Kültür
Giriş Tarihi : 09-09-2018 17:00   Güncelleme : 09-09-2018 17:00

Nuri Pakdil: Son İyi Adamın Yalnızlığı

Yazının mihenk taşı Nuri Pakdil olunca, en basit kelimeler bile abdest almak için sıraya giriyorlar. Tıpkı onun yazı yazmaya başlamadan önce tıraş olup, abdest alması ve ardından takım elbisesini giyip kravatını takması gibi.

Nuri Pakdil: Son İyi Adamın Yalnızlığı

Dışarıda yağmur hazırlığı var. Bulutlar toplaşmakta… Ha patladı ha patlayacak şimşekler... Bir devrime gebe bulutlar, diyesim geliyor. Ancak söz içimde bir yerlerde boğuluyor adeta. Filistinli bir çocuğun boğazını sıkar gibi lanetli askerler, sıkışıp kalıyor ses boğazımda.

Altı çizilecek sözler edemeyeceğimi biliyorum. Ancak yazının mihenk taşı Nuri Pakdil olunca, en basit kelimeler bile abdest almak için sıraya giriyorlar. Tıpkı onun yazı yazmaya başlamadan önce tıraş olup, abdest alması ve ardından takım elbisesini giyip kravatını takması gibi. Sonra da duvarı boydan boya kaplayan bir Mescid-i Aksa geliyor gözümün önüne…

On yedi yaşında bir delikanlının Nuri Pakdil'in Bir Yazarın Notları'nı -fotokopi baskı bir kitap- okuması tehlikelidir. Zira “erken şok”la karşı karşıya kalan delikanlı, artık tepesinde bir alıcı kuşla dolaşacaktır dağılmış İslam coğrafyasında. Kelimeler tetiklenmiş birer kurşun olmadıkça tepesindeki alıcı kuş beynini didiklemeye başlayacaktır.

 Bir masal kahramanını aradığım zamanlarda okumalarım arasına gelip kuruldu Nuri Pakdil kitapları. Kara piyasanın ve kirli mülkiyetin hüküm sürdüğü bir zamanda, özenle seçilmiş kelimelerle çağa saldıran bir adam vardı satır aralarında. Hz. Ali Cenkleri, Ahmed Horasanîler… Conan ve Corta Maltaseler beynimi masal kahramanları konusunda yeterince terbiye etmişlerdi. Artık masalın bittiği yerdeydim ve “intifada”mı gerçekleştirip gerçekle yüzleşmeliydim. Edebiyat Dergisi Yayınları arasında çıkan kitapları hatmettiğimde artık iflah olmaz bir dünya sürgünüydüm.

Her ne kadar, bazı arkadaşlar ve ağabeyler, “yeter artık, evliya ettiniz Nuri Pakdil'i” deseler de benHurafeler Kitabı'nı okumaya devam edeceğim kavillerince. Menkıbe gibi anılarını dilden dile dolaştıran arkadaşlarıma kulak vereceğim. En çok da Atasoy abiden Nuri Pakdil'i dinlemenin insana bir diri nefes gibi geldiğinde karar kılacağım. Arif Ay ile birlikte Cuma Namazı'na gitmeleri ve imam Efendi'nin cemaate “Sizin Mercedes'e binmenizi hazmedemiyorlar. Para kazanmanızı kıskanıyorlar. Şirketlerinizi istemiyorlar” yollu, ümmeti mal biriktirmeye teşvik eden vaazını duyunca vaizi protesto edip camiden çıkmaları ve “kirli mülkiyetinzebanisi bay imam!” demesine coşkuyla katılıp, “inadına kirlenenler kahrolsun!" diyerek yanında duracağım.

