Röportaj
Giriş Tarihi : 29-07-2018 08:00   Güncelleme : 30-07-2018 09:42

​Samsun’un Medarı İftiharı Cemal Safi

​Samsun’un Medarı İftiharı Cemal Safi

​Samsun’un Medarı İftiharı Cemal Safi

Şeker Şeyma: Hocam öncelikle mülakat yapma teklifimi kabul edip bana kıymetli vaktinizi ayırdığınız için çok teşekkür ederim.

Cemal Safi: Rica ederim.

Şeker Şeyma: Sorularıma geçmeden önce kısaca sizi tanıyabilir miyiz?

Cemal Safi: 1938 Samsun doğumluyum. Terazi burcundanım. 15 Ekim’de dünyaya gelmişim. Merhumlar Mehmet Safi ve Ayşe Hanım’ın oğluyum. Doğar doğmaz annemi kaybetmişim. Yetim büyüdüm. İçimde bir gariplik vardır hep zaten. Annesizlik çok zordur. Manevi annem, çok iyi bir kadındı. Onu da evvelki sene kaybettik.  Sakarya İlkokulu’nda okula başladım. Okuma yazmayı öğrendim ve yazmaya başladım. Düşünün bir şarkı dinlerdim, eskiden Osmanlıca ağırlıktaydı. Farsçaydı o zaman şiirler, manasını bilmezdim. Bir lügatım vardı Osmanlıca-Türkçe ondan öğrenirdim anlamını ve oturup ağlardım, çok gariptim. Niye böyle olmuş niye şöyle olmuş diye hüzün duyardım. Sonra bende şiir yazmaya başladım. O zamanlar gizli yazıyordum. Oturur gizli gizli ağlardım. Okulu bitirdikten sonra Sanat Enstitüsüne başladım. Rahmetlik babam, sanat altın bileziktir oğlum, derdi. Sanat Enstitüsünde edebiyat yok demir, tesviye, torna ve ahşap var. Bir gün bir hocayla kavga ettim. Daha istemiyorum okulu dedim. Okulu bıraktım, ortaokuldan sonra daha okumadım. Babamın kamyonları, otobüsleri, vabisleri vardı. Şoför oldum babamın kamyonlarıyla gidip geliyorum. Babam Samsun’daki bütün varlıklarımızı sattı, Ankara’ya gitti bir otele bağladı. Hasan Fehmi Ataç’ın yapmış olduğu Polonyalılar tarafından yapılan binası. 62 yılında babam başıma bir iş açacaksın diye beni evlendirdi. 63 yılında Mehmet Akif isimli ilk oğlum, daha sonra Peyami Safa ikinci oğlum. Ne olduğum belli zaten çocuklarımdan. Kızımın ismini de Halide Edip koyacaktım. Samsunlu bir yengem vardı adı Asuman. İlla ben koyacağım kızının ismini dedi. Yengem kurban olurum ben koyacağım, dedim. Yok, evladım dedi Ebru olacak ismi. O zamanlar Ebru ismi hiç yok. Yenge moda olur, dedim, gerçekten de oldu.

 78 yılının 18 Nisan günüydü. Saat 13.00’dı. Öğle paydosuydu. Bir kız şiiri çok severmiş beni tanımaya gelmiş. Tanımaz olaydım. Oturttular müdüriyete, müdüriyetim vardı benim. Sigara ikram ettim, sigara içmezmiş, utancından almış. Oturuyor, ben görmüyorum yüzünü. Çakmağı çıkardım onunkini yakacağım. Yaktım, yüzüme baktı. Elim ayağım titredi. Hapı yuttum. Zokayı yuttum orada. Kurtarabilirsen kurtar. Utanıyorum, noldu bana acaba? Kadının bakışları gönlüme girdi. Uyuyorum uyuyamıyorum. Hep karşımda o kadın. Rüyalarımda başrolde. Rüyadan uyanırsın daha gözünü açmadan bakarsın yine karşımda, devamlı karşımda. Samsun’da bilardo salonum vardı, ismini salona koydum.  30 tane arabam var o kadar sermayem var, hepsi bitmiş sermayem tükenmiş. Mülküm vardı, Akçay’a geldim, bir pansiyon yaptım. Ve o gün, aşık olduğum gün başladım şiir yazmaya, tamamıyla girdim içine. Her gece aşağı yukarı şiir yazıyordum. Sabahları yatıyordum. Hatta eşim batıla hiç inanmaz, itibar etmez. Akıllı kadındı. Bir sabah yeni yattım. Cas cus diye bir sesle uyandım. Saat 8.30 yaşlı bir kadın kurşun döküyor üstüme. Kadını kovaladım. Bana nazar değdi demişler. Kurşun döktürüyor eşim. Bir gün eşime şiir yazıyorum, hakikatli bir kadındı. Bilmiyor, bu adama ne oldu diyor. Ben örnek bir şahsiyettim, koca olarak da baba olarak da. Örnek koca tamamen tersine döndü. İçkiye verdim kendimi, içki içmeden uyuyamıyordum. Allah’ıma şükür alkolik olmadım. Baktım olacağım, içmediğim günler kötü şeyler görüyorum, canavarlar, yılanlar, akrepler, çıyanlar. Öyleymiş. Bir psikiyatrist arkadaşım vardı masa arkadaşım. Her akşam beraber içerdik. Safi dedi, son günlerde halini beğenmiyorum. Evet hocam dedim sürekli ağlıyormuşum. Dururken ağlarsın.

Yağışlı gözümün hazan çağı da,
Olur olmaz yerde başlar ağıda,
Sinir servisine giden kağıda,
Aklından zoru var diye yazdılar.

Bakırköy’e mektup var şiirimde. Evet, hocam dedim oluyor arada dedim. Allah Allah ciddi bir konu var dedi. Sen ağlıyorsun dedi. Yarın saat 14.00’da gel dedi. Sual soruyor cevaplıyorum, artı eksi koyuyor. İki buçuk saat sürdü. Ne kadar oldu tutulalı kara sevdalısın sen dedi. 3 sene oldu dedim.  Resmi var mı bir bakabilir miyim? dedi. Çıkardım medarı iftiharımı gösterdim. Ay bu mu dedi. Sanki böcek gördü. Fotoğrafı aldım elime öptüm koydum cebime.

Bir evim vardı benim, yedek evim, Ceylanla buluşurum diye. Ceylan gelmedi ki buluşayım. Sonradan yara aldı aşk, büyü bozuldu sanki. Soğumaya başladım. Erkeklerin aşkı azami dört yıl sürüyor. Ölüm bile var dünyada. Sonsuz bir şey yok. Doyamadım ki ben sevgilime. İkizler burcuydu. Burcunun getirdiği karakter değişikliği vardı. Sabah kalkardı, Cemal nolursun gidelim buradan derdi. Tamam yavrum hemen ayarlarım derdim. Ben Ayvalık’tan dükkan bile aldım. Eczanem vardı benim Ayvalık’ta. Eczacı müdürüm de vardı. Onu da götürecektim. Akşam oluyor ama Cemal Bey ben ne yaparım sonra bu yavrumla. Bir yavrusu vardı. Anladım ki bi de annelerden sevgili olmaz. Önce sevgilisi çocuğudur.

