Genel
Giriş Tarihi : 30-06-2016 10:25   Güncelleme : 30-06-2016 10:25

Pinokyo Sendromlu Fetvalar

“Ölü”ye kalkan nefsin kazası olur! Kalem olsun eli ol katibi bed_tahririn Ki fesadı rakamı surumuzu şur eyler

Pinokyo Sendromlu Fetvalar
“Ölü”ye kalkan nefsin kazası olur! Kalem olsun eli ol katibi bed_tahririn Ki fesadı rakamı surumuzu şur eyler. Gah bir harf sükûtiyle kılar nadiri nar, Gah bir nokta kusuriyle gözü kör eyler. (Fuzuli) Yaşam, her yeni gün, dokunaklı, sansasyonel bir olayla geliyor. Al diyor al yine attım yüzlerce düğüm, bu günde bunun düğümlerini çözmeye çalış. Yeni gelişimler, değişimler ve çelişkiler yumağı hayata bakışımızı geçmiş zaman düşüncelerimizi etkiliyor. Yeni tecrübeler eklendikçe yaşamımıza var olanı yeniden şekillendirmek zorunda bırakılıyoruz. Doğru bildiklerimiz erozyona uğratıldığında mantığımız ve ruh hafızamız ile istikrarla direniyoruz. Bizi biz yapan değerlerimizi korumaya çalışırken bir soğuk savaşın içinde buluyoruz kendimizi. Böyle anlarda ya duyarlılıkla olayın üzerine gidip yıpranma pahasına mücadelemizi yapma telaşına düşüyoruz, ya da şahit olduklarımızdan yılıp ver istifanı feragat et kurtul dünyalık dertlerden diyesi geliyor insanın. Olmuyor işte geldik madem dünyaya çözeceğiz mecbur düğümleri! Düğüm bu kolay çözülür mü? Daha dününkiler çözülememişken. Parmak uçlarım ağrılı. Arada durup üflüyorum acısı yüreğime akmasında beni uğraşımdan edemesin diye. Ya kökten kesip atacağız ya bükemediğimiz eli öpüp kabulleneceğiz! Çabamızın adı, kopan ipleri birleştirmek, ayrışanları düğümleye düğümleye yeniden bünyemize dahil ederek yol almak olmalı oysa… Trajik olarak değer kaybı ve kimliksizlik yaşadığımız! Üflüyorum inatla, geçmiyor! Sezinliyorum duyduğum acının dengi değil bu kelimeler. Yetiş Fuzuli diyorum yetiş dengi tabiri ile sen çektiğim acıyı tarif eyle. Bakıyorum derdi ahvalimi bilmişte çoktan yetişmiş ilk cümlelerimde. Dünyevileşme mi asıl sorun? Çözüm sonucu değiştirir mi? Kutsalımıza atılan düğümler çözülür mü? Ya da olayı bireysel sapkın beyin fantazisi olarak ele alıp, faalini tedavi yeterli midir? Dini ve ruhani meselelerde susmak etik bir davranış mıdır? Boğuldum, yoruldum iki satırda. Nefes çoktan tıkandı. Gerçek olamayacak kadar insanlık dışı hadiselere masalsı kelimelerle izah yapılamayacağı noktasında hemfikirsek şimdiden affınıza sığınıyorum kıyam gibi kesecek kelamlarım için. Doğal karşılanası bir olay değil önümüze gelen vaka! Toplum bu tür sapkınca söylemlere tepkisini en ağır şekilde koyabilmeli. Olay yaşanmış üstü kapatılmış olsa da yenilerinin önünü kesmek adına unutulmamalı, hasıraltı edilip unutturulmamalı. Evrimleşmesini tamamlayamamış beyinlerin bu topluma ve inancımıza verdiği zararları durdurabilmenin başkaca yolu yok. Onlar Pinokyo sendromu fetvalarını hiç utanmadan sunabiliyorlarsa bu topluma, biz de atılan fitne düğümlerini, kalbimizden saldırıp bizi can evimizden vuran sıkıntıları sabırla, yürekten gelen akılda şekillenen bilinçle bertaraf edeceğiz… İnancımız odur ki; “İnsan insanın kurdu olmazsa, insan insanın umudu olabilir her koşulda.”  Her defasında duygusal çöküntüler içinde dizlerimiz titreyerek bir korku tünelinden geçiriliyoruz. Elm Sokağı Kabusu’nun Freddy’si her köşe başında çıkar oldu karşımıza. Yeşil kırmızı kazağı, ellerine bağlı bıçakları, yanmış ürkünç suratıyla dondurma satıyor küçük çocuklarımıza sokak aralarında. İçine şeytan kaçmış cüceler görüyorum “scream” maskeleri ile dolaşmakta halkın arasında… Sorunlar yapıcı bir dil ile düzeltilir(miş)! Yapıcı dil sessizdir. Uyumludur. Ses aralığı bellidir. Standart frekansı herz ile titreşirken kulakları tırmalamaz. Doğal seslerdir. Dünyada bilinen en yüksek oktav sesine sahip Adam ile Georgia’nın on oktavlık ıslık