Fikir
Giriş Tarihi : 19-03-2020 14:40   Güncelleme : 19-03-2020 14:40

Ölümle Aranız Nasıl?

Müslüman olmanın altı şartını zikrettiğimiz Âmentü duasında “Vel ba’sü ba’del mevti hakkun…” (öldükten sonra dirilmeye inanıyorum) deyip de ölümden korkmak, ölüm bana geç gelse demek, küçüklüktür. Ölüm tefekkürü yaptıran dostlara ihtiyacımız var. Efendimiz s.a.v., “Ölümü çok hatırlayın” buyuruyor. Ölümü çok hatırlayanın kalbi yumuşarmış.

Ölümle Aranız Nasıl?

“Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?”

 

Ölümü, üstad Necip Fâzıl gibi cesurca karşılayabiliyor muyuz? Sizi bilmem, bendeniz o usta şairin mısralarıyla ölümü gönlüme alıp, hazırlık tâlimi yapıyorum elhamdülillâh:

“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber / Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber? / Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun! / Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun! / Kapı kapı, yolun son kapısı ölümse / Her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!”

 

“Bir daha ölmemek için ölünür” diyen üstad önce korkmuştu ölümden: “Köpek korkusiyle korktum ölümden / Ölmeden ölmeyi anlayamadım.”

Ölmeden birkaç dakika önce pencereden dışarıya bakarak “Demek böyle ölünürmüş...” diyen üstad gibi ölümü cezbe hâlinde karşılamak ne güzel. Ölüm tefekkürü yaparken onun mısralarını da meşk ediyorum şimdi: “Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var / Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!”                                                                                                                      

 

“Bizi yaratana / sonra tekrar öldürecek olana hamd olsun”                                                                                                                                                                                                                                                                                    

Sezai Karakoç gibi “Bizi yaratana / Sonra öldürüp / Yeniden yaratana / Sonra tekrar öldürecek olana / (…) Hamd olsun” deyip ölümü gönlüme alıyorum her gün. (Şiirler II- Taha’nın Kitabı-Gül Muştusu)                                                                                                                              “Hz. Mevlânâ ölüme “Şeb-i Arus”, yâni düğün gecesi diyorsa bizim bu düğüne sevinerek katılmamız lâzım. Allah’a vuslatın yolu ölümden geçmektedir.

 

Şair Memduh Atalay da ölümle arası iyi olan bir ehl-i dildir. “Ölüm Şiiri” nde ölümün kendini atlamasına üzülür: “Ölüm gelir acıyı katlar ölüm / Bana gelince sırayı atlar ölüm / Ölümle başlar düğünüm toyum /  (…) / Selâm olsun tabutumdan tutup toprak atana.” Ölüme o kadar dosttur ki, “Ölüm Provası” şiirinde ölüme hazırlık yapar ve Hızır a.s.’dan ekmek değil, ölüm getirmesini ister ki, ölüm üstüne tefekkürüme kattım bu mısraları: “Hızır, istediğim ekmek değil / Bana bir ölüm getir / Ağlayan ikindide / Yaşamak yükünü üzerimden al.”

 

Peygamber Efendimiz’den fazla yaşamayı arzu etmek paganlıktır

 

İmam-ı Gazâlî Hz.lerinin, “Mezardakilerin pişman olduğu şeyler için, dünyadakiler birbirini yiyor” dediği dünya için değer mi fazla yaşamaya? Ömür defterinin ne zaman kapanacağını Allah bilir şüphesiz. Yine de cüz’i irademiz ve gönlümüzden fışkırırcasına, Peygamber Efendimiz’den fazla yaşamayı istemek paganlıktır. Ölümden korkup uzun yaşamak isteyenlere, zihniyetini beğenmesem de Ömer Hayyam’ın sözünü hatırlatırım:

“Sen hiç gitmeyecekmiş gibisin değil mi? / O gidenler de hep senin gibiydiler / (…) / Tut ki, Nuh kadar yaşadın zor belâ / Sonunda yok olacak sen değil misin?”                                                                                                                                 

 

Ölüm hoş gelmiş, safa gelmiş                                                                                                                              

 

Ölümden korkanlar, âhirete yatırım yapmayanlardır. “Ölümden kim korkmaz ki?” diyenlerimiz var etrafımızda. Dünyaya eyvallahımız kalmamışsa, imanımızdan emin isek, Allah için yüreğimiz yanımızdaysa, ölüm hoş gelmiş, safa gelmiş demek lâzım. Ölümden korkanlar Hz. Mevlânâ’ya kulak vermeli:

“Ey ölümden korkup kaçan can! (…) Ölüm, insanın iç dünyasının bir aynasıdır. Ölümden korkanlar, kendi iç yüzlerinin çirkinliklerinden korkmaktadırlar.”                                                                   

 

Onun gibi, ölümü sevmek gerek: “Canı sen aldıktan sonra ölüm şeker gibi tatlıdır. Seninle olduktan sonra, ölüm tatlı candan daha tatlıdır.”                                            

 