    Sonra bu ödüller gelmeye başladı. 1989 Yılında Zekai Tunca’nın bestelediği "Rüyalarım Olmasa", 1990 yılında Selçuk Tekay’ın bestelemiş olduğu Vurgun’ un güftekarı olarak Hürriyet Gazetesi’nin Altın Kelebek, Milliyet Gazetesi’nin Yılın En Sevilen On Şarkısı birincilik ödüllerini aldım. 1991 yılında yine Zekai Tunca’nın bestelediği "Gözüm Kesmiyor" şarkısıyla Milliyet Gazetesi‘nin, 1991 yılında TRT’nin açmış olduğu yarışmada yine "İmkansız" şarkısıyla En İyi Türk Sanat Müziği ödülünü aldım. Allah vergisi bunlardan hiçbirisi bizim marifetimiz değil. Allah’ın marifeti o kadını çıkardı karşıma. Hani Fuzuli diyor ya:

                  Bende Mecnundan füzun aşıklık istidadı var

                  Aşık-ı sadık benem Mecnunun ancak adı var

Şairin hakkından fazla gönlü var.

Sonra bu hale geldik hastalandım. Kronik bronşit yani KOAH.

Şeker Şeyma: Geçmiş olsun Hocam.

Cemal Safi: Teşekkür ederim.

Cemal Safi: Amasya’yı bilir misiniz?

Şeker Şeyma: Evet, gitmiştik.

Cemal Safi: Ne zaman gittin?

Şeker Şeyma:4 yıl önce gittim.

Cemal Safi: Vardır o zaman. Aşıklar müzesi yaptılar. Benim oraya aşk şiirim Tek Hece’yi koymuşlar. Üçgen şeklinde piramit gibi yapmışlar. Giren o şiiri okuyor.

Şair bin kere sever bir kere aşık olur. Üç dört kere de sevdim ben. Sevgi başka, hafif.  Aşk da delisin, deli oluyorsun.

Şeker Şeyma: Şiire olan merakınız nasıl başladı? İlk şiirinizi ne zaman yazdınız hatırlıyor musunuz? Sizi yazmaya iten önemli bir etken “kişi olay veya fikir” var mıydı?

Cemal Safi: Yine aşk diyorum, aşktan önemli bir konu yok. İlmin cevabını veremediği bir duygudur. Aklın ötesindedir. Her şeyi akılla halledebilirsin Allah bize o kapasiteyi vermiş ama aşık olunca halledemiyorsun, olmuyor. Bir de diyorum ki, gönül karşı tarafa makyaj yapıyor. Karşı taraf sana çok güzel, çok faziletli, kültür bakımından birinci, güzellik, estetik bakımından birinci, akıl, kibarlık bakımından birinci, dört dörtlük bir insan oluyor. Zamanla dört yıl sonra makyaj dökülüyor, gerçekleri görüyorsun.

Şeker Şeyma: Ortaokulda, lisede okumalarınız ne yönde idi? Şiir mi, hikaye mi vs. ne türde okurdunuz? Şiir yazmaya başladığınızda kendinize örnek aldığınız bir şair var mıydı?

Cemal Safi: Şair doğmuşuz, çocukken, okuma yazma bilmezken dahi kulağım ahenkli seslere aşina. Ve babam da, rahmetli kendisi yazmazdı ama okuduğu şiiri unutmazdı, keyifli olduğu zaman devamlı şiir okurdu evde. Oradan da bir kulak yatkınlığı var. Okumayı yazmayı öğrendim, şiir kitapları almaya başladım. Kütüphanede Yunus Emre olur, Karacoğlan olur, Emrah olur , Dadaloğlu olur, Orhan Şaik Gökyay olur, Halil Soyuer olur, Bekir Sıtkı Erdoğan , Behçet Kemal Çağlar, Cahit Sıtkı Tarancı ,Filozof Rıza’dır,  Rıza Polat Akkoyunlu ‘ dur, devamlı bunların şiirlerinin içindeyim, kah ağlıyorum kah gülüyorum falan… Bunlar ilgilendiriyor beni, kimsenin hayatına bakmıyorum. Demek ki genimde var ki şairlik, şiirle ilgileniyorum. Derken on bir on iki yaşlarında şiir yazmaya başladım.

Şeker Şeyma: Şiirin şair için vazgeçilmez olduğu söyleniyor. Siz şairliğinizi “Ah Şu Şairliğim” isimli şiirinizde anlatıyorsunuz. Şiiri; “uçarı, başıboş hale getiren buna karşın vazgeçilmez” olarak nitelendiriyorsunuz. Bu tutkuyu, bu vazgeçilmezliği biraz açabilir miyiz? Şiirin olmadığı bir hayatı göze almanız istense anlaşma masasına oturur musunuz?

Cemal Safi: Anlaşma masasına oturmam. Şiir hayatı güzelleştirir. Şiirsiz şarkı olmaz. En güzel şarkılar, Orhan’ın benden yaptığı şiirlerden çıktı. Kasetleri çok sattı. Övmek değildir, Allah vergisidir bana. Orhan durmuştu o an, satmıyordu hiç. İki sene yalvardı bana, 85 yılında götürdüm otuz kırk tane şiir. Allah razı olsun Cemal abi dedi. Her kasetinde benim şiirlerimden Üç dört tane koyuyor. Benimkiler satıyor. Ayşen satıyor, Hurda Yüreklim satıyor, Ya Evde Yoksan satıyor, İç Benim İçin satıyor. Bir gün Orhan’la yan yanayız. Televizyonlara çıkmıyorum o zamanlar. 88 yılıydı. İkitelli’ye gideceğiz, beraber gidelim Cemal Abi, dedi Orhan. Beraber çıktık yola. Trafikte durduk. Üniversiteli gençler, bağırıyorlar Orhan abi Cemal Safi’den daha çok yap diye. Kıskandım, senin menfaatine çalışmışım ben dedim. En son Yalnızlık diye bir şiirim var, Bülent Ersoy dinlemiş kaseti, demiş ki bunun içinde bir şarkı var o da Yalnızlık.

   Şiirden asla vazgeçemem, duygularımı ancak öyle dile getiriyorum. Düz yazıyla aşkı anlatabilir misiniz, mümkün değildir. Ama şiirde bir dörtlükte yazarsınız. Zaten ilk aşık olanlar şairlerdir, şairler tez aşık olur. Aşk bir kere yaşanır. Bir gün Ceylan’la oturuyorum, hangi çiçekleri seversin, dedi bana. Beyaz zambak, manolya, karanfil, gül severim dedim. Ceylan, ben nilüferi çok severim dedi. Nilüfer diye bir sevgilim? dedim. Fırladı gidiyor, sevgilim dediğim benim 20 senelik. Sana sevgilinle iyi muhabbetler dedi, kapıyı çekti gitti. Kendime nasıl kızdım orada, niye bahsediyorsun ki dedim. Ne Nilüferi diye bir şiir vardır. Şöyledir;

 Koydun Mu Sînem de Yakmadık Yeri
Kaldı Mı Bir Çimen Verecek Feri
Zakkum Bile Bitmez Ne Nilüferi
Çölde Çiçek Yetişir Mi Sevdiğim

 

Ey doğuştan şanslı eğitim aslı

Dönde devam etsin muhabbet faslı

Gıybete kanıp da yok yere Aslı

Kerem ile atışır mı sevdiğim

       Şiir vazgeçilmez benim için, katiyen. Bu kadar güzel manayı yaşatan bize şiirlerdir.

