Genel
Giriş Tarihi : 04-10-2016 11:50   Güncelleme : 04-10-2016 11:50

Samsun Eğitim-Bir-Sen’den 2016 Yılı Eğitim İzleme Ve Değerlendirme Raporu

Samsun Eğitim-Bir-Sen 1 Nolu Şube Başkanı Necdet Güneysu tarafından 2016 yılı eğitim izleme ve değerlendirme raporu açıklandı.

Samsun Eğitim-Bir-Sen’den 2016 Yılı Eğitim İzleme Ve Değerlendirme Raporu

Eğitim çalışanlarının mali ve sosyal haklarını korumak ve geliştirmek, sorunlarını gündeme getirmek ve çözmek, ‘herkes için ve daha iyi eğitim’ anlayışıyla eleştiri ve öneriler ortaya koymak, ücretlerde ve gelir dağılımında adaleti sağlamak hedefleri için çalışıyor ve üretiyoruz.

Medeniyetimizin kök değerlerini idrak etmiş, daha özgür, daha müreffeh ve daha mutlu insanların yaşadığı ‘daha güçlü, daha huzurlu, daha adil Türkiye’yi inşa etmek amacıyla çıktığımız sendikal yolculukta, hem sendikacılık hem de sivil toplum noktasında yeni eşikler oluşturmaya devam ediyoruz.

Bu çerçevede, akademik çalışmalarımızla geçmişe, güne ve geleceğe ışık tutuyor, eğitim çalışanları için elde ettiğimiz kazanımlarla emeğin değerini artırıyor, akademik sendikacılık anlayışının hakkını veriyoruz.

Üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılmasının arkasında sendikamızın ürettiği baskı var.

Üniversiteye girişte uygulanan katsayı adaletsizliğinin sona ermesinde kararlılığımız; Kur’an-ı Kerim, Siyer ve Temel Dini Bilgiler derslerinin ders programlarına dahil edilmesinde talebimiz ve takibimiz var.

Kesintisiz eğitim dayatmasının tarih olmasında, 4+4+4 kademeli eğitim anlayışının hayat bulmasında, eğitim konusuna siyasi değil, pedagojik bakışımız var.

Vesayetçi eğitimin kartviziti konumundaki Milli Güvenlik Bilgisi Dersi’nin kaldırılmasında, özgürlükçü ve sivil eğitim sistemi/felsefesi perspektifimizle Eğitim-Bir-Sen olarak ortaya koyduğumuz ısrar var.

Bu çerçevede, yakın tarih olarak nitelenebilecek son on beş yıllık süreçte eğitime dair millet eksenli, pedagoji eksenli, insan ve irfan eksenli değişikliklerde katılım, katkı, öneri ve eleştiri zemininde öncü/paydaş sıfatıyla etkileyici ve belirleyici olduk.

Türkiye’nin mevcut eğitim durumunu ortaya çıkaran raporda yer alan önemli başlıklardan bazıları şöyle:

6-13 yaş aralığında net okullaşma neredeyse yüzde 100’e ulaştı;

2015-2016 eğitim öğretim yılında, ilkokul çağını kapsayan 6-9 yaş grubunda yüzde 98,81 ortaokul çağını kapsayan 10-13 yaş grubunda ise yüzde 99,05 net okullaşma oranlarına ulaşıldığı görülmektedir.

 Lise çağındaki her 100 gençten 15’i eğitimin dışında;

Ortaöğretimin 2012 yılından itibaren zorunlu eğitim kapsamına alınmasıyla bu kademede okullaşma oranları son yıllarda ciddi artış göstermiştir.

Ancak, ortaöğretimi kapsayan 14-17 yaş grubundaki her 100 öğrenciden yaklaşık 15’i eğitimine devam etmemektedir.

Bu durum, yeni politikaların geliştirilmesinin gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Mesleki eğitime devam eden öğrenci oranı OECD ortalamasının üstüne çıktı;

Tüm öğrenciler içerisindeki meslek lisesi öğrenci oranı 1990-1997 yıllar arasında yüzde 45 seviyesinde seyretmiştir.

28 Şubat sürecinde alınan katsayı kararına bağlı olarak, meslek lisesi öğrenci oranı 2002 yılına kadar sürekli azalmış ve yüzde 35 seviyesine gerilemiştir.

Daha sonraki yıllarda söz konusu oran 2014 yılına kadar sürekli artış göstermiş ve yüzde 50’ye ulaşmıştır.

Türkiye’de meslek lisesi öğrenci oranının (yüzde 47), OECD geneli meslek lisesi öğrenci oranının (yüzde 41) biraz üzerinde olduğu görülmektedir.

