Röportaj
Giriş Tarihi : 10-03-2017 10:38   Güncelleme : 10-03-2017 10:38

Samsunlu Gazeteci Yazar Adem Özköse; 28 Şubat Ağlama Duvarı Değil!

​28 Şubat sürecinin ağlama duvarı gibi gösterilmesine karşı ‘direniştir’ diyen Adem Özköse yaşadığı hapis yıllarını anlatırken en çarpıcı açıklamalarından birisini “Bize işkence edenler namaz arası verdiklerinde dinleniyorduk. İlk olarak FETÖ mensubu hakim beni tutuklarken solcu bir hakim serbest bıraktı” sözleriyle dile getirdi.

Samsunlu Gazeteci Yazar Adem Özköse; 28 Şubat Ağlama Duvarı Değil!

Başörtülü öğrenciler üniversite kapılarından içeri alınmadı. İkna odalarına alınan öğrenciler baskıyla inançlarından geri dönmeleri ve başlarını açmaları için zorlandı. Yurdun dört bir yanında eylemler düzenlendi. Yaşlı-genç bu eylemlerde “Başörtüme dokunma” diye varlığını gösterdi.

İşte bu eylemlerden birisi Samsun’da yapıldı. 3 lise öğrencisi tarafından. İçlerinden Adem Özköse, başörtüsü için bildiriyi okudu cuma namazı sonrası. Ve bildiri okunurken gözaltına alındı.

28 Şubat sürecini, gözaltına alındığı günleri ve bugünü Adem Özköse ile konuştuk. Şimdi mücadeleden geri dönmeden sabah namazları programları düzenliyor gençlerle birlikte.

28 Şubat’ta ne yaşadık?

Milletimizin dinine, kültürüne yani Türkiye’yi Türkiye yapan ne varsa (Ki, Türkiye’yi vatan yapan en temel şey dinimizdir, kültürümüzdür, bu toprakların sahip olduğu misyondur. Nedir bu misyon; dünyadaki mazlumlarla dayanışma içerisinde olmasıdır) savaş açıldı. Bir tarafta halk, bir tarafta Türkiye’nin düşmanları Türkiye’yi sembolize eden ne varsa saldırdılar. Medya önemli bir yer aldı. Sadece asker yoktu. Ülkede tanınan önemli kişilerin açıklamaları, işadamlarının açıklamaları girişimleri, hep birlikte savaş açtılar.

28 Şubat konuşulurken şöyle bir yanlış yapılıyor. 28 Şubat ağlama duvarına çevriliyor. Aşırı derecede romantize ediliyor. Bunu doğru bulmuyorum. Hele son yıllarda dikkatimi çekiyor; biz direndiğimiz için bize mesafeli olanlar 28 Şubat panelisti olarak panellerde konuşma yapıyorlar, edebiyat yapıyorlar.

28 Şubat’ta evet zulüm vardı, İmam Hatipler kapatıldı, başörtüsüne el sürülmeye kalkışıldı, Müslüman Anadolu halkının değerlerine savaş açıldı ama diğer taraftan direnen insanlarda vardı. 28 Şubat bazı insanlar için gözyaşı edebiyatı olabilir, mağduriyetlerle birlikte bir direniştir benim için. Biz 28 Şubat’a karşı direndik.

28 Şubat’ta ne yaptın da gözaltı ve tutuklama oldu?

Ben o zamanlar lise öğrencisiydim ilk sınavdan 2 gün önce Samsun’da bir başörtüsü eylemi yaptık. Samsun’da ilk başörtüsü eylemidir. Okuldan 3 arkadaşla eylem yaptık ve tutuklandık. Ben bildiri okumuştum 2 arkadaşım da döviz tutmuştu.

Derdin neydi okumana baksana?

Şimdi başörtüsü bizim için bir bez parçası değil. Bir anlam. Başörtüsü için bizim dedelerimiz, Sütçü İmamlar Fransızlar’a kurşun sıkmışlar.