Şeker Şeyma: Sanatkârların ürünleri olduğu kadar kendileri ve çalışma yöntemleri de bir ilgi alanı oluşturmaktadır. Buradan hareketle ben de size nasıl çalıştığınızı ve nasıl yazdığınızı sormak istiyorum.

Cemal Safi: Daha çok gece yazarım. Gece kendimle baş başa kalırım. Daha duygulu oluyor insan. Şair Cemal Safi oluyorum gece. Şimdi olamıyorum ama artık. Büyük hastalık geçirdim, ölümden döndüm. KOAH bela bir şey. Akciğerim bir trafik kazasında parçalanmıştı. Onun için zaten iyi değil durumum. Birkaç kere de zatüre geçirdim. Bronşlarımın sadece %50’si çalışıyor. Oksijen meğerse sudan daha önemliymiş. Elini kaldırabilmek bile oksijene bağlı.

     Özel bir prensibim yoktur benim, çünkü şiir istediği zaman yazdırabilir.

Ben Sözün Şehriyim

Herkes beni ayrı söyler ayrı der
Ben sırrımı sezdirmeyen sihirim
Çıkışım da akışım da aynı yer,
Kalpten doğup kalbe akan nehirim

Tanır beni aşk sancısı duyanlar
Tanır beni uykusuna kıyanlar
Tanır beni uğruma baş koyanlar
Sözcüklerin donattığı şehirim

Dadaloğlu, Koçköroğlu mertliğim
Nef'i, Neyzen, Şair Eşref sertliğim
Kâh mizaha meydan okur dörtlüğüm,
Kâh acı söz dedikleri zehirim

Nice türküm, gazelim var, şarkım var
Düz yazıdan dağlar kadar farkım var
Beni çalıp çırpanlardan korkum var,
Arsız, hırsız üretmekte mahirim

Serbest bacım, aruz benim ağbeyim
Kalp rahminde duygu dölü bebeğim
Son dizemle kesiliyor göbeğim,
Doğuşumla şadan olur şairim

Kaynağıyım çağlayanlar dil ise
Ben yağıyım söz sanatı gül ise
Beni duyup doğurmaktır hadise,
Ben kendimi yazdırırsam şiirim.

     Şaire ilham geldiği vakit yazması gerekir, yazmasa gidiyor. Ezberledin diyorsun kafana iyice oturmuş ama ertesi gün bir şey kalmıyor. Bir dizesi bile aklına gelmez.

Şeker Şeyma: Günümüzün modern şiir akımından farklı olarak biçim ve üslupta halk şiirini benimsediğinizi görüyorum. Buradan sizin bir halk ozanı olduğunuzu, 20. Yüzyılın Karacaoğlan’ısınız diyerek söylesem yanılır mıyım?

Cemal Safi: Doğrudur. Başladığım an zaten hece vezni ile başlamışım şiire. O gün bu gün aruz da denemelerim vardı ama bu günkü Türkçe ile aruz biraz yavan oluyor. Sade Türkçe ile aruz yavan oluyor. Aruzun kökeni zaten Farslardan alınma. Türk şiiri hece vezni şiiridir kütür kütür oturuyor, tokat gibi vuruyor her dörtlükten sonra. Hece veznine karar kılmama etki yapan şair de rahmetli Filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı’dır. Filozof Rıza Tevfik benim hayranlığımı şiirlerindeki teknik ve şiirlerindeki ruhla sağladı. Anladım ki, hece vezni Türk’ün karakterine en yakın şiir tarzı ve en çarpıcı, en vurucu, en etkili şiir tarzı hece vezni.Ve şairsen şayet , hiçbir duygu yoktur ki, hece vezninde, tam kafiyeyle, tam ölçüyle anlatılmasın. Sen şairsen, bütün duygularını o vezin türünde, o kafiye tarzında anlatabilirsin. Şairsen ama Şair değilsen anlatamazsın, o başka… Ben karar kıldım hece veznine. Benim karakterim daha çok , hece veznine göre yaratılmışım.Yazı karakteri olarak hece veznini çok seviyorum.

    Filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı. Kendisi Osmanlı zamanında bakanlık yapmıştır. Hem şairdir hem boksördür hem cambazdır , fikir adamıdır aynı zamanda .Hatta bir şarkısını şimdi hatırlayayım. Bu maalesef sürgüne gidenlerdendir Sevr anlaşmasına imza attığı için. Atatürk’ün ilk kurduğu meclisin mebusanları hatta asalım derler bunları, fakat Atatürk razı olmaz, Allah razı olsun, sürer bunları göze görünmesinler hiç olmasa diye… Rıza Tevfik Bölükbaşı Libya ‘da kaldı ve hastalandı tabi İstanbul’da doğmuş büyümüş adam. Gümülcine ‘de doğmuş galiba ama İstanbul’ da doğmuş büyümüş gayet centilmen bir adam. Ve İstanbul’a geri döndüğünde yetmiş küsür yaşındaydı ve sakalı beline kadardı . Resimlerden, gazetelerden takip ediyorum o zaman, Numune Hastanesine yattı, o zaman hastaydı, hemşireyi çok beğendi çok sevdi, aşk demeyeyim de, aşka yakın bir hayranlık duydu. Hemşire de hayranıymış zaten, kendi yüzünü görmeden şiirlerine âşıkmış… Şöyle bir şarkı çıkmıştır ortaya, şiir ;

Humma-yı Aşk

Hastayım, yalnızım, seni yanımda

Sanıp da bahtiyar ölmek isterim,

Mahmur-u hülyayım, cam-ı lebinden

Kanıp da bahtiyar ölmek isterim.

 

Bir olmaz emelin düştüm peşine,

Vuruldum hüsnünün şen güneşine.

Kara gözlerinin aşk ateşine

Yanıp da bahtiyar ölmek isterim.

 

Talihin kahrı var her hevesinde

Boğulmuş Figanlar titrer sesimde,

 O nazlı ismini son nefesimde

Anıp da bahtiyar ölmek isterim.

