Kültür
Giriş Tarihi : 21-07-2019 08:30   Güncelleme : 21-07-2019 08:36

Osmanlılar geometri bilmez miydi?

Fransız mühendis Baron de Tott, Osmanlı medrese hocalarına bir üçgenin açılarının toplamını sorar. Birinden “Üçgenine göre değişir” cevabını alır. Mal bulmuş Mağribî gibi bu cevaba yapışır.

Osmanlılar geometri bilmez miydi?

Osmanlı tarihine meraklı olup da Baron de Tott ismini duymayan yoktur. Aslen bir Macar asilzâdesi olan François de Tott (1775-1793), Sultan III. Mustafa devrinde askerî ıslahat programı çerçevesinde Fransa’dan gelmiş bir topçu mühendisi idi. Devrin İstanbul’daki Fransız sefiri olan eniştesi ile beraber 1755’te İstanbul’a geldi.

Burada 8 sene kaldı. Levanten bir ailenin kızıyla evlendi. Biraz Türkçe öğrenerek sefaret tercümanlığı yaptı. Sonra memleketine döndü. 1767’de Kırım Hanı nezdinde vazife yaptı. Burada iken Osmanlı Rus Harbi koptu. 1770’te Çeşme’de Osmanlı donanmasının yakılması üzerine tekrar Osmanlı ülkesine geldi. Çanakkale Boğazı’nın tahkimatında çalıştı.

Sultan III. Mustafa’nın açtığı ve modern usulde tedrisat yapan Mühendishane’de, (yani şimdiki İstanbul Teknik Üniversitesi’nde) geometri hocalığı yaptı. Tophane’yi ıslah ile ağır toplar yerine beygirlerle çekilebilen hafif toplar döktürülmesine yardımcı oldu. Osmanlı birlikleri Ruslara mağlup olup 1774’te Küçük Kaynarca Muahedesi imzalanınca, Baron memleketine çağrıldı. Fransız ihtilalinden sonra İsviçre’ye kaçtı; ardından da ana vatanı Macaristan’a yerleşti. Burada vefat etti.

Türkiye Hatıraları

Baron de Tott’un bu zaman zarfında gördüklerini anlattığı Türkiye ve Kırım Hatıraları kitabı, tarihçiler için değerli bir kaynak olarak görüldüğü kadar; burada geçen bazı ifadeler klasik Osmanlı zihniyetini tenkit için bazılarına malzeme teşkil etmiştir. Mesela Baron, İbrahim Müteferrika’nın kurduğu matbaanın hor görüldüğünü ve kısa zamanda kapandığını söyler.

Hâlbuki 1781-1786 seneleri arasında İstanbul'da bulunan İtalyan rahip Giambattista Toderini (1728-1799), 1787 senesinde Osmanlı literatürü hakkında 3 ciltlik Letteratura Turchesca isimli eseri neşretmiştir. Burada Osmanlı matbaacılığına uzun bir bölüm ayırmıştır. Burada Baron’un iddialarının yanlış olduğunu ispatlar. Matbaa, harp ve başsızlık dolayısıyla bir müddet kapalı kalmış, fakat ilk fırsatta yine faaliyete başlamıştır.

Niyazi Berkes’e göre, asıl işi, Fransa tarafından işgal edildiği takdirde Süveyş dolaylarında lâzım gelecek topografik bilgileri toplamak olan Baron, İstanbul’da yıllar yılı kalmasına rağmen Türkçeyi doğru dürüst öğrenmemiş; buna rağmen Türklerin ne kadar cahil, sersem, ahlâksız, şeref ve haysiyet hislerinden mahrum olduğunu rahatça iddia edebilmiştir. Beraber yaşadığı kişileri hakir gören, hâdiseleri mübalağa eden, icabında yalan söylemekten kaçınmayan ve tarihî hatalar yapan biridir. (The Development of Secularism)

 Üçgenine göre değişir

Rivayet odur ki, mühendishane kurulurken, zamanın hendese (geometri) hocalarının buna karşı çıkacaklarını farz ederek padişahla gizlice anlaşır. Hocaları bir imtihana tâbi tutar. Gerisi şöyle: “Mühendislere bir üçgenin üç açısının toplamının değerini sordum. Suali tekrar ettirdiler. Bir müddet düşündükten sonra içlerinde en cüretli olanı ‘Üçgenine göre değişir’ cevabını verdi. Böyle saçma cevap vereceğini bilseydim hiç sormazdım.”

Baron’un bu ifadeleri, bazı kesimlerce hiç sorgulanmadan kabul edilmiştir. Hâlbuki bir üçgenin üç açısının toplamının 180 derece olduğunu Öklid’den beri, yani 14 asırdır mektep talebeleri bile bilir. Peki Osmanlı mühendisleri bu kadar mı câhildi? Tarih boyunca Ebu’l-Vefa ve Nâsırüddin Tûsî başta olmak üzere, içlerinde Osmanlıların da bulunduğu bilginler, üçgenin iç açıları toplamının 180 derece olması keyfiyetinin, müsellesât-ı küreviyyede, yani kürevî üçgenlerde de cari olup olmadığını münakaşa edegelmiştir. Nitekim aynı yıllarda Mühendishane’de hocalık yapan Gelenbevî, üçgenlere dair eserinde mevzuyu enine boyuna ele almıştır. Yani bir küredeki açıların toplamı, içbükey veya dışbükey olmasına göre farklıdır.

