Kültür
Giriş Tarihi : 20-05-2018 12:00   Güncelleme : 20-05-2018 12:00

Ramazan ayı’nın Mü'minlere İkramları

Ramazan ayı’nın Mü'minlere İkramları

Gönül ikliminin ferahlandığı bir mevsime girdik yeniden. Yine yüreklerimiz coşacak ve ilahi rahmet ile taşacak.

İnsanca yaşamanın güzellikleri ortaya çıkacak. Kul olmanın sırrı, olmakla olmamanın manası anlaşılacak yeniden…

Bir rüzgâr misali geçecek önümüzden yıllarımız. Yaptıklarımız ya da yapamadıklarımız. Kazandıklarımız ve kaybettiklerimiz. Sonra da seslenecek derinden;

Âh ömrüm, heder ettim seni ben,                                                                 

Bir saniyen dönmez ki değerlendirsem…

Hasretle beklerken yollarda seni,

Meğer boşa çevirmişim bu değirmeni…

***

Evet, böyle diyor nice diller ve gönüller bugün…

Bir ferasettir bu. Kavramak lazım onu… Mü’minin feraseti olmalıdır ki bunu kavrasın. Yahud da mü’min ferasetli olsun ki bu gerçeği anlasın…

Eline aldığı bir yelpazeyle rüzgâr estiğini sanan adam, ancak kendisini kandırır. Zira biraz sonra yorulacak ve bırakacak ki, ne rüzgâr var ne de serinlik…

İşte dünya budur. Yelpaze misali bizi aldatır.

Değirmeni boşa dönen adama bakın! Sonunda ne buğday var ne de un…

Tarlasını ekmediği halde hasat etmeye geleni düşünün! Ne ekim var, ne de ekin!

Hâlbuki “Dünya ahiretin tarlasıdır.”

Âh ömrümüz, diyoruz.

Kılmadığımız namazlar… Tutmadığımız oruçlar… Vermediğimiz zekâtlar… Daha neler neler…

Haydi, getir de kılıver, tutuver, veriver…

***

İşte Ramazandır bütün bunları hatırlatan. Bazen sevindirip bazen ağlatan… Yürekleri halden hâle katan.

Gün olacak ki halden hale geçmeyi anlayacak insan. Bir saattir ki anlatılamayan. Ancak ayetlerde yerini bulan…

SOFRALARIN EN GÜZELİ

Ramazan sofrası

Belki iftar sofraları gelir ilk anda akla. Öyle ki, insan böylesine mükellef bir sofradan ne yiyeceğini bile şaşırır adeta.

Ama bizim burada kastımız o değildir. Biz ayrı bir Ramazan sofrasından bahsedeceğiz bugün. Aslında sizler de bunu çok iyi biliyorsunuz. Evet, bu manevî bir sofra. Ramazana mahsus… Bizlere Rabbimiz tarafından bahşedilen, çok kıymetli ikramlarla donatılarak kurulmuş ve sunulmuş Ramazan Sofrası.

Şimdi bu manevî sofranın içinde neler var bakalım:

KUR’AN AYI

Bu manevî sofranın tam ortasında geniş ve değerli bir kapta sunulan ne vardır biliyor musunuz? Kur'an-ı Kerim. Zira Allah (cc) bu sofrayı bizlere onun hürmetine bahşediyor. İşte bunun belgesi:

"Ramazan ayı ki onda Kur'an, insanlara yol gösterici ve doğruyu yanlıştan ayırıcı belgeler olarak indirildi." (2 Bakara 185.)

Bunun için Ramazan ayına Kur'an Ayı deniliyor. O ki, bütün yönleri nuruna boğuyor ve bu sofraya uzananları en güzel şekilde doyuruyor. Biz onun bizlere sunduğu eşsiz ikramlarını her şeyde olduğu gibi, Hz. Peygamber Efendimizin (sav) mübarek hayatlarından öğreniyoruz. Onun Ramazan'ı karşılayış ve yaşayışları bizlere en güzel örnek oluyor.

ORUÇ

Kur'an-ı Kerim'in tam ortada yer aldığı bu mükellef Ramazan Sofrasının en kıymetli ikramlarından birisi şüphesiz ki oruçtur. O bize, Kur'an'ın hürmetine Ramazan ayında emrolunmuştur:

 "Sizden bu aya ulaşan, onda oruç tutsun." (Bakara 185)

Oruç mü’minler için önemli beş şarttan birisidir: İbn-i Ömer’den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"İslâm beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şahitlik etmek, Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah'ın evi Kâbe'yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak." (Buhârî, Îmân 1, 2, Tefsîru sûre(2) 30; Müslim, Îmân 19-22.)