     İşte bu şiiri yazan Filozof Rıza, o kadar etkili yazıyor ki, kitabını hayatını okuyorum, hece vezninde, yani serbest vezinde yapılmayacak vurguları, şiddeti, etkiyi, melodiyi, ritmi hece vezninde yakalamış ve hayran oldum. Demek ki dedim, hece vezninde dilerse, şairse, şair de dilerse, mükemmel şekilde duygularını anlatabilir. Marifet zorda güzeli yakalamak, kolay güzel olmaz. Zor güzeldir, onun için hece veznine girmişim. Hiç gerek duymuyorum yani ne aruza ne serbest şiire. Serbest yazar gibi yazıyorsun zaten bir yerden sonra. Zannediyorsun ki serbest şiirdir, ben şiiri okurken serbest zannedersin, hece veznidir. Artık öyle bir yere geliyor ki, konuşurken bile kelimeler vezinli olur ekseriyetle. Hece veznine aşığım ben. Binlerce yıldır, bir defa İslamiyet’ten evvelki tarzımız bu. Aruz olsun hece vezni olsun binlerce yıldır şairlerin kullandığı teknik, tarz. Bunun başka tarzını denememişler mi, hepsini denemişler ama en vurucu bu ikisi. Serbest ; işine gelirse serbest yazarsın, işine gelirse aruz yazarsın ama serbest başıboşluk değil yani. Bilmiyorlar, zannediyorlar ki şiir yazıyoruz, şiir falan değil yazdıkları çocukların. Çoğunun, adamların da öyle. Şiir falan değil, nesir yazıyorlar şiir yazdık diyorlar. Olur, mu öyle? Şiirin bir melodisi olur, bir ritmi olur, şiirin bir etkisi olur. Ben mecbur muyum vezinli veya kafiyeli yazmaya. Mecbur değilsin, mecbur eden yok. Yazarsan güzel olur yazmazsan sen bilirsin, şair değilsin çünkü. Şimdi bir ahbabımıza, dostumuza bir dörtlük yazarız, bir beyit yazarız yahut iki dörtlükle gönlünü alırız, ben tebrikleri bile şiir halinde yazarım, şimdi serbest şiirde böyle bir şey yoktur biliyor musunuz? Bir dörtlük yazamazsınız yani.

Şeker Şeyma: Kelimelere diz çöktüren, boyun eğdiren ve bir kelimeye binlerce anlam yükleyen usta ve nadir şairlerimizden birisiniz Cemal Hocam. Peki, bunu neye borçlusunuz?

Cemal Safi: Allah vergisi, başka diyecek bir şey yok. Ben edebiyat okumadım ki.

Şeker Şeyma: Aşkı derinden hissederek aşkın en güzel tarifini yapan şairsiniz şüphesiz. İnsanlığın sayfalarca anlattığını siz Tek Hece’de anlatabilmişsiniz. Leyla’nın Mevlana’nın asırlar evvel anlattıklarını siz bizlere bu asırda söylüyorsunuz.

…Yüreğine Toroslar’ dan çığ düştü
Yangınımı söndürmedi kar benim…

   Aşkın bu sefer farklı bir tarifini alabilir miyim sizden?

Cemal SAFİ : Aşk , evet.. derler ki bu devirde bu çağda, o eski aşklar olmaz, yaşanmaz. Bal gibi olur. Çünkü bunu ben biliyorum, benim çektiğim en güzeliydi, en uçuğuydu kara sevdanın. Yani biz bu gün yaşıyorsak biraz tesadüfe bağlı biraz da irademiz sağlammış demek ki… İntiharı düşünmedim değil, imanlıyım, inançlıyım. İntiharın cinayetten öte bir durumu olduğunu biliyorum çok şükür. Bu aşk erkekler arasında, tecrübemle söylüyorum, yalnız benim değil yani, ben yaşadığım için biliyorum, yaşayanlara sordum, okudum, büyüklerimizin fikirlerini aldım. Erkek de gerçek aşk dört yıl sürüyor, bayanda iki yıl sürüyor. Yani duyduklarımda beni teyit etti çünkü aynı şekilde yaşadım. Benimki dört yıl sürdü, aşkı bana tanıştıran hanımefendininki iki yıl sürdü. Ama o iki yıl daha görkemli  oluyor, daha ihtişamlı oluyor onların aşkı. Yani neye benzeteyim, kadının aşkı bir çam ormanının yangını, erkeğin aşkı da meşe ormanının yangını. Çam ormanı daha bir görkemli yanar, daha haşmetli, alevleri gökyüzünü kaplar. Meşe ormanı o kadar ihtişamlı yanmaz ama onun iki misli yanar. O kadar gösterişli değildir ama çam ormanı sönmüştür, o hala yanar. İki misli yanar. O böyle tezahür ediyor. Tabi bizim şiirdeki başarımız da aşkı yakinen tanımamıza bağlı. Ben aşkı tanımadan evvel niçin yazamıyordum böyle ? İç yüzünü bilmiyordum olayın.

Şeker Şeyma : Aşkı tanımadan aşkı yazmak da mümkün değil yani…

Cemal SAFİ : Evet..  Tek Hece aşkın kendini anlattığım şiirim… Şimdi diyelim ki çok yetenekli, kabiliyetli bir ressam, şöyle yaşıyor bu adam; hiç orman görmemiş veya hiç deniz görmemiş. Diyorsunuz ki, bir orman resmi yap, hiç görmemiş ki adam. Kulak dolgusuyla nasıl yapacak orman resmini ? Yan yana ağaç çizecek adam, değil mi ? Ağacın olduğu yere orman diyecek, rastgele görmeden bilmeden tasvir etmeye çalışacak. Denizi yine duyduğu kadarıyla görmediği şeyi o ressam kulak dolgusuyla bir şeyler yapacak yani, değil mi? Bir şeyler çizecek. Şimdi onun için diyorum; aşk şiirinde başarılı olmak için aşkı tanımak lazım, aşkı yaşamış olmak lazım. Ne kadar yetenekli şair olursa olsun, ne kadar kültürlü olursa olsun aşkı tanımadıysa, başından geçmediyse olay, tam anlatamayacaktır. Benim fikrim böyle. Şimdi , İstanbul’da gecedeyiz, bir şiir paneli vardı. Bolu Emniyet Müdürü Uğur Gül’ le birlikte oturuyorduk, o da söz yazarı arkadaşımız, basın mensubu benden aşkı tanımlamamı istedi. ‘ Aşkı anlatır mısınız Hocam’ dedi. Elinde bir teyp var. Aşkı dedim, elinizde var kitabımız, hep aşkı anlatıyoruz dedim. ‘ Yok ‘ dedi ‘aşk nedir sizce ? ‘ dedi. Bende söyledim bir şeyler, çocuk tatmin oldu gitti. O gece de ben Ankara’ ya dönüyorum trenle, aşk diyor ki, beni yaz, sen beni yaz. Aşkı anlatması için insanın biraz cüretkar olması lazım yani. Cesaret ister. Bu dünyanın yani, dünyanın demeyeyim, Cenabı Allah’ın kullarına bahşettiği en muhteşem duygu. Bunu anlatıyorsunuz yani. Kolay bir iş değil. Beşeri aşk , ilahi aşk birbirine geçme zaten. Şimdi diyoruz ki , adam evliya, adam ermiş; beşeri aşkı tanımadan ermek de yok. Önce O ustanın , O sanatkarın eserini beğenirsin, eserinle O ustanın kalitesini ölçersin. Nedir ? Allah’ ın eseridir bu kainat. Biz de Allah’ ın eserleriyiz. O Allah’ ın, yüce sanatkarın eserini sevmedikten sonra, benimsemedikten sonra, yüceltmedikten sonra direkt gidiş var mı oraya ? Önce beşeri aşk: Bence beşeri aşk ilahi aşkın basamağıdır.