Nuri Pakdil'i en güzel anlatan, etraflıca olmasa da o militan parkalı resmini kapak yapan Yedi İklim'in özel sayısıdır. Sanki sevgiliden gelen ilk hediye gibidir o sayı. Kitaplarını okuyan bir adem olarak en çok da onu yakinen tanıyanların anlatımlarını merak etmiştim. Merakım def oldu mu? Evet, oldu. Lakin Nuri Pakdil'in şu günlerde rahatsız olduğunu bilen kaç okuru-muhibbi var? Kudüs düştüğünde kaçımızın haberi olmuştu? Nuri Pakdil, peygamber demedi, “önder” dedi diye mi “İslami hareket” içinde pek anılmadı? Onun kendine has seçkinci diliyle anlattığı “öğretisel duyarlık” bizim de ömrümüze damgasını vuran “inanç” değil miydi? Öyle ya Nuri Pakdil “edebiyatçıydı”; bir “din adamı “değildi! Hatta bir “dava adamı” olarak da görülmedi kimilerince.

Turgut Özal -ki DPT'de bir zamanlar birlikte mesai yaparlar iken- Sıhhiye'den Kızılay'a doğru giderken Nuri Pakdil'i görür. Edebiyat Dergisi abonesidir ve aidatını ödememiştir. Bunun üzerine Nuri Pakdil'e selam verir: ”Nuriciğim! Ya hu derginin parasını vermemiştim. Dur şimdi vereyim…” deyince, Nuri Pakdil: ”Beyefendi, bakın şuradan ilerleyecek, o binayı geçecek….. postaneden çek ile havalenizi yapacaksınız!” der ve yoluna devam eder, Turgut Özal ardından bakarken. Ne çıkardı oracıkta hazır parayı alsaydı, değil mi? Yok efendim öyle değil. Kurallar önemlidir. Bunu en güzel öğreten de Nuri Pakdil şoklarıdır. Lakin Turgut Özal –Allah rahmet eylesin- Türkiye'deki İslami hareket içerisinde neredeyse tarikat kurmuşcasına anılırken, Nuri Pakdil edebi ve “öğretisel” olarak hak ettiği  yerde değildir.

İlginç olansa, Nuri Pakdil'in doksanlı yıllarda kitaplarını yeniden baskıya alması ve hiç yayınlanmamış eserlerini okuyucuya sunmasıdır. Sanki, bir ışık görülmüştü okuyucuda. Sanki kara piyasaya, kirli mülkiyete inat; Cahit Koytak'ın tabiriyle "vıdı vıdı vıdı konuşanlar” susmuşlar, sözü demlenmiş olanlar meydana çıkmıştı.

Arap Şiir Antolojisinde -çeviri Nuri Pakdil- Adsız Şair'in şiiri geldi karşıma. Ağlamaklı oldum. Sonra da Nuri Pakdil'in "Ebubekir Sonumut" mahlasıyla yazdığı Anneler ve Kudüsler şiirinden mırıldandım:

Cezayire atlarla gidilirdi

Babam atla bağa gelirdi

Yeni Ali

Parisi atla dolaşacak

 

Başımı sallarım

ya giderken

Bir Kudüs'teyim

Bir İstanbul'da

Biliyorum, Nuri Pakdil, Ankara'nın o gri soğuğunda. Belki Hacı Bayram-ı Veli içini ısıtıyor ama ben burada üşüyorum. Zira, birazdan patlayacak gökyüzü ve ben uzaklarda hasta olduğunu öğrendiğim bir adam için üzülüyorum. "Uzaklarda da olsan, evin yandı mı ağlarsın!” böyle demişti Nuri Pakdil'in de çok sevdiği Exupery. Evet, uzaklardayız… Birbirimize kıyamet kadar yakın, kıyamet kadar uzak; ama kıyametler içindeyiz!

Bu yazı anlaşılmaz olmuş diyenler için, Nuri Pakdil'ce bir cevap vereyim: Arka sayfayı çevirin, açıklamasını okursunuz. Yahut gogıl teyzemizden bakarsanız dilinize uygun, hazır, İslamî söylemler bulabilirsiniz.

Dipten gelen not: Nuri Pakdil efsane değil. Hakikat de değil; ama gerçek ve gerçekliği olan, kanlı canlı bir adem. Bir mezhep imamı olarak da görmüyorum. Ama, iyi adamları görmekten kaçınan bir gözümüz oldu; kahramanın bini bir dolar zamanlarda.

Zeki Bulduk, evimiz yanıyor, diye feryad etti

https://www.dunyabizim.com

adminadmin