Kültür
Giriş Tarihi : 25-05-2017 11:13   Güncelleme : 25-05-2017 11:13

Sezai Karakoç’un kaleminden üstad necip fazıl

“Onu, evvelsi gün Fatih Camii’nden uğurlayan kitle, bu ürpertiyi hisseden kişilerdi. Toplum entellicansiyasında İslam’a ekzistansiyel ilgi ve toplum ruhunda bir ürperti uyandırmıştı Üstad. Sonra bu yol açıldı. Donmuş taş terliyor artık.”

Sezai Karakoç’un kaleminden üstad necip fazıl

Büyük düşünce adamı, şair ve yazar Necip Fazıl Kısakürek, bundan 34 yıl önce bugün, 25 Mayıs 1983 tarihinde bu dünyadaki ömrünü tamamlayarak ebedi aleme göç etti. Türk edebiyatı tarihinde Baki’den sonra ikinci “Sultanu’ş Şuara” yani “Şairlerin Sultanı” unvanına sahip olan Üstad Necip Fazıl, Türk düşünce hayatında fikirleri ve eserleriyle derin izler bıraktı.

30 yıllık yoldaşlık

Böyle derin bir insanın kaybı hem toplumda hem de düşün dünyasında büyük bir yoksunluk hissi uyandırmıştır. Bu hissi en derinden hissedenlerden biri de Üstad Necip Fazıl’a 30 yıl yoldaşlık eden, şair, yazar, düşünür ve siyasetçi Sezai Karakoç’tur. Kısakürek’in vefat haberiyle hayatındaki en büyük üzüntülerden birini yaşayan Karakoç, cenaze töreninin ardından 26 Mayıs 1983 tarihli Diriliş dergisinde duyduğu müthiş elemi anlatan ve içinde şu tesirli sözlerin yer aldığı bir yazı kaleme alır:

“...Evet, bir kahraman düştü toprağa. Bir kez daha bin kez daha yeşerip boy atacak bir tohum olarak. En önde koşan atlının atı kapaklandı. Ve en birinci süvariyi toprak bağrına bastı. Herkeslerden daha çok seven ana gibi. Gaib, onu ‘kurcalayan çilingir’i, “canlı cenazeler”in üstünden aşırarak gözlerden gizledi. O gözler ki zaten görmüyorlardı. Ve perde kalktı. Ten maskesi sıyrılarak, ruh, potada saf altına kayboldu. Kartal süzülüp gitti, sonsuz göklerde kayboldu. Bize ne düşer, bütün bu manzara karşısında, susmaktan başka.”

Üstad’ın öğütlerini anlattı

Karakoç’un ebediyete göç eden çok sevdiği dostu Necip Fazıl’ın ardından bir sonraki yazısı da 28 Mayıs 1983 nüshalı Diriliş dergisinde yer alr. Karakoç bu yazısında ise Kısakürek’in düşünca dünyasını irdeler. Yazısında Necip Fazıl’ın en önemli misyonunu “İslam” idealini gündeme getirmesi ve onu ömrü boyunca yüksek sesle savunması” olarak açıklayan Karakoç, Üstad’ın en önemli öğüdünün “İslam’ın bir yaşam tarzı olarak seçilmesi gerekliliği” olduğunu belirtir.

İşte Sezai Karakoç’un kaleminden Necip Fazıl:

“VE NECİP FAZIL

Yaş kemale ermişti. Bu bakımdan hazır olmalıydık Üstadın gidişine. Fakat alışmak kolay değil. Ancak zamanın geçmesiyle tahammül gücüne eriyor insan böyle acıya. Bu yazımda da, elimden geldiğince, rahmetli Üstadın bir cephesini anlatayım istiyorum. Bunu bir vazife biliyorum.

Şüphesiz büyük bir şairdi. Şiiri hakkında en uzun incelemeyi yapmış biri olarak burada onun üzerinde durmayı fazla bulurum. O inceleme ki, nice incelemelerin, doktora tezlerinin hazırlanmasında bir kaynak oldu.

Yalnız ona mahsus olan bir özellik

Bir düşünürdü Üstad. Önemli bir piyes yazarıydı. Polemik yanı, tartışma kalemi ve cesareti ünlüydü. Nice tabu konulara el atmıştı. Fakat asıl özelliği bunların ötesinde. Çünkü şair olarak, piyes yazarı olarak geçmişte ya da çağda, bizde ya da dışarıda emsali bulunabilir. Ama, öyle bir özelliği var ki, bu, geldiği çağ gereği, yalnız ona mahsus olan bir özellik. Misyonu da bu noktada gizli Üstad’ın.

O özellik, o misyon neydi?

Bu misyon, ülkemizde, entelektüel planda, sadece bilim alanında değil, yaşama planında “İslam”ın gündeme getirilmesidir. Entelektüellerin İslam’a dönüp bakmaları sağladı. 1930’lardan sonra, şiirde, romanda ve felsefede mistik eğilimler baş göstermişti. Bunları Peyami Sefa’da, Necip Fazıl ve o günün şairlerinde görebiliriz. Unsurlar halinde Doğu-Batı sentezi cinsinden düşüncelere de rastlanabilir. Yahya Kemal’in sohbetinde de bu nevi düşünceler vardır. Ancak İslam idealini tüm bir tez olarak alıp savunan kimse yoktu. Halk, İslam’ı yaşıyordu kendi gücünce. Din alanı bilginleri vardı. Fakat, entelektüel planda artık gizli açık başka tezler savunuluyordu. İşte, Türkiye’de, entelektüellerin İslam’a dönüp bakmaları gerektiğini ilk haykıran ve tezini sistemleştirmeye çalışan ilk O oldu diyebiliriz.

İslamİ bir hayat tarzı...

İslam’ı çağımız insanı için de, gelecek zaman insanı için de yaşanacak bir hayat tarzı olarak seçmemiz gerektiğini O söyledi. O, bunu bir bilim konusu gibi değil, canlı bir savaşım şeklinde sürdürdü. Yani, İslam onun için ekzistansiyel bir sorundu. Var olmak ve yok olmak sorunuydu. Hem kendisi, hem toplum için. Bu yüzden, hem kendi nefsiyle, hem karşı düşüncelerle savaştı. Bütün bunlar gözümüzün önünde oldu. Ve derken, bu ekzistansiyel kaygı topluma aşılandı.

Donmuş taş terliyor artık

Onu, evvelsi gün Fatih Camii’nden uğurlayan kitle, bu ürpertiyi hisseden kişilerdi. Toplum entellicansiyasında İslam’a ekzistansiyel ilgi ve toplum ruhunda bir ürperti uyandırmıştı Üstad. Sonra bu yol açıldı. Donmuş taş terliyor artık.

28 Mayıs 1983

SUAT Vilgen / Diriliş Postası

adminadmin