Kültür
Giriş Tarihi : 22-09-2019 10:00   Güncelleme : 21-09-2019 15:44

Nurettin Topçu ve Maarif Davası

Nurettin Topçu, dönemindeki lise tahsilindeki durumu şu cümlelerle ifade ediyor: “Liselerin bugünkü hali, yüksek öğretime kabiliyetli elamanlar hazırlayıcı değildir.” 1943 yılında aralıklı yazmış olduğu makalelerinde bu acı durumu dile getiriyor. Bu makalelerin yayım tarihinden yaklaşık yetmiş yıl geçmiş olmasına rağmen eğitim sisteminin içinde bulunduğu durum her geçen gün daha da sorunlu hale gelmektedir.

Nurettin Topçu ve Maarif Davası

Geçtiğimiz günlerde 6 yaşındaki anaokulu öğrencisi Efe Boz"un hazin verici ölümünün sonucunda bir gazete sayfasında “Efe'nin hesabını kim verecek?” başlığı gözüme takılmıştı. Bunun hesabını başta medya olmak üzere 5 yaşındaki çocukla 15 yaşındaki çocuğu okul mimarisinin fiziki, bu yaşlarda beraber bulunan çocukların psikolojik olarak hiçbir tahlilini yapmadan bu çocukları aynı okulda okutan ve bu zihniyete zamanında destek veren zihniyetler verecektir herhalde. 8 yıllık zorunlu eğitimin hala sorgulanamıyor olması ideolojik bir projenin ne kadar dogmatik hale getirildiğinin göstergesidir.
 
Siyaset, dış politika, sağlık, ekonomi ve adalet politikalarını kısmen başarılı bulduğum mevcut siyasal yapının yıllardır ortaya eğitim politikası koyamaması son derece üzücü ve kaygı verici bir durumdur. Eğitimin içinde bulunduğu durumu ve neler yapılabileceğini Sorbonne’de Felsefe doktorasını yapan “düşünürün kuduz köpek gibi kovalandığı ülkede”mde akademik kürsünün verilmediği, birçok Profesörün karesinden fazla olan Nurettin Topçu’nun “Türkiye’nin Maarif Davası*” adlı kitabından hareketle çözümlemeye ve ortaya koymaya çalışacağım.

Topçu bu eserinde dönemindeki ortaokulun  işlevini yitirdiğini liseye dâhil edilmesini savunduktan sonra lisenin ilk üç senesinde genel bilgi verildikten sonra son üç senesinin ilk iki yılında fen ve kültür kollarına, son yılda ise fen kolunun matematik ve tabiye bilimlerine kültür kolunun ise felsefe ve lisan bölümlerine ayrılması teklifinde bulunur. Son yılı hususiyen felsefeye ait bir dönem olarak gören topçu2nun bu görüşüne karşılık,  günümüzde 10 günde okunacak bir felsefe kitabı işkence gibi ezberletilip 1 yıl boyunca okutulmaktadır. Felsefe okullarda en itici, çekilmez, gereksiz ve sıkıcı bir ders haline gelmiştir.
 
Formüller ezberletilerek öğretilen matematik harap edilen ve ezilen bireyin zihni için adete bir tahammül testidir. Ona göre Matematik zihnin analitik düşünebilme yeteneğinin artması için çözümleme ve indirgeme metotları ile verilmesi gerekir. Topçu, zihinleri taşlaştırmak için taşların isminin ya da formüllerin ezberletilen Fen derslerinde ise deney ve gözlemin, sınıflama yönteminin olması gerektiğini, Edebiyat derslerinde -hala devam eden- yazarın bir metinin okunması yerine yazarın kitaplarının çoğunun okunmasını önerir. O günkü şartlarda vak’a ve kronoloji ezberciliği, masalcılıkla efsanecilik zihniyetini besleyen bir öğretim metodu olarak gördüğü –bugünde böyledir- Tarih öğreniminin ise çözümleyiciliği içeren bir medeniyet tarihçiliği okuması olması gerektiğini savunur. Okutulan tarih, kuvvetlerin, akıtılan kanların ve saltanatların tarihidir. Nurettin Topçu kültür derslerinin akıl yürütme ile olması gerektiği gibi dilin de dil-mantık ilişkisi içinde öğretilmesi ve bu derslerin bu gaye çerçevesinde işlenmesi gerektiğini önerir.
 