Anlatılan diyalog doğru ise, Osmanlı mühendislerinin kibirli Fransız’a verdiği cevap olsa olsa, “Bu kadar basit bir şey de bize sorulur mu? Adam herhâlde kürevî üçgenlerden bahsediyor” fikriyle verilmiş olabilir. Daha da garibi, o zamanki ulemanın Baron’a verdiği cevabın doğru olduğu, kürevî geometri (spherical geometry) çerçevesinde sabittir. Bu yeni geometride bir üçgenin iç açılarının toplamı sabit bir sayı olmayıp üçgenine göre değişir.

Şimdi Osmanlı mühendisinin cevabına mı gülmeli? Öklid geometrisine göre sadece düzlemsel geometriyi bilip, kürevî geometriden haberdar olmayan Baron’un cahilliğine mi? Asırlar sonra hâlâ Baron’a inananlara mı?

MEHMED ŞEVKET EYGİ’NİN ARDINDAN

Merhum Mehmed Şevket Eygi, 1933’te Karadeniz Ereğli’sinde doğdu. Galatasaray Lisesi ve 1956’da Mülkiye’yi bitirdi. Hariciye imtihanını kazandığı hâlde, gitmedi. Diyanet İşleri Reisliği’nde mütercimlik ve Ömer Nasuhi Bilmen’in de kalem-i mahsus müdürlüğünü yaptı. Sonra gazeteciliğe başladı.

Yeni İstiklâl, Mahir İz’in riyasetinde Sönmez Neşriyat tarafından çıkarılan bir haftalık gazete idi. Sönmez’in işleri bozulunca, Şevket Eygi’yi başına geçirdiler. Sonra 1960’ta Konya Lezzet Lokantası sahibi Mustafa Doğan’ın desteği ile Şevket Bey gazeteyi satın aldı. Abone sayısı 20 bin, tirajı da 35 bine ulaşarak, o devirde Müslüman kitlenin fikriyatına tercüman oldu. Şevket Eygi, Adnan Menderes’in idamının yıl dönümünde “Zulümlerin en alçakçası kanunların gölgesinde yapılandır” başlıklı bir yazısı sebebiyle 1962’de mahkûmiyet aldı.

Ayrıca 1960’ta Bedir Yayınevi’ni kurdu. Burası çok faydalı eserleri memlekete kazandırdı. Hangi kitap olursa olsun, Ubeydullah Küçük imzasıyla uzunca bir giriş yazarak, dine zararlı, bölücü cereyanları ve modernistleri ifşa etmeyi vecibe addederdi.

Şevket Eygi, 1966’da günlük Bugün gazetesini çıkarmaya başladı. Bugün, tirajı 83 bini bulan sert bir gazete idi. Bu arada iş adamı Muammer Topbaş zor duruma düştü ve sahibi bulunduğu Bâbıâlide Sabah gazetesini de 1968’de Şevket Eygi’ye devretti. Şevket Eygi, Sabah’ı aldıktan sonra Yeni İstiklâl gazetesini kapattı.

Sabah, daha ılımlı bir gazete idi ve 14 bin satardı. Muammer Topbaş zamanından beri, Hilmi Işık Efendi bu gazetede zaman zaman yazılar yazar; talebeleri de bu gazetede çalışırdı. Çıkarttığı bütün gazeteler o devir için yüksek tirajlara ulaştı; zamanın siyasî ve fikrî hayatında söz sahibi oldu.

1969’da solcu gençlik teşkilatlarının ABD 6. filosunu protesto etmesi üzerine, Bugün gazetesinde milliyetçileri buna karşı çıkmaya teşvik eden bir yazı yazdı. 15 Mayıs’ta 30 bin genç solcu göstericilerin üzerine yürüdü. Müsademede iki solcu genç öldü. Şevket Eygi bu vesileyle hakkında açılan davada mahkûm olacağını anlayınca 1969’da hacca gitti. Gazetesinde Vehhabilik aleyhtarı bir yazıdan dolayı Suudi Arabistan’dan ayrılmak zorunda kalarak Amman’a, sonra da Beyrut’a yerleşti. Bugün gazetesi 12 Mart 1971 darbesiyle iktidara gelen Nihat Erim hükûmeti tarafından kapatıldı.

1974 affından sonra memlekete dönebildi. Sabah, Son Haber ve Zaman gazetelerinde çalıştı. Haftalık Büyük Gazete’yi çıkarttı. 1991’den beri günlük gazetelerde aralıksız yazdı. 1985’te yazdığı üç yazıdan 28 ay hapis cezası aldı. 2002’de Türkiye’de din hürriyetinin olmadığını söylemesi üzerine 20 ay hapse mahkûm oldu; Millî Gazete de üç gün kapatıldı. En son 2006’da 1 yıl hapse mahkûm oldu.

Ehl-i sünnet hassasiyeti ve dinî bilgisi güçlü salih bir Müslümandı. Uzun zaman annesiyle yaşadığı için evlenmemişti. Sultanahmed’de müze benzeri evinde mütevâzı yaşadı. Gayet nazikti; titiz ve hassastı; zevk-i selim sahibiydi. Kedileri severdi. Müslümanların gafilce hayatlarını, israfı, Avrupa özentisini, modernizmi tenkit ederdi.

Gençlere Osmanlıcayı gayet iyi okuyup yazabilmelerini; ayrıca ebru, hat, sedefkârlık gibi ananevî bir sanatı öğrenmelerini tavsiye ederdi. Kültür ve medeniyetten uzak, adab-ı muaşeretten bihaber insanlara; bir de Osmanlı estetiğine aykırı eşyaya tahammülü yoktu. Kültür dünyamızda renkli bir şahsiyetti. Kendisini rahmetle yâd ediyoruz.

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci / Türkiye Gazetesi

adminadmin