Özel öğretim kurumlarının sayısı artıyor;

Okul öncesinden ortaöğretime tüm kademeler göz önünde bulundurulduğunda, 1990 yılında 157 bin civarında olan özel öğretim kurumu öğrenci sayısı, 2000 yılında 272 bine, 2010 yılında 498 bine, 2015 yılında ise 1 milyon 174 bine çıkmıştır.

Oransal olarak bakıldığında özel öğretim kurumlarına devam eden öğrencilerin, açık öğretim öğrencileri dâhil, tüm öğrenciler içerisindeki payı 1990 yılında yüzde 1,5 civarında iken, 2000 yılında yüzde 2,1’e, 2010 yılında yüzde 3,0’a, 2015 yılında ise yüzde 6,7’ye yükselmiştir.

Temel liselerde kayıtlı öğrencilerin beşte üçü 12. sınıf öğrencisi;

2015-2016 eğitim-öğretim yılında temel liselere devam eden öğrencilerin sınıflara göre dağılımı incelendiğinde oldukça çarpıcı bir tablo ortaya çıkmaktadır.

İlgili yönetmelikte temel liselerin her sınıf düzeyinde kayıtlı öğrenci sayısının toplam kontenjanın yüzde 40’ını geçemeyeceği belirtilmiş olmasına rağmen, 12. sınıfa devam eden öğrenci sayısı, toplam kayıtlı öğrencilerin yüzde 58’ine denk düşmektedir.

Başka bir ifadeyle, temel liseye kayıtlı öğrencilerin yaklaşık beşte üçü 12. sınıf öğrencisidir.

Açık öğretimdeki öğrenci artışı sinyal veriyor;

2015 yılında toplam 1.874.210 açık öğretim öğrencisi bulunurken, bu öğrencilerin 1.536.135’i açık lise öğrencisi, 338.075’i ise açık öğretim ortaokulu öğrencisidir.

Ortaöğretimde, 2015 yılı başında açık öğretim öğrenci sayısının toplam öğrenci sayısına oranı yüzde 26,45’i bulmuştur.

Başka bir ifadeyle, her dört öğrenciden biri açık ortaöğretim lisesine gitmiştir.

Geçen yıl yapılan değişiklikle, TEOG yerleştirmelerinde herhangi bir örgün öğretim kurumuna yerleşemeyen öğrenciler zorunlu olarak açık öğretim lisesine yerleştirilmektedir.

Ayrıca, iki yıl üst üste sınıf tekrarı yapan lise öğrencileri de açık ortaöğretime kaydırılmaktadır.

Buna bağlı olarak, açık öğretim lisesi, öğrencileri için nitelikli bir alternatif olmaktan ziyade sistemde başarısız öğrencilerin yönlendirildiği depo kurum haline gelmiştir.

Eğitim düzeyi arttıkça iş gücüne katılım artıyor;

2015 yılı için işgücüne katılım oranları yüksekokul ya da fakülte mezunlarında yüzde 80; lise dengi meslek okulu mezunlarında yüzde 65; genel lise mezunlarında yüzde 54; lise altı eğitim düzeyinden mezunlarda ise yüzde 43 olarak gerçekleşmiştir.

Söz konusu yıl için istihdam oranları yüksekokul ya da fakülte mezunlarında yüzde 71; lise dengi meslek okulu mezunlarında yüzde 58; genel lise mezunlarında yüzde 47; lise altı eğitim düzeyinden mezunlarda ise yüzde 39 olarak gerçekleşmiştir.

Eğitim düzeyi arttıkça ekonomik kazanç artıyor;

Ayrıca, eğitim düzeyi arttıkça ekonomik kazanç da beklendiği üzere artmaktadır.

2014 yılı TÜİK verilerine göre genel lise mezunu olma referans noktası olarak alındığında,  yüksekokul ve üstü olanların yıllık gelirlerinin genel lise mezunu olanların gelirinden 2,4 kat daha fazla olduğu görülmektedir.

Meslek lisesi mezunu olmanın, genel lise mezunu olmaya göre yıllık brüt gelir açısından avantaj sağladığı da belirgin şekilde ortaya çıkmaktadır.

Yıllık ortalama brüt gelir temelinde, meslek lisesi mezunu olmak 2014 yılında genel lise mezunu olmaya göre 1,3 kat avantaj sağlamaktadır.

Ortalama sınıf mevcutlarında OECD ortalaması yakalandı;

2013 yılı OECD verileri esas alındığında, ilkokul ve ortaokul düzeylerinde Türkiye’de ortalama sınıf mevcutları (sırasıyla 23 ve 28) OECD ortalamasının (sırasıyla 21 ve 24) üzerindedir.

