Analiz
Giriş Tarihi : 31-01-2019 11:47   Güncelleme : 31-01-2019 11:47

Sandığa gitmeyeceğim diyenlerin sayısı neden artıyor?

Sandığa gitmeyeceğim diyenlerin sayısı neden artıyor?

Ak Parti’de kamuoyu araştırmalarına Genel Başkan Yardımcısı sıfatını taşıyan İzmir Milletvekili Hamza Dağ bakıyor.

Hamza Bey ilk defa, önlerine gelen anketlerle ilgili yeni bir durumdan söz ediyor.

“Oy vermeye gitmeyeceğim” diyenlerin oranındaki gözle görülür artış.

Mesele, toplam seçmen sayısı ile oranladığımızda alarm verici bir noktada olmasa da, yeni bir durumla karşı karşıya olduğumuz için üzerinde durmayı hak ediyor.

Anlayabildiğim kadarıyla oy kullanmak istemeyenlerin sayısındaki artışın birden fazla nedeni var.

Yerel seçimlerin ittifaklar üzerine inşa edilmiş olması, bunun temel bir gerekçesi olabilir.

Ak Partili olup MHP’ye oy vermek istemeyenler, MHP’li olup Ak Parti adayına destek vermek istemeyenler;

CHP’li olup İyi Parti’nin adayına, İyi Partili olup CHP’nin adayına oy vermeme kararı alanlar, “Sandığa gitmeyeceğim” diyor olabilir.

CHP’li, İyi Partili olup da HDP’nin örtülü desteğinden rahatsız olanları da buraya ekleyebiliriz.

Ya da, Ak Parti yönetimine farklı farklı gerekçelerle kızgınlık içinde olan seçmenler.

Bu faktörlerin hepsini üst üste koyduğumuzda “Oy kullanmayacağım” diyenlerin sayı ve oranındaki artışın sebepleri anlaşılır hale gelebiliyor.

KRİTİK YERLERDE SEÇİM SONUÇLARINI KARARSIZLAR BELİRLEYEBİLİR

Ankara özelinde 4 bine yakın seçmenle yüz yüze yapılan bir kamuoyu araştırmasının sonuçlarını gördüm.

Bu araştırmaya göre Ankara’da yaşayıp da oy kullanma hakkına sahip olanların yüzde 26’sı “Kararsızım” diyor.

Bu veri iki şeye tekabül ediyor:

1-Mehmet Özhaseki için de Mansur Yavaş için de seçimlerin ‘çantada keklik’ olmadığına.

2-Seçimin kazananının “Kararsızım” diyenlerin büyük bölümünün yapacağı ortak tercihe göre belli olacağına.

Bu da demek oluyor ki; önümüzdeki 2 ay boyunca hem adayların, hem de partilerin sergileyeceği performans, özellikle rekabetin güçlü olacağı yerlerde seçim sonuçlarını doğrudan etkileyecek.

MUHALEFETİN SEÇİM STRATEJİSİ

Salı sabahı medya buluşması çerçevesinde bir araya geldiğimiz İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in sözleri, 31 Mart’a nasıl bir strateji ile hazırlanmakta olduklarına dair dikkat çekici veriler sunuyordu.

Toplantıdan şöyle bir fikirle çıktığımı söyleyebilirim:

Akşener ve ekibi neredeyse 24 Haziran seçimlerinin tam tersi bir taktikle yerel seçimlere hazırlanıyor.

Önce Akşener’in kendi ifadelerinden birkaç cümle aktarayım:

“Yerel seçimler bittikten sonra 4 yıl seçim yapılmayacak. Sayın Erdoğan seçimleri kaybetse bile ne yapacağını biliyoruz. Bakanlar Kurulu’nu değiştirecek, ‘Dersimi aldım’ diyecek, sonra da erken seçim yok deyip yoluna devam edecek.”

“Eninde sonunda bir yerel seçim yapıyoruz. Üç belediye bir partiden başka bir partiye geçebilir. Bizim alabildiğimiz yerleri alırız, alamadıklarımızı başka partiler alır. Yerel seçimlere olduğundan fazla anlam yüklemek yanlış olur.”

“Haziran seçimleri öncesi, en çok parayı anketlere harcadık. Ama orada, ‘Oy vereceğim’ diyenlerle ‘Oy verebilirim’ diyenleri toplayarak beklentiyi yükseltip hata ettik.”

Bu ifadelere baktığımızda iki türlü tespit yapabiliriz.

Birincisi, hırs yapmayıp alacağı oya rıza gösterme eğilimi.

İkincisi, yerel seçimlerin bir ‘Beka meselesi’ haline dönüştürülmemesi çağrısı.

Hayat normalleşmiş bir Türkiye ikliminde ilerliyor olsaydı, bu sözleri ideal olana yapılan bir çağrı olarak okuyabilirdik.

Ama henüz öyle bir noktada değiliz.

Meral Hanım böyle şeyler söylese de, ittifak partneri CHP’nin söylemlerinin, bizzat Genel Başkan düzeyinde açılan ‘Meşruiyet tartışmalarının’ Ak Parti ve MHP’yi ‘Beka’ya yönlendirdiği bir gerçek.

Devlet Bahçeli, ittifak bağlamında daha ilk önerisini yaparken, yerel seçimlerin cumhurbaşkanlığı hesaplarına hükümet sistemi için atılan adımları, kaydedilen mesafeyi, ters istikamete sokmak isteyenlerce bir araç olarak kullanılması niyetine atıf yapmıştı.

Akşener de bugün böyle diyor ama seçim sonuçlarına göre 1 Nisan’da aynı duruşu sergilemeye devam edecek mi?

Çok fazla kuşku var.

Bu nedenle yukarıdaki sözler daha çok, 31 Mart’a endeksli, yani ‘Köprüyü geçene kadar’ kullanma amacıyla geliştirilmiş bir taktik ya da strateji gibi duruyor.

Önceki seçimlerde Ak Parti’ye oy verdiği halde, şu an için kararsızım diyen seçmen kitlesini ‘gevşek bir ruh ikliminde’ tutma amacı taşıyan bir taktik izleniyor sanki.

Ya da ben öyle anladım.

Mehmet Acet / Yeni Şafak

adminadmin