Röportaj
Giriş Tarihi : 26-06-2019 11:38   Güncelleme : 26-06-2019 11:38

Nuran Taydaş Çal: Yuva Demek Ailenin İçinde Huzur Bulduğu Yer Demektir!

Hayatı doğru ve huzurlu yaşamak için doğru yol haritasını takip etmek gerekiyor. İşte bu konuda önemli bir eserin sahibi yazar Nuran Taydaş Çal ile Cplanı Yayınları arasında çıkan, ‘Hayatın Kalbinden Tutanlar’ isimli eserini konuştuk. Nuran Taydaş Çal, ‘Özgürlük yüreğe takılan prangalardan kurtulmaktır. Bu prangalar, kibir, hırs, haset gibi olumsuz duygulardır. Biz kendimizi bunlardan arındırırsak özümüze dönmüş olacağız’ dedi.

Nuran Taydaş Çal: Yuva Demek Ailenin İçinde Huzur Bulduğu Yer Demektir!

Öncelikle hocam, ‘Hayatın Kalbinden Tutanlar’  eserini yazmanızda ki amacınız nedir?

Günümüzde insanlar sürekli bir koşuşturma içindeler. Hal böyle olunca, robotlaşan bir toplum haline geldik. Hayatımız monotonlaştı. Değer yargılarımız, inancımızın gerektirdiği davranışlar yerine bencilliğe bıraktı. Bu da insandaki nefs denilen olguyu körükledi. Daha fazla para, daha fazla başarı diyerek kendilerini kişisel gelişim kitaplarının kollarına bıraktılar. Haşa kendilerini sınırsız bir gücün sahibi gibi gördüler. Çünkü okudukları kitaplar, aldıkları eğitimler kendilerine bu yönde telkinlerde bulunuyordu.

NLP ve Yaşam Koçluğu Eğitimlerini alırken sadece şunu düşündüm. Biz Müslümanız, yabancı kaynaklı kişisel gelişim eserlerindeki düşünceler bizim ne inanç yapımıza ne de kültürümüze uyuyordu. Bize, fıtratımıza uygun yöntemler gerekliydi. Bu sebeple de tevazu sahibi olmanın, azmin, çalışma ile birlikte tevekkülün ince noktalarını ön plana çıkarmak, unuttuğumuz ya da arka plana attığımız bu değerlerin aslında bizim fıtratımızın esas yapı taşlarını oluşturduğunu gözler önüne sermek istedim.

İşte ‘Hayatın Kalbinden Tutanlar’ hayata dair karşılaştığımız problemleri ve bu problemler karşısında yapacaklarımızı anlatan bir kitaptır. Fakat diğerlerinden farkı, İnanç ve değer yargılarıyla desteklenmiş olmasıdır.

Kitapta önemli konular.  Bize biraz hayatın ve başarının basamaklarından söz eder misiniz?

Allah (c.c.), İnsanı Eşref-i Mahlûkat olarak yarattı. Bu unvana sahip olmanın bir sebebi olmalı. Evrende yaşayan her canlının bir misyonu varken, insan gibi donanımlı bir varlığın boşu boşuna gönderilmiş olması elbette düşünülmez. O zaman hem bu dünya için hem de ebedi âlem için yapmamız gerekenler var. Rabbimiz bunu bize zaten gönderdiği elçiler ve kitaplarla bildirmiş. Bize düşen de bu yolda ilerlemek. Peki, nasıl? İşte insan bu nasıl noktasında sapıtıyor. Hâlbuki başarının en büyük adımı emektir. Çalışmaktır. Kişinin hedefleri doğrultusunda gösterdiği gayrettir.

Bunun yanında da şu hususlara dikkat etmek gerekir:

-Ön yargılarımız

-Özgüven yetersizliği

-Çevreden gelen olumsuz sesler

-Başaramama Korkusu

-Ertelemek ve Atalet

-Zamanı Etkin Kullanmak

-Dua ve İnanç

Kitabımızda bu başlıkları detaylı anlattık. Bu başlıklar altında bizi başarıya götürecek yöntemleri hayatımıza uygularsak, başarı da o denli bizimle birlikte olacaktır.

Kitapta azim ve hırstan söz ediyorsunuz. Azim ve hırs arasında nasıl bir fark var?

