Kültür
Giriş Tarihi : 03-03-2019 10:00   Güncelleme : 03-03-2019 10:12

‘Osmanlı barışı’ kimleri korkutuyor?

‘Osmanlı barışı’ kimleri korkutuyor?

Ortadoğu’da Osmanlı hâkimiyetinin yıkılması için büyük uğraş veren İngiliz ajanlarından Albay Lawrence, 1918 yılında Türk ordusu Suriye’nin başkenti Şam’dan çekildiği gün “Şam düştü, işte şimdi bu savaş sona erdi” demişti. Şam’ın düşmesi sembolik bir öneme sahipti. Sona eren sadece Osmanlı’nın 400 yıllık Ortadoğu hâkimiyeti değildi. Bütün dünyanın sömürgeci güçlere boyun eğdiği bir dönemde Sünnisi-Şiisi, Türkü-Kürdü-Arabı-Acemi ile dünyanın en karmaşık coğrafyalarından biri, tarihinin belki en büyük barış dönemini yaşıyordu. Sona eren aynı zamanda işte bu barış dönemi oldu.

Döneme ait ilginç hikâyelere denk gelmeniz mümkün. Mesela İngilizlerin safında savaşan Arap isyancılarının lideri İbrahim Hananu’nun, Halep şehrini ele geçirdiğinde Osmanlı bayrağının yırtılmasını kati surette yasakladığını duyabilirsiniz. Keza Şam’ı teslim alan Said el Cezayirî, geride kalan Osmanlı güçlerinin barış içerisinde şehirden çıkışına izin vermiş, onları İngilizlerin insafına terk etmemiştir. Nitekim şehirdeki dört günlük idaresine Lawrence tarafından “İngiliz menfaatlerine engel olmak” suçlamasıyla son verilecektir. Osmanlı’ya karşı Arap isyanını kışkırtan İngilizler, Arapların kendi coğrafyasında, bildikleri gibi düzen kuramayacağını işte o gün ilan etmiştir.

KİM ŞU OSMANLI KÖLESİ?

Suriye rejiminin lideri Beşar Esed, 17 Şubat günü başkent Şam’daki mahalli konsey başkanları toplantısında bir konuşma yaptı. Terör örgütü YPG/PKK’ya seslenen Esed “ABD sizi korumayacak, arkanızda filan da durmayacak; sizi ancak ülkeniz Suriye koruyabilir. Yoksa yeniden Osmanlı’nın kölesi olacaksınız” dedi.
Esed’in şu sözünün üzerinden sadece bir gün geçmişti ki, bu sefer sazı eline alan danışmanı Buseyne Şaban oldu. Moskova’da düzenlenen bir konferansta konuşan Şaban “Ankara’nın yeni topraklar elde etme arzusu var. Osmanlı Devleti’ni yeniden kurma hayalleri olan bir Erdoğan’la karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.
2018 Temmuz’unda Esed rejiminin BM Daimi Temsilcisi Beşar Caferi de aynen şunları söylemişti: “Osmanlı güçleri, 4 yüzyıl boyunca Suriye topraklarını işgal etti. Şunu söylemek isteriz ki, bu sefer de onları kovmayı biliriz.”
Yine hatırlarsak, Esed rejimi 2016-2017 eğitim döneminde ders kitaplarında bir dizi değişikliğin yer aldığı bir genelge yayınlamış, “Osmanlı fethi” tabirini kaldırıp yerine “Osmanlı istilası”nı ikame etmişti.

RUSYA DA AYNI FİKİRDE 
Türkiye’nin kendi coğrafyasında varlık göstermeye başlamasından sadece Esed değil, başkaları da memnun değil. Osmanlı günlerinde olduğu gibi insan eksenli Türkiye politikası, bölgede sömürü eksenli yüz yıllık anlayışı son derece rahatsız etmiş görünüyor. Astana sürecinde Türkiye ile birlikte ilerleyenleri bu durumdan müstağni sayamayız. Ülke basınına baktığımızda rahatlıkla fark edilen “Türkiye haddini bilsin” yaklaşımı kimi zaman pervasız bir şekilde resmi ağızlar tarafından dile getiriliyor.
Esed Şam’dan “Tekrar Osmanlı’nın kölesi mi olacaksınız” diye seslendiği sırada Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Verşinin tarafından yapılan “Şam ile Kürtler arasındaki diyaloğu destekliyoruz” açıklaması bu duruma tipik bir örnek. Suriye’nin kuzeyindeki YPG terör örgütünü meşru gören, en az Amerika kadar örgütün bölgedeki varlığından istifade etmek isteyen bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuz ortada. Gerekçe olarak öne sürülen “Kürtler Suriye nüfusunun bir parçası” söyleminin tutarsızlığına diyecek söz yok. “Hangi Kürtler, hangi Suriye” diye sormak gerek. Meşruiyetini çoktan yitirmiş Esed’i sırf sıcak denizlere inme politikası uğruna namlunun ucuyla destekleyen Rusya, şimdi de hiçbir zaman meşruiyeti olmamış, olamayacak bölücü terör örgütüne alan açma çabasında. Peki, niçin?
Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Maria Zaharova’nın 4 Mayıs 2016 tarihli şu sözünü aklımızdan çıkarmayalım: “Türkiye’deki hükümetin öyle ya da böyle Osmanlı İmparatorluğu’nun eski gücünü geri getirme çabasına giriştiğini, en azından bu izlenimi yaratmaya çalıştığını görüyoruz. Ancak Osmanlı’nın sonunu unutmasınlar.”

