Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 09-09-2013 11:17   Güncelleme : 09-09-2013 11:17

PUTPERESTLİK MİRASIMIZ

İnsanlık var olduğundan beri kendini aşkın bir güce inanma, mevcut bilgisi ile açıklayamadığı olay ve olguları bir takım doğaüstü veya gizemli güçler ile yapıldığı düşüncesiyle açıklama eğiliminde olmuştur

PUTPERESTLİK MİRASIMIZ
İnsanlık var olduğundan beri kendini aşkın bir güce inanma, mevcut bilgisi ile açıklayamadığı olay ve olguları bir takım doğaüstü veya gizemli güçler ile yapıldığı düşüncesiyle açıklama eğiliminde olmuştur. Beşerlikten insanlığa geçiş sürecini belirleyen ve kısaca din olarak nitelenen ilahi bilginin verilmesi ile tanrıya, dünyaya, olaylara ve öte dünyaya ilişkin bilgiler net bir şekilde ortaya konulmuştur. Süreç içerisinde tek tanrılı inanış ile çok ve farklı tanrı anlayışlarına sahip olan dinler veya inanışlar arasında bir mücadele başlamış, insanlığın bilgi ve bilinç düzeyi geliştikçe tek tanrılı anlayışa doğru hızlı bir yönelim oluşmuştur.

İnsanların yaşamında temel dinsel düşünce olarak, tek tanrı ve öte dünyanın varlığına dayalı, hayatı "tanrı ve öte dünya varlığı" üzerine kuran dinler egemen olmuştur. Ancak insanoğlunun doğası gereği olarak yeni bir tercih yapması durumunda, eski tercihlerini toptan unutması veya bırakması söz konusu değildir. Her olayda olduğu gibi eski inanış ve alışkanlıkların bir kısmı değişmekle birlikte, önemli bir kısmı da "tez, antitez ve sentez" yönteminde olduğu gibi şekil veya içerik değiştirerek yeni inanış ve tercihler arasında yerini almaktadır. Bu süreç de o kadar inceden ve sessizce gelişir ki farkına varılmadan bir senteze ulaşılır ve tercih edilen şeyin önceki ile uyumlu olunduğu sonucuna varılır. Gündelik yaşamda da yeni girilen iş, yerleşilen konut, arkadaşlık ilişkilerinde bile böyle bir süreç yaşanmasına neden olunmakta, birey yeni ortamın gereklerine uyum sağlarken eski alışkanlıklarını tamamen bırakamamakta, bulunduğu ortamın gereklerine uyum sağlayacak şekilde değişimlere veya sentezlere ulaşmaktadır. Yaşamda ayakta kalabilmenin temel dürtüsü olan adaptasyon, yani uyum sağlama yeteneği böyle bir davranış veya düşünüşün zeminini ve yöntemini oluşturmaktadır.

Bu konudaki en güzel örnekleri İslam dininin gelmiş olduğu dönemde ve sonrasında net olarak görmekteyiz. İslam'ın geldiği ilk yıllarda önceki dine ve yaşayışa ait inançlar ve olaylar İslam karşısında net bir şekilde belli iken Müslüman olan bireylerin fazlalaşması ve kontrol edilemeyecek şekilde gelişmesi sonucunda İslam'ın kabul etmediği, hatta reddettiği inanışlar dahi İslam kültüründe yerini almıştır. Mehdi inanışının önceki dinlerde olmasına ve İslam'ın konusu olmamasına rağmen o günden bugüne değin İslam dinindenmiş gibi algılanması bu yapıya örnektir. Cinler ve davranışları, senaryo türü kader anlayışı, Hazreti İsa'nın tekrar gelmesi, kabir azabı gibi nice olay önceki dinlere ait olup daha sonra İslam dinine giren kişilerce İslam'a taşınmışlardır. Bu tip konular İslam'dan önceki tek tanrılı dinlerde de var olan hurafe veya saptırılmış anlayışlar olmakla birlikte, bu dinler dışındaki ve özellikle putperest anlayışlardan da hatırı sayılır derecede olgu hala hayatımızda yer etmektedir. Dinsel bir kanıt olarak ele alınmasa bile şu anda hayatımızda etkili olan ve sebebi sorulmadan inanılan veya hayatımızda bir realite olarak var olan pek çok olay vardır. Bu olayların aslında putperest inanış döneminden kalma olduğu bilinmemektedir. Varlığı ile hayatımızda çok önemli yeri olsa da olmasa da, nereden ve nasıl geldiği sorgulanmadan yerine getirilen bu davranışlar aslında bizim putperestlikten kalma miraslarımızdır.