Son yıllarda yaşanan gelişmelere bağlı olarak Türkiye 2015 yılında OECD’nin 2013 yılı ortalamasını yakalamıştır.

Ancak ortalama sınıf mevcutlarında bölgeler ve iller arası farklılıklar (eşitsizlikler) son 10-15 yıllık dönemde ciddi boyutlarda azalmasına rağmen söz konusu gösterge için bölgeler ve iller arası eşitsizlikler halen devam etmektedir.

İlk ve ortaokullarda yaklaşık 60 bin derslik ihtiyacı var;

İlk ve ortaokul kademelerinde ikili eğitim yapan okul ve öğrenci oranları 2010 yılından (sırasıyla yüzde 22 ve yüzde 51) 2015 yılına (sırasıyla yüzde 19 ve yüzde 46) az miktarda düşüş göstermiştir.

2015 yılında dersliklerin yaklaşık yüzde 16’sında ikili eğitim yapılmıştır.

Buna göre, sınıf mevcutları ve okullaşma oranları ile ilgili veriler sabit kalması durumunda ilk ve ortaokullarda ikili eğitim uygulamasına son verebilmek için yaklaşık 60 bin derslik ihtiyacı vardır.

2015-2016 eğitim-öğretim yılı için, Türkiye genelinde ilköğretimdeki öğrencilerin yaklaşık yüzde 8’i; ortaöğretimdeki öğrencilerin yaklaşık yüzde 11’i taşımalı eğitim kapsamında merkez okullara taşınmaktadır.

Öğretmen dağılımındaki dengesizlik fırsat eşitsizliğinin en büyük gerekçesi;

Türkiye genelinde kamu çalışanı öğretmenlerin hizmet süresi ortalaması 11,7 yıl iken, Kuzeydoğu Anadolu, Ortadoğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sırasıyla 6,0, 6,7 ve 7,2’dir.

Öğretmen hizmet süresi ortalamasının en yüksek olduğu iller sırasıyla İzmir (15,6), Aydın (15,5), Karabük (14,9), Ankara (14,9), Yalova (14,8) ve Balıkesir (14,8) iken, en düşük olduğu iller sırasıyla Şırnak (1,8), Hakkâri (2,0), Ağrı (2,8), Muş (3,1) ve Bitlis’tir (3,9).

Onuncu Kalkınma Planı’nda belirlenen hedef doğrultusunda, öğretmenlerin dezavantajlı bölgelerde ve okullarda uzun süreli çalışması özendirilecek birtakım düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

Özellikle öğretmenlerin özlük hakları ile ilgili bir düzenlemenin bu doğrultuda etkili bir politika aracı olacağı düşünülmektedir.

Öğretmen atama ve yer değiştirmeleri fırsat eşitsizliğini artırma riski oluşturuyor;

Yer değiştirme ile bulunduğu ilden ayrılanların büyük çoğunluğunu Güneydoğu, Ortadoğu ve Kuzeydoğu Anadolu bölgelerindeki öğretmenler oluşturmaktadır.

İller arası yer değiştiren öğretmenlerin yaklaşık yüzde 52’si bu bölgelerdeki illerden ayrılmıştır.

İller arası yer değiştiren öğretmenlerin önemli bir kısmı (yüzde 43) Akdeniz, Ege ve İstanbul bölgelerinde bulunan illere tayin olmuştur.

Genel olarak bakıldığında iller arası yer değiştirmelerde öğretmenlerin görece az gelişmiş illerin bulunduğu bölgelerden ayrılarak, görece daha gelişmiş illerin bulunduğu batıdaki bölgelere doğru hareket ettiği görülmektedir.

Doğu bölgelerinde olan illerden ayrılan öğretmenlerin yerleri büyük oranda yeni atanan öğretmenlerle doldurulmaktadır.

İlk atama ile atanan yeni öğretmenlerin yüzde 73’ü doğu bölgelerindeki illere atanmaktadır.

Öğrenciler öğretmen, öğretmen adayları ise atama bekliyor;

Eğitim fakültelerindeki mevcut öğrenci sayıları, yeni kayıt öğrenci sayıları ve mezun sayıları birlikte değerlendirildiğinde ve ayrıca fen-edebiyat fakültelerinin mezunlarına verilen pedagojik formasyon sertifikalarının sayısı göz önünde bulundurulduğunda, önümüzdeki yıllarda da öğretmen arzının birçok alanda öğretmen talebinden daha fazla olacağı öngörülmektedir.

