Analiz
Giriş Tarihi : 25-02-2019 11:04   Güncelleme : 25-02-2019 11:04

Satın almak ve almamak dünyayı şekillendirme mesuliyetidir

Satın almak ve almamak dünyayı şekillendirme mesuliyetidir

Okullara “yoga dersi” diye bir saçmalık başlatmaya kalkar birileri, hepimizin ağzından bir laf çıkar: “Devlet niye müsaade ediyor!..” Devlet vatandaşın gerçekten istemediği bir şeye müsaade edemez. Eğer devlet, bir şeye izin verebiliyorsa muhakkak vatandaş müsaade ettiği için izin verebiliyordur. Dünyanın hiçbir devleti vatandaşının açıktan ya da zımnen izin vermediği bir şeye müsaade edemez. Hiçbir devletin gücü yetmez buna. Yoga zırvalığında da aynen böyle oldu. Vatandaş azıcık sesini yükseltti, devlet daha o anda geri adım atıp saçmalıktan vazgeçti. Asıl güç, devlet değildir, o devletin yaslandığı millettir. Mesela Araplar, İngilizler’in batmış The Independent gazetesini satın alıp ve Türkçe versiyonuyla Türkiye’ye operasyon merkezi açmaya hazırlanıyorlar, hepimizin ağzında yine aynı laf: “Devlet niye müsaade ediyor!..” Marketlerde adı süt, yoğurt olan beyaz renkli tuhaf şeyler satarlar yine aynı laf: “Devlet niye müsaade ediyor!..” Bu örnekleri sayfalarca sıralayabiliriz; sürekli, her şey için hep, “Devlet niye müsaade ediyor!..” diyoruz.

Sürekli böyle konuşan bir millete 1 saniyeliğine dışarıdan baksanıza. Ne satın alacağını bilmeyen, önüne konulana elini uzatan, şuursuz bir sürü gibi bir şey duruyor sanki karşımızda. “Devlet yasaklamıyorsa alınabilir demek ki” diye toplam 5 algoritmayla çalışan ilkel makineler miyiz biz? Sürekli devletin çizdiği sınırlara ihtiyacı olan sürüler gibi hareket etmekten vazgeçmeliyiz. Devlet yasaklamadıysa, faaliyeti yapan, hizmeti ya da malı satan kılıfına uydurmuş demektir. Bunun başka bir anlamı yoktur. Satılanların sağlıklı, helal, adil, gerekli olduğu anlamına gelmez. Faaliyetlerin faydalı olduğu anlamına gelmez. Devlet yasaklamıyorsa bunun sadece bir anlamı vardır o da “Kanun denilen kâğıtlara yazılmış değişken ruhsatlar çerçevesinde bir yolu bulunmuş” demektir. Her konuda asıl karar verici makam milletin kendisidir, asıl güç halkın elindedir. Para harcamak, satın almak, sandığa gidip oy vermekten daha güçlü ve daha etkili bir devlet yönetme şeklidir. 5 yılda bir oy veririz; ama her gün onlarca şey satın alarak ya da almayarak, medyada tercihler yaparak doğrudan ülkemizi dolaylı olarak dünyayı şekillendiririz. Satın alma ve satın almama aslında en etkili demokrasidir.

Mesela, “Karmin” diye bir katkı maddesi vardır. Katıldığı ürünü pembe yapıyor. Pembe şeker, pembe yoğurt yani güya çilekli bir şey alıyorsanız arkasına bakın bakalım “E120” yazıyor mu? Afiyet olsun böceklerden yapılan o iğrenç şeyi yediniz demektir. Haydaaa böcek mi, evet böcek!.. “Devlet niye müsaade ediyor!..” Yasak değil ki, dünyanın hiçbir yerinde yasak değil. Hatta Avrupa Birliği’nde “doğal olduğu için tercih edilmesi gerektiğini” söylüyorlar. Hadi bakalım çık işin içimden. Ben size söyleyeyim “Karmin”li ürünlerin nasıl yasaklanacağını; markette ürünlerin arkasına bakacağız... “E120” ya da “Karmin” diye bir şey görünce almayacağız. Evet sadece bu kadar, almayacağız. Bir market zincirinde satın alma bölümünde çalışan bir kardeşimize sordum meseleyi. Adını veremiyorum ama söylediğini aynen aktarayım: “Müşteriden daha büyük devlet yok. Müşteri bir malı almayı kestiği anda, iade anlaşmalı aldıysam, depoda 5 dakika tutmam. İade anlaşmasız aldıysam stoklar bittikten sonra 1 kutu girmez depoya…”

Kural basit, öğreneceğiz, almayacağız. Hepsi bu, asıl devlet bu... “Devlet niye müsaade ediyor!..” demek öte yandan, zımni olarak “Ben ne yenmez ne alınır ne alınmaz bilmeyen şuuruz biriyim!” anlamına da gelebilir.

Mesela, “Şellak” var yiyeceklerde. Bu da bir böceğin salgısı. “Parlatıcı ajan” diyorlar bu katkılara. Şekerlere, çikolatalara yani yiyeceklere katıyorlar. Kodu E903... Bunu görünce alma ki marketler satmasın; marketler satmıyor diye üretiminden vazgeçilsin.

Emülgatör diye bir katkı var. Kodu E471, E472. Mesela yoğurtlarda vardır. Suyunu salmasın diye koyarlar ki, rafta uzun dayansın. Karışmayanları karıştıran ve karıştıktan sonra bir arada tutan katkı. Ekmekten yoğurda, çikolatadan et ürünlerine kadar her şeyde var. Şimdi bu ithal edilen katkılar yağlardan elde ediliyor. Bu yağ bitkisel de olabilir hayvansal da olabilir. Dünya piyasasında çoğunluk hayvansal. Hadi bakalım şimdi soru şu; bu hayvan hangi hayvan? Bilmiyoruz? Domuz mu? Bilmiyoruz. Velev ki sığır olsun; helal kesim mi bilmiyoruz!.. Alma işte, bak arkasına alma... “Devlet niye müsaade ediyor” denilmez, markete girince arkasına bakılır ve alınmaz.

Ne yapacağız peki?

Okullarda öğrencilere, ailelere tek tek her eve ulaşılıp anlatılması lazım. Bu iş “Devlet yasaklasın madem” diye çözülecek bir iş değil. Başka bir marketten başka bir satın alma müdürüne daha sordum ve aynen şöyle söyledi: “Zararlı, helal, haram bizim umurunuzda değil. Sattığı sürece satarız. Ama müşteriler bir başlasınlar, ‘Ben bunu almıyorum’ demeye... Ben hiçbir markanın gözünün yaşına bakmam!..”

Davranış değişikliğine gitmemiz lazım

Her insan bir müşteridir ve dünyayı müşteriler şekillendirir. Alkole “haram” diyen, alkol kullanmayan çoğunluk içinde alkol olan ürünleri almasa, alkol satan markete girmese, o marketler ya kapanırlar ya da alkol satmaktan vazgeçer. Satın almak, sandığa gidip oy vermekten daha etkili bir demokrasi aracıdır. Satın aldığınız üreticiye ve satıcıya, parayı kime harcadığımıza dikkat etmemiz lazım. Para harcamak dünyayı şekillendirmektir ve bu, bir mesuliyettir...

Erem Şentürk / Diriliş Postası

adminadmin