Ölen kurtuluyor; ölümü tatmak ne güzel, bilene

 

Ölümden korkmamak istiyorsak ve ölümün bir hayır olduğuna inanıyorsak, Peygamber Efendimiz’in ölenler için söylediklerine inanmalıyız: “Gidenler: Eyvah! Ölüm bu idiyse niye bu kadar geç kaldık’ diye daha önce ölmedikleri için hayıflanacaklardır.” Ölüm karşısında sorgulayıcı tavır almak imanın eksikliğindendir. Ölüm güle sevine Hakk’ın dergâhına göçtür. Zaten insanlar bu dünyaya uyumaya geldiler, ölünce uyanacaklar. Ölen kurtuluyor. Ölüm hürriyettir. Ölümün tadını en evvel Müslümanlar tatmalı. Ölümü tatmak ne güzel, bilene…

************                                                              Otağını kuran bir dergi: Yoldaki Kalemler

 

Yayın müdürlüğünü şair ve hikâyeci Hasan Ejderha'nın yaptığı, Kültür Sanat Edebiyat dergisi Yoldaki kalemler yeni şair ve yazarların kalemleriyle ve zengin yazı ve şiirlerle istikrarlı bir şekilde yoluna devam ediyor. Şu sıralar dergide Anadolu köy dilini iyi kullanan, yaşadıklarını hikâye ve deneme karşımı bir üslûpla yazan Hasan Keklikçi’nin “Kartal Yolda…”  ve “ Hikâye Malzemesi Dükkânı” seri yazıları sıkça yer alıyor. Dergide üç nesil bir arada… Dostlarının heyecanla beklediği “Kırık Ayna” adlı romanını tamamlamaya çalışan şair ve yazar Memduh Atalay sık yazmasa da derginin en kıdemli isimlerindendir. Narin kelimelerin usta şairi Yasin Mortaş da derginin ağabey şairlerinden… Kıdemlilerden Türkçe muallimi şair Enver Çapar, Mehmed Yaşar, Fazlı Bayram, Mehmet Muharremoğlu, Musa Yıldız ve edebiyat muallimi Sibel Kök yazmaya devam ediyor. Son günlerde Halit Dilipak’ın tasavvuf kokulu denemeleri ve şair Ferhat Altun’un şiirleri dikkat çekiyor. Hasan Ejderha’nın “Ben bu göğün kuşuyum” şiiri dergide en çok yankı yapan bir şiir… Dergide yazmaya devam edenler:

 

“Bizim Ora’nın romanı: Sokakbaşı” yazısıyla Ferhat Ağca, Ömer Faruk Günay, Alaaddin Küçükkürtül, Melih Erdem, M. Alper Taş, Nurcihan Kızmaz, Hidayet Bağcı, Fatma Betül Yıldız, Fatma Yasemin Sarı, Sefa Doğan, Cahit Öztürk Hasan Bazı, M. Alper Taş, Samet Yurttaş, Doğu Türkistanlı Mustafa Muhammed, Dilara Deveci, Ahmet Özmen Kılıç, Hatice Çimen, Alparslan Kılıç, Muhammet Nacaroğlu, Furkan Eren, Aziz can Karakoyunlu, Miraç Doğantekin.

 

Geleneğini kuran bir dergi: Hece Taşları                                                                                 

 

Sahipliğini şair Tayyib Atmaca’nın yaptığı “aylık şiir dergisi hece taşları” nın Mart 2020 / 61. sayısı şiir ağırlıklı. Tacettin Şimşek’in “Aruz az mı Çok mu lâzım” adlı şiir üzerine yazısı çaplı bir yazı… Bünyamin Durali’nin “Şiir heveslilerine mektup: Bireyci şiir başka, bireysel şiir başka”  yazısı şiirle ilgilenenlerin dikkatini çekiyor. Şair Ali İhsan Kekeç’in “Bir Mürüvetsiz güzele gazel” adlı şiiri gelenekli şiir mazmunları ve tedaileriyle bugünün diliyle söylenmiş iyi şiir unsurlarını taşıyan dokunaklı bir şiir: 

 

“Bir ebru bakışınla aşığın, taze canlar buluyor / Senden gelen cefayı cana minnet biliyor / Bir sam yeli apansız kavururken gülşeni / Bir tek gülün aşkına, yine bülbül ölüyor / Vakitsiz sevdalarla serseri gezen kim ki / Şu yaralı yolcu acep Bağdat’tan mı geliyor? / Ter-ü taze dudaklar bir güle nazire mi? / Neden gül simadan önce gözler gülüyor? / Yüzünde gülücüklerle kıvrılan gamze / Hangi kara sevdalının kalemini kırıyor? / Bir hummalı bakışın tuğrası mıdır ki / Kaç masum aşk cürmüne mühür vuruyor? / Dün onunla geçen gece sefasından sonra / Bugün, bülbül yine bir gül hikâyesi anlatıyor / Sakındığım duygulara dal satır olup dalıp / Gül doğrayıp, kanından bir damla kan katıyor / Nazenin bakışlarda çiçek mi açıyor ne? / Bir narin kelebektir gönlüm, saçlarının teline / Oturmuşsun güzelliğinin gurur tahtına / Ebedi köle miyim sana, be hey güzel zalime!... / Bir ahu bakışla çarpılıp yanan ruhum, sana / Çifte badem sığmaz ağız yasemin mi soluyor? / Mürüvvetsiz bir güzelin gök çekimine mi girdin? / Uyan kalbim yeryüzünde sabah oluyor”