Şeker Şeyma : Leyla ile Mecnun gibi…

Cemal SAFİ : Evet, tabi… Şimdi önce Yunus da Taptuk Emre’nin kızına aşıktır. Önce ona aşıktır. Allah aşkı sonradan ağır basar ve Taptuk Emre’nin dergâhını habersiz gizlice bırakır kaçar. ‘ Gel gör beni aşk neyledi ‘ Dediği işte, dışarıda yazdığıdır. Dergâhta yazmamıştır bunu… Allah’a yazmamıştır onu, ilahi değildir aslında o. Yunus gibi büyük bir düşünür ve şair ‘ Gel gör beni ‘ der mi ? Allah her yeri görmüyor mu ? ‘ Gel gör beni aşk neyledi ‘ der mi ? Onu sevgilisine diyor. Ve yıllar sonra geri dönüyor dergâha ve hatta beni kabul etmez endişesi ile geri dönüyor. Taptuk Emre,bizim Yunus mu; diyor, kapının önüne yatıyor Yunus.. Taptuk Emre dışarı çıkarken ayağı, bastonu takılıyor, bu kim, burada yatan diyor, Yunus diyor hanımı. ‘ Bizim Yunus mu ? ‘ diyor, yani benimsemiş. Ve aynı zamanda kabul edilmiş olduğunu gösterdi bizim demekle, Yunus Emre elini ayağını öptü, özür diledi. Oysaki Yunus’ta Allah aşkı ağır bastı, evlenmekten vazgeçti ve bırakıp gitmişti dergâhı. Konu konuyu açıyor, aşk bir derya hatta Karacaoğlan demiş ki, yaşlanmış artık ‘ Benden sonra aşk şiiri yazacak anasının uçkuruna yazsın ‘ demiş. Yani ben bu konuyu anlattım, anlatılabileceği kadar anlattım. Benim yazmadığım bir şey kalmadı. Benden sonra ne yazacaklar gibilerinden konuşmuş. Biraz büyük konuşmuş tabi. Aşk çünkü bir derya, okyanus.. Ondan Karacoğlan hocamız bin kova su almış.Varsayın bir milyar kova su almış olsun, biter mi hiç okyanus ? Tabi ki bitmeyecek… Ve enteresandır ki, milyonlarca aşk şiiri vardır birbirine benzemez çoğu…

Şeker Şeyma : Söylediğiniz gerçekten doğru… Her bir şiir farklı yönünü anlatıyor…

Cemal SAFİ : Öyle bir konu… Şimdi aşk kendini şöyle anlatmış; O gece başladım trende, şöyle diyor aşk ;

TEK HECE

Var mı beni içinizde tanıyan? 
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim. 
Kalmasa da şöhretimi duymayan, 
Kimliğimi tarif etmek zor benim... 

Bülbül benim lisanımla ötüştü. 
Bir gül için can evinden tutuştu. 
Yüreğine Toroslar'dan çığ düştü. 
Yangınımı söndürmedi kar benim... 

Niceler sultandı, kraldı, şahtı. 
Benimle değişti talihi bahtı, 
Yerle bir eylerim tac ile tahtı, 
Akıl almaz hünerlerim var benim... 

Kamil iken cahil ettim alimi, 
Vahşi iken yahşi ettim zalimi, 
Yavuz iken zebun ettim Selim'i, 
Her oyunu bozan gizli zor benim... 

Yeryüzünde ben ürettim veremi. 
Lokman Hekim bulamadı çaremi. 
Aslı için kül eyledim Kerem'i. 
İbrahim'in atıldığı kor benim... 

Sebep bazı Leyla, bazı Şirin'di. 
Hatrım için yüce dağlar delindi. 
Bilek gücüm Ferhat ile bilindi. 
Kuvvet benim, kudret benim, fer benim... 

İlahimle Mevlana'yı döndürdüm. 
Yunus'umla öfkeleri dindirdim. 
Günahımla çok ocaklar söndürdüm. 
Mevla'danım, hayır benim, şer benim... 

Kimsesizim hısmım da yok, hasmım da 
Görünmezim cismim de yok, resmim de 
Dil üzmezim, tek hece var ismimde 
Barınağım gönül denen yer benim 

Benim için yaratıldı Muhammed 
Benim için yağdırıldı o rahmet 
Evliyanın sözündeki muhabbet 
Embiyanın yüzündeki nur benim

 Hadi bakalım serbest nazımda nasıl yazılır, yazılır mı ?

Şeker Şeyma : Aynı tadı ve dokuyu vermek mümkün değil…

Cemal SAFİ : Kendimi övmek değil, yani ben hece veznini övüyorum. Şairsen bu ölçüler içerisinde duygularını anlat. Öyle başı boş, düz yazı yazar gibi, öyle mi, ne hecesi var ne vezni var ne uyağı var ne armonisi var…

   Bütün aşıklar bana gelir benden öğüt alırlar. Neler gördüm neler. Hamza Eroğlu vardı profesör, İnkılap Tarihini ilk o yazmıştı. Ben şiir okuyorum, benim masa arkadaşım. Yine bir gün, Cemal tüfeği iyi atıyorsun dedi. Attığın yer aynı ama dedi. Bıkmadın mı aynı yere tüfek atmaktan, dedi. Nasıl, dedim. Hep bir kadına yazıyorsun dedi. Bir kadına aşık oldum dedim iki yüz kadına aşık olunmaz. Onu anlatıyorum ben, dedim, şiir yazmak için oturmuyorum. Ama biraz başka şeylerle ilgilen, dedi. Hemen akabinde o laf benim hoşuma gitti. Aşktan sonra ilahi aşk var.

Senden Sonrası

Aşkın hududunu aştı muradım,
Maksuda varıştır senden sonrası.
Erenler katına belki bir adım,
Belki bir karıştır senden sonrası.

Farkına varınca olup bitenin,
Kırdım zencirini nefsin, bedenin!
Beni aşkın ile islah edenin,
Lütfuna eriştir senden sonrası.

Bana bu gayreti sağlayan kudret,
Eyyub’un sabrından aldığım ibret.
Ne riya, ne kibir, ne kin, ne nefret,
Ebedi barıştır senden sonrası.

Bir gonca Baki’nin gül destesinden,
Bir yudum sakinin sır testisinden,
Yüce Mevlana’nın “gel” bestesinden,
Feyz alış veriştir senden sonrası.

Kevser sarhoşuyum, meyhane değil,
Hiçbir zevk böylesi şahane değil,
Kays gibi Leyla’yı nefsane değil,
Efsane görüştür senden sonrası.

Yumup gözlerimi yalan dolana,
Açtım canevimi gerçek olana;
Elif’i bırakıp Karac’oğlan’a,
Yunus’la yarıştır senden sonrası!…

Demiş Cemal Safi bir zamanlar.

 Aşk, ilimin bilimin dışında kalan duygudur. Bütün duyguların şahıdır. Cenab-ı Allah mutlaka affedecektir çünkü aşık olunca insan aklı aciz kalıyor.

Felsefe böyledir dîvânelerde,
Teselli aranır bahanelerde,
Bir kadeh mey için meyhânelerde,
Ağlarsın döktüğüm dilleri bilsen.

..

Ateşe su dedim göz göre göre,
Aklım zavallıydı duyguma göre,
Bahtına şükretti Mecnûn bin kere,
Ağlarsın düştüğüm çölleri bilsen.

