Kültür
Giriş Tarihi : 09-06-2019 11:00   Güncelleme : 09-06-2019 11:27

Sıra şimdi ‘Müslüman Siyonizmi’nde mi?

​Bir Hristiyan Siyonizmi var, meşhur Yahudi Siyonizmi’nden önce başlamış. İnsan sormadan edemiyor: Acaba benzer şekilde bir de İslam Siyonizmi oluşturulmuş mudur? Hıristiyan Siyonizmi, Hıristiyan teolojisine uygun olarak, Yahudi Siyonizmi Yahudi teolojisine göre üretilmiştir. Aynı şekilde Müslümanlara pazarlanabilir bir Siyonizm türü mü oluşturulmaya çalışılmaktadır? Stirling Üniversitesi’nde kurulan Islamic Research Academy, ISRA (İslam Araştırmaları Akademisi) böyle bir Siyonizm türü üretmek için kurulmuş olabilir mi?

Sıra şimdi ‘Müslüman Siyonizmi’nde mi?

ISRA, İNGİLTERE, KURULUŞ

İngiltere’de Stirling Üniversitesi bünyesinde 1994 yılında bir İslam Araştırmaları Akademisi (Islamic Research Academy, ISRA) kurulur. Bu akademinin kurucuları, Lord Watson, Sir Cyril Townsend, Lord Elder gibi İngiliz hükümetlerinde üst düzey görevlerde bulunmuş şahsiyetlerdir. Bu akademinin görevi Kudüs’ün İslâmî dönem tarihini yeni bir yöntemle araştırmaktır.(!)
Sir Townsend’in anlatımına göre ISRA’nın amacı; İngiltere’nin siyasi anlayışına göre Müslümanlar için yeni bir Kudüs tarihi yazılması ve bunun yapılacak faaliyetlerle Müslüman yeni nesle benimsetilmesidir. Yani proje bir İngiliz hükümet projesidir. C. Townsend Islamic Research Academy’nin (ISRA) 1999 yılında onursal başkanıdır. Aynı şekilde Lord Watson da 1988 yılında onursal başkan olarak kayıtlarda görülmektedir. Bu akademi aynı ekipten Awaisi’nin ifadesine göre 1994 yılında kurulmuştur. Awaisi bu tarihe ilahi bir tevafuk imajı sağlamak maksadıyla Kudüs’ün Hz. Ömer tarafından fethinin 1400. Yıldönümüne denk geldiğini iddia etmiş, Akademinin kuruluşuna mânevi bir hava katmak istemiştir. (http://isra.org.uk/about%20us.html) Merkezin kısa adı İngilizce isimlendirmeden dolayı Isra’dır.
Akademinin kısaltması 2000 yılına kadar IRAP olarak kullanılmış, bu tarihten sonra yönetim kurulu kararıyla ISRA’ya çevrilmiştir. Bunun gerekçesi olarak da ilk isimlendirmedeki P harfinin akademinin tam adıyla uyumlu olmaması gösterilmiştir. Yani isim The Islamic Research Akademy’e uygun olarak ISRA’ya çevrilmiştir. Bu isim Miraç hadisesini hatırlatmak için yapılmış bir hileden ibarettir. Awaisi’nin Türkiye versiyonu olarak kurduğu vakfın ISRA adını taşıması da bu amaca hizmet etmek içindir. Türkiye’de kurulan vakıf İngiltere’deki Sir’ler ve Lordlar tarafından kurulan The Islamic Research Akademy (ISRA)’nın Türkiye şubesinden başka bir şey değildir. Türkiye’de meşhur vakıfların himaye ve finansmanıyla faaliyetlerini sürdürmesi de ayrıca ilginçtir.