Ayet-i Kerimelerde ise şöyle buyurulur:

 “Ey iman edenler, sizden öncekilere yazıldığı gibi, oruç, size de yazıldı (farz kılındı). Umulur ki sakınırsınız.” (Bakara 183)

 “(Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun). Zor dayanabilenlerin üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır). Kim gönülden bir hayır yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz-sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara 184)

“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.” (Bakara Suresi, 187)

Onunla Ramazan ayının farkına varıyoruz. Fert, aile ve toplum hayatımızda onunla nice müspet değişikliklere mazhar oluyoruz. Rabbimize daha da yakınlaştığımızı hissediyoruz. Zira onun bize getirdiği öylesine kazançlar vardır ki bunları ancak Allah Rasûlü (sav) Efendimiz'in mübarek sözlerinden anlıyoruz.

İnsanın her ameline kat kat sevap verilir. Bir iyilik, on mislinden yedi yüz misline kadar katlanır. Allah Teâlâ, “Ama oruç başka. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben veririm. Oruçlu, şehvetini ve yemesini benim için bırakır, buyurmuştur. ”(Buhârî, savm 4; Müslim, sıyâm 166.)

"Oruçlu için iki sevinç  vardır: Biri, iftar ettiği zamanki sevinci; diğeri, Rabbine kavuştuğu andaki sevincidir. Hiç kuşkunuz olmasın ki, oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.” (Müslim, sıyam 164.)

“Allah rızâsı için bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ,  bu bir günlük oruç sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar.” (Buhârî, cihâd 36)

Açlar, yetimler, öksüzler onunla hatırlanır. Onunla gariplere ulaşılır. O, her mü'min için ne güzel bir ilaçtır.

TERAVİH NAMAZLARI

Oruç kabının hemen yanı başında bir kap daha durmaktadır ki aslında o bizlere oruçtan da önce Ramazan'ı hatırlatır. Hatta ertesi gün oruç olacağımızı onun kılındığı ilk akşamdan anlarız. O akşamla birlikte kadın-erkek ve çocuklar camileri doldururlar. Bu bir nevi bizim bayramımız olduğu gibi, camilerimizin de bayramıdır. Salât-ü selamlarla coşkuları gökyüzüne ulaşan teravih namazları gerçekten memleketimizin manevî bir değeri, silinmeyecek ve unutulmayacak önemli bir kültürüdür. Bunu haber veren minarelerin kandilleri ve mahyalar ise çoluk-çocukla ruh dünyamızı süsleyen maddi ve manevî değerlerin başında gelir. Hele o; "Hoş geldin ya Şehr-i Ramazan" yazıları bu gerçeğin en kalıcı işareti olur gönül âlemlerimizde.

Başka ne olabilir bu sofrada? Belki hemen aklınıza geldi. Bu ayın bizlere ikramlarından birisi de sadaka değil midir?

SADAKA-İ FITIR

Onun da geniş bir kabı durmakta yan tarafta. Belki maddi külfeti çok değil ama getirisi fazla. Onunla nice dualar alınacak. Ama inananlar o vacip ibadetle kalmazlar ki! O kabın içini daha nice sadaka çeşitleriyle doldururlar. Zaten zekâtların en çok verildiği aydır Ramazan. Bu sebeplerle bu manevi sofraya katılanların alacağı o kadar dua vardır ki belki de onlar, sofrayı doldurup taşıracak.

Bu manevî sofranın bir kabı daha vardır ki, isteyenler ondan da alarak karınlarını doyurabilirler. Nedir o? O da itikâf ibadetidir. Yukarıda ayette zikredildi. Hz. Peygamber’in (sav) vefatlarına dek hep yaptıkları bir sünnetleri. O Allah (cc) ile kulun yakınlığını artıran, kulu nefis muhasebelerine sevk eden, âhiret ve âkıbetini düşündüren kulluk halidir. O, yalnızlıkta Rabbiyle buluşmanın en belirgin ifadesidir.

Bu eşsiz manevî Ramazan Sofrasının ikramlarından birisi de imkânı olup arzu edenler için bir Hacca bedel umresidir. Evet, Ramazan'da yapılan bir umre, bir nafile hac sevabına denktir. Hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Ramazanda yapılan umre hacca eşittir ya da benimle hac etmiş gibidir, makbul bir haccın karşılığı ise cennettir.”  (Tirmizi, hac 90.)