Büyükler yok muydu; lise çağında büyüklerini yanına almadan çıktın?

Furkan Doğan, Mavi Marmara Gemisi’ne neden bindiyse, 15 Temmuz gecesi 18 yaşının altında 7 kardeşimiz neden şehit olduysa biz de onun için çıktık... Burada mesele büyükler değil, biz buna karşı çıktık.

Pekâlâ, bir şeyden mi korktun da meydana çıktın? Seni tedirgin eden sınırı mı geçmişlerdi?

Ben hayatında davasından başka, herhangi bir gayrimenkul, herhangi bir şeyi olan bir adam değilim. Benim için davam, inandığım idealler, inandığım değerler uğruna her şeyi feda edebileceğim şeydir. Bazıları dava falan diyorlar, çok hesabi davranıyorlar. Bizim için dava her şeydir.

Eylem yaparken mi gözaltı oldu?

Evet. Cuma namazı sonrası tutuklandık. Pazar günü de sınava cezaevinde girdim. 5 gün içeride kaldım. Serbest bırakıldım. Daha sonra 3,5 ay daha sonra 6 ay.

Neden ara ara alıyorlardı?

Ara ara alıyorlardı çünkü biz o dönem mücadele verdik. 2. girişimde Metris Cezaevi’ne bir arkadaşımı ziyarete gitmiştim. Orada çarşaflı bir kadına vurmaya kalktı polis. Çevik Şube 2. Müdürü biz de ona vurduk kadına vurmaya kalkınca. Elini falan tuttum. Orada mesela görevli memura mukavemetten gözaltına alındım.

Çarşaflı birisi olmasaydı kadın?

Ben zaten kadına karşı vurduğu için değil, haksız yere vurduğu için karşı geldim. Oradaki kadın oğlunu ziyarete gelmişti. Orada polis tamamen, o döneminde ruhuyla Müslüman’a vurmak prim yapıyordu. Ben buna karşı durdum. Sonra gözaltına alındım. Toplam 9 ay cezaevinde bulundum. O dönemle alakalı bilinmeyen birçok şey var.

Cezaevinden çıkarken biz hiç unutmuyorum komutan dedi ki: Bunları götürün. 200-300 askerin ortasına attı bizi, dövmeleri için. Sebebi hiçbir şey yok adam etmek için çıktıklarında adam olsunlar diye saldırmışlardı bize. Orda kavga ettik. 2-3 arkadaş çok yaralanmıştı. Bir zulüm dönemiydi gerçekten. Düşünün yani siz bir paşanın çocuğunun eğitim hakkını elinden alın ortalığı ayağa kaldırır değil mi? O zaman sırf başörtülüler diye insanların eğitim hakları ellerinden alınıyordu. Sırf birtakım İslami sembolleri bitirmeye çalıştılar. Tıpkı İstiklal Mahkemeleri gibi. Tek parti döneminde İslami bitirmek için topyekûn savaş başlatılmıştı. Harf inkılaplarından tutunda her şeye kadar. İslam’ı sembolize eden ne varsa yok edilmeye çalışılmıştı. Bu ruh tekrar 28 Şubat’ta ortaya çıktı. Ama bizde teslim olmadık, direndik. 9 ay boyunca cezaevlerinde asla teslim olmayacağımıza dair sloganlar attık. Hiç unutmuyorum Samsun cezaevine giriyoruz. Lise öğrencisiyim sloganlarla, ‘Allahu Ekber’lerle çünkü özgürlük insanın içinde olan bir şey. İnsanlar özgürlüğü fiziki bir şey zannediyorlar. Bu genel bir anlayış ve bu doğru bir anlayış değil. Özgürlük insanın içinde başlayıp içinde biten bir haldir. Bazı insanlar vardır dışarıdadır ama cezaevinden farkı yoktur. Çünkü hayatının anlamlandıramaz. Aslında esirdir. Ama bazı adamlar vardır zindandadırlar mesela Mursi, bence dünyanın en özgür adamı. İç dünyası özgür Bence her şey içte başlar içte biter.