BAE DE BURADA

Sir Townsend’in aktardığına göre, Lord Watson başkanlığında bir heyet, akademiye finans sağlamak amacıyla 1999 yılının başlarında Dubai’ye gider. Burada üst düzey temaslar yapılır ve akademinin masraflarının karşılanması sağlanır. Yani İngiliz hükümetinin Müslümanlar nezdinde Kudüs üzerine yapacağı ilmî çarpıtma operasyonlarının masrafı Birleşik Arap Emirlikleri tarafından karşılanır. Ancak Sir Townsend bu heyette yer alan diğer şahısların ismini vermez. Bu akademinin yapacağı çalışmalar o kadar önemlidir ki, kurucuları “Sir”ler ve “Lord”lardır. Aynı şekilde bu “Lord”lar ve “Sir”ler akademinin çalışmalarına finans sağlamak için heyetler halinde Dubai’ye kadar gidip BAE emirinden burslar ve finans destekleri sağlamak için kıymetli vakitlerini bu meselede harcamaktan geri durmazlar.
İngiliz arka planı her zaman saklayarak ISRA’nın kendisi tarafından kurulduğu propagandası yapan bir Abd el Fattah el Awaisi figürü mevcuttur. İlginçtir, ISRA’nın ilk yayını 1993 yılında Awaisi’nin Lübnan Bekaa’da kurduğu İbn Teymiye açık hava üniversitesinin hikâyesidir!

PARALAR KİMDEN?

Bu akademinin masrafları, sempozyum giderleri Birleşik Arap Emirlikleri kökenli, İngiltere’de kurulmuş bir vakıf olan Al-Tajr tarafından karşılanıyor. Vakfın yöneticileri üst düzey İngilizler ve bazı Müslüman isimler. İlk masraflar bu vakfa karşılattırılıyor. Mesela Lord Watson, 1998’de S.O.A.S üniversitesinde ISRA’nın sempozyum giderlerini karşıladığı için açış konuşmasında bu kuruluşa teşekkür ediyor. Arkasından daha kurumsal hâle gelmek için Maktum ailesine bir enstitü kurdurtuluyor.

MAKTOUM ENSTİTÜSÜ

Sir Syril Townsend’in ifadesine göre Lord Watson başkanlığında bir heyet 2001 yılında BAE’ye gönderiliyor. Ardından Al-Maktoum Instutite for Arabic and Islamic Studies adlı enstitü kurduruluyor. Kurucu Genel Müdür: Lordlar Kamarası üyesi etkin bir isim olan Lord Murray Elder, Genel Müdür Yardıcısı: Abd el-Fattah el-Awaisi’dir. Bu enstitü ISRA’nın finansmanını devralıyor.
Enstitü, bünyesindeki öğrenciler için İslâmî dönem Kudüs (ki bunlar Islamic Jerusalem ismini kullanıyorlar) üzerine yüksek lisans ve doktora programları yürütmek için kuruluyor. Daha sonra ismi Al-Maktoum College olarak değiştiriliyor. Bakınız: www.youtube.com/watch?v=yNqL3B70LLw
Enstitü, Abd el Fattah el-Awaisi’nin öncülüğünde Kudüs üzerine İngiliz Hristiyan Siyonizm’i çerçevesinde oluşturulan yeni Kudüs konseptine uygun konferanslar, sempozyumlar düzenleme, kitap ve dergiler yayınlama, oluşturulan yeni anlayışa göre yetiştirilecek öğrencilerin masraflarını karşılama işlevini üstleniyor. Çalışmalara Abd al-Fattah el-Awaisi, eşi Aisha, oğlu Khaled ve kızı da dâhil ediliyor.
İngiltere’de bu projenin Sir’ler, Lord’lar gibi üst düzey bir ekip tarafından yürütülmesi, iki Siyonist hareket olan Hristiyan Siyonizmi ve Yahudi Siyonizmi’nin kurucusu İngiltere için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Burada amaç belli: Üçüncü bir Siyonist akımı yani ‘Müslüman Siyonizmi’ni oluşturmak!
Enstitü 2002 yılından itibaren Abertay Üniversitesi ile yüksek lisans ve doktora programı yürütmek için protokol imzalıyor. Awaisi 2001-2004 yılları arasında Abertay Üniversitesi’nde Sir Towsend ve ekibinin çizdiği çerçevede Kudüs üzerine yüksek lisans ve doktora öğrencisi yetiştirmeye çalışıyor. 2004’ten sonra bu çalışma 2007’ye kadar Aberdeen Üniversitesi’nde (www.almcollege.org.uk/about/about-al-maktoum-college/) Abd al-Fattah el-Awaisi’nin marifetiyle devam ediyor. Awaisi bu tarihte üniversiteden ayrılıyor.

