Kültür
Giriş Tarihi : 07-05-2017 08:00   Güncelleme : 07-05-2017 08:00

Nobel ödüllü yazardan Geleceğin belgeseli Çernobil Duası

Edebiyat Ödülü sahibi Svetlana Aleksiyeviç’in ‘Çernobil Duası’ adlı kitabında 20’nci yüzyılın en büyük felaketi olan nükleer faciaya tanık olanlar konuşuyor. Belgesel niteliğindeki kitap, yaşanan trajedinin sözlü tarihi... Yazarın tanıkların söylediklerini aktarımı ise vurucu ve akılda kalıcı.

Nobel ödüllü yazardan Geleceğin belgeseli Çernobil Duası

Almanların II. Dünya Savaşı sırasında büyük yıkım yaptığı Belarus, 26 Nisan 1986’da bir kere daha sarsıldı, hem de etkileri yüzyıllar boyunca sürecek bir şekilde. Bundan 31 yıl önce, gece saatlerinde Belarus yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santrali’ndeki patlama, 20’nci yüzyılın en büyük felaketi olarak tarihe geçti. Pek çok kişi öldü, kanser hastalarının oranı yüzde 74 arttı, çocuklar hastalıklı veya sakat doğdu, o coğrafya tümüyle olumsuz etkilendi. Sovyetler Birliği felaket bölgesine 800 bin kişi gönderdi, bunların bir kısmı asker ve temizlik görevlisiydi. Ama ne onlar ne de Çernobil civarında yaşayanların tehlikenin boyutu hakkında herhangi bir fikri vardı! Her şey gizleniyor, açıklama yapılmıyor, soru soranlar tehdit ediliyordu... Tüm bu bilgiler ve Çernobil felaketi sonrasında yaşananlar Svetlana Aleksiyeviç’in ‘Çernobil Duası-Geleceğin Tarihi’ adlı kitabında anlatılıyor.

2015’te ‘yeni bir edebi tür’ yarattığı için Nobel Edebiyat Ödülü verilen Belaruslu yazar Aleksiyeviç’in Türkçe yayımlanan üç kitabı da monologlardan oluşuyor. Aleksiyeviç, konunun tanıklarının karşısına oturuyor, onlar anlatıyor yazar dinliyor, sonra onları yazılı hale getiriyor. İşte burada yazarın alamet-i farikası devreye giriyor. Aleksiyeviç daha önce Türkçe’de yayımlanan ‘İkinci El Zaman’, ‘Kadın Yok Savaşın Yüzünde’ kitaplarında yaptığı gibi ‘Çernobil Duası’nda da aynı şeyi uyguluyor: Kelimelerle belgesele imza atıyor. Araya girmiyor, karşısındaki kişiyi dinlediğinde hissettiklerine dair bir şey söylemiyor, betimleme yapmıyor... Yazar tanıkların anlattıklarını öyle bir kurguyla aktarıyor ki sanki o kişi karşınızda size içini döküyor.

Aleksiyeviç de bir Belaruslu olarak Çernobil’in tanıklarından. 20 yılda tamamladığı bu kitapta kendisiyle de yapılan bir söyleşiye yer vermiş. İnsanın savunmasız yakalandığını; gözle görülmeyen, kokusu ve sesi olmayan, cisimsiz bir şeye karşı savaşın başladığını söylüyor. Kitapta tanıkların anlattıkları, alınmayan önlemler, insanların korkutularak susturulması ise Çernobil’in nasıl bir drama yol açtığını ortaya koyuyor. Felaketten hemen sonra arılar uçmuyor, solucanlar topraktan çıkmıyor, kuşlar adeta intihar etmek istercesine kendini bir yerle çarparak ölüyor. Köylerin boşaltılma kararı alınmasının ardından evinden gitmek istemeyenler, giderken yanlarına evcil hayvanlarını alamayanlar, birkaç yıl sonra her ne pahasına olursa olsun köylerine dönenler, ansızın ölenler, mağdur olanlar, hastalanıp bir daha çalışamayanlar. Her bir söyleşi ayrı bir trajediyi barındırıyor içinde.