Eski medeniyetlerin yaşamış olduğu tüm coğrafyalarda olduğu gibi Anadolu coğrafyası da bu konularda oldukça zengin konumdadır. Uzun yıllar süresince üzerinde yaşayan, çeşitli gerekçelerle bu topraklarda bulunan, savaşan, ticaret yapan her kavmin bu kültürün oluşmasına katkısı olmuştur. Yıllar içerisinden süzülüp günümüze kadar gelen bu yapı halen egemen olmaktadır. Putperestlik olarak nitelediğimiz dinsel anlayışların egemen olduğu ve güneş, ay, yağmur, rüzgâr gibi doğa olaylarına tanrısal güç atfedildiği dönemden gelen bu anlayışlara verilecek örnekler oldukça fazladır. Şarkı ve türkülerde ay ve güneşin etkili bir ilahi güç gibi gösterilmesi, karanlık yerlerde dolaşmanın tehlikeli olup cinlerin insana musallat olup kötülük yapacağı, bazı günlerin uğurlu bazı günlerin uğursuz olduğu, kedi öldürenin suçunu affettirmesi için yedi köprü yapması, anlamlı gelen bir hareket yapan akıl hastasının veli olabileceğine inanılması, geceleyin kapıya su dökenin çarpılacağı, yedi ve kırk rakamına kutsallık verilmesi, nazar boncuğunun belaları def edeceğine inanılması, ölen kişinin yedinci, kırkıncı ve elli ikinci gününde okuma yapılması ve yemek verilmesi, mezarlığa parmakla işaret yapılmaması, merdiven altından geçilmemesi, kara kedinin uğursuzluk getirmesi, bir şeylerin veya bir kişinin uğur getirdiğine inanılması, yeni doğum yapmış kadınların albastı yaşaması, baykuşun uğursuz sayılması, sacayağının üçayaklı olması, mezarlıktan hortlayan kimselerin olduğuna inanılması, yıldızlardan anlam çıkarılması, ateş ve ateş kavramının kutsal sayılması gibi tüm olaylar putperestlikten bizlere kalan mirasımızdır. Mezarları ibret dışı amaçlarla ziyaret etmek, mezarları gösterişli yapmak, mezardakilere seslenmek ve onlardan yardım istemek, ölmüş kişilerin ismi çevresinde mistik bir yapı oluşturarak gündelik yaşamın kurallarını onun adını kullanarak belirlemek putperestliğin günümüzdeki en yaygın belirtisi, en çarpıcı ve etkili uygulamasıdır.

Her ne kadar tek tanrıya ve İslam' a inandığımızı belirtsek de farkına varmadan bunları ve benzerlerini gündelik olarak yaşamakta veya inanmaktayız. Burada sorun olan en önemli nokta, inanılan bu tip olayların veya inançların İslamileştirilmeye çalışılmasıdır. Bazen o denli ileri gidilmektedir ki Kuran ayetleri zorlama şekilde yorumlanarak yanlış inanışların zemini sağlamlaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu tavır putperestlik mirasını yaşamaktan daha fazla İslam'a zarar vermektedir. Zira yapılan yorumlama çalışması İslam dininin temellerinin hurafelerle doldurulmasına neden olmaktadır. Hatta inanılması gereken parametrelerin sayısını artırmakta, İslam'ın asli içeriğinin boşaltılarak putperest kültürün doldurulmasını sağlamaktadır. Tıpkı cin, ehlibeyt, sırat köprüsü kavramlarında olduğu gibi.

Örnek olarak cin kavramını ele aldığımızda Kurandaki cin kavramı ile halk arasındaki inanışın temelinde olan insanlara zarar veren, fallarda yardımcı olduğuna inanılan cin kavramı arasında isim benzerliği dışında hiçbir benzerlik ve ortak yön yoktur. Ancak Kuran dışı dinler ve kültürün bir bileşeni olan cin tanımlaması, Kuran'daki cin anlayışının önüne, hatta yerine geçmiş ve putperest bir cin anlayışının İslami gibi algılanmasına neden olmuştur. Bu örnekten yola çıkarak rahatlıkla şunu söyleyebiliriz. Putperestlikten miras kalan ritüeller ve düşünceler bir kültürel güzellik olarak ele alınıp değerlendirilebilir. Ancak bunları İslamileştirmeye çalışmak, hatta İslam dininin kavramlarının içini boşaltarak putperest düşünceleri bunların yerine koymak veya en hafif deyimle koymaya çalışmak yapılabilecek en büyük hatadır. Sacayağını üçayaklı kullanmanın İslam'a zerre kadar zararı olmaz. Ancak sacayağı mantığını Kuran'da aramak veya Kuran'a sokmak affedilemez bir yanılgıdır. Ya da masal kahramanı olarak insanları çarpan, kullanan, korkutan bir cin anlayışına sahip olmak kültürel bir zenginlik olabilir. Ancak tamamen ilkel ve olmayan bir varlığı varmış gibi göstermek ve bunun çevresinde oluşturulan kültürü Kuran'a sokmak, bu kültür aracılığıyla İslam'ın verdiği cin kavramının içeriğini değiştirmek İslam'a ihanetten başka bir şey değildir.

Geçmişimiz ve kültürel varlığımızın tamamı bizimdir. Onu hakkıyla kabullenmek ve değerlendirmek gereklidir. Koşullanmış bir şekilde inkâr etmek veya koşulsuz bir şekilde kabullenmek aynı derecede hatalı davranışlardır. Binlerce yıllık kültürümüzden süzülüp gelen mirasımızı, dinimiz ve bilimsel gerçekler doğrultusunda gözden geçirerek değerlendirmek ve yararlanmak en doğru davranış olacaktır.
adminadmin