Kültür
Giriş Tarihi : 06-08-2017 15:55   Güncelleme : 06-08-2017 15:55

Necip Fazıl Kısakürek: Sezai karakoç'um gelmiş!

'Trende, inip çıkan telgraf tellerinin hareket ahengine kendimi bıraktım. Fakat dalmak, kendimi unutmak, bir an bile olsa iç derdimden uzaklaşabilmek ne mümkün?'

Necip Fazıl Kısakürek: Sezai karakoç'um gelmiş!

Maneviyatı dört duvar arasını aşamayan bir insanın, maddiyatının dört duvar arasında tam manasıyla sağlam kalması zordur. Necip Fazıl Kısakürek, bir ismiyle Yılanlı Kuyudan olan kitabı Cinnet Mustatili’nde ruhun o eşsiz, hiçbir sıkıntıyla karşılaştırılamayacak kadar büyük cinnetlerini yazmış. Hayal ediyorum onu, çıkmasına çok az izin verilen hapishane bahçesinde yürürken. Bir başka tabirle, volta atarken…

Cinnet Mustatili Hangi Dokuz Ay On Gün?

Kitabın sayfalarını çevirdikçe bazı şeyleri anlamaya başlıyorum. Sanki kendi yalnızlığıma derman buluyorum, her sayfaya bir damla akıtarak daha hızlı çeviriyorum. Bir sayfada yoksa diğerinde yazılı, yoksa bir diğer sayfada bahsi geçen biri var kitap boyunca. Kim bu dilinden düşürmediği diyeceksiniz? Özleyip durduğu, rüyalarında gördüğü kim? Oğlu Mehmed… Necip Fazıl, hapishanede tuttuğu bu günlüklerde sık sık oğlu Mehmed’i özlüyor. Ve zevcesini…

Bir gün hapishaneye görüşme saatinde “topuğundan başörtüsüne kadar Müslüman” annesi geliyor Necip Fazıl’ı ziyarete:

“Sana bir müjde getirdim! Bir kızın dünyaya geldi! Öyle sıhhatli, öyle güzel ki… Çok kolay ve rahat doğdu. Bunda büyük bir hayr ve işaret var!”

Düşünüyorum… Hayır, doğrusu ben bunu düşünemiyorum. Dokuz ay on gün bekleyip dünyaya gözünü açan kızı. Ve tam da o zaman dokuz ay on güne mahkûm Necip Fazıl… Onun çilesini düşünemiyorum…

Necip Fazıl KısakürekNecip Fazıl hapishaneyi tasvir ediyor. Kimi zaman geçmişte bazı anları zihnine kazımış, ileride aklında belirli sahneler her ayrıntısıyla dursun istediği için. İşte kitapta da bazı böyle sahneler var, unutmak istemediği.

Hapishaneyi anlatırken söylüyor: “Kapı üstümüze kilitlidir. Dünya her tarafımızdan, gök tepemizden ve kapı üstümüzden kilitli…”

Şeyhinin, büyük alimlerin sözlerini hatırlıyor bazı bazı. Kimi zaman aklına diyaloglar geliyor kitaplardan:

 “(Juliyet) diyor ki:

-Vakit çok geç, artık git!

(Romeo) diyor ki:

-O kadar geç ki, erken kabul edebiliriz. Gitmeyeceğim!”

Cinnet Mustatili İşte Bu Yoldur!

Kitabın da ismi olmuş olan cinnet mustatili, Necip Fazıl’ın “yegâne uzlet berzahı” olarak nitelediği, Ankara’da kaldığı hapishanedeki hamamla kantin arasındaki yol olan uzun şerite koyduğu addır. 71 adımlık bir yol. Dayanabilmenin tek çaresi, “cinnet mustatilinde volta atmak”…

Bu da Geçer Ya Hu!

“Göğü kapatabilirler, bizi üstümüzden kilitleyebilirler, dişlerimiz ciğerlerimize geçecek şekilde iki büklüm oturtabilirler, fakat zamanı durdurabilir miydi? Sadece bu teselliye yapıştım; ve duvardaki “ah”lar, “of”lar, yazılar, resimler arasına, cihanın en derin sözlerinden bir tanesi bildiğim bir levha astım hayalen: Bu da geçer yahu!”

Çifte Tel Örgünün Arkasında Sevgili Sezai Karakoç

Çifte tel örgünün ardından geleni görmenin öyle zor olduğunu anlatıyor Necip Fazıl. Ve bir gün gelenlerden birini şöyle anıyor “benim sevgili Sezai Karakoç’um”. İçime bir sıcaklık doluyor.

“-Nasılsın Sezai?..

-Çok şükür üstadım, siz nasılsınız?

-Gördüğün gibi Sezai, biraz zayıflamışım değil mi?..

-Biraz!..”

Yolculuk Sırasında..

Bafra sigarası… Sıkıntı… Zikir… Zikir… Zikir…

“İnsan bu kadar da hissi hale gelir mi? İnsan bir bardak su içse onu kendisine kanlı bir mesele yapacak olan böyle bir mizaçtan nasıl kurtulur?

Kurtulur, kurtulur, kurtulur…

Gidiyoruz; ve ben, tekerleklerle aynı ağızdan, kendime telkin yapıyorum:

Kurtulur, kurtulur, kurtulur!...

 “Allah, izah edilemeyişin tek izahıdır” diyen Necip Fazıl’a Allah rahmet eylesin.

Merve Büşra bildirdi.

http://www.dunyabizim.com

adminadmin