2015 yılında 417.480 öğretmen adayı KPSS Eğitim Bilimleri Testine girmiştir.

130 bin öğretmene ihtiyaç var;

Kamu okullarında çalışan 40 bin civarında norm fazlası öğretmen bulunmaktadır.

Kurum (okul) bazlı 130 bin öğretmen ihtiyacı varken (Şubat 2016 verisi), öğretmenlerin yüzde 5’inin ihtiyaç fazlası olarak ihtiyacı olmayan okullarda görev yapıyor olması eğitimde fırsat eşitliği bağlamında ve kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanımı açısından son derece sorunlu bir durumdur.

Anayasal haklar kapsamında tanınan aile bütünlüğünün korunması ve sağlık ihtiyaçlarının giderilmesi gibi haklar ihlâl edilmeden bu sorunun çözümüne yönelik politikalar geliştirilmelidir.

Her 5 lise öğrencisinden 1’i kronik devamsız;

Öğrenci devamsızlığıyla ilgili veriler, özellikle liselerde özürlü ya da özürsüz 21 gün ve üstü devamsızlık yapan öğrencilerin oranlarının yüksek olduğunu göstermektedir.

2014-2015 yılı verilerine göre, her 100 lise öğrencisinin yaklaşık 19’u 21 gün ve üzeri devamsızlık yapmıştır.

Ortaokullarda her 100 öğrenciden 10’u; ilkokullarda ise her 100 öğrenciden 5’i 21 gün ve üstü devamsızlık yapmıştır.

Ortaöğretimdeki sınıf tekrarı sorun olarak varlığını sürdürüyor;

Ortaöğretimde sınıf tekrarı oranı 2010 yılından 2014 yılına kadar geçen süre zarfında belirgin bir şekilde artmıştır.

2010 yılında yüzde 4,3 olan söz konusu oran 2014 yılında yüzde 5,7’ye yükselmiştir.

Sınıf tekrarı yapanların sınıflara göre oransal dağılımı incelendiğinde, sınıf tekrarının özellikle 9. sınıf öğrencileri arasında yaygın olduğu görülmektedir.

Sınıf tekrarı yapanların okul türüne göre dağılımı incelendiğin oldukça çarpıcı bir tablo ortaya çıkmaktadır.

2010-2011 eğitim-öğretim yılında sınıf tekrarı yapan tüm öğrencilerin içerisindeki meslek liseli öğrencilerin oranı yüzde 57 iken, bu oran son verilere göre yüzde 87 gibi oldukça yüksek bir orana ulaşmıştır.

Ortaöğretim mezuniyet oranları hâlâ düşük;

Türkiye’de ortaöğretim mezuniyet oranı giderek artmaktadır. 2008 yılında yüzde 53,4 olan toplam mezuniyet oranı 2014 yılında yüzde 79,5’e yükselmiştir.

Diğer taraftan, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında Türkiye’de ortaöğretim mezuniyet oranı hala düşük düzeydedir.

OECD verilerine göre, OECD genelinde söz konusu oran yüzde 85’dir.

Yeni Zelanda, Portekiz, İrlanda ve Japonya gibi bazı ülkelerde ortaöğretim mezuniyet oranlarının yüzde 100’e yakın gerçekleşmiş olması Türkiye’deki olumsuz durumu daha da belirginleştirmektedir.

Yükseköğretime geçişte fırsat eşitsizliği;

Yükseköğretim programına yerleşen öğrencilerin mezun oldukları lise türüne göre detaylı analizi, üniversiteye geçişte lise türleri arasındaki başarı farkını açıkça ortaya koymaktadır.

2015 yılı yerleştirme sonuçlarına göre, lisans programlarına yerleşme oranı açısından, Sosyal Bilimler Lisesi, Özel Fen Lisesi, Anadolu Öğretmen Lisesi ve Özel Lise (yabancı dil eğitim verenler), Fen Lisesi ve Anadolu Lisesi diğer tüm lise türlerine göre belirgin bir şekilde daha başarılı olmuştur.

Lise türlerine göre lisans programlarına yerleşme oranlarındaki uçurum, yükseköğretime geçişteki fırsat eşitsizliğini gözler önüne sermektedir.

Öğrenci başına yapılan harcamalar artıyor ama yetersiz;         

Türkiye’de temel eğitim ve ortaöğretim genelinde öğrenci başına harcama düzenli olarak artış eğilimindedir.

Ancak, mevcut son verilere göre, öğrenci başına yapılan harcama açısından Türkiye, OECD ülkeleri arasında son sıralarda yer almaktadır.

adminadmin