28 Şubat’ı nasıl ağlama duvarına çeviriyoruz?

Bir kere 28 Şubat’ta hiç ortalıkta gözükmeyen adamlar bu işi istismar ediyorlar. 28 Şubat hep mağduriyetlerle anılıyor. Hayır 28 Şubat’ta direnen insanlar da vardı. Direniş vardı. Günlerce okullarda boykotlar oldu. Mesela tüm Türkiye’de organize olan “El ele” eylemi vardı. Ben o zaman Konya’daydım. 10 binlerce öğrenciyle, defalarca kez eylemler, mücadeleler, yenilen coplara rağmen meydanlardan çekilmeyen insanlar vardı. Büyük bedeller ödendi. Bunlar çok gündem edilmiyor. Biz ağlamayı çok seviyoruz, aşırı romantize etmeyi, o anlamda bir denge yok. O zaman yaşanan mağduriyetleri tabii ki konuşalım ama o dönemki direnişte olsun. Yanlış aktarmayalım yeni nesle. 28 Şubat’ı yeni nesil sadece mağduriyet açısından bilmesin. Direnen insanlar da vardı, bu zulme karşı gelen insanlar da vardı. Hepimiz bedeller ödedik. Ben 28 Şubat’ın bittiğine inanmıyorum. 28 Şubat bir darbeyse, mevcut hükümet bunu bir darbe olarak görüyorsa o zaman şunu sorarım. Madem gayrimeşruydu, bir darbeydi bu darbenin mağdurları neden hala cezaevlerinde. 300-400 tane insan var. Gördünüz bu Fetullahçıları mesela ben ilk tutuklandığımda Fetullahçı hakim tutukladı. Avukat söylemişti bana. Daha sonra solcu bir hakim serbest bıraktırmıştı. Hatta demiş ki: Bunlar çocuk. Şuan bakıyorum 28 Şubat’ta en çok darbeyi Fetullahçılardan gördük. Fetullahçı hakimlerden, Fetullahçı polislerden. Şöyle bir garip durum var. 17/25 Aralık’ta mücadeleye başlamadık biz. 28 Şubat’ta bu insanların ne olduğunu herkes biliyordu. Bizler bu adamlara karşı çıkıyorduk. Bu adamlarla yol yürünmesinin yanlış olduğunu söyledik. Herkes Fetullahçıları göklere çıkarırken. Bir dengesizlik var. 28 Şubat’ta başörtüsü direnişini bunlar kırdılar. Biz üniversitede boykot yapardık başörtüsü yasağı için. Kimse derslere girmezdi. Boykotu bunlar delerdi.

Şurada bunun özeleştirisini yapalım. Fetullahçıların ne olduğunu bilmenize rağmen, nasıl Müslümanlar’a ihanet ettiklerini bilmenize rağmen bu adamlarla yıllarca yol yürünüldü maalesef… (Erem abiye sorulacak)

15 Temmuz ile 28 Şubat’ın farkı var mı?

15 Temmuz da 28 Şubat da Türkiye’ye düşman darbelerdi. İkisi de halkımıza karşı yapılmıştır. 15 Temmuz’da halk püskürttü. Aslında 28 Şubat’ta da püskürttü. Bu bize ne öğretti. Halkın karşısında hiçbir güç duramaz. Ayeti kerime var: “Allah günleri insanlar içerisinde değiştirir”. Bize şöyle bir Türkiye’den bahsedilseydi. Rüya gibi gelirdi. Çünkü o dönem en ufak bir direnişte cezaevine giriyordun. 2 darbede Türkiye’ye karşı yapılmıştır. Ve buradan tabii ki daha kanlı bir şey oldu. 28 Şubat’ta insanlar zindanlara atıldı. 15 Temmuz kadar kan akıtılmadı. Hem o dönem hem bu dönem ülkenin onurlu insanları direndiler. Hayatımda çocuklarıma anlatacak 3 şey var. Ben günahkâr bir insanım. Ama 3 şeyden pişman olmayacağım. 28 Şubat’ta zindanda olmaktan. 30 Mayıs’ta Mavi Marmara’da olmaktan ve 15 Temmuz’da köprüde en önde arkadaşlarımla birlikte o tanklara karşı direnmek. Çoluk çocuğuma da bir şey bırakırsam bu 3 şeyi bırakacağım. Ve bu ruhu miras bırakırsam bahtiyar sayarım kendimi.