Azim ve hırs, bu iki kavram birbiriyle çok karıştırılır. Başarı ve başarısızlık, kişilerin eylemlerine bağlıdır. Başarılı olmak için azimli olup çalışmak önemlidir ama hırs, bizi yanlış yollara götürebilir.

Azim, sürekli ve istikrarlı bir çalışmanın sonucunda elde edilen başarıdır. Sonucunda tevekkül ve teslimiyet vardır. Bu sebeple azimli insanda kıskançlık duygusu yoktur. Çalışırken ve üretirken hayattan da zevk alır. Bu durum ise hem bu dünyasına hem de ahir hayatına katkı sağlar. Çalışmayı ibadet olarak görür ve bunun şartlarını yerine getirir.

Hırs ise yürek penceresini kibirle kaplar. Etrafa yaydığı öfke hırsın ayak sesleridir. Çünkü hırslı insan başarısız olduğunda bunu öfkesiyle kapatmaya çalışır. Etrafındaki başarılı insanları gördükçe haset duygusuna kapılarak, nifak tohumlarını saçmaya başlar.

İnsanları basamak gibi görür. Üzerine çıkıp yükselmekten geri durmaz. Bu sebeple dostluklarında çıkar ilişkileri güder. Hayatlarını taklit üzerine kurdukları için de kendi özünü kaybeder. Makam ve mevki için gayri ahlaki yolları denemekten geri durmazlar.

Rabbim bizi hırslı olmaktan muhafaza etsin. Bu keskin bir bıçağın üzerinde yürümek gibidir.

Kitabınızda ‘Kibir cahillerin giydiği yamalı hırkadır’ diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız kibir nasıl bir tehlike?

Eğer gayeniz bir yürek seferine çıkmak ise bunu kibir libası ile yapamazsınız. Cevizi sadece kabuktan ibaret zannedenler, özdeki güzelliği fark edemezler. Kulaktan dolma bilgilerle kendini yüksekte gören kişiler sadece gösteriş yapma gayretindedirler. Sahtelikleri her hallerinden bellidir. Kibir perdesi kalplerini öyle bir kaplamıştır ki, ilmin ışıkları o perdeden içeri giremez. Ne olduğu gibi görünür ne de göründüğü gibi olur. Arafta kalır. Kibir insanı özünden koparır. Hoşgörü ve tevazu duygusunu öldürür. Kibirli insan yalnız kalmaya mahkûmdur. Bunun en büyük sebebi de yapılan işte Hak rızasını aramamaktır. Kendisine verilen nimetin sahibini unutmaktır. Bu da Allah muhafaza insanın felaketi olur.

Gençlere evliliğe giden yolda neler tavsiye etmek isterseniz?  Zira kitapta bu konu hakkında epeyce kafa yormuşsunuz.

Klasik bir tabir vardır. ‘Evlilik kutsal bir müessesedir’ diye, daha bu tabir ile biz her şeyi batırıyoruz. Evlilik bir şirket ya da işletme değildir. Bir yuvanın inşa edilmesidir. Yuva demek, ailenin içinde huzur bulduğu yer demektir. Kâr-zarar ortaklığı yoktur. Acı ve tatlı her zamanı birlikte paylaşabilmektir. Temelinde, sevgi, saygı ve güven yatmaktadır. Evlenecek kişiler eş adaylarında bu noktalara dikkat etmesi gerekir. Güzellik, varlık hepsi gelip geçicidir. Önemli olan ruh güzelliğidir ki bunun olabilmesi için inanç noktası devreye girer.

Bugün evlilik akdi gerçekleşmeden önce evlilik sözleşmeleri yapılmaktadır. Daha yuva kurulmadan, boşanma düşünülmektedir. Bir de ekonomik özgürlük diye dile dolanan bir musibet var ki, evlilikleri temelden sarsan konulardan biridir. Kişiler evliliği parasal güç olarak adlandırdıkları için bu kavramlar aile hayatına girmiştir.

Gençler öncelikle bu konulara dikkat etmelidir. Düğün eşyaları alınırken bir yığın borca girilir, sonra da o borçlar ödenmek için çaba sarf edilir. Ödenemeyince kavga ve gürültüler başlar. Taraflar bu konuda birbirlerine karşı anlayışlı olmak zorundadırlar.

