Analiz
Giriş Tarihi : 05-04-2019 10:49   Güncelleme : 05-04-2019 10:49

Psikiyatri Ve CIA

Psikiyatri Ve CIA

Mançuryalı Aday filmini seyrettiniz mi? Bu filmde psikiyatrinin bir istihbarat teşkilatı tarafından nasıl kötüye kullanıldığının çarpıcı bir örneğini bulursunuz. Anlatılan özünde gerçek bir hikayedir.

CIA’nin Kanada’nın saygın bir üniversitesi olan McGill Üniversitesi bünyesinde yaptığı gizli saklı zihin kontrolü deneylerinin bir yansımasıdır bu film. Beyine yerleştirilen elektrotlarla insan zihninin, ruhsal durumunun ve davranışlarının kontrol edilebilmesi CIA’nin öteden beri ilgisini çekmiş bir konu.

On yıllardan beri ‘beyin yıkama doktorları’,  bu teşkilattan değişik araştırma projeleri namına yüksek meblağlarda para almış ve hastalarını üzerinde deneyler yapabilecekleri biyolojik birer makine olarak görmüşler. Böylece insanlar duyguları, özgür iradeleri ve seçme yetenekleri olan canlılar olmaktan çıkarılıp birer makineye dönüştürülmüştür. Benim de bir müddet misafir öğretim üyesi olarak çalıştığım McGill Üniversitesi bu korkunç projeye ev sahipliği yapmış olmaktan dolayı bugün dahi utanç içindedir. Doktor Ewen Cameron altmışlı yıllarda Kanada’da gayet meşhur bir psikiyatri profesörü ve aynı zamanda üniversitede psikiyatri bölüm başkanıydı. ABD’de ve Kanada’da psikiyatri cemiyeti başkanlığı yetmezmiş gibi, bir ara Dünya Psikiyatri Cemiyeti’nin de başkanlığını yürütmüştü. 

Ancak Cameron’un herkesin bilmediği karanlık bir tarafı vardı: Üniversiteye bağlı Allan Memorial Enstitüsü’ndeki  laboratuvarında CIA adına zihin kontrolü deneyleri yürütüyordu.

Bu laboratuvarda yüzlerce beyin yıkama ve zihin kontrolü deneyi yapmış ve ruhsal motivasyon adını verdiği zihin yıkama tekniğiyle, hastalarını önce komaya sokmuştur. Bilinçlerini neredeyse kapattığı hastalara, günler haftalar boyu kulaklıkla mesaj dinleterek onları değiştirmeye çalışmıştır. Kendisi bu deneyleri ruhsal rahatsızlıkları olan insanları değiştirmek için yaptığını söylese de, bulgu ve kuramlarının tümü CIA tarafından farklı amaçlarla kullanılmıştır.

Ruhsal motivasyon denen prosedürün iki adımı vardır: Öncelikle hastalarda ‘’çözünme’’ yaratılır. Yani elektrokonvülsif şok, ilaçlarla uyutma ve duyusal yoksunluk gibi araçlarla hasta neredeyse komaya sokulur ve zihninin çalışması durdurulur. Bu duruma gelen hastalar kendi bakımlarını yapamaz hale gelir, normal tuvalet düzenleri bozulur, yemeden içmeden kesilirler. İsimlerini, tarihi ve nerede olduklarını unuturlar. İkinci adımda ise saatler boyunca hastaya teybe kaydedilmiş aynı mesajlar dinletilir. Gerek odalarına hoparlör yoluyla gerekse uyurken kulaklıklar marifetiyle, hasta düzenli bir biçimde aynı mesajlara maruz bırakılır. Cameron’un deneyleri pek çok hastanın ölümü, komaya girmesi, hafıza kaybına veya kişilik bölünmesine uğraması, beyin hasarı veya psikoz geçirmesi gibi çok acı  sonuçlar doğurmuştur.