15 Temmuz’da halkın sokağa dökülmesinde 28 Şubat’taki medya diliyle ‘mağduriyet’ senin dilinle ‘direniş’ yani 15 Temmuz’da kahiri ekseriyeti 28 Şubat’ı yaşayanlar değil miydi?

 

Bir kısım odur yani. Çünkü biz 28 Şubat’ı yaşadığımız için 15 Temmuz’da bu darbeciler başarılı olduklarında neler yapacaklarını insanlar bilir ama hepsi öyle değil. Mesela şöyle bir şey var 15 Temmuz’da biz mesela ne Başbakan, ne Cumhurbaşkanı açıklama yapmadan sokaklara çıkmıştık. Bu kadar insanın çıkmasında Erdoğan’ın çok büyük etkisi var. Çünkü lider halkın ruhunu yakalayabilen adamdır. Halk onla bütünleşir. Erdoğan’da bu özellik var. Halka bütünleşmiş bir iletişimi var. Yürüyün dediği zaman halk yürüyor. O dönemde İslami çevreler çok etkililerdi. Büyük bir mücadele veriliyordu. 15 Temmuz kitlesel bir olaya dönüştü. 28 Şubat’ta belli bir kesim vermişti. 15 Temmuz’da ülke ayağa kalktı adeta. Ülke şu anda bu yerlere geldiyse 28 Şubat da verilen direnişin etkisi olduğunu düşünüyorum.

3-5 sene sonra devir döndü, sana irtica faaliyetlerin var gel dediler ve yine ceza verdiler.

Biz 28 Şubat’ta cezaevine girdik. Daha sonra devlet bana dedi ki. Balyoz davasında ismimiz Gölcük’te askeri donanmada çıktı. Yeraltındaki fayansların içerisinde. Şeriatçı diye fişlemişler o dönem. Devlet dedi ki darbe yapsalardı sizi alacaklardı. Vay be dedik bizde. Daha sonra dediler ki şaka yaptık darbe yok. Balyoz diye bir şey yok. Tevhid Selam diye bir şey çıkardılar. Fetullahçıların çıkardığı herkesin içerisinde olduğu sözde. Cumhurbaşkanından tut da herkesin olduğu böyle bir örgüt çıkardılar. Orada da biz varız. Bu ülkede her an her şey olabilir.

Hiç korkmuyor musun; 5 tane çocuğun var?

Bir inanan adam için, davası olan adam için yaşadığı zorluklar onu bilemekten başka hiçbir işe yaramaz. Bizi 28 Şubat’ta cezaevine attıklarında tek şunu başardılar. Daha da bilendik. Böyle bir şey falan yok. Şunun var bunu var, Kur’an ne diyor: “Mal ve çocuklar bir fitnedir sizin için.” Seni bir mücadeleden alıkoyuyorsa bu Kur’an’ın tabiriyle bir fitneye dönüşür. Onun için bunlar benim çok umurumda olan şeyler değil. Dava adamı hasbi adamdır her şey den önce. Yeri geldiği zaman bedel ödemeye hazırdır inandıkları için. İnandıkları için zindana da girmeye hazırdır. Tabii ki kimse girmesin sıkıntı çekmesin. Eğer bu gerekirse yapar.

28 Şubat mağduru şu anda kaç kişi var cezaevinde?