BEYTÜLMAKDİS ÇALIŞMALARI VAKFI

Beytülmakdis Çalışmaları Vakfı = Islamic Research Academy (İslam Araştırmaları Akademisi), ISRA Turkey yani hepsi aynı ve iç içe kuruluşlar.
Awaisi, Islamic Research Academy üzerinden yürütülen çalışmaları 2007 yılından sonra İslam coğrafyasına kaydırıyor. Awaisi’nin YÖK akademik sistemdeki bilgilere göre 2007-2008 tarihleri arasında Bilim ve Teknoloji Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırma Merkezi’nde profesör olarak çalıştığı kayıtlı. Ancak bu üniversitenin hangi ülke ve şehirde olduğuna dair bilgi yok ve Türkiye’de bu isimde bir üniversite mevcut değil.
Ardından 2008-2011 yıllarında Suriye’deki Kalamoon Üniversitesi’nde çalışan Awaisi, 2011 yılında Malezya’ya geçerek Universiti Utara Malaysia’nın Uluslararası İlişkiler bölümünde görev yapıyor. 2012 yılında Türkiye’ye gönderilen Awaisi Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü’nde göreve başlıyor.
Bu arada 2011 yılında oğlu Khalid al-Awaisi Yrd. Doç. olarak Mardin Artuklu Üniversitesi’ne yerleştiriliyor. Baba Awaisi, yükümlü olduğu projeyi Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi’nde yürütemeyeceğini anlayınca 2013 yılında buradan ayrılarak Sabahattin Zaim Üniversitesi’ne geçiyor. 2018 yılına kadar bu üniversitede kalan Awaisi, “Islamic Jerusalem” ya da Türkçede kullandığı şekliyle “Beytülmakdis” üzerine yüksek lisans veya doktora programı açtırmayı bir türlü başaramıyor.
Akabinde onu Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nde görüyoruz. Bu üniversitede kendisine tezli yüksek lisans programı açılıyor. Yani bundan sonra ISRA projesini bu üniversitede gerçekleştirme imkanı bulmuş oluyor. Mardin Artuklu Üniversitesi’ndeki oğlu Khalid’i de yanına transfer ediyor. Ancak burada cevabını bilmediğimiz şu suâli sormak zorundayız: İngiltere ISRA’dan Türkiye’ye transfer olan ve Türkçe bilmeyen bu profesörün saydığımız üniversitelerde peş peşe görev almasını, kadro bulmasını kimler sağlamış? Cevabı biz bilmiyoruz, bilen biri var mı?
isravakfı.org sitesinde akademinin kuruluşu için şöyle deniyor: “Yaklaşık çeyrek asırlık bu Akademi’nin en büyük şerefi; onun 1990 yılında Mescid-i Aksâ’nın mihrabında başlamış olmasıdır. Bu vesileyle Efendimiz aleyhisselamın miraç mekânını seven herkesi; bu Akademi ile buluşmaya davet ediyorum. Şüphesiz bu programa katılanlar, İsra ve Miraç beldesinin (Beytülmakdis) davasını zafere ulaştırmada ehil olacaklardır.”
Oysa gerçek başkadır. İngiltere’de Lordlar ve Sirlerin kurup yönettiği ISRA’nın internet sayfası www.isra.org.uk faaliyetler bölümünde, Türkiye faaliyetleri kesintisiz olarak verilmektedir. Yani Awaisi’nin Türkiye’deki faaliyetlerinin İngiliz ISRA’sının devamı olduğu açık şekilde görülmektedir. Yine aynı sitede İsra benzetmesini kullanarak; ”Elbette ki bu Akademi’ye destek verenler, kalpleriyle Mescid-i Aksâ’ya İsra; akıllarıyla Beytülmakdis’e Miraç edeceklerdir” diyen, Türk aklıyla dalga geçmeye çalışan bir zihniyet söz konusudur.

