Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 27-04-2017 09:47   Güncelleme : 27-04-2017 09:47

Pısa Atam Sen Kalk Ben Yatam Demiyor

Uluslararası öğrenci değerlendirme programı PISA, 2015 araştırması kapsamındaki 3. raporunu yayınladı. Sonuç yine berbat. OECD ülkeleri içinde öğrencileri en mutsuz ülkenin Türkiye olduğu ortaya çıktı.

Pısa Atam Sen Kalk Ben Yatam Demiyor

"Öğrenci refahı" temalı rapor için 72 ülkede 540 bin öğrencinin okul performansları, arkadaşları ve öğretmenleri ile ilişkilerini, okul dışında nasıl zaman geçirdiklerini ve aile ortamları mercek altına alındı.

Buna göre, Türkiye; “Yaşam Memnuniyeti” sıralamasında 10 üzerinden 6.12 puanla son sırada yer aldı. En mutlu öğrencilere sahip ülke ise 8.27 puanla Meksika oldu.

Avrupa’nın PISA’da en iyi performans gösteren ülkelerinden biri olan Finlandiya 7.89 ile ikinci sıraya yerleşirken, Hollanda 7.83 ile üçüncü oldu.

PISA verilerine göre, Türkiye’de 15 yaş düzeyindeki öğrencilerin 28.6’si hayatından hiç memnun değil. Bu oran yüzde 11.8’lik ortalamanın neredeyse üç katı. Hayatından çok memnun olduğunu söyleyen öğrenci oranı da yüzde 26,3 ile yüzde 34'lük OECD ortalamasının gerisinde.

Türkiye’deki öğrencilerin kaygı ortalaması da hayli yüksek. “Sınava iyi hazırlanmasına rağmen çok kaygı duyduğunu” söyleyen öğrenci oranı 58.8 olurken, yüzde 56’lı bir öğrenci “ders çalışırken stres yaşadığını” belirtti.

Daha önceden de takke düşmüş kel görünmüştü. Uluslararası eğitim değerlendirme testi, denilen bir uygulama her yıl açıklanarak eğitimdeki hali pür melalimiz ortaya çıkıyor. Sonuçları ülkemiz adına tam bir rezalet. Zira Türkiye 72 ülke arasında son sıralarda gezinirken, önceki testlere göre de performansının oldukça gerilemiş olduğu da göze çarpıyor.

OECD'nin Uluslararası Öğrenci Performansı Değerlendirme yani PISA 2015 araştırması 15 yaşındaki 540 bin öğrenci arasında yapılmış ve eğitim durumu ortaya çıkmıştı. 35’ini Avrupa Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) ülkelerinin oluşturduğu sıralamalarda OECD ülkeleri arasında Kanada ve Finlandiya başı çekerken, Türkiye en sonda yer almaktadır.

Bu konuyu geçen yıl da dile getirmiş çözüm için teklifler sunmuştum. Lakin sunduğum teklifin tam aksine “Atam sen kalk ben yatam” nutukları daha da arttı. Öyle ki bakanlar “Atatürk olsaydı bizim partimize oy verirdi” diyerek yağcılık yapma peşine düştüler. İşte sonuç ortada. Bu kafa yapısı ile ilerlemek şöyle dursun her geçen gün geriye düşüyor son sıradaki yerimizi sağlamlaştırmaya devam ediyoruz.

Bu acı sonuçların sebebini ve çözümü tekrar edelim. Olur ya ilgili Eğitim bakanlığının bir bürokratı konu hakkında belki biraz kafa yorup işe yarar çözümler getirir…

İşte bu sorunun cevabını vermeden önce yıllar önce yaşadığım acı bir olayı anlatayım: Ortaokulda gayretli bir kadın öğretmenimiz vardı. Matematik derslerine girerdi. Ders aralarında espriler yapar öğrencilerin derse olan ilgisini çekmekte çok başarılı olurdu. Ne var ki bir gün derste bir arkadaşımızı çok feci şekilde dövmüştü. Öğrencinin suçu ise çok basitti “Öğretmenim bakın Atatürk’te sizin anlattığınız fıkraya gülüyor” demişti. Hepsi bu kadar. Öğrencinin bütün suçu buydu.

Öğretmen hanım, gayet soğukkanlı bir şekilde öğrencinin bulunduğu sıraya gelmiş ve burnundan kan gelecek şekilde İlhan’ı dövmüştü. “Sen Atatürk hakkında nasıl bu şekilde konuşursun” demiş o küçücük boyuna rağmen arkadaşımıza sert tokatlar atmıştı. Bu olay benim o yaştaki ruhumda derin izler bırakmıştı. 

İnsanlar daha küçük yaşta sindirilip düşünce dünyasına korku saçılıyordu. Şahıslar putlaştırılarak özgür düşüncenin önüne geçiliyordu. Elbette sopayı yiyip kanlar içinde yerine oturacaktı. Bu memleketi ne sandınız siz! Atama sıradan bir insan gibi söz söylemek kimin haddine düşmüş!

Her şeyi başarmış ve tek adam olmuş bir şahsa karşı böyle konuşmaması gerekirdi. Efendi bir çocuktu lakin günahı da büyüktü.

Aradan yıllar geçti tam 45 yıl sonra bu sefer Fakültemizin eski dekanının yanına çıkmıştım. Denizci bir arkadaşımla görüşüp bir konuda fikrini alacaktık. Bu arada daha önce vermiş olduğum kitabım hakkında “okuyabildiniz mi” diye sordum. Durdu “Evet, okudum fakat hiç beğenmedim” dedi. Neresini beğenmediniz diye sorunca bana “Kitapta Atatürk’ten hiç bahsetmemişsin” dedi.