400’e yakın insan var şuanda. Bu mağdurların tekrardan yargılanmaları gerekiyor. 28 Şubat eğer bir darba ise 28 Şubat mahkemeleri iptal edilmeli. Siz diyorsunuz ki 28 Şubat bir darbedir, bir hukuksuzluktur. Tekrar yargılanma yolları açılmalı. Çünkü o dönemin şartlarında açıldı bu mahkemeler. O dönem bir hukuksuzluk vardı. Ergenekonculara ne yaptılar. Bu bir kumpastı diyerek hepsini beraat ettiler. Ama 28 Şubat mağdurlar halen daha içerde tutuluyor. Herkesin unuttuğu Sivas davası mahkûmları var. 16-17 yaşında alınan gençler var. Kaç senedir Sivas davasından yatan insanlar var. Hayatları cezaevlerinde geçen insanlar var. Bunların hukuksuz olduğu kabul edilmesine rağmen hala içerde olan insanlar var. Ergenekon da gösterilen cesaret 28 Şubat davalarında gösterilmiyor.

Salih Mirzabeyoğlu’nun 25 sene evvelden Fetullahçıları söylemesi cezaevinde uzun süre kalmasını etkiledi mi?

Sadece o değil. Her şeyi Fetullahçılara bağlamak moda şu an. Prim yapıyor bu acayip şekilde. Dengeli olunmuyor bu konuda. Her şeyi Fetullahçılar yaptı; öyle bir şey yok 28 Şubat’ta. 28 Şubat’ta Kemalistler de vardı. 15 Temmuz’da da vardı. Kemalistlerin 15 Temmuz’da olması biraz saklanmaya çalışılıyor enteresan bir şekilde. 28 Şubat’ta Fetullahçılar da vardı. Fetullah Gülen beceremediniz gidin dedi. Erbakan Hoca’ya karşı şeyler söyledi. Bizim gibi direnen insanları provokatör şu bu diyerek etkisiz hâlâ getirmeye çalışıyorlardı. Direnen ve o dönem mücadele eden insanları. Şöyle bir şey var; birçok insan mesela ben, Fetullah Gülen’e çoğu arkadaşımız 17 Aralık’tan sonra karşıtı oldu. O dönem Milli Görüşçü olan ben Refah Partisi’ne giderken bize ‘Bu adam Amerika’nın adamı’ diyorlardı. Orta 1 ve Orta 2’de öğrenmiştim. Onun için Erbakan Hoca’dan Allah razı olsun diyorum. Bunlara karşı bir meylimiz olmadı. Bunun sebebi Erbakan Hoca’nın basiretidir.

Bunlar büyük bir tehlike olacak dediğimiz de bunlar namaz kılıyor falan diyorlardı. O dönem Fetullahçı polisler işkence yapıyorlardı şubelerde Müslümanlar’a. Namaz arası veriyorlardı. Namaz arası verip işkenceye devam ediyorlardı. Şimdi başımıza gelen sıkıntılar bunlarsan geldi. Tayyip Erdoğan eğer bugün böyle bir Türkiye’de isek. Kavga etti dövüşerek bugünlere geldi. Halkın merkezden uzak tutulduğu bir ülkeydi Türkiye. Bu ülkede 18 sene ezan yasaklandı. Biz bu günlerden geliyoruz. Eleştirdiğimiz eksikler olsa da bugünler bizim için neden önemli dünü biliyoruz çünkü.

Adem Ağabey sana ne verirlerse kenara çekilirsin?

Biz canımızı ortaya koymuşuz. Hiçbir şekilde kenara çekilmeyeceğiz. Eğer geçseydik Suriye’de zindana atıldığımızda vazgeçerdik. Veya 28 Şubat’ta atıldığımız da vazgeçerdik. Hiçbir şekilde bırakmayız.

Suriye’de ne işiniz vardı?

Zulüm gören insanların belgeselini çekmek için gitmiştik.