ÖMER EMANNAMESİ, YAHUDİLERİ KUDÜS’E İSKÂN

2017 yılına kadar Türkiye’deki meşhur bir vakıf ve bağlı bir derneğin sağladığı imkanlarla sertifikalı seminerler düzenleyen Awaisi, bu çalışmaları sonucunda “İngiltere’de planlanan konsept doğrultusunda”, 400 kişiyi eğittiğini söylemektedir. Bu sayının tamamına yakını üniversite öğrencilerinden oluşmakta olup bu öğrencilere temel olarak öğretilen konular şunlardan oluşuyor: Kudüs’e Kudüs demenin bidat olduğu, Kudüs’ün çok kültürlü, çok dinli bir şehir olduğu, Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethi sırasında Yahudileri şehirde iskân ettirdiği, dini ve kültürel haklarının tanındığı… Bu konular Sir Townsend’in 1999 tarihli sempozyum açış konuşmasında ISRA’nın hedeflediği çalışmaların Türkiye’de uygulamaya konulmasıdır.
O meşhur derneğin internet sayfasında şunlar yazmakta: “2012 yılından sonra İstanbul’da da bu çalışmalar adım adım başladı. İstanbul’un bu işin merkezi olmasını çok istiyorum. Bu sebeple Beytülmakdis Vakfı’nı burada kurduk… Bu sebeple Türkiye’nin bütün şehirlerini dolaşıp bu meseleleri anlatmaya çalışıyoruz. Bizler öncelikle Allah’a şükrediyoruz, sonra da vakfa. Bu vakıf ile yaptığımız stratejik anlaşma, protokol, çok önemli. Bizler de Beytülmakdis Vakfı olarak akademik ve ilmî, elimizdeki bütün imkânları ortaya koyacağız.”
Awaisi sürekli Beytülmakdis diyor. Ancak neyi kast ettiği okuyucu tarafından anlaşılamayacağı için mülakatı yapan kişi parantez içinde Kudüs açıklamasını koyuyor. Awaisi ayrıca bir kahraman olarak takdim ediliyor. Çünkü o bu çalışmalarını Siyonizm’in kurucusu olan İngiltere’de gerçekleştirmiş, Firavun sarayındaki Musa gibi kutsanmıştır . İngilizlerin sinsi Kudüs projesinin bir parçası olduğunu bu şekilde kamufle ederek, ileri sürdüğü düşüncelerin ve tezlerin kendi çıkarımları olduğu kanısını oluşturmaya çalışmaktadır.

TÜRKİYE’DEKİ AMACINA ULAŞIYOR

Türkiye’de aldığı bazı desteklerle, ISRA (Islamic Research Akademy) üzerinden yürütülen faaliyetlerin üniversitelere taşınması gerekmektedir. Awaisi’nin Türkiye’ye gönderilişindeki esas amaç budur. Ancak bu amacına ne FSMÜ’de ve ne de Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde ulaşamaz. Bu kez de çalışmalarını 2018 Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’ne taşır. Bu üniversitede kendisine tezli yüksek lisans programı imkânı sağlanır. 2017 tarihinde Sayın cumhurbaşkanına bir mektup yazdığını şu cümlelerle ifade etmektedir:
“Türkiye bu davayı hep omuzladı ama Beytü’l Makdis çalışmaları alanında hiçbir üniversitede kürsü yok. Ortadoğu’da da bu alanda çalışmalar yapılmıyor. Türkiye’de bu çalışmaları yapacağımız bir kürsünün açılmasını istiyorum. Müfredatımız da hazır. Bu konuyla ilgili Erdoğan’a bir de mektup yazdım. Türkiye’de 4 öğrenciyle başladığımız ilmi çalışmalarda şimdi 400 kişiyi bulduk. Bu da Türkiye’nin bu konuya susamış bir ülke olduğunu ortaya koyuyor”.

