40]

Başka bir duası ise şöyledir: “Ey Allah’ım! Ben kendime çok zulmettim. Günahları ancak Sen bağışlarsın. Kendi katından bir mağfiretle beni bağışla ve bana merhamet et. Şüphesiz Sen, çok bağışlayan ve çok merhamet edensin.[41]

Hz. Eyyûb (a.s.) da hastalığa yakalandığında, “Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.[42] diyerek Allah’ın merhametine sığınmıştır. Bizler de dualarımızda Allah’ın rahmet ve mağfiretine sığınmalı, O’nun rahmet ve mağfiretini celbedecek ameller işlemeliyiz.

İslam, merhameti bir hayat düsturu olarak benimsemekle birlikte bazı hallerde merhamet edilemeyeceğini hükme bağlamıştır. Buna göre suçluların cezalandırılmasında İslam’ın merhamet prensibi öne sürülerek şerî cezalar terk edilemez.[43] Örneğin haksız bir şekilde adam öldüren veya tecavüz suçunu işleyen birinin cezası merhamet duygusuyla affedilemez. Zira mahkemeye intikal etmiş suçlara merhamet düşüncesiyle ceza vermemek, mağdur kimselere yapılmış en büyük zulümdür. Bu arada İslam, insanlara zarar veren yılan, akrep ve kuduz köpek vb. hayvanların, insanlara olan merhamet sebebiyle öldürülebileceğine izin vermiş ve onların öldürülmelerini merhametsizlik olarak değerlendirmemiştir.

Günümüzde insanlık merhamet ve yardımlaşma prensibinden uzaklaşmış, daha çok kazanma, menfaat elde etme ve lüks yaşama sevdasına kapılmıştır. Bu anlayış insanları birbirine yabancılaştırmakta, bencilleştirmekte ve onların merhamet duygularını köreltmektedir.

İnsanlık huzurlu bir toplum oluşturmak istiyorsa, Allah Resûlü’nün merhamet anlayışını bir hayat modeli olarak benimsemeli ve merhameti evde, binada, sokakta, mahallede, okulda, işte, çarşıda, kısaca hayatın her alanında hakim kılmalıdır. Bunun için yardıma muhtaç insanlara el uzatmalı, paylaşmayı bilmeli, zulme uğrayan insanları korumalı, çevresindeki bütün varlıklara; karaya, denize, havaya ve canlı-cansız bütün yaratılmışlara merhametle muamele etmelidir. Doğal dengeyi bozacak, çevreyi kirletecek, -insan olsun hayvan olsun- bütün canlıların hayatını tehlikeye atacak tutum ve davranışlardan uzak durmalıdır.

Bunun yanısıra Müslümanlar, hiç kimseye karşı kin, nefret ve düşmanlık duygusu beslememeli, herkese karşı adaletle muamele etmeli ve haksızlıktan uzak durmalıdır. Onu bu davranışa iten, imanı ve bu imanın kendisine kazandırdığı değerlerdir. Ayrıca Hz. Peygamber’in insanlığa sunduğu merhamet anlayışını yeryüzünde hakim kılmak için çaba sarf etmeli, her nerede olursa olsun, hangi inanç veya ırka mensup bulunursa bulunsun zulme uğrayan, şiddet gören, yardıma muhtaç insanların yardımına koşmalı, insanlığa İslam’ın merhamet dini olduğu mesajını vermelidir.

İnsanlık, İslam’ın merhamet anlayışını benimseyip onu hayatın her alanına yaydığı sürece huzur bulacak, Allah’ın yeryüzüne indirdiği merhamete sırtını döndüğünde ise huzuru arayacaktır.

“Ne mutlu, merhametli olanlara! Çünkü onlar merhamet bulacaklardır.”[44]

Ne mutlu, alemlere rahmet olarak gönderilen[45] Hz. Peygamber’in (s.a.s.) merhametini kendisine ilke edinenlere!

Dipnotlar


[1] En’âm, 6/12, 54.

[2] A’râf, 7/156.

[3] A’râf, 7/151.

[4] Mü’minûn, 23/109.

[5] Nisâ, 4/48.

[6] Zümer, 39/53.

[7] Yûsuf, 12/87.

[8] Hicr, 15/49-50.

[9] Buhârî, Edeb, 19 (VII, 75).

[10] A’râf, 7/57. Ayrıca bkz. Rûm, 30/50.

[11] Hac, 22/65.

[12] Kasas, 28/73.

[13] En’âm, 6/160.

[14] Dârimî, Rikâk, 70 (s. 626).

[15] Nisâ, 4/110.

[16] Buhârî, Tevhîd, 15 (VIII, 171).

[17] Nahl, 16/89.

[18] Duhân, 44/6-7.

[19] Tevbe, 9/128.

[20] Âl-i İmrân, 3/159.

[21] Enbiyâ, 21/107.

[22] Müslim, Fadâil, 126 (II, 1828-29).

[23] Buhârî, Edeb, 18 (VII, 74-75).

[24] Tirmizî, Birr ve Sıla, 15 (IV, 321-22).

[25] Müslim, Cenâiz, 11 (I, 635-36).

[26] Müslim, Selâm, 155 (II, 1761).

[27] Müslim, Kusûf, 9 (I, 622).

[28] Ebû Dâvûd, Edeb, 58 (V, 232).

[29] Fetih, 48/29.

[30] Beled, 90/17-18.

[31] Hadîd, 57/27.

[32] Buhârî, Edeb, 27 (VII, 77).

[33] Buhârî, Tevhîd, 2 (VIII, 165).

[34] Ebû Dâvûd, Edeb, 58 (V, 231).

[35] Ebû Dâvûd, Cihâd, 70 (III, 73).

[36] İbn Mâce, Edeb, 6 (II, 1213).

[37] Bkz. Nûr, 24/56; Hucurât, 49/10; Hadîd, 57/28.

[38] İbn Mâce, Edeb, 57 (II, 1253); Ebû Dâvûd, Vitr, 26 (II, 178).

[39] Müslim, Eşribe, 146 (II, 1615-16).

[40] İbn Mâce, İkâme, 189 (I, 441); Tirmizî, Vitr, 17 (II, 344).

[41] Tirmizî, Da’avât, 96 (V, 543).

[42] Enbiyâ, 21/83.

[43] Bkz. Nûr, 24/2.

[44] Kutsal Kitap, s. 1195-96 (Matta, 5:7), İstanbul 2001, Kitabı Mukaddes Şirketi.

[45] Enbiyâ, 21/107.

Prof. Dr. Yusuf Ziya KESKİN

adminadmin