Fikir
Giriş Tarihi : 13-09-2018 10:23   Güncelleme : 13-09-2018 10:23

Ömür Serüveninde Sosyal Hayat Gömleğinin ilk Düğmesi Selamlaşmak

Ömür Serüveninde Sosyal Hayat Gömleğinin ilk Düğmesi Selamlaşmak

 

Öncelikle Bağdatlı Ruhî'nin gönlünden insanı kendine getiren şu beyit ile başlamak isterim meseleye;

"Gör zahidi kim sahibi irşâd olayım der

Dün mektebe vardı bugün üstad olayım der"

Maksadım fil dişi kulelerden seslenmek değil haşa! Haddim de değil. Bizimkisi;

Zariyat Suresi 55. Ayette Rabbimizin buyurduğu;

" Sen öğüt verip hatırlat. Çünkü hatırlatmak mü'minlere fayda verir." Beyanınca hatırlatarak bir pencere açmaya gayret etmek bakışlarda...

Dünya denizinde yol alırken ufuklara, neler biriktirdiysek zihin/his ceplerimizde 'iyiliğe, güzelliğe dair' yolculuğumuz boyunca, işte onlardır kültür dediğimiz.

Bizim başlangıçlarımız da bize özgüdür. Söze başlarken besmeleyi çeker Allah'ın selamıyla başlarız muhabbete...

Zira, Efendimiz (sav) buyuruyor;

“Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız. ” (Müslim, Îmân 93)

İşte, selamlaşmak; ömür serüveninde sosyal hayat gömleğinin ilk düğmesidir belki de...

Hani "Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi." Buyuruyor ya Rabbimiz Âl-i İmran Suresi 159. Ayetinde. İşte gönüllerdeki kabalıkları katılıkları verdiğimiz bir selam ile eritebilmek kolaylaşacaktır ve birbirimize olan sevgimiz açığa çıkacaktır böylece. Hatta ve hatta verdiğimiz bir selam evvela kendi yüreğimizdeki katılıkları eritecektir diyebiliriz belki de.

Elbette ilk adımımızı doğru atarsak sonraki tüm adımlarımızın doğru olması kesindir diyemesek de doğruluk çerçevesinde atılması daha da kolaylaşacaktır.

Dedik ya "sosyal hayat gömleğinin ilk düğmesi selamlaşmaktır" diye, selamlaşmamızın sonrasında elbette hatrımız, hatrınız oluşacaktır yüreklerde. Burada da Halk Ozanımız Karac'oğlanın öğütleri hatırlatıyor kendini işte;

DİNLE SANA BİR NASİHAT EDEYİM

Dinle sana bir nasihat edeyim

Hatırdan, gönülden geçici olma

Yiğidin başına bir iş gelince

Anı yad ellere açıcı olma

 

Mecliste ârif ol kelâmı dinle

El iki söylerse, sen birin söyle

Elinden geldikçe sen eylik eyle

Hatıra dokunup yıkıcı olma

 

Dokunur hatıra kendisin bilmez

Asilzadelerden hiç kemlik gelmez

Sen eyilik et de o zayi olmaz

Darılıp da başa kakıcı olma

 

El âriftir, yokla kendi kendini

Dağıdırlar duzağını, fendini

Alçaklarda otur, gözet kendini

Kati yükseklerden uçucu olma

 

Muradım nasihat bunda söylemek

Size lâyık olan onu dinlemek

Sev seni seveni, zay etme emek

Sevenin sözünden geçici olma

 

Karac'oğlan söyler sözün, başarır

Aşkın deryasını boydan aşırır

Seni bir mecliste hacil düşürür

Kötülerle konup göçücü olma

 KARACAOĞLAN

 (On yedinci yüzyıl halk şairi olan Karacaoğlan'ın yaşamı hakkında fazla bilgi yoktur. 1606 yılında doğduğu, 1679 yılında öldüğü sanılmakta olup; Çukurova da yaşadığı hakkında bir takım bilgiler vardır.)

Sosyal hayatımızı doğru bir şekilde yürütmek istiyorsak işte Karacaoğlan'ın bu nasihatine kulak vermemiz gerekir. Zira, Bize bizliğimizden, kültürümüzden kalan miras, 'biz' gibi yaşayabilme gayretinde olabilmektir. Biliyoruz ki İnancımızın / Rabbimizin bize emrettiği "Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" beyanıyla, kulluk bilinci, "Yaratılanı sevdik Yaratandan ötürü" anlayışını getiriyor Yunus dilinden bizlere...

Yani ki sevmemiz, sevgiyi çoğaltmamız hatta nasıl ki yeryüzünü ifsat edenlere karşın bütünüyle yeryüzünü imar hareketinde olmamız gerekiyorsa, ruhları, gönülleri de imar etmek görevimizi unutmadan yaşamamız gerekir.

