Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 20-06-2017 09:01   Güncelleme : 20-06-2017 09:01

Sahur Sevabı

Askeri okulda ilk sene haricinde oruç tutmak serbest hale gelmişti. Ramazan neşesi sadece oruç tutan öğrencileri değil bütün öğrencileri kapsıyordu. Oruç tutamayan öğrenciler tutan öğrencilere gıpta ile bakıyor bu harika ibadetten mahrum kaldıkları için çok üzülüyorlardı.

Sahur Sevabı

İşte kadir gecesi bunlar için büyük fırsattı. Okulumuzdaki öğrencilerin neredeyse tamamı bu mübarek günde oruç tutuyordu. Öyle ki 1986 yılında yani mezun olduğumuz yıl Alay Komutanı bu mübarek günde çok güzel bir iftar sofrası hazırlatmıştı.

İşin güzel tarafı bütün tabur ve bölük komutanları da iftar yemeğine gelmişti. Bu komutanları nasıl seçmişler bilmiyorum; genellikle dine düşman subaylardan meydana geliyorlardı. Hiç birisinin oruç tuttuğuna şahit olmadım bilakis oruç tutanları ise aşağılamakta ve gözünün üstünde kaşın var diyerek cezalandırmakta çok istekliydiler. Alay komutanının iftarında pek de mahcup görünüyorlardı.

Oruç tutan  öğrenciler ise iftar ve sahur yemeklerinde çok neşeliydiler. Normal zamanda kahvaltı dahil bütün yemekler askeri hiyerarşi ve düzen içinde yapıldığından ötürü sıkıcı olurdu. Çünkü sabah akşam “tabur” adını verdiğimiz içtimalarda toplanır uygun adımla gider, gelirdik. Hatta yemekhaneye giderken bile uygun adım yürür, üst sınıfların yerleşmesini bekler, nöbetçi subayının izniyle yemeğe başlardık. Nöbetçi subayı “Bismillah” değil “Tanrının adıyla” der biz de aynısını tekrarlayarak yemeğe başlardık.

Tabii bu arada benim gibi birçok kişi hatta sesli bir şekilde “bismillah” der, besmele çeker öyle yemeğe başlardı. Yemek sonunda yine komutla “çok şükür” der eğer ses zayıf çıktı ise tekrarlatılır böylece şükür vazifemizi de resmi olarak yapmış olurduk. Fakat ramazandaki sofralar yine askeri hiyerarşi olsa dahi inanılmaz derecede neşeli ve güzel olurdu. Oruç tutan öğrenciler arasında sanki “ailemizle birlikteymişiz” gibi hoş ve güzel iftarlar oluyordu.

Öyle ki oruç tutmayan sınıf arkadaşlarımız bile bu güzel kaynaşma ortamından istifade etmek için iftar yemeklerine de geliyor hatta sahura bile kalkıyorlardı. Sekiz senelik askeri okul hayatı ister istemez öğrencileri bu sıkı askeri düzenden bıktırırdı. Fakat Ramazan ayının çok farklı bir coşkusu vardı. İftar sofraları yine tören düzeninde yapılsa dahi bu öğrencileri sıkmıyordu.

Bazı sınıf arkadaşlarım oldukça iştahlıydı. Günde üç öğün yemek yedikleri yetmiyormuş gibi birde sahur yemeğine kalkanlara da rastlıyorduk. Böyle bir durum Bektaşi fıkralarına dahi konu olmuştur. Bir tanesinde; Bektaşi’ye sahura kalktığını görünce bir gün sormuşlar:

“Hayrola erenler, hani sen oruç tutmuyordun?” Cevabı hiç terddüt etmeden gelmiş “Ne yani, oruç sevabından mahrum kalıyorum bir de sahur sevabından da mı mahrum kalayım”

Aynen bu Bektaşi gibi davranan arkadaşlarımıza hiç kimse kızmazdı. Ramazan bereketi ile dolu olan sofralarımızdan herkes neşeyle kalkıyordu.   Cenabı Allah, bütün Ümmeti Muhammed’in (asm) sofralarına böyle bereket ve güzellik ihsan etsin…

Vehbi KARA

 
adminadmin