Analiz
Giriş Tarihi : 05-04-2019 13:53   Güncelleme : 05-04-2019 13:53

Sandıkta büyük bir tezgâh var!

Sandıkta büyük bir tezgâh var!

Bakınız 2001 tarihinde kurulan AK Parti, 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan seçimlerden 31 Mart 2019’a kadar yapılan 6 genel seçim, 4 yerel seçim 3 referandum ve 2 cumhurbaşkanlığı seçimi dahil tüm seçimlerde istisnanız başarı gösteren bir partidir.

Ne var ki bu seçimlerde, 1994 yılından beri yönettiği iki büyük şehirde yara aldı. İstanbul için durum biraz farklı ve kritik. Çünkü burada yapılan seçimlerde bir tuhaflık var. Daha doğrusu belirgin usulsüzlükler söz konusu.

Bu satırları kaleme alırken, AK Parti’nin yaptığı itiraz sonucu İstanbul’un 38 ilçesinde oylar yeniden sayılmaya başlanmıştı. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz da yaptığı bir açıklamada; “Bu seçimleri demokrasi tarihimizin en büyük şaibelerinden biri olarak gösterdi ve çok büyük hataların, usulsüzlüklerin olduğunu” ifade etti.

Öyle ki, Binali Yıldırım’ın eşiyle gidip oy verdiği sandıkta bile kendisine bir oy yazıldığı tuhaf bir seçimden bahsediyoruz. Birçok sandıkta AK Parti’ye bir oy bile çıkmazken, rakipleri silip süpürmüş.

Sultanbeyli’de bile bazı sandıklarda AK Parti’ye bir oy çıktığı söyleniyor. Tüm bunlar büyük bir titizlikle inceleniyor ve muhtemelen gereği yapılacaktır. Sonucu bekleyelim.

Profesyonel ekip iş başında

Benim anlamadığım şu; tüm bunlar olurken sandık için görevlendirilen kişiler ne yaptı? Bilindiği gibi dünyanın en güvenilir en sağlam ve en şeffaf seçimleri ülkemizde yapılır.

Öyle ki çuvallar sandık kurulu önünde açılır ve mühürlenir, seçim bittiğinde pusulalar herkesin gözü önünde tek tek okunarak çetele tutulur ve ıslak imzalı tutanaklar da tüm parti görevlilerine dağıtılır.

Tam da bu noktada AK Parti’nin görevlendirdiği şahıslardan biri de çıkıp “burada bir gariplik var” dememiş mi acaba? Bu görevliler hangi kriterlere göre belirleniyor?

Netice itibariyle ortada çok ciddi bir problem var. Ve profesyonel bir ekip işi olduğu anlaşılıyor. Ve ilginç bir şekilde CHP de suskunluğunu koruyor.

Daha da vahimini söyleyeyim; Ekrem İmamoğlu’nun henüz mazbatayı bile almadan yangından mal kaçırırcasına kendini “Belediye Başkanı” ilan etmesi ve gidip Anıtkabir defterine imza atması.

Diğer taraftan bazı yazar, aydın ve siyasetçilerin de Ekrem İmamoğlu’nu tebrik edip Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan da bunu beklemeleri…

Ortada tuhaf bir durum var. Açıkçası kurgusu, algısı önceden hazırlanmış büyük bir tezgâhla karşı karşıyayız.

Bir akıl devrede. Ve bu usulsüzlüklerin mutlaka deşifre olacağını bile bile bunu yaptırdı. Burası önemli. Çünkü bu basit, sıradan bir usulsüzlük gibi görünmüyor.

Bir taraftan Amerikalı Türk düşmanı Michael Rubin’in, sokağı işaret eden kışkırtıcı twetleri diğer taraftan da Ekrem İmamoğlu’nun belediye başkanı sıfatıyla boy göstermesi…

Tüm bunlar muhtemelen sonuçlar değiştiğinde tepkinin dozunu attırmak için yapılan psikolojik hamleler mi?

Demem o ki; bu klasik bir CHP yöntemi değildir. Ortada partileri de aşan büyük bir tuzak kurulmuş gibi. Sonuçların Binali Yıldırım’ın lehine dönmesi durumunda iki şey planlanıyor olabilir.

Bunlardan ilki; milleti birbirine kırdırmak ve kaos ortamı yaratmak diğeri de Ekrem İmamoğlu’ndan büyük bir mağduriyet yaratıp onu 2023’te Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtmak.

Burada bize düşen sorumluluk; süreci sükûnetle takip etmektir. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in dediği gibi; “Sandık namustur. Herkes YSK sürecine ve sonucuna saygı duymalıdır.” Sonuçlar ne olursa olsun süreci soğukkanlılıkla takip etmeli ve aklıselim davranmalıyız.

Elbette AK Parti’nin oy kaybını da masaya yatırmalıyız. Kuşkusuz, AK Parti, tek başına veya Cumhur İttifakı ile seçime girdikleri yerlerde 16 büyükşehir, 24 il, 538 ilçe, 200 belde olmak üzere toplamda 778 belediye başkanlığı kazandı.

Ne var ki buna rağmen bunun büyük bir başarı olduğunu söylemek güç. Cumhurbaşkanımızın ilk defa tek başına yaptığı balkon konuşmasında da ifade ettiği gibi; “Milletimizle arasındaki kalpten kalbe giden yolun zedelenmesine yol açanlardan, bunun hesabını sormak da dahil gereken her gayreti göstereceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Onun için hep söylediğim gibi; şahsım dahil hiç kimse davamızdan daha büyük değildir.”

Evet, bu eksiklerle de yüzleşmemiz elzemdir. Yeni dönemde, yepyeni kadrolarla, ahlak, vicdan sahibi, samimi, kaliteli insanlarla ülkemizi her bakımdan geliştirmenin yollarını aramalıyız.

Ufuk COŞKUN – Milat Gazetesi

adminadmin