Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 01-09-2012 11:40   Güncelleme : 01-09-2012 11:40

Ortadoğu, Ezberler Ve Gelecek

Tunus’ta “BouAziizi” nin yaktığı ateş, sınırlarımıza dayanıp bizi henüz sarmamış iken yapılan analizler, Akademik ezberler, Batı kültürüyle tıka basa iğdiş edilmiş beyinlerden fışkıran teoriler ve Amerikan filmlerinde, dizilerinde çizilen Ortadoğulu portresini, Müslüman tiplemelerini, Müslüman, Namaz, Tekbir, kelimelerini, Nüklüer saldırı, kimyasal silah ve masum insanları katleden terörist imajlarıyla sunan pentagon senaryolarını gerçek sanan Amerikan halkından daha fazla benimsemiş, Ortadoğu’ya Paris’ten, bakan bizdeki köşebentlerin “Arap Baharı” analizleri, bugün itibarıyla çöp kutusundalar

Ortadoğu, Ezberler Ve Gelecek
Tunus’ta “BouAziizi” nin yaktığı ateş, sınırlarımıza dayanıp bizi henüz sarmamış iken yapılan analizler,
Akademik ezberler,
Batı kültürüyle tıka basa iğdiş edilmiş beyinlerden fışkıran teoriler ve
Amerikan filmlerinde, dizilerinde çizilen Ortadoğulu portresini, Müslüman tiplemelerini,
Müslüman, Namaz, Tekbir, kelimelerini, Nüklüer saldırı, kimyasal silah ve masum insanları katleden terörist imajlarıyla sunan pentagon senaryolarını gerçek sanan Amerikan halkından daha fazla benimsemiş, Ortadoğu’ya Paris’ten, bakan bizdeki köşebentlerin “Arap Baharı” analizleri, bugün itibarıyla çöp kutusundalar.
Ortadoğu, bir ezberdi.
Bize ezberletilen:
Dünyayı tehdit eden teröristlerin yaşadığı coğrafya
Geri kalmış, cahil, medeniiyetten (batı medeniyeti)! Nasibini almamış ilkel kabilelerin yaşadığı topluluk vs.
Biz orada, onlarla,”pis Araplarla” olmamalıydık, olamazdık
Onları ve yaşamlarını çağrıştıran her ne var ise bunlardan da uzak durmalıydık.
Hatta onlarla aynı dine inanmak bile terakkimize mani olmuştu.
“Ne mucize ne efsun ne örümcek ne yosun
Çankaya yeter bize Kabe Arabın olsun”..
Şeklinde alternatif mevlitler dahi yazıldı.
İşte Gaziantep’te bomba patlayınca “Ortadoğu’ya hoş geldiniz” diye başlık atan adamın beslendiği kaynak buralardır.
O Ortadoğu’yu bombaların patladığı yer olarak ezberleyince, ezberini tekrar etmiştir Türkiye için.
Türkiye’nin neresi olduğu, nereye ait olduğu hakkında sadece ezberleri vardır.
Ve o ezberde silinmiş bir hafıza üzerine nakil olmuştur.
Doğunun zenginliğini sömürerek medeniyetini bina etmiş batı, bu sömürgelerini fiili olarak terk ederken ona çizilmiş sınırlar içinde topraklar bırakırken bir de ezberlenecek müfredat vermiş.
Bunun içindir ki; kim Türkiye sınırlarını aşıp aç bir insana bir lokma uzatsa, “bizim Somali’de ne işimiz var” der.
Kim ki; başka kıtalarda başka cinsten ve renkten zulüm gören insanların yardımına koşsa, “Bizim Arıkan’da ne işimiz var” der.
Şimdi aynı Tavrı Suriye’de, olup bitenlere müdahil olan Türk dış politikasına karşı takınıyor.
“biz bu işlere niye karışıyoruz, karışırsak, bizde de bombalar patlar” diyerek.
Silinmiş ve sınırlandırılmış hafızayla böyle düşündürülüyor Türk aydını.
Ama hafıza içerde dumura uğrasa da bu topraklar dışında hala canlılığını koruyor.
Iraklı bir vatandaşla bu konuları konuşurken aktardığı düşünceler bunun en canlı kanıtıydı.
“ bu müdahalelerin ve yangınların hedefi Suriye’den sonra İran gibi gözükse de, asıl ve nihai hedef Türkiye”