seslerini aynı anda kullansanız dahi ezgisinin yumuşaklığında gevşersiniz! Oysa çığlık çığlığa benim sesim. Kelimelerim firarda sokak aralarında. Ardından koşuyorum delice. Çığlıklarım ses sınırı ihlallerinde. Anlamaya çalışmıyorum. İroni yapmıyorum. Direk amacım kalemi bed tahrire sürmek, dilleri lal, Fuzuli misal bir kalem darbesi ile gözleri kör etmek! -Size de oldu mu hiç, siz de olduğunuz yerde kemikleştiniz mi? Olduğum yerde kemikleşiyorum! Takılıyorum önce gözlerimle, sonra tüm bedenim, ruhum takılıyor, düşüyorum… Duyularım, duygularım, insanlığım, kadınlığım düşüyor… Düşmekten daha etkili bir kelime var mı bu hayatta? Düştüğüm yerde haykırıyorum; “Oysa ben havayı, suyu, ağacı, böceği, çiçeği, aşkı anlatsın kelimelerim istiyorum. Yüzüme gülümseyen güneşle sohbet edeyim, ağaçların çubuktan ellerini tutup ormanın derinliklerinde saklı huzura yürüyelim istiyorum.” Yaşamsal çelişkiler yolumu kesiyor, Cemaatimi değiştirmek zorunda bırakılsam da safım belli deyip, hayallerimin değil hakikatlerin peşine düşüyorum. Bir rahat, huzur vermiyorlar. Çarpıyorum renkli kalemlerimi masaya, siyah; yine mi bana kaldın der gibi bakıyor gözlerime. Gönül çiçeklerim soluyor ellerimde, hiddetimden nasibini alan böcekler ağaç kovuklarına kaçışıyor, kelebekleri yutuyorum. Ayak diplerimde lağım fareleri, necaset sinekleri uçuşuyor kararan gözbebeklerimde! Sonra haykırıyorum. Ciddi ciddi haykırıyorum odamın sarı duvarlarına. Ne haykırış! Duvarlar titriyor hiddetimin şiddetinden! Yettiniz ama artık yettiniz! Taşırdınız boş bardakları bile düşünsel kirli zihniyet terlerinizle. Karanlık mezarlıklarda “Halka” olmuş yuvarlak masa iblislerinin  “Samara’nın ölü bedenine” uzanan ellerini yakalıyorum havada. Bu eller ya bükülecek ya bükülecek! Mübarek Ramazan günü günaha soktum kalemimi. Hübel’in çocuklarının marifeti bunlar! Menat, Lat ve Uzza, “Ezlam” oklarınızı toplayın halkın inançlarının üzerinden… Sureti insan, sireti hayvan olanlardan ne çekti Adem’in çocukları! Oysa insan-ı Kamil olma yoluydu yolumuz, şaşırdı yolun yarısında bazıları. Yapmayın efendiler! Din kardeşiyiz! “Vela yegurranne küm billahi”…Dini değerleri yalanlayan, değersizleştiren bir ifadenin fitne sesi sesiniz! Allah nidaları ile Allah’sızlığın kitabını yazmak sizinkisi. Sizin günaha batmış oklarınız varsa benimde elimde elmalarım var. Eline aldın madem yasak elmaları külliyen sende günahkarsın bari işe yarasın, fırlat teslimiyetçi bozuk düzen şekillendiricilerinin üzerine, diyorum kendime. Artık kimin nasibine ne gelirse! Aldatılıyorum, aldatılıyorsun, aldatılıyoruz… -Aman Allah’ım ne yaptım ben? Kendim dahil her kese aldatılıyoruz diye haykırdım! Yine haykırırım! Aldatılıyoruz ey Müslüman Cemaati! Şimdi niye bana hiddetleniyorsunuz ki, aldatanlara kızın! -O olmaz abi (abimi?) biz aldatıldığımızı kabul etmeyiz. Koskoca hacı hoca, mektep, medrese, görmüş, mürekkep yalamışların sözüne mi inanmayacağız? Onlar hatmetmişlerdir kitabı, onlardan iyi mi bileceksin? -Ben bilmem, toplum imamları bilir diyorsunuz? - Yanlış biliyorsunuz! -Bre, müslim maskeli Vatikan Uşakları, Allah’ı, kitabı, peygamber sözlerini zan altına sokmayın bari! Ağır ol molla desinler desturuyla, sakalın kırk yıldır ekmeğini yiyip, “Allah ile aldatanlar” Şekil yapmışsınız! Sakal, takke, tesbih, cübbe ile de olmamış be hacılar! Düşünüyorum; Öyleyse tehlikeliyim. Siz de düşünün tehlikeli olun. Yoksa görmezden geldiklerimiz bizi bitirecek! -Gerçekte bitirilmek istenen ne? -Demokratik, laik, çağdaş düzen! Çaresi ne? Vicdanlara saldırı! Çünkü demokrasi unsurlarının olmadığı yerde son koz vicdandır! Ama, ama benim Allah’ım var! Senin Allah’ın bunları mı emrediyor? Nerede yazıyor bu söyledikleriniz bana Kur’an delili ile gelin, peygamber sözü ile