ARAP HALKI BAŞKA REJİMLER BAŞKA 
Arap coğrafyasında görülen Osmanlı nefreti, yönetimler ve etrafında kümelenen sömürü odaklarıyla sınırlı. Bu konuda Arap halkı başka, Arap rejimleri başka telden çalıyor. Osmanlı’nın Şam’dan çekilmesiyle coğrafyayı ele geçiren sömürgeci güçlerin devir teslim yaptığı işbirlikçiler, yüz yıl sonra hâlâ Osmanlı kâbusları görmeye devam ediyor. En bilinen örnek, Birleşik Arap Emirlikleri.
Dışişleri bakanı Abdullah bin Zayed’in ve Dışişlerinden sorumlu devlet bakanı Enver Gargaş’ın konuyla ilgili yaptıkları açıklamalar kamuoyunun malumu. 16 Aralık 2017’de Medine Kahramanı Fahreddin Paşa’yı “hırsız” olarak niteleyen bir tviti retweet yapan Abdullah bin Zayed, büyük bir infiale neden olmuştu. Hatırlarsanız, daha sonra Birleşik Arap Emirlikleri yönetiminden peş peşe Türkiye aleyhtarı açıklamalar gelmeye başladı. Ne demişlerdi?
“Ankara Arap bağımsızlığını hesaba katarak komşularıyla mantıklı ve akıllıca bir ilişki kurmalı…”
‘’Arap dünyası Tahran ve Ankara tarafından yönetilmeyecek. Tahran ile Ankara’nın bölgedeki hırslarıyla mücadele etmek için Arap âlemi birleşmeli…”

ELİN SİYONİSTİ BİLE GERÇEĞİ GÖRÜYOR

“Gölge CIA” olarak bilinen Teksas Austin merkezli istihbarat kurumu Stratfor’un sitesinde 2016 yılının 6 Mart günü bir yazı çıktı. Bir dönem İsrail’in Paris elçiliğinde görev yapmış olan Ortadoğu uzmanı Toba Hellerstein tarafından kaleme alınan yazı “Modern Suriye’nin Osmanlı’dan öğrenmesi gereken şey” başlığını taşıyordu. Hellerstein Esed’e bakın, nasıl akıl veriyordu:
“Osmanlı’nın uyguladığı çoğulcu siyaset Yahudilere, Hristiyanlara ve Müslümanlara kendi kimliklerini yaşama imkânı tanıyordu. Böylece hiçbir grup iktidar savaşına girme ihtiyacı duymuyordu. Millet olarak tanımlanan her dinin İstanbul nezdinde bir temsilcisi bulunuyor, her millet kendi içişlerini bizzat kendisi organize ediyordu. Eğitim, sosyal yardım, evlenme, boşanma, miras ve hatta vergilerin toplanması toplumların kendi insiyatifine bırakılmıştı. Farklı kimliklere sahip olmanın çatışma nedeni sayıldığı Suriye’de çözüm için yeniden Osmanlı’nın saygı anlayışına geçilmesi; Yeni Suriye’nin aynı faydacı yaklaşımı benimsemesi gerekmektedir.”

CARL BİLDT’DEN DÜNYAYA OSMANLI DERSİ

30 Kasım 2015’te İsveç’in eski başbakan ve dışişleri bakanı Carl Bildt tarafından Project Syndicate platformu için kaleme alınan “Osmanlı mozayiğini korumak” başlıklı makaleye dikkat çekmek isterim. Söz konusu makale sadece Arap coğrafyasındaki diktatörlere değil, bütün dünyaya “Osmanlı Barışı” hakkında ders niteliği taşıyan önemli mesajlar veriyor.

İSVEÇLİ BAKAN NE DİYOR?

“Osmanlı İmparatorluğu bir zamanlar günümüzün Bosna’sında yer alan Bihaç kentinden başlıyor ve Irak’ın Basra vilayetine dek uzanıyordu. Bu geniş coğrafyada birbirine karışmış kültürler, gelenekler ve dillerden oluşan zengin mozaik, İstanbul’da oturan Sultan’ın mutlak otoritesi tarafından idare ediliyordu. Bu son derece istikrarlı idare, bölgeye barışla geçen yüzyıllar kazandırdı. Fakat bu barış dönemi, şiddet içinde yaşanan bir çöküşle son buldu. Savaşların ve devrimlerin ardından geride şu gerçek kaldı; 1. Dünya Savaşı sonrası kurulan düzen bölgeyi kan gölüne çevirdi. Osmanlı mozayiğinin çok kötü bir şekilde hasar aldığını ve çözülme sürecinin halen yavaş yavaş devam ettiğini görebiliriz.”

Süleyman Şahin / Gerçek Hayat

adminadmin