İSİM OYUNUNA DİKKAT

1- Kudüs’ün isminin Beytülmakdis, “Islamic Jerusalem” şeklinde değiştirilmesi,
2- Kudüs’ün tek başına hiçbir din ve millete ait olmayan çok kültürlü bir şehir olarak takdimi,
3- Yahudileri Hz. Ömer ile birlikte Kudüs’e iskân etmek. Bu şekilde onların Mescid-i Aksâ alanı üzerindeki Siyonist iddialarına zımnen geçerlilik kazandırmak.
Awaisi kendisine verilen görev icabı ilk iş olarak Kudüs’ün ismini değiştirir. 2000 yılına kadar kullandıkları al-Quds ismini, İngilizcede İslamic Jerusalem, Arapçada ise Bayt al-Makdis olarak benimsetmeye çalışır. Bunun için kitap ve makaleler yazar. Ayrıca Dubai tarafından sağlanan destekle yetiştirilen öğrencilerine yaptırdığı yüksek lisans ve doktora tezlerinde bu konuyu işletir. Öğrencilerinin referans ve atıf yaptığı kaynak ise bizzat Awaisi’nin kendisidir.

İSİM DEĞİŞİKLİĞİ NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?

Bin yıldır Müslümanlar tarafından kullanılan Kudüs’ün isminin değiştirilmesi ile hedeflenen nedir, bir şehrin adını değiştirdiğinizde ne olur?
Bir şeyin ismini değiştirdiğiniz zaman, o ana kadar ismini değiştirdiğiniz şey hakkında zihinlerde oluşan bütün bilgi, tasavvur ve algıları değiştirmiş olursunuz. İsimler, tarih içeresinde müsemmanın bütün medenî, beşerî, tarihî ve kültürel hafızasını da içinde barındırır. Bir şeyi eski ismiyle bilenler için yeni isimlendirme ile uzun geçmişi silmiş olursunuz. Yeni nesil için ise artık o isimde bir yer mevcut değildir. Bunu şehirler için yaptığınız zaman geçmişi, tarih ve kültürü gelecek nesillere aktaracak köprüyü tahrip etmiş olursunuz. Yani siz Kudüs’ten bahsederken başka bir isim kullanırsanız, dünyada kimse sizin ne hakkında konuştuğunuzu anlamayacaktır. Amaç yok etmek, unutturmak, hafızalardan silmektir.
Kudüs’ü tanımlamak için başlarda Islamic Quds ya da al-Quds al-Islamiyyah, kullanılıyordu. Awaisi, ISRA’nın yayın organı derginin 2000 yaz sayısında, “bu isim Bayt al-maqdis olarak gözükmeye başladı” diyor. Sanki bu isim değişikliği kendiliğinden ortaya çıkmış gibi… Yani akademinin kuruluş amaçlarından biri de şehrin Müslüman dünya tarafından bin yıldır kullanılan isminin değiştirilmesidir. Tabii sadece şehrin ismi değiştirilmiyor, şehirle birlikte bölgeyi tanımlayan bir isim olduğu şeklindeki saçmalık ilmi bir çıkarımmış gibi sunuluyor. Benzer şekilde Filistin adı da yadsınarak, bölge Beytü’l-Makdis bölgesi olarak takdim ediliyor. Yani bir anda Kudüs ve Filistin buharlaştırılıyor. Buradaki amaç, İngiltere’den başlayarak bu akademinin mümkün olabilecek şekilde İslam ülkelerine doğru yaygınlaştırılması ve bilhassa üniversiteler bünyesinde kurulacak enstitülerde yapılacak çalışmalarla bu yeni isimleri benimseyen bir neslin yetiştirilmesidir. Awaisi Türkiye’deki serüveninde Baytülmakdis ismini yerleştirmeye çalışıyor. Ancak Türkiye’deki faaliyetlerini himaye eden, kitaplarını yayınlayan, seminerler, sempozyumlar düzenletenler Awaisi’nin kullandığı “Beytülmakdis” isminin arkasından parantez içerisinde “Kudüs” açıklamasını yapmak zorunda kalıyor Çünkü biliyorlar ki, “Beytülmakdis” ismi ile neyin kastedildiği muhatapları tarafından tam olarak anlaşılmıyor. Görüldüğü gibi ortada tam bir ironi söz konusudur.