İşte bu olaylar PISA rezaletinin açıklaması için yeterlidir sanırım. Eski dekanımıza  “Atatürk’ün devlet yönetim tarzına karşı olduğumu, Osmanlı’dan kalma özgürlükleri dahi yok etmekte çok başarılı olduğunu” söyledim. Kısaca demokrasi içine kibrit suyu döktüğünü ifade etmeye çalıştım. Böyle bir cevap karşısında oldukça şaşırmıştı.

Biraz sessizlikten sonra demokrasi ve özgürlükler konusunda haklı olduğumu söyleyerek bir parça geri adım atmış oldu. Sonuçta yanımızdaki ziyaretçi olarak IMO yani Uluslararası Denizcilik Örgütünde Türkiye temsilcisi olarak yıllarca çalışmış bir insan vardı.

Her ne ise, eğitim konusunda yaşadığım bu iki acı olaydan yola çıkarak PİSA sonuçlarının neden böylesine kötü sonuçlar doğurduğunu eğip bükmeden anlatmaya çalışayım. Evet, Kuzey Kore benzeri bir eğitim, öğretim sistemi içerisinde “tek adam” mantığı ve felsefesi ile yürütülen bir anlayış var. Öğretmenlerimiz adeta tornadan çıkmış gibi “Kamalist İlke ve İnkılapları benimsemiş” öğrenci yetiştirmeyi ana hedef olarak belirlemişlerdir. Bu durum özgürlük ve hürriyetin zirveye çıktığı bir dönemde öğrenciler üzerinde çok olumsuz bir etki göstermektedir. Adeta “kafalarına çivi çakılır” gibi dayatılan eğitim sistemi başta öğrenciler olmak üzere ebeveynleri korkutmakta hatta alınan eğitimden soğutmaktadır.

Bu durum birkaç yıl içinde meydana gelmedi elbette. Yıllardır kesintisiz askeri vesayet ve darbe süreci içinde yetişen öğrenciler ister istemez ya menfaati gereği sisteme bir şekilde uyum sağladılar ya da gerçekten de kendilerine dayatılmış olan faşist ve gerici sistemi benimsemiş oldular. Dini, milli ve hissi duygulardan uzak materyalist, faşist, arzu ve hevesleri peşinde koşan zavallı bir gençlik yetişti. Bunun en güzel delilini; 30 Ocak 1985 günü Çukurova gezisi sırasında Hatay’ın Samandağ ilçesinde yapılan Atatürk anıtının açılışında yapılan konuşmada bulabiliriz. 12 Eylül 1980 faşist darbesinin lideri Kenan Evren yaptığı konuşmada, apaçık şunları söylüyordu: “İçimizdeki bazı hainler, Atatürk’ü Türk milletine unutturmak istiyorlar. Atatürkçülüğü herkesin kafasına sokacağız”.

İşte bu söylemden de anlaşılabileceği gibi her asker, siyaset adamı, gazeteci, hukukçu ve eğitimci, kendisini Kamalist ilkelere bağımlı olmak zorunda zannetmektedir. Sanki Yaratıcıdan bir emir gelmiş gibi bunda kendisini zorunlu görüyor. Elbette bunların yetiştirdiği kişiler de kendi hedef ve ideallerine uygun insanlar olacaktır.

Bu arada benim gibi bazı kötü ürünler de ortaya çıkmaktadır. Olur ki eğitim sistemi içerisinde bir şekilde yontulmamış, tornadan geçirilmemiş olanlar çıkabilir. Darbeler esnasında bunların kolayca işlerine son verilmektedir. Nitekim ben de 28 Şubat 1997 yılında eşimin başörtüsü bahane edilerek fakat gerçekte Kamalist ilkeleri benimsemediğim için ordudan atıldım. İşte bundan daha iyi örnek vermeye gerek yoktur.

Demek ki eğitim sistemi için yapılması gereken ilk icraat bu Kamalist anlayıştan öğrencilerimizi kurtarmak olmalıdır. Biz ve önceki nesilleri geçelim. Bunlar zaten türlü türlü fenalıklar ile perişan edildi. Hiç olmaz ise bundan sonrası için yani yarınlarımızı kurtarmak için gayret edelim. En kısa zamanda başta Anayasamız üzerindeki faşist ve gerici uygulamaları, dayatmaları kaldıralım.

Yahu bu ne terbiyesizlik ve edepsizliktir ki Anayasanın 4. Maddesinde hala “değiştirilemez hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddeler bulunuyor. Bir Allah’ın kulu kalkıp ta yahu böyle bir madde “Kuzey Kore Anayasasında dahi yok” diyemiyor.

Kula tapınmak derecesinde abartılan ve 2017 yılına gireceğimiz bu günlerde öncelikle bu noktadan başlamamız elzemdir. Aksi takdirde dünyanın ilk 10 devleti arasına girmek için 2023 hedefleri birer hayal olmaktan öteye geçmez. İşte PİSA sonuçlarında olduğu gibi 72 ülke arasında 50. sırada yer alır, bön bön bakmak zorunda kalırız.

Bu vesile ile devlet yöneticilerine özellikle de Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a şu hususu hatırlatmayı bir borç biliyorum. Kamal Atatürk hakkında konuşması gerektiğinde lütfen bir parça düşünsün. Ona benzemek, gerekli gereksiz övmek yerine ülkemizin başına açtığı sorunlardan yola çıkarak çareler arasın. Eğer bunu yapmaz ise hem halkın hem de Rabbimin huzurunda mahcup olacaktır, vesselam…

 Vehbi KARA  

adminadmin