O ARTIK İNSAN DEĞİL, NÜKLEER REAKTÖR

Kendisini görmesini istemiyordum

(...) Benim sevdiğim adam, kendim doğurmuş olsam daha fazla sevemeyeceğim o adam, o kadar sevdiğim adam gözlerimin önünde bir... Ucubeye dönüştü. Peki benim cidden korktuğum şey neydi dersiniz? Bir tek, bir tek kendisini görmesini istemiyordum. Ama elleriyle işaret ederek bunu benden istemeye başladı, aynayı getirsene, dedi. İki gün boyunca onu oyaladım ama sonra ona bir ayna götürdüm, bulabildiklerimin en küçüğünü. Aynaya baktı, kafasını kavrayıp yatağa vurmaya başladı...

NİYE ANLAMIYORSUN, BİRLİKTE YANACAKSINIZ KENDİSİNİ GÖRMESİNİ İSTEMİYORDUM

(...) Benim sevdiğim adam, kendim doğurmuş olsam daha fazla sevemeyeceğim o adam, o kadar sevdiğim adam gözlerimin önünde bir... Ucubeye dönüştü. Peki benim cidden korktuğum şey neydi dersiniz? Bir tek, bir tek kendisini görmesini istemiyordum. Ama elleriyle işaret ederek bunu benden istemeye başladı, aynayı getirsene, dedi. İki gün boyunca onu oyaladım ama sonra ona bir ayna götürdüm, bulabildiklerimin en küçüğünü. Aynaya baktı, kafasını kavrayıp yatağa vurmaya başladı... 

 NİYE ANLAMIYORSUN, BİRLİKTE YANACAKSINIZ

(...) Beni içeri, eşimin yanına hemşireler alıyordu. İlk seferinde onlar da vazgeçirmeye çalışmıştı: “Çok gençsin. Niye anlamıyorsun? O artık bir insan değil, bir nükleer reaktör. Birlikte yanacaksınız.”

 KORUMASIZ ÇEVİRMEN KIZ

(...) İlk yabancı gazeteci kafilesi bölgeye varmıştı... İlk film ekibi de... Hepsinin üzerinde plastikten işçi tulumu, kask, lastik galoş vardı, hatta kameraları bile özel bir kılıfla kaplanmıştı. Ve onlara, bizim buralı kızlardan biri eşlik ediyordu, çevirmen. Üzerinde yazlık bir elbise ve sandaletle...

 

 ATILMAYAN KEP TÜMÖRE YOL AÇTI

(...) Evlerimize döndük. Üzerimdeki her şeyi çıkardım, orada giydiğim tüm kıyafetleri ve hepsini çöp bacasından aşağı fırlattım. Yalnızca kepimi küçük oğluma hediye ettim. Çok istemişti onu. Hemen taktı, bir daha da hiç çıkarmadı. İki yıl sonra oğluma beyin tümörü teşhisi koydular...

 RADYOAKTİF ELMALAR BUNLAR!

(...) Gülmeyi bilmeyen ağlar. İşte, bakın, Ukraynalı bir kadın pazarda iri kırmızı elmalar satıyor. Avaz avaz bağrıyor: ‘Elma elma! Çernobil elmaları bunlar!’ Biri ona nasihat veriyor: Bunların Çernobil elması olduğunu söylemesene teyze. Kimse almaz yoksa.’  ‘Boş versenize! Alıyorlar işte! Kimine kaynanası için lazım bunlar, kimine de amiri!’

 UZAYLI BİR YARATIKMIŞ GİBİ UĞURLANDI

(...) Bir gazete kupürünü hala saklarım... Yazı, operatörlerden Leonid Toptunov’la ilgili; o gece nükleer satraldeki tek nöbetçi Leonid Toptunov’muş ve patlamadan birkaç dakika önce kırmızı, acil durum düğmesine o basmış. Düğme çalışmamış... Toptunov’un tedavisi Moskova’da yapılmış. ‘Onu kurtarmak için baştan ayağa yeni bir bedene ihtiyacımız var’ diye havlu atmış doktorlar. Mitinski Mezarlığı’na gömmüşler. Tabutunu alüminyum folyoyla izole etmişler... Üzerine yarım metre kalınlığında kurşunla kaplı beton plaka yerleştirmişler. Babası gelmiş... Orada öylece durup ağlamış... Yanından geçen insanlar: ‘Senin uğursuz oğlun yüzünden oldu patlama!’ demiş. Oysa sadece bir operatördü o. Ama sanki uzaylı bir yaratıkmış gibi gömüldü.

İNCİ DÖNDAŞ - KARAR

adminadmin