Kültür
Giriş Tarihi : 08-12-2019 10:30   Güncelleme : 07-12-2019 15:46

Sabahattin Ali’nin hayat hikâyesinden Eserlerine Yeniden Yöneliş

ESTETİK DÜZLEMDE SABAHATTİN ALİ’NİN HAYAT HİKÂYESİNİ OKUMAK

Sabahattin Ali’nin hayat hikâyesinden Eserlerine Yeniden Yöneliş

Geçtiğimiz günlerde akademisyen/yazar Mehmet Güneş’in, Türk edebiyatında toplumcu akımın öncü şair ve yazarlarından Sabahattin Ali üzerine kaleme aldığı bir çalışması yayımlandı (Sabahattin Ali’nin Eserlerinin Kaynakları: Roman, Hikâye ve Şiirlerinde Biyografik Unsurlar, Hece Yayınları, Ankara 2016).“Türk edebiyatında Sabahattin Ali kadar hayat hikâyesiyle eserleri iç içe geçen şair/yazar sayısı azdır” (s.7) şeklinde bir hipotez öne süren Mehmet Güneş’in çalışmasında, söz konusu hipotez doğrultusunda, Sabahattin Ali’nin biyografisi ile eserleri arasındaki bağıntıların ortaya çıkarılmasına dair derin ve sabırla birlikte yürüyen bir çaba gösterdiğine şahit oluruz. 

Bugün dahi edebiyat okurlarının gözde yazarlarından/şairlerinden birisi olan ve “çoksatan”lar dairesinde liste başlarını zorlayan eserlerin sahibi Sabahattin Ali’nin çocukluğundan acımasızca katledilişine kadarki kısa hayatının söz konusu eserlerindeki izdüşümü, Mehmet Güneş’in çalışmasında ilgi çekici bilgiler ışığında saptanmaya çalışılmış. Böylelikle de Kürk Mantolu Madonna’nın -bir Kleopatra, bir Juliet, bir Elsa Triolet, bir Milena, bir Leylâ, bir Şirin gibi Batı ve Doğu metinlerindeki maşuk kadın tipleri gibi ünlenen- Mary Puder’inin kimliğinden Kuyucaklı Yusuf’ta bir sığınak olarak beliren dağların, genç Yusuf’un aşkına ve mücadelesine şahit olan köylerin coğrafyasına; “Hapishane Türküleri”nin dört duvara sıkışmış “aura”sından “Ses”teki garip ozanın dramının gerçekliğine kadar Sabahattin Ali’nin eserlerinin arka planını oluşturan unsurlar, dram ve trajedi ile örülmüş yaşanmışlıklar ayrıntılı bir şekilde tespit edilerek okur karşısına sunulmuş. 

SABAHATTİN ALİ’NİN BİYOGRAFİSİ İLE ESERLERİ ARASINDAKİ BAĞINTILARA BÜTÜNCÜL BAKIŞ VE YENİDEN YORUMLAMALAR

Sabahattin Ali söz konusu olunca, şüphesiz, eleştiri ve edebiyat tarihi geleneğimizde bir takım değerli biyografik çalışmaların var olduğunu dile getirebiliriz. Bu çalışmaların her birinde Sabahattin Ali’nin romanları, hikâyeleri ve şiirlerine konu olan ve söz konusu eserlere zemin oluşturan durum ve olayların, yetkin ve detaylı bir şekilde estetik düzlemdeki yansıma biçimleriyle birlikte ele alındığına şahit olmak mümkündür. Nitekim Mehmet Güneş, henüz çalışmasının başında bu hususta bir “teslim-i hakikat”e yönelmekten geri durmamıştır. (s.8). Fakat söz konusu çalışmaların her biri daha çok tekil durum ve olaylar çerçevesinde ele alınmış ve Sabahattin Ali’nin hayat hikâyesiyle eserleri arasındaki bağıntıların tamamını bir arada ele almayı hedeflememişti. 

Mehmet Güneş’in çalışması bu bağlamda ayrı bir yerde konumlanmıştır. Bu çalışmada Sabahattin Ali’nin hayat hikâyesi ve eserleri arasındaki bağıntılar, bütünlüklü bir şekilde ortaya konulmuş ve bu hususta daha sonra yapılacak çalışmalar için adeta bir kılavuz niteliğinde somutlaşmıştır. Tabi bu bütünsellik, öncesinde yapılan çalışmalardaki bilgileri/ tespitleri/ tezleri olduğu gibi çalışmaya yerleştirme yönteminden çok, onları yeniden işleyerek, yeni yorumlarla zenginleştirerek tümleştirmeye çalışma yöntemiyle ortaya konulmuştur. Bu bakımdan Sabahattin Ali’nin biyografisi ile eserleri arasındaki ilişkiyi ele alan çalışmalara yönelen okur, Mehmet Güneş’in çalışmasında birtakım yeni yorumlarla da karşılaşacaktır. Sözgelimi Mehmet Güneş, İçimizdeki Şeytan romanının başkişilerinden olan Bedri ile Macide arasındaki ilişkinin, Sabahattin Ali’nin -hem öğrencisi hem de tek taraflı aşk yaşadığı kişilerden biri olan- Melahat Muhtar’la ilişkisini hatırlattığını düşünür: “Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan romanında on altı yaşındaki Macide adlı öğrenci ile müzik öğretmeni Bedri arasındaki ilişki Sabahattin Ali ile Melahat Muhtar arasındaki ilişkiyi hatırlatır. Sabahattin Ali Almanya’da kalırken Bedri de Avusturya/Viyana’da bulunmuştur.” (s.48) Yine, “Çakıcı’nın İlk Kurşunu” hikâyesinin, “yerel olmaktan uzaklaşıp ulusal bir nitelik kazanan ‘Çakırcalı Mehmet Efe’ efsanesini, Aydın ve İzmir’deki yerli halk arasında dolaşan farklı anlatmalardan hareketle yaz(ıl)mış olması”nın mümkün olduğuna değinerek söz konusu hikâye ile “Çakırcalı Mehmet Efe” efsanesi arasında etki bağlamında bir ilişkinin olabileceğini düşünür (s.93). 