 

    Bir gün bilardo salonuma gittim. Girdim içeriye üç tane ailelerinin kovduğu, benim baktığım, sırtımdan geçinen adamlar bilardo oynuyorlar. Bana, Cemal Bey gelin beraber oynayalım, dediler. Sağolun dedim, müdüriyetime gittim. Bir şarkı koydum, şarkıyı dinliyorum. Baktım bunlar konuşuyor. Biri, bu da alkolik oldu diyor; biri, psikopat oldu diyor; biri, soru soruyorsun cevap vermiyor hep bir yere bakıyor diyor; biri, manyak o ya diyor; biri, ayyaş o diyor. Aşk beni bunların diline düşürdü.

Sefiller gücünü bende sınadı,
Kimi kaçık dedi, kimi bunadı;
Berdûş eleştirdi, sarhoş kınadı,
Ağlarsın düştüğüm dilleri bilsen.

   Aşk ne hallere düşürdü bizi. Mantıklı insan olmak mümkün değil.

Şeker Şeyma: Şiirlerde en büyük ilhamın “sevdalar”olduğu biliniyor. Bunu pek çok ünlü şairimizin şiirlerinde gördük. Örneğin Abdurrahim Karakoç’un Mihriban’ı, Sezai Karakoç’un Mona Roza’sı,… Sizinde unutamadığınız Birsen Hanım’ınız var, diye biliyorum. Size böylesine güzel bir şiiri yazdıran hanımefendiyi nasıl tanıdığınızı ya da kurmacaysa nasıl tanımışçasına şekillendirdiğinizi anlatır mısınız?

Cemal Safi: Bilardo salonuma geldi benim. Güzel bir kızdı, 25 yaşındaydı. Hatta tam öğlen saatinde geldi, kalabalıktı 250 kişi müşteri vardı. Eczacı arkadaşım vardı, abi müdüriyetin anahtarını verir misin, dedi. Ne yapacaksın? dedim. Abi seni tanımaya bir kız gelmiş, dedi. Oğlum zurnanın zırt değdiği yerde şimdi zamanı mı, dedim. Saat bir, girdiler içeriye, hoş geldiniz dedim. Hoşbulduk dediler. Sigara içiyordum onlara da verdim. Ceylan hiç içmemiş ömründe heyecanlıymış alamam da diyememiş. Heyecandan kekeliyordu. Sonra yaktım sigarasını acemi tutuşu belli. Bana bir baktı elim ayağım titredi. Bir ceylan görmüştüm ben Vezirköprü’de unutamadım o bakışı, aynı o bakışla baktı bana. Akşamüstü derdim bakışlarına, loş bakardı. Normal bir kadındı aslında ama aşık olunca..

Şeker Şeyma: Ritimleri sözlerinizle giydirdiğiniz 150 civarında eser var. İlham verdiğiniz kişiler arasında Orhan Gencebay’dan Zekai Tunca’ya, Muazzez Abacı’ya kadar epeyce değerli isim var.

-İlham alınan kişi olmak nasıl bir histir?

Cemal SAFİ : Çok güzel bir şey.  Şimdi söz yazarı, daha ziyade bestekârın güdümündedir. Söz yazarı maalesef maddeyi düşünerek yazar. Bu şarkı olsun, ben para kazanayım diyerek yola çıkar. Bu nedenle pek etkili bir şey bulamazsınız. Biz bundan sıyrılmışız. Biz parayı sevseydik zaten şair olmazdık. Paradan bahis geçince, benim öyle kaygılarım olmadı, zengin çocuğuydum ben. Söylemek ayıptır ama buradaki ilk galeri benimdi, bir çok gayrimenkulüm vardı… Parayı sevseydik o işi yapardık. Bizim yaptığımız bir güzellik, denize atıyoruz balık bilmiyor, Allah biliyor. Tarzımız, sanat karakterimiz şarkıya yatkın şiir yazıyor. Kafiyeye dikkat ederim, duyguya, samimiyete, melodiye ve ritme. O güzelliği, o duyguları ; o melodi içinde o armoni içinde anlatmak marifet. Öyle değil mi ? Başıboş değil, gelişi güzel değil yani . Şimdi birisi başıboş, çapulcu eşkıya, birisi de normal asker… Hangisi başaracaktır ? Tabi ki asker başaracaktır. Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz diyor. Onun için kabiliyetini ve kültürünü uç noktasına kadar zorlayacaksın kendini ve güzelliği yakalayacaksın. Ne yapacaksın ? Ecdadına layık olmak için en güzelini yapmaya mecbursun. Yoksa şair ecdadının kemikleri sızlar toprakta. ‘ Çocuklar ne yapıyor böyle, şunların yazdığına bak !... ‘ derler sonra. Benim neslim böyle mi olacaktı, bu hallere mi düşecekti demezler mi ? Şimdi şarkı sözü ile şiirin farkı… Şarkı sözü, melodisini üstünden çıkardığın zaman kıçının üzerine oturur. Ayakta duramaz, ben eserim diyemez. Şiir böyle değildir. Her zaman ayakta kalır. Eğer şiirse ayakta durur, eserdir. Şarkı sözü, müziğini aldığın zaman zavallı kalır, aciz kalır. Müziği giydirdiğinde sağlığına kavuşur, ayağa kalkar yoksa kıçının üzerine oturur. Şimdi yıllar evvel sanırım sene seksen dokuz, doksan ; Halit Kıvanç Ağabeyim televizyonundaki programına davet etti beni. ‘ Rüyalarım Olmasa ‘ şarkısının patladığı zaman. Yarışmacılara şarkıyı dinlettikten sordu ’ Bu şarkının şairi kim ? ‘ dedi . Söz yazarı demedi şair dedi, şiir çünkü o. Ben o zaman ünlü değilim böyle. Orhan Gencebay sevenler bilirler beni, sayarlar daha ziyade. Tanırlar diye sapa bir yere oturttular beni. Sağ yanımda Türkan Şoray oturuyor, onun yanında Tanju Okan oturuyor. Bekir Servet, Nevra Serezli. Böyle hep sanat ağırlıklıydı o günkü yarışma. Senenin şarkısına geldi konu, o sene bütün ödülleri almıştı o şarkı. Soruyu sordu, bende içlerinden biri bilir herhalde diyorum kendi kendim. Cevaplar geldi, çocukların hepsi, dördü de Cemal Safi diye yazmışlar. O anda doldum, gözlerimden yaş gelmeye başladı. Fazla duyuyorum olayları. O arada ‘ Aa !.. Cemal Safi ‘ de burada…’ dedi Halit Kıvanç. Hazırlığımız öyle… Orda, Cemal Safi’ den şiirin tamamını dinliyoruz dedi. O duyguyla, hiç hazırlıksız, ağzım kuruyarak ; tansiyonum yükselmiş bir an şiiri okurken. Yemin ediyorum dünyanın her yerinden telefon, tebrik geldi. O şiiri istediler benden. O zaman çoğalttım, çoğalttım, yolladım. Şimdi bir şarkı sözü milleti o kadar etkiler mi ? Abu Dabi mi ne, vallahi nere olduğunu bilmiyorum. Oraya bile yolladım. Hesap edin yani, Avustralya’ da gösterilmiş oralarda. Bakın şimdi ;

Rüyalarım Olmasa

Yıldızlara baktırdım, fallara çıkmıyorsun,

 Seni görmem imkansız rüyalarım olmasa.