Türkiye’de belgesel konusu yok muydu?   

Türkiye’de tabii ki belgesel konusu var. Suriye’de benim için Misak-ı Milli âlemi İslam’ın sınırlarıdır. İstanbul ile Şam-ı şerif arasında Konya ile Halep arasında bir fark yoktur. Bu sınırları biz çizmedik. Sykes-Picotlar çizmiş. Biz nasıl buradaki milletimize karşı sorumluysak Halep’te Şam’da benim için vatandır.

Küçük yaşta gözaltına alınınca ne düşündün?

Ben her zaman başıma gelen her sıkıntıda şunu düşünmüşümdür. Mavi Marmara’da İsrail’de cezaevine girdiğimizde ben bu musibetlerin bizi temizlediğine inanırım. Hatalarımızı, günahlarımızı temizlediğine inanırım. Onun için aman niye girdik böyle bir şey yok. Aliya İzzetbegovic 15-16 yaşında cezaevine neden girdiyse, Mısır’daki insanlar, Gazze’deki gençler canını veriyorsa, Furkan Doğanlar nasıl canlarını verdiyse biz de canımızı veremesek de Allah bize nasip etmese de karınca misali devam.

Bu topraklarda 28 Şubat ve benzerleri biter mi?

Bu coğrafyanın her şeyden önce bir misyonu var. Osmanlı’nın bakiyesi, tarihte öyle yol kenarına giderken bırakabileceğin bir çanta değildir. Tarih sizi hep takip eder, peşinizden gelir. Osmanlı ümmetin gök kubbesiydi. Türkiye bir umuttur. İlk kez bir Müslüman ülke ekonomik olarak özgürleşti Erdoğan hükümetiyle. Bölgesel güç haline geldi. Küresel güç olma yolunda. Tabi bundan rahatsız olundu. Bugün bundan rahatsız olanlar terörü başımıza bela ettiler. Biz ne zaman yürümeye adım atmaya başladığımız andan itibaren rahatsızlık duyulacak. 28 Şubat ve 15 Temmuz’un farkı yok dedik ya. 2’si de Türkiye’ye düşman. Eğer bu coğrafya da yaşıyorsanız böyle bir tarihiniz varsa eğer ümmete umutsanız. Düşmanlarınız uyumaz.

Bölgesel güç olmaktan vazgeçersek bunlar durur mu?

Böyle bir şey yok. Bundan vazgeçemeyiz ve vazgeçemeyiz. Tarih size böyle bir misyon yüklemiş. Bu bizim genlerimizde olan bir şey. Bizim dedelerimiz Patani’den Açe’ye kadar gitmişler. Böyle bir tarihin çocuğu olarak böyle bir şeyden vazgeçme diye bir şey yok.

Ben vazgeçtim sıkıntı yaşamak istemiyorum. O zaman bu sorunlar biter mi?

Şunu diyelim Türkiye’ye düşman olan çevreler olur. Türkiye ne halde olursa olsun.

Düşsek de mi vururlar?

Tabii ki Endülüs’ün intikamını kaç sene sonra aldılar. İstanbul 1453’te fetih edildi. İstanbul’un rövanşını almak isteyenler yok mu zannediyorsun? Türkiye en kötü haliyle bile olsa ümmet için umuttur. Ben İslam ülkelerine gidince öyle diyorlar. Biz zaten bitmişiz. En azından Türkiye ayakta kalsın. Türkiye ayakta kaldıkça bizim umudumuz ayakta kalır diyorlar. Türkiye’de hiçbir zaman tehlike bitmez. Ama şu demekte değil. Sürekli tedirginle yaşamak değil . Normal hayatımızı devam ettireceğiz. Güçlü Türkiye güçlü ümmet demektir. Ümmete, mazlumlara hizmet etmek istiyorsak ülkemizin daha da güçlenmesi için elimizden geleni yapacağız.

Hüseyin Akkaş/Diriliş Postası

adminadmin