İfade ettiğiniz gibi konu öyle uzun ki, biz bu uzun konuyu kitabımızda genişçe yer verdik.

Temelde işin özü anlayış, sevgi ve sadakattir. Meşru yollarda birbirlerini olduğu gibi kabul etmelidirler. Dalgasız deniz olmaz ama dalganın büyüklüğü gemileri alabora edeceği de unutulmamalıdır.

Mutlu bir ailenin inşası ne ile mümkün olur?

Her iki tarafın da birbirlerini anlayış ve sevgiyle yaklaşmaları ailenin huzurunu oluşturur. Az önce ifade ettiğim gibi sevgi, saygı ve güven çok önemlidir. Hayatı her yönüyle paylaşmak esas noktalardan birisidir. En önemlisi de aile içi sırların ifşasıdır. Yuva, aile mahremiyetinin yaşandığı bir yerdir. Siz bu mahremiyet perdesini ortadan kaldırdığınız anda, dışarıdan darbeler almaya başlarsınız. Huzurunuz ve düzeniniz bozulur.

Kitapla ilgili ne gibi tepkiler alıyorsunuz?

Düzce kitap fuarında tevafuk bir okuyucum ile karşılaştım. Benim orada olduğumdan haberi yokmuş. Düzce’de oturan ailesine ziyarete gelmiş. Kitap fuarı olduğunu görünce kendini fuar alanında bulmuş. Bizim standa geldiğinde, ‘Aaa Nuran Hocam siz de mi buradaydınız? Beni hatırladınız mı?’ diye sordu. Yabancı gelmemişti ama hangi fuarda karşılaştığımızı anımsayamadım. Meğer Çekmeköy Kitap Fuarında kitabımızı alıp, imzalatmış. O anda çantasından kitabımızı çıkarınca şok oldum.

‘Tam üçüncü kez okuyorum ve her okuduğumda farklı bir yerini görüyorum,’ dediğinde çok duygulandım. Rabbime şükürler olsun ki, bir yüreğe daha dokunabilmişiz. Bunun gibi çok güzel geri dönüşümler alıyoruz. Elbette eleştiriler de olacaktır. Düşüncülerimize katılmayanlar da… Ama önemli olan bizim ne vermek istediğimizdir. Bunu da çok şükür ki 3. Baskısını yaparak yaptığımıza inanıyoruz.

Son söz olarak neler söylemek istersiniz?

Öncelikle bu keyifli röportaj için size ve ekibinize çok teşekkür ederim.

Arzu ederseniz bu sorunuzu kitabımızın slogan sözüyle cevap verip tamamlayalım.

‘Özgürlük yüreğe takılan prangalardan kurtulmaktır.’ Bu prangalar, kibir, hırs, haset gibi olumsuz duygulardır. Biz kendimizi bunlardan arındırırsak özümüze dönmüş olacağız. Bizi yıpratan duygulardan arınarak, bu dünyaya geliş maksadımızı kavramış olacağız.

Hocam, biraz bize kendinizden söz eder misiniz. Kısaca Nuran Taydaş Çal kimdir?

Kendimden çok bahsetmeyi sevmem ama kısa bir tanıtım yapmaya çalışayım.

1976 Denizli doğumluyum. İlk Orta ve liseyi Denizli’de tamamladım. İlk Üniversitem İktisat Çalışma Ekonomisiydi. Köşe yazarlığına başladıktan sonra Medya ve İletişimi bölümünü okuyup bitirdim. Şu anda ise üçüncü üniversitemi edebiyat olarak okuyorum. Evliyim ve iki evladımız var. Üçü çocuk olmak üzere yayınlanmış altı eserimiz mevcut. Bir de yayınlanacak olan eserlerimiz var. Zaman zaman toplumun aile yapısını ilgilendiren konular ile birlikte başarı ve motivasyon seminerleri veriyoruz. Vefa Yayın ve Yapım Grubu’nun da yayın koordinasyonunu yapıyorum. Bununla birlikte yayınevimizin fuar tanıtımlarında bulunarak insanlarla her açıdan iletişim halinde bulunuyorum.

Bize zaman ayırdığınız için size çok teşekkür ediyorum Nuran hanım. Bundan sonraki çalışmalarınızda başarılar diliyorum

Bende size teşekkür ediyorum.

Röportaj: Ziya Gündüz

adminadmin