Pencereden bakmıyor, yollara çıkmıyorsun;

Seni görmem imkansız rüyalarım olmasa…

 

Zor mu geldi kalbinde bana sevgi saklamak ?

Yakıp gittiğin yeri dönüp bir kez yoklamak ?

Değil sabaha kadar seni öpüp koklamak,

Seni sarmam imkansız rüyalarım olmasa…

Diye devam ediyor… Yine o ara hit olan başka bir parça var, bakın ;

Bana her şey seni hatırlatıyor

Beraber gezindik biz bu yollarda

Beraber ıslandık yağan yağmurda

Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda

Bana her şey seni hatırlatıyor.

Şimdi tekniğe bak ; yollarda, yol ; yağmurda, yağmur ; biri yol biri yağmur diğer biri de, şarkılarda… son sözcükler bunlar, öbürleri takı.

Şeker Şeyma: Bu anlamda sizden şiir-müzik ilişkisini değerlendirmenizi isteyebilir miyim?

Cemal Safi: Şiir müzikten üstünse yerini de bulursa klasiklere girer. Ama ben ağlıyorum müzik oynuyorsa olmaz. Hakkını vereceksin. Bestekârlık şairlikten daha kolay. Benim önümde bir malzeme yok. Ben duygularımı resmediyorum. Ama benim şiirim var bestekârın önünde. Şiir makamını da bilir, hangi makama giderim ben, hangi usule ve hangi düet mi olurum, uşak mı olurum, hüzzam mı olurum o kendisini tayin eder bellidir. Onu bulduğu zaman bestekâr, ölümsüz eser oluyor. Şiir çok önemli tabiî ki. Şiir çok güzelse ve bestekâr tarafından hakkı da verilmişse klasiklere girer.

Şeker Şeyma: Milletimizin gönlünde Orhan Gencebay şarkılarıyla geniş yer edindiniz. Orhan Gencebay ile dostluğunuz nasıl başladı? Ve Orhan Gencebay denince hemen akla siz geliyorsunuz, bunu bir dayanışma olarak adlandırabilir miyiz?

Cemal Safi: Evet, şimdi şöyle yavrum. Orhan Gencebay Sakarya İlkokulunda okuyor, bende orada okuyorum. Ben 5. sınıftaydım, Orhan, kardeşim ile sınıf arkadaşıdır. Orhan’ın bağlamaya başlama sebebi de bizizdir. Ben bunu bilmiyordum ama köpeğin ısırdığını biliyorum. Karşımızda Cengizhanlar vardı, tütün tüccarı. Fino diye köpekleri vardı, yabancı biri geçince hemen atlar ısırırdı. Orhan Gencebay’a kardeşim Macit bizde yiyelim öğlen yemeğini demiş. Tam geliyorlar bizim eve, arkadan Fino geliyor ısırıyor Orhan’ı. Kıskanıyor çocuğu, pantolonunu yırtıyor. Korkuyor tabi, koşuyor eve. Anne diyor, beni köpek ısırdı. Hemen babana haber ver diyor. Babası geliyor, iğne vuruyorlar. 9. iğnede fırkaya kaçıyor, biz Askerlik Şubesinin bahçesine fırka derdik. Annesi yavrum ölürsün, kudurursun diyor. O zaman babam bana mandolin alsın diyor. Mandolini alıyor babası, ertesi gün getiriyor mandolinle başlıyor işe. Benim gecemde anlattı bunu bilmiyordum, 92 yılında yapıldı gecem. Ben şiire başladım gizliyorum şiirlerimi, kitapda çıkartmıyorum. Ayıptır üç tane çocuğum var diye. Çocuklu adam aşık olmuş diyecekler. Eşime söyleyemiyorum, gizliyorum, utanıyorum. Sana noldu adam diyor, bilmiyorum diyorum.

 Sonra Orhan Gencebay isyan ediyor, iki sene oldu bir şiir vermedin Cemal Abi, diyor. Kardeşimle çok yakın arkadaşlardı. Kardeşim bir gün bana, Millet Orhan Gencebay’a geliyor, benim şiirlerimi bestelesin diye rica ediyor, kimseninkine bakmıyor senin şiirlerine aşık olmuş adam, dedi. İstanbul’a bir gittiğimde kapılarını çaldım, Sevim Emre açtı. Oturduk, yemek yedik. Sonra verdim şiirlerimi şunları oku, dedim. Kal Sağlıcakla, Niye Var, Ben Çobandım Sen Yıldız, Gökyüzünde Kaymak, Dön gibi şiirlerimi besteledi. Her kasetinde 3-4 şiirim vardır.Sonra bilgisayarlar çıktı. Eskiden çok güzel şarkılar çıkıyordu, şimdi neden çıkmıyor? İşte bu yüzden. Çünkü sanat takdir edildiği yerde vardır.

 Orhan Gencebay iyi çocuktur. Çok iyi bestekardır. Türk Sanat Müziğini bilmiyor sanıyorlar. O Türk Sanat Müziğinin hasını biliyor. Niye takılalım kalalım aynı kulvarda diyor, genişletelim kulvarı.

Şeker Şeyma: Samsun’un hayatınızda önemli bir yer olduğu bir gerçek.

İlkadım Belediyesi adınıza bir sokak açtı, siz de açılışta idiniz, neler hissettiniz?

Cemal Safi: Açılışa geldim, kurban kestim. Çok mutlu oluyor insan. Şair Cemal Safi diye yazıyor. Soracaklar Cemal Safi kim diye. İşte sanatının yaşaması bu demek.

Samsun çok güzel bir şehir. Samsun denilince tıkanır ağlarım. Sanat okulunda da bu yüzden okuyamadım. Orhan Veli’nin bir şiiri var.

Beni bu güzel havalar mahvetti diye.

Şeker Şeyma: Çocukluğunuz Samsun’da geçmiş, ne kadar sıklıkla Samsun’a gidiyorsunuz, bir anınızı paylaşır mısınız?

Cemal Safi: Çocukluğum Samsun’da geçti. Tabi şairlik de vardı, Samsun’dan çıkardım Çorum’a, Ankara’ya; yüklerdim arabayı giderdim, boşaltırdım. Gelirken bir heyecan kaplar, Samsun’a geldim şehrime geldim diye. Çok severdim kalbim güm güm atardı, nabzım değişirdi o kadar çok severdim. Zaten babam beni Ankara’ya iki sene sonra getirebildi. Kamyona yükledik eşyaları götürdük. Cebeci’de oturuyoruz o zaman. Fakat bir türlü Ankara’yı sevemiyorum. Samsun gözümün önünde hep. Bir yük buldum üç gün sonra kaçtım Samsun’a. Ve Samsun devamlı mekanım oldu benim. Evimiz vardı bizim üç katlı tripleks dedikleri. Orada yaşadım. Sonra otelimiz henüz satılmamıştı orada kaldım bir müddet. Bir ara Yafeya Otel’de kaldım. Çok aşıktım Samsun’a. Babam artık beni tutuklu olarak getirdi. Savcılığa verecekti. Abilerimi yolladı, aldılar beni gittik Ankara’ya. Fakat yaşayamıyorum, üç gün sonra tekrar geri kaçtım. Ankara’nın havası çok kuru faranjit yaptı.