Çeyrek asır önce henüz genç bir psikiyatri asistanıyken, mesleğimizin yüz karası bu deneyleri o günlerde çıkan ‘Psychiatry and the CIA :  Victims of Mind Control’ adlı kitaptan okuma imkanı bulmuştum. Kitabın yazarı ve kendisi de bir psikiyatri uzmanı olan Harvey M. Weinstein babasının başına gelenleri yıllar sonra bir kitap eleştirisi okurken anlayabilmişti. The Search for the ‘Manchurian Candidate’ (Mançurya’lı Adayı Arayış)  isimli kitapta, CIA ve beyin yıkama deneyleri anlatılıyordu. Orada anlatılan her şeyin babasına yapılanlarla tıpa tıp aynı olduğunu gören oğlu, hemen Dr. Cameron ve devlete dava açtı. CIA adı çıkmasın diye bu olayı mahkemeye taşımak istemedi ve mahkemeye gitmeden Weinstein ailesiyle 750.000 dolara uzlaştı. Bu, o zamana kadar CIA’nin mahkeme dışında ödediği en büyük tazminattır. Amerikan devleti bu konuyla ilgili hiçbir sorumluluk kabul etmemiş ve suçu tamamen CIA’ye yüklemiştir. Cameron’un deneyleri, hem bilimin kötüye kullanımının hem de  bir devletin insani ve etik olmayan deneylere nasıl yol verebildiğinin çarpıcı bir örneği.  Oysa tıbbın kadim zamanlardan beri temel ilkesi, primum non noceredir, asla zarar verme!

ABD’de 2015 yılında ortaya çıkan belgeler de Amerikan Psikiyatri Derneği’nin işkenceyi desteklemek için Savunma Bakanlığı ve CIA ile işbirliği yaptığını ortaya çıkarmıştır. Sorgular sırasında işkenceye mahal verilebilmesi için, Amerikan Psikiyatri Derneği, sorgu sırasında uyulması gerekilen etik standartları gevşetmiştir.

CIA’nin daha önceleri de LSD, hipnoz ve başka uyuşturucular kullanarak kişinin bilinçaltına inmek istediği projeleri de olmuştur. 1975 yılında en az 1500 Amerikan askerine bilgisi olmaksızın LSD verilmiş ve beyin yıkama deneylerinde kullanılmıştır. 1960’larda sorgu sırasında LSD kullanılmaya başlanmış ve LSD’nin sorgu üzerindeki etkisi kendilerine bu uyuşturucunun verildiğini bilmeyen ve deneye girmeyi kabul etmemiş denekler üzerinde araştırılmıştır. Bütün bu projelerin amacı çok açıktır: Zihni ve davranışları kontrol edebilmek, uyuşturucu, hipnoz, elektrot ve elektroşok gibi vasıtalar kullanarak insanı bir robota, bir ölüm ve savaş makinesine çevirebilmek.

Colin A. Ross’un, The CIA Doctors isimli kitabında yazanlara göre, Soğuk Savaş sırasında beyin yıkama deneyleri Amerika’nın önde gelen psikiyatristleri tarafından yapıldı. Örneğin, CIA tarafından yaratılan MK-ULTRA projesi 1953 Nisan ayında başlatıldı, ancak bütün beyin yıkama projeleri gibi, bu projenin belgeleri de CIA tarafından sansürlenmiştir. MK-ULTRA’nın parasının çoğu, CIA’nin operasyonlarında kullanılacak bilgilerin araştırılmasına harcanmıştır. MK-ULTRA’nın alt projeleri ise uyuşturucu, kimyasal ve biyolojik silahlarla alakalı. Diğer bazı projelerde ise uyuşturucu içindeki hangi maddelerin sorgu sırasında unutkanlığa yol açtığı bulunmaya çalışılmıştır. Psikiyatri ve psikoloji, insanlığın hayrına değil de öldürmenin, işkence etmenin veya nifak salarak insanlar arasında bozgun çıkarmanın bir vasıtası olarak kullanılırsa, insanlık için tehlike çanları çalıyor demektir.

Bu konuya neden şimdi dikkat çekme ihtiyacı duyuyorum? Geçenlerde mesleki bir dergide makale okurken az kalsın küçük dilimi yutuyordum. Pozitif psikolojinin ‘kurucu baba’larından sayılan saygın bir bilim adamı, iddiaya göre, CIA’nin sorgulama ve işkence tekniklerinin geliştirmesi için büyük maddi fonlar karşılığında istihdam edilmişti.  İnsan gerçekten esef ediyor. Bu hikayeyi de haftaya bırakalım.

 Kemal Sayar - Gerçek Hayat

adminadmin