BİYOGRAFİK ELEŞTİRİNİN AKTÜALİTESİ

Mehmet Güneş’in söz konusu çalışmasını değerli kılan iki nokta vardır. İlki, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Sabahattin Ali’nin biyografisi ile eserleri arasındaki ilişkiye ışık tutan çalışmalardaki bilgileri/ tespitleri/ tezleri bütünlüklü bir şekilde, fakat yeniden yorumlayarak ve yeni bilgilerle/ tespitlerle/ tezlerle harmanlayarak okura sunma potansiyelidir. İkincisi ise, söz konusu çalışmada pratiğe dökülmüş teorik düzlemin aktüalitesiyle yakından alakalıdır. Bu hususu aydınlatmak için öncelikle, biyografik eleştirinin ve onun aktüalitesinin niteliği ile ilgili kısa bir betimlemeye yönelmek gerek.

Biyografik eleştiri, bilindiği üzere, sanatçı-eser arasındaki bağıntının edebiyat çevrelerinde gündeme alınmasıyla ve modern sanatın doğuşunda bir eşik olarak kabul edilen romantizmin koşullayıcı etkisiyle 19. Yüzyıl’ın başında Mme de Stael, Saint-Beuve’nin gibi eleştirmenler tarafından ortaya konulmuştu. Temel amacı, bir sanatçının biyografisinin eserine yansıyış biçimlerini ortaya koymak ve bir anlamda esere biyografik bilgiler ışığında açıklamaya çalışmaktı. Bu yöntem, 20. Yüzyıl’ın başında psikanalizin ve psikanalitik eser incelemelerinin gelişmesiyle örtük bir şekilde yeniden gündeme geldiyse de aynı yüzyılın ikinci yarısında eser merkezli yöntemlerin öne çıkmasıyla eleştiri ortamında biraz geri plana düştü. Fakat bu geri plana düşüş, bazı eleştiri çevrelerinde “biyografik eleştirinin, dolayısıyla sanat eserine biyografinin penceresinden bakmanın artık hükmünün olmadığı” şeklinde özetlenebilecek bir yanılgının doğmasına sebep oldu. Böylelikle eseri her türlü dış bağıntıdan soyutlayan (eseri sosyolojik, tarihsel, psikolojik, biyografik vs. bilgileri paranteze alarak yorumlamayı hedef hâline getiren) eleştiri yöntemler, eleştirinin “olmazsa olmazı” olarak konumlandı. Hâlbuki eleştiri yöntemleri, moda nesneleri gibi geçici ve vakti dolduğunda bir kenara atılacak bakış-açısı kalıpları değildir. Her biri, bir eseri anlamak için gerektiği ânda gerektiği şekilde kullanılabilmesi zorunlu olan eleştiri araçlarını temsil eder. Ayrıca, Thomas Khun’un bilimsel paradigmalar için öne sürdüğü tespitlerin, eleştiri yöntemlerinin tarihselliği için de geçerli olduğunu dile getirebiliriz. Eleştiri yöntemleri, tıpkı bilimsel paradigmalar veya bakış-açıları gibi bir dönem geri planda dursa dahi yeri geldiğinde yeniden egemen eleştiri yönelimlerine temel oluşturabilir. 

İşte Mehmet Güneş, Sabahattin Ali üzerine kaleme aldığı çalışmasıyla, biyografik eleştirinin veya eserlere müellifin biyografisi ışığında bakmanın hükümsüzlüğü üzerine eleştiri ortamımızda büyük bir yer edinen söz konusu yanılgıyı bir kez daha sorgulamamıza vesile olmaktadır. Sabahattin Ali’nin hayat hikâyesi ile eserleri arasındaki bağıntıları sorgularken Mehmet Güneş, günümüzün -özelikle de- genç araştırmacılarına biyografik eleştirinin -ve dolaylı yoldan da olsa geçmiş dönemlerde ortaya çıkan her tür eleştiri yönteminin- yeni bilgilere/ yorumlara/ tespitlere kapı aralamak için hâlâ imkân sağlayabileceğini düşündürüyor.

Bilgin Güngör / Diriliş Postası

adminadmin