gelin! Benim Allah’ım sizin sözlerinize şahit olmaz! -Ne yaptın kızım sen şimdi? Allah, hepimizin Allah’ı değil mi? -Değil! Benim Allah’ım beni uyarmış; “ Sakın aldatıcı sizi Allah ile aldatmasın”(Fatır, 5; Hadid,14) “Allah ile aldatma, aldanma”(Lokman,33) İnancımıza sürülen kara lekeler var, kan donduran hurafeler, yanlış fetvalar bizi bizden koparıyor, ayrıştırıyor. Böyle zamanlarda Hızır ile İlyas zamansız çıkın gelin de durdurun zamanı diyorum. Hiç kimse kusura bakmasın, bakmayalım. “ Keçiboynuzundan çıkarılan bal kadar bildiklerimiz. ”Bunu ne zaman idrak edeceğiz! ”Kafaları karıştıran inanç teröristleri bitirecek bizi. Kavram kargaşalarından bunaldık. Ben Ateisttim, ben materyalistim, ben dogmatik, yok daha doğamadık, evrimleştik, erkildik, büküldük bir türlü doğru yolu bulamadık. Sen O’sun, onlar bu! Bunlar şu… -Bense hiç biri değilim! -Yanlış ve çizgi dışı giden ne varsa sistemde, o sistemi alt etmeye çalışan, “İnançlı militan bir kalemim.” Ezber bozan kelimelerimle başlattığım bir savaşım var, el-ezber edilmiş yanlışlara karşı. Dogmatik değil düşüncelerim. Çözmeye çalıştığımız düğümler zamanın haysiyet buhranı düğümleri. Toplumun yozlaştırılmaya çalışılan değerlerinin korunması adına yapılanların suç sayıldığı ve cezasının kesildiği yerdeyim!  En son vaka korkunç bir düğüm daha attı geçtiğimiz günlerde, ”Gönül Çalab’ımızın Tahtına” Duymazdan gelinip, kulak ardı edilebilecek cinsten değildi duyduklarımız. İsyan günahsa da isyana vardı kelamlarımız nafile. Nafile gideceğiz sonrasında iman tazelemeye… Makam sahibi mendebur Karun “Nilüferlerin açma vakti Bursa’da zaman işlerken, “Ramazan Risalesi ve Üç Aylar” kitabı dağıttırır bir ilköğretim okulunda. Yazarı tanıdık olunca açılıp inceleme gereği duyulmaz tek satırına. Bu sebep maruz gösterilemez yapılan büyük hazmedilemez gafa! Saf saf tövbe ayinleri düzenleseler de sonrasında küflü günahlarına kefaret olmayacaktır. İnsan ömrümüzde neler yaşadık, ne sözler işittik, nelere şahitlik ettik de yine de dokuz felek döndü beynimizde, kitabın içeriğini görünce… Uygunsuz pek çok ifadenin yer aldığı kitabın orucu bozan eylemleri açıkladığı 4.maddesi tam olarak şöyle: … 4_Herhangi bir hayvan ve “ÖLÜ” ile cinsel ilişkide bulunarak ya da istimna ile menisi akan kimsenin orucu bozulur. Yalnız “KAZA” gerekir! Ben durdum, bu okuduklarımın üzerine hiçbir şey söyleyecek halde değilim. Ruh ağrısı çektiğim. Ruh ağrısı sözlerle geçmez bilirim. Algımın kilitleri, gönlümün kapılarına zincirler vurdu da eşikte bir başıma sığınaksız bıraktı beni. Güneş dürüldü utancından büzüştü gök. Korkunç bir soğukluk bedenimde hissettiğim. Ölümcül bir sessizlik içimde. Ürpertici bir zaman yaşadığım, yüreğimi kavuran yakıcı bir sıcaklık göz pınarlarımda. -Ölme diyorum kendime sakın ölme! Ölü bedenine dikilmiş gözler var. Ya gelin bir olalım kutsalımıza uzanan elleri bükelim ya da işitin ey Müslümanlar! Şuurları iğdiş edilmiş bu insanlar Müslümanlığı bitirecekler! Gerçek Müslüman kimliği ve İslam İnancı ile zamanı çoktan kaçırılmış derinlemesine bir hesaplaşma ve yüzleşme gerek bize! Şimdi alalım inancımızı, insafımızı, vicdanımızı elimize, imanı olan, kendini bilen ehl-i insan bu sözleri nasıl söyler şaşkınlığını bir kenara koyup düğümü çözmeye çalışalım beraberce. Olmadı Pinokyoları Allah’a havale eder, ahirette sıratın üzerinde görüşmek üzere randevulaşırız çaresizce, canlı inanç bombaları her gün patlamaya devam eder elimizde… Nefesimiz bitip de terk-i dünya ederken kulağıma gelmesi muhtemelmiş izgesi verilen seslerin korkusu ile irkiliyorum yerimde;  -”Senin ölüne dirine… Kaza gerek kaza!” İçimde ince bir sızı, bir büyük boşluğa yuvarlanıyorum yine. Yaşamdan, zamandan, mekandan ayaklarımda prangalar uzaklaşıyorum sessizce…
adminadmin