Şeker Şeyma: Her sene Akçay’da Şairler ve Bestekarlar Şenliği düzenliyorsunuz. Bununla neyi amaçlıyorsunuz? Bize bu etkinlikten bahseder misiniz?

Cemal Safi: Cenab-ı Allah bizi şair olarak yaratmış bunun karşılığını vermem lazım. Şiire katkı sağladım, çok yoruldum ama. Türk Sanat Müziğine çok katkı sağladım. Mesela Mersinli Nadide Gülpınar var, iyi bir şairdir. Şöhret oldu, bana aşık oldu kadın. Hani bir şarkı var:

Okyanus mu iki şehrin arası

Kaç saatlik yol ki şunun şurası

O verdiğin ümitlerin süresi

Her nedense bitmek nedir bilmiyor

Bana yazdığı şiirdir o. Buraya yerleşti o yüzden. Tarzı benim tarzımdır.

Hem Türk şiirine hem de Türk Sanat müziğine katkım olsun diye düzenledim. Çok kişi gelirdi. Sen şairsin annen baban kardeşlerin, ailecek gelirlerdi.

Şeker Şeyma: Gerçekleştirmeyi düşündüğünüz, üzerinde çalıştığınız bir çalışmanız var mı?

Cemal Safi: Cenabı-ı Allah’a bir şiir yazdım. Kâinatın Ulu İmparatoru

Cemâline sığındım haşmet i celâlinden
Sana meftun gönlümü fani sevdadan koru
Nâr-ı hicranla yandım memnu aşk melâlinden
Son olsun Kâinatın Ulu İmparatoru

..

666 tane ses vardır. Kuran-ı Kerim’in 10’da 1’i. Sonuna bir beyit koydum.

İlham ı ilahi sende okyanus
Damlana talibim ey yüce Yunus...

Bununla beraber 666 ses ediyor. Peygamberimize naatlarım var. Bir tanesini okuyayım.


Kelamullah vahyedilen Muhammed
Feyzullah var mıdır senin üstüne
Gaffarın gönlünden kopan merhamet
Lütfullah var mıdır senin üstüne

Ya İsa Mesih'in övdüğü Resul
İsmini İncil'den silenler mesûl
Nübüvvet mührünle değişti nesil
Bismillah var mıdır ben'in üstüne

Sana özel Kelime-i Şahadet
Senle güzel savm-u salat ibadet
Sayende yaşandı devr-i saadet
Şadullah var mıdır günün üstünde

Ya Şahlar Şahının Rahmeti Ahmet
Burak'la seyahat Miraç'ta vahdet
İlahi muhabbet semavi sohbet
Sadullah var mıdır senin üstüne

Putpereste paymel iken mazisi
Payenle payidir Hac arazisi
Ey Bedir fatihi Uhud gazisi
Seyfullah var mıdır şanın üstüne

Mahzundu, Kabe'nin ruhu İbrahim
Seninle şad etti Rahman-i Rahim
Şefaat lütfundur ya Abdürrahim
Nasrullah var mıdır senin üstüne

Az mı cefa çektin az mı sefalet
Azminle kapandı devri cehalet
Ahiret yolumuz senle selamet
Beytullah var mıdır senin üstüne

Ümmetin olmuşuz Elhamdülillah
Borçluyuz suçluyuz Estağfirullah
Rahman seni kırmaz ya Resulullah
Abdullah var mıdır senin üstüne

Kemale ermişler cemalin gören
Aşkınla bezemiş dokunu ören
Ak zambak misali kokunu veren
Nurullah var mıdır tenin üstüne

O kadar ağır ki mesuliyetim
Cahilin cüreti naata niyetim
Ya Hakkın Habibi Resül-i yetim
Hamdullah var mıdır senin üstüne

İtiraf gerekse samimiyetle
Şeytana şenlikdik umumiyetle
Fetullah eyledim İslamiyet'le
Emrullah var mıdır senin üstüne
Hayrullah var mıdır dinin üstüne

Şeker Şeyma: Siz Samsun’umuzun yetiştirdiği çok değerli edebiyat çınarlarımızdansınız. Biz Samsunlu gençlere ve Sosyal Bilimler Lisesi öğrencilerine bir mesajınız var mıdır?

Cemal Safi: Şiir yazacağım diye oturmasınlar, bir şiir beni yaz der zaten , o zaman yazmaya başlasınlar. Gece uyutmaz, nasıl şimdi bir tavuğun karnında yumurta birikir, yumurtlamadan yapamaz, her nereye olsa yumurtlar yani. Bir çaresini bulur yumurtlar. Şiir de böyledir. O duygu geldiği zaman kendini ifade edebildiysen, samimi ve derinden aktarabildiysen onu hemen aktarabilmelisin, o duygu gidince aklından o sözler de gidiyor. Bu nedenle başında kağıt kalemle yatarmış eski şairler. O duygu geldiği zaman duygulandığı zaman hemen lambayı yakar, yazarlarmış. Mesela, Dil Bayramı için Kıbrıs’ a davetliydik Türk Dil Kurumu olarak gittik. O kadar candan sıcak bir karşılama falan ki hayran oldum adama . Neyse sonra otele gittik, yattık. Rüyamda ‘ Sayın Cumhurbaşkanım size bir şiir yazdım ‘ diyorum, O da ‘ Teşekkür ederim ‘ diyor.’ Okuyayım mı ?... ‘ diyorum ve bu şiiri okuyorum, bir dörtlük ; Türk Dil Bayramı’ na…

Kıbrıs altınsa eğer kalbimiz mihenk taşı

Hangimiz dökmedik ki bu yar için göz yaşı ?

Türk dili bayramında, Beşparmak dağlarında

Atatürk ‘ ün izinde bulduk Rauf Denktaş’ ı…

 Ama bakın şimdi, rüyamdayım. Hemen kalktım, şiiri yazdım tekrar yattım.

Şeker Şeyma: Rüyada daha duygusal bir ortam oluyor sanırım.

Cemal SAFİ: Evet, evet… Rüyamda yazdığım başka şiirlerde var, uzun değil de dörtlükler halinde…

Şeker Şeyma: Gençler için ilave edeceğiniz başka şeyler var mı, onu anlatıyordunuz ?

Cemal SAFİ: Gençler için başka ilave edebileceğimiz, sadece şiir mi okusunlar ? Hayır, edebi eserleri de okusunlar, güzel romanlar, hikayeler. Onlar da güzel meyve verecektir yani . Şaire malzemedir. Teşvik eder, hem de kelime hazinesi genişler. Espri kabiliyeti genişler, zekâsı artar. Uygun kişilerle beraber olsunlar. Güzel eserler okusunlar. Yalan yanlış şeyleri okumasınlar. Yanlışa saparlar. Yazarken tekrar tekrar düşünsünler. Hemen yazdım olmasın. Şiir çok ayrı bir şeydir.

Kaynağıyım çağlayanlar dil ise
Ben yağıyım söz sanatı gül ise

     Dil şiirde çıkar. Dil şiirde zirveye ulaşır. Dil kestirme yerde en güzel şekilde en iyi anlamı taşır.

Şeker Şeyma: Sorularım bu kadardı. Çok teşekkür ederim.

Cemal Safi: Ben de teşekkür ederim.

adminadmin