Kazak Abdal'ın dilinden şu uyarı mahiyetindeki Hicvi unutmamalıyız ;           

 

ORMANDA BÜYÜYEN ADAM AZGINI

 

Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda seyran beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermek için insan beğenmez

 

Alemi tan eder yanına varsan
Seni yanıltır bir mesele sorsan
Bir cim bile çıkmaz karnını yarsan
Camiye gelir de erkan beğenmez

 

Her çeşit insandan bir kaç eşi var

Mektepten kovulmuş günah işi var

“Rabbi Yessir” de tam dört yanlışı var

Tahsil etmek için irfan beğenmez

 

Çıkmış yükseğine kaval öttürür

Çoban köpeğine koyun güttürür

Başını baltayla traş ettirir

Gider berbere de dükkân beğenmez

 

Dağda bayırda gezen bir yörük
Kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristana gelir ezan beğenmez

 

Bir odası vardır gayet küçücek

Kendi aklı sıra keyif sürecek

Kırık çanağı yok ayran içecek

Kahveyi bulunca fincan beğenmez
 

Aslında neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare
Sandığı gömleksiz duran mekkare
Bedestene gelir de kaftan beğenmez

 

Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğur ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelse bir köylü kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez

Kazak Abdal

Yani ki değerli dostlar, biz illa ki beğenmezlik yapacaksak önce kendimizi beğenmeyelim. İlla ki bir hata arayacaksak evvela kendi hatamızı arayalım. İlla ki bir eksiklik bulacaksak öncelikle kendi eksiğimizi bulalım. Zira yaratılan hiçbir kul tam değildir malumunuz, insan olarak eksik ve hatalı ve dahi günahkârız bu açıdan baktığımızda illa ki çevremizdeki insanların hataları, kusurları, yanlışları olacaktır. Küçük hatalardan, kusurlardan, yanlışlardan bütün bütün bağlarımızı koparmayalım. Sabırlı ve müsamahakâr olmaya gayret gösterelim. Zira sosyal hayatımız çöktüğünde, bağlarımız koptuğunda, yani sevgi ve muhabbet damarlarımız kuruduğunda hayat bütünüyle iç dünyamız için acımasızlaşır ve çoraklaşır. 'Elbette bunları söylerken hatasız, yanlışsız yahut kusursuz bir hayatı yaşayan biri gibi söylemiyorum. Ancak bir yakınımızdan, bir dostumuzdan gördüğümüz hatalı davranıştan yahut bilinçli yanlışlardan sonra en azından bir süre uzak kalsak da tam olarak bağlarımızı koparmamak adına en azından selamlaşmaya devam etmeli ve içimizdeki o yakınlık bağını tam manasıyla koparmamalıyız ve anlatmaya gayret ettiğim gibi bağımızı koparmamak adına geçirdiğimiz süreç boyunca her insanın hata yapabileceğini ve yanlışsız insan olmayacağını düşünüp hatta belki de yaşanan hadise her ne ise belki kendi yanlış tavırlarımızın da olduğunu düşünme fırsatı bulmuş oluruz. Bu süreç içinde de yeniden yakınlık, dostluk bağınız imar etmiş oluruz. '

Ve Her ne olursa olsun, Merhum Abdurrahim Karakoç'un dediği gibi ;

Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.

 

Yollar uzun, yollar ince
Yol kısalır aşk gelince
Yat kurban ol İsmail’ce
Bıçak senden incinmesin.

 

Burdayım de ararlarsa

Doğru söyle sorarlarsa
Tabutuna sararlarsa
Bayrak senden incinmesin.

 

İl göçsün göçtüğün vakit
Yol yansın geçtiğin vakit
Suyundan içtiğin vakit
Kaynak senden incinmesin.

Toz konmasın sakın sana
Hakkı geçer halkın sana
Gücenmesin yakın sana
Uzak senden incinmesin.

Abdurrahim Karakoç

Bu güzel dörtlüklerin öğütlediği gibi yaşama gayesinde olmak lazım elbette "amma" diyerek yine bir Hadisi Şerifle son sözü söylemiş olalım. Dedik ya mükemmel olamayız diye;

Ebu Eyyub (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teâlâ hazretleri sizi helak eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tevbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği  kimseler yaratırdı." [Müslim, Tevbe, 9, (2748); Tirmizî, Da'avât 105, (3533).]

Bütün bunların nihayetinde özümüze sahip çıkarak, kendimizi kaybetmeden hayatın yollarında yürümeliyiz. Sosyal hayatımızı yanlışlarımızın ve çevremizdeki insanların yanlışlarının arasında doğru götürebilmek ve bağlarımıza yani özümüze yani kültürümüze sahip çıkmak adına Manevi değerlerimizden ve geçmişimizden bize kalan güzellikleri yaşatarak hayatı güzelleştirme gayretinde olmalıyız.

Yakup Paslı

adminadmin