 

Derginin bu sayısında yazanlar: Tayyib Atmaca / Atmaca Şiir, Muzaffer Uslu / Yetmedi mi?, Sadık Kemal Turhal / Deyişme, Turgut Günay / Deyişme Necibe Çetinkaya / Keşke İbrahim Sağır / Gazel, Tacettin Şimşek/ Aruz Az mı Çok mu Lazım Rukiye Aydın/Hicrân Güncesi Mustafa Ayvalı/Gül Dalı Halit Yıldırım / Şimdi Ali Rıza Kaşıkçı/Vuslat Mektubu Bünyamin Durali / Şiir Heveslilerine Mektuplar/ Bireyci Şiir Başka, Bireysel Şiir Başka Mehmet Baş / Dua Ali İhsan Kekeç/ Bir Mürüvvetsiz Güzele Gazel M. Nihat Malkoç / Yorgun Düş(ünce)ler Niyazi Karabulut / İhanet Metin Mert / Dil ve Dönül Ustası: Yunus Tayyib Atmaca/dOkunan Şiirler-17- Mehmet Osmanoğlu/ Sonsuzluk Sevdalısı Bir Yiğit                                                                     

 

Genç ve yerli bir ses: Heybemizde Kelimeler

 

Daha önce söylediğimi bir daha söylemeliyim: Böylesine anlamlı çağrışımı olan bir dergi adını duyduğunuzda neler hissedersiniz? Fakîr ziyadesiyle duygulandı ve Necip Fâzıl üstadın mısraından hareketle “Kim bilir nerdesiniz / Geçen dakikalarım / Kim bilir nerdesiniz / Yıldızların, korkarım / Düştüğü yerdesiniz / Geçen dakikalarım” diye inledim ve “ah, gençliğim!” dedi. Çıkan her yeni dergi kalbime ve dimağıma yazılırdı önce. Çıkan her dergiyi ben çıkarıyordum âdeta. Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesi Başkanı şair ve türküdar Fazlı Bayram, Şube başkan yardımcısı eğitimci Enver Çapar ve Şube Yönetim Kurulu Üyesi, KSÜ Basın Yayın Uzmanı Mehmed Yaşar'ın teşvikleriyle ve Şube Mes'ul Müdürü Mustafa Cihan Alliş'in Yayın Müdürlüğünde yayınlanan “Heybemizdeki Kelimeler” yayın hayatında yeni olmasına rağmen, kitap takipçisi ve okuyucularının ilgisini çekiyor. Edip şahsiyetleri, kitap tanıtım ve inceleme yazılarıyla, denemeleriyle, şiirleriyle, genç ve yerli çizgisiyle edebî meydana çıkan “Heybemizdeki Kelimeler” kitap kültür edebiyat dergisi olarak internet dergiciliğinde yeni bir sese ve farklı bir bakışa sahip. İsminin altına “Verin benim kelimemi” ibaresini koymuş. Edebî hâfızamızı ve kelimelerimizi yok etmeye çalışan güruha meydan okuyan bir tavır bu. Yazarlarını çoğaltma telâşına kapılmayan sade, titiz ve çizdiği yayın politikasının dışına çıkmayan genç ve ümit vaad eden bir dergi… Dergide yazanlar:

Mehmed Yaşar / Gönül Fethi, Mehmet Muharremoğlu / Kent Taşı, M. Cihan Alliş / Bir bankanın neden yayınevi olur?, Fazlı Bayram / Ferhat Altun’un Ömer Faruk’a yazdığı şiir, Bir keşfin hikâyesi / Nevzat Kösoğlu (İktibas), Ferhat Altun / Rüyada Söylenmiş Mısralar, Ömer Faruk Günay / Pirus Zaferi, Ferhat Ağca / Bizim ora’nın romanı: Sokakbaşı. M. Ensar Özdemir / Bahaettin Özkişi, Hasan Can Erdem / Nasihatnâme: Fesuphanalllah, Soruların peşinde / A. Enbiya Uzdil, Ali Ayçil / Uzun Samsun İçenler (iktibas), Hasan Ejderha / Hasan Keklikçi hikâyesi, Ufuk Türk / Çırpınıp içinde döndüğüm deniz, Hidayet Bağcı / Yine saçlarımı kokutur musun?, Vey Irmağı / Dilaver Cebeci (iktibas), Hasan Bazı, Samer Yurttaş, Murat Hâfızoğlu / Umûr-u Din-ü dünya, Tarık Tufan / Üç numara saçlar (iktibas)

adminadmin