Çevresindeki komşu ülkelerle kurduğu iyi ilişkilerin ve entegrasyon çabalarının bir bölgesel güç haline gelmesiyle. Arap halkları ve bölge insanının, Türkiye’ye tarihi misyonlar atfetmesiyle ciddi anlamda bölge politikalarına etki etme ve politika üretme potansiyeli. eski küresel  aktörleri rahatsız etmiş olmalı ki
Türkiye’nin etrafı yangın yerine dönmüş durumda.
Türkiye’nin olmasını istemediği, olmasın diye olağanüstü çaba harcadığı gelişmelerin hepsi oluverdi.
Bununla birlikte ezberler de bozuldu.
Sadece “ne işimiz var oralarda” diyen adamın ezberi değil.
Türkiye’yi  silinmiş bir hafızayla misakı milli sınırları içinde hapseden güçlerin mirasyedilerinin ezberi değil.
Ecdadı Fatihan torunlarının ezberleri de bozuldu.
Dünyaya yeniden çekidüzen verme hevesiyle yanıp tutuşurken, hazır, Ortadoğu halklarının ayaklanmasıyla popülaritemiz artmışken, yani tam zamanı gelmişken bir ucundan tutalım ve evirelim şu oluşumu deyip heyecanlandık (bu tavır politika yapıcıları için böyle miydi bilmiyoruz ama, biz takipçiler için böyle olduğu söylenebilir.)
İlk sınav; Libya’da verildi. NATO müdahalesini önleyemedi Türk dış politikası. Hatta orada önleyemediği müdahalenin peşine takılmakla dahi suçlandı.
Sonra Suriye de bugün olanların olmaması için sarf edilen çabalar sonuç vermedi.
En kötüsü oldu Suriye’de ve daha olacaklar da cabası.
Sınırlarımız mültecilerle doldu, insanlık dramı bizim bir gerçeğimiz oluverdi.
PKK konjonktüre uygun olarak saldırılarını artırdı.
Velhasıl olan her ey fena halde canımızı yakıyor.
Bu can acısıyla, Davutoğlunu ve politikalarını, hükümeti ve başbakanı  kıyasıya eleştirip yerden yere vurmak ve her kesimin kendi hesabına uygun pozisyonlar alması kolay olandı ve şu an yapılan da bu muhalefetiyle ve  hükümetten hoşnut olmayan unsurlarıyla topyekûn bir yüklenme söz konusu. sevenlerinin de kafası karışık, nasıl oldu da bu duruma gelindi.
Bu öyle içinden kolay çıkılacak bir durum değil elbette.
“dün ahbap çavuştunuz bugün niye düşman oldunuz”
“komşularla sıfır sorun politikasına ne oldu”
Şeklinde ki yaklaşımlar, muhalefet güdüsüyle söylendiğinde işe yarayabilir.
Ancak bu tutum bize iç hesaplarımızı görmek, kişisel tatminlerimizi iştahlandırmaktan başka bir şey sağlamaz.
Dışişleri bakanı Davutoğlu, Dış politika eleştirilerine cevap vererek ilkeli durduklarını. Mazlumların yanında durarak politikalarını belirlediklerini ifade etti. Kendisini ve bu zamana kadar yürütülen politikaları savundu.
Bütün bu sıkıntılar bize yeni imkânlar sunabilir.
Yüzyılı aşkın doğal olmayan sınırlarla bölünmüş bir coğrafyanın halkları yeniden, fiziksel olmasa da, sosyal, ekonomik ve kültürel entegrasyonuna imkân sağlayabilir.
Kim bilir belki fiziki haritalarda da değişiklik planlanmıştır.
Bütün bunların üstüne Türkiye’yi de içine alan bildik istila ve oluşum planlarının bir yerlerde tekrar ısıtılmadığı ne malum.
Bizi PKK ile Suriye Irak denklemini de ekleyerek “Kürt sorunuyla” baş başa bırakıp, kendi senaryolarını olgunlaştıranların olmadığını söyleyemeyiz.
Olan bitene biraz da bu açıdan bakmakta fayda var kanaatindeyim.
Kötü gibi görünen, bizim canımızı yakan bir çok olay bize yeni imkânlar sunuyor olmasın.
adminadmin