Yine onun yanı başında zorunlu değil ama isteyenler için bir ikram daha vardır. "Nedir acaba" diyeceksiniz belki de. Ne kaldı ki, diyebilirsiniz. Evet, o da bir mü'mine iftar ettirme…"Kim bir oruçluya iftar ettirirse, oruçlunun sevabından hiç bir eksilme olmaksızın aynı sevabı o da alır." (Tirmizi, savm 82)

Daha neler yok ki bu sofrada?

Şimdi başa dönüyor ve sofranın tam ortasında bulunan şah durumundaki ikrama bakıyoruz. Yani Kur'an! Ama onun geldiği, indiği günü hatırlatan bir simge var orada. Kadri büyük bir manâ. Sofranın can alıcı noktasında onu aydınlatırcasına yanan bir kandil bu. Evet, o, Kadir Gecesi. O, Kur'an hürmetine bizim için "bin aydan hayırlı" kılınmıştır. Onun kadrini bilenlere ne mutlu!

"Doğrusu, Biz, Kur'an'ı Kadir gecesinde indirmişizdir. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir." (97 Kadir 1-4.)

Bu, ne güzel ve ne eşsiz bir sofraymış.

Ne mutlu ondan nasiplenenlere!

Rabbimiz devamını lütfeylesin.

Ama bu ayda kan ağlayan İslâm dünyasına dua etmeyi unutmayalım. Şüphesiz ki böylesine mübarek bir ayda yapılan dualar Dergâh-ı İzzet’te makbul olacaktır inşallah!

Geldin Mi Sen

EY ŞEHR-İ RAMAZAN!

Şafaklar kadar ümit yüklü,
Ufuklar kadar apaçık,
Bir dolunay ihtişamıyla,
Bekleriz seni,
Ey Şehr-i Ramazan!

Geceler kadar sır yüklü,
Yıldızlar kadar derin,
Bembeyaz karlar misâli serin,
Seni bekleriz,
Ey Şehr-i Ramazan!

Sahurları manâ yüklü,
Seherleri gözü yaşlı,
Gönüller sevda dolu,
Seni isteriz,
Ey Şehr-i Ramazan!

Şefkat çağlayanı insanlar,
Sanki rahmet yüklü bulutlar,
Sana yakılır onca ağıtlar,
Seni gözleriz,
Ey Şehr-i Ramazan!

Doyar seninle açlar,
Kalmaz artık açıklar,
Sana yanar yüreği yanıklar,
Gözleriz seni,
Ey Şehr-i Ramazan!

Açlığı hisseder doygunlar,
Barışa koşar kırgınlar,
Kucaklaşır onca kullar,
Gel artık sen,
Ey Şehr-i Ramazan!

Top sesi bekler çocuklar,
Ne de tatlıdır o oruçlar,
Unutulmaz geçse de yıllar,
Haydi durma gel,
Ey Şehr-i Ramazan!

Mahyaların minarelerinde,
Kandiller yanar seninle,
Ev, çarşı, pazar bereketinle,
Gel gayri gel,
Ey Şehr-i Ramazan!

Bir manâsın sen bambaşka,
Kur’an’ı taşırsın adeta sırtında, 
Bir ömür yüklü leyle-i kadrinde,
Neredesin sen,
Ey Şehr-i Ramazan!

Ufuklara çevrilir gözümüz,
Nurunla dolar her yerimiz,
Bir başkadır sana sevgimiz,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!

Gülecek artık yetimler,
Açacak şimdi o güller,
Bağışlanacak nice kullar,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!

Bir sadâ gelir yanık yanık,
İşte ebediyete uzanan tanık,
Olmamıştı cehennem bunca sönük,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!

Hani günahkârlar, neden suskun,
Günah cîfesi nasıl da durgun,
Meğer şeytanlar zincire vurgun,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!

Aylar arasına rahmetle girersin,
Mağfiret deryasın açıverirsin,
Sonuçta âzatlığa koşturursun,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!

Bir ziyafettir akşamların,
Dolar taşar camilerin, 
Bambaşkadır teravihlerin,
Geldin mi sen,
Ey Şehr-i Ramazan!

Bir sevinçtir yaşanan sonunda,
Cıvıltılar yükselir sabahında,
Buluşur kullar bayram namazında,
Bayram mı oldun,
Ey Şehr-i Ramazan!

Muzaffer Dereli / Diriliş Postası

adminadmin