Kanaatimce hala benzeri bir tarih anlatımı günümüzde okullarda devam etmektedir. Tarih ders kitaplarında anlatılan Osmanlı Tarihi ders anlatımlarında ağırlıklı olarak savaşlar anlatıldıktan sonra konuların son kısmına serpiştirilen kültür ve kurumları üzerinde durulur. Bu konular ise önemsiz olarak düşünüldüğü için ya atlanır ya da okunur geçinir. Sonuçta 23 saatini ona buna sataşmakla geçiren, hır çıkaran, sürekli dövüşen ama yalnızca 1 saatini okumaya ya da kültüre ayıran bir adam profilinde Osmanlı anlatılır. Bu adam serseri midir yoksa entelektüel, kültürlü biri midir? Sorusunun cevabı da malumdur. Sonra da Osmanlıda sanat yoktu, mimari yoktu, bilim yoktu yaygaraları hep bir ağızda bazıları tarafından koro halinde basılır…
 
Tarihine bizim kadar ihanet eden ve hafife olan yeryüzünde ne kadar hafıza vardır acaba? Bilgisiz ve bilimsiz altı yüz yıllık bir medeniyet tarihi paradoksunu aşmaya çalışan ve aşamayan, düşünsel ve ilmi geleneğinin olmadığına inan ezik zihinler üretiyoruz.
 
Matematiği soru çözmeye indirgeyen ne için öğrenildiğini bilmeyen ya da ne için öğretildiğini bilmeyen öğrenci-öğretmen gerçeği ile karşı karşıya iken fizik, biyoloji ve kimyada ise ezbere ve soru çözmeye dayalı bir realite söz konusudur. Kültür derslerinde saçma ve anlamsız bir şekilde bir kaç gün okunup genel bilgisine sahip olunabilecek ders kitabını okutma talimi yapılmaktadır. 
 
N. Topçu’da Lise öğreniminde kültür dersleri çok önemlidir. Çünkü ona göre manevi yapısı düzenlenmeyen insanın teknik bilgisi de bir işe yaramaz. Bunlar yararlı olmaktan daha çok bilakis zarar vermektedirler. “Öğrenmek zekânın, yapmak ahlakın işidir.” diyen Topçu’nun felsefesinde “ahlak” vazgeçilmez bir değerdir.
 
Ona göre Orta öğretimin gayeleri şunlardır; medeni adamın düşünen adam olması için ortalama kültür sahibi olması gerekir. Coğrafya bilgisi olmayan bir filozof, matematik bilgisi olmayan sanatkâr düşünülmediği için çok yönlü fertler yetiştirmek lazımdır. Lise öğrencisi her ilimden bir çeşni tatmalıdır. Ruhun bütün melekelerini birbirleriyle düzenli olarak inkişaf ettirmek, zekânın bir ambar olarak kullanılmasından daha çok keskin bir kılıç haline (işlevsellik M.T) gelmesi gerekir.
 
Topçu kendi dönemindeki lise ders sayılarının çok olduğundan yakınır ve bu durumun gençleri fikir hamalı haline getirdiğini söyler. Derslerin müfredatının azaltılması gerektiği önerisinde bulunur. Günümüzde liselerde 15–16 ders sayısı olduğunu görebilseydi çıldırırdı herhalde. Zekânın boşuna tekrarlar içinde körleştiğini, gencin hoşlanmadığı dersleri vererek onların zihinlerinin felce uğratıldığını ve gençlerin ruhlarının en verimli döneminde zihinsel ve ruhsal olarak öldürüldüğünü iddia eder.
 
Yıllardır yap-boz mantığıyla, deneme-yanılma refleksiyle hareket eden, eğitim politikası olmayan siyasal yapıların geleneği devam etmektedir. Okul yaşının düşürülmesi (okul öncesi eğitim zorunluluğu) gibi Platonvari yaklaşım sorunlu olduğu gibi genel liselerin Anadolu Liselerine -benim ifademle Anadolu Liselerinin Düz liseye- döndürülmesi politikaları da eğitimde hesapsızlığın ve mizansızlığın en önemli nişanesidir.
 
 * Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Ezel Elverdi-İsmail Kara (Haz.), İstanbul: Dergâh Yayınları, 5. baskı, 2006, ss.187

http://www.timeturk.com/tr/makale/mehmet-a-tepe/nurettin-topcu-ve-maarif-davasi.html

Mehmet A. Tepe - timeturk

adminadmin