HZ. ÖMER EMANNAMESİ

Awaisi’nin en önemli yükümlülüklerinden birisi de Hz. Ömer’in Kudüslü Hıristiyanlara verdiği eman metninde yer alan “Yahudiler şehirde -Kudüs- ikamet ettirilmeyecek” maddesinin uydurma olduğunu ispatlamaya çalışmaktır. 2000 yılından itibaren yaptığı yayınlar incelendiğinde Awaisi’nin,Taberi’nin kaydettiği eman metnindeki bu maddenin uydurma olduğunu ispatlamak için canhıraş bir çabanın içinde olduğu görülmektedir.
Bu gayeye matuf olarak 2.000 yılından itibaren aynı başlıkla çok sayıda makale yayınladı. Ancak bu makaleler ilmî hiçbir kriter gözetilmeden kaleme alınmıştır. Bu makaleleri ya kendi dergilerinde, ya da Malezya’da kendileriyle irtibatlı olan dergilerde neşrediyor. Eman metnini konu almasının sebebi, bu eman metni üzerinden Kudüs’ü çok kültürlü bir şehir yapmak, Yahudileri Hz. Ömer ile birlikte Kudüs’te iskân ederek, onların bütün haklarının Hz. Ömer tarafından kabul edilip onaylandığını ispatlamaktır. Böylece Yahudilerin Mescid-i Aksa üzerinde hak iddialarına zemin hazırlamaya çalışmaktadır. Bunu yaparken atıf yaptığı kaynaklar sadece Yahudi Oryantalistlerin konu hakkında ileri sürdükleri mesnetsiz iddialardır.
Hz. Ömer’in verdiği eman ile Kudüs’te Hıristiyanların dinî, kültürel ve maddi bütün hakları teminat altına alınmıştır. Ve bu eman Hıristiyanlara verilmiş bir emandır. Hz. Ömer Kudüs’e girdikten sonra yaptığı ilk iş Süleyman (a.s.) mescidinin yerini bulmak ve buraya mescid inşa etmek olmuştur. Yani Hz. Ömer Kudüs’te Hıristiyanlara ait bütün mukaddesler için güvence verirken, Yahudilerin kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri Süleyman mâbedi alanını miras olarak devralmıştır. Awaisi’nin Yahudi oryantalistlerden aktarıp iddia ettiği gibi Yahudileri şehirde ikamet ettirip Hıristiyanlar gibi onların da haklarını tanımış olsaydı, Mescid-i Aksâ alanını onlara bırakmış olması gerekirdi.
Awaisi 2000 yılında kendi dergilerinde yazmaya başladığı bu eman hakkındaki makalesini tıpatıp aynı şekilde kendi kitaplarında ve yaptırdığı tezlerde kendine atıf yaptırtarak tekrarlamıştır. Aynı makaleyi 2005’te kitapçık olarak, bir yıl sonra bir kitabının bölümü olarak, 2012’de Malezya’da bir dergide noktası virgülüne tekrarlayarak yayınlamaya devam etmiştir. Başlık ve içerik tamamen aynıdır. Garip bir şekilde Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nde göreve başladığı 2018 yılında aynı makaleyi, aynı başlık altında ve yine aynı muhteva ile tekrar bir Malezya dergisinde yayınlatmıştır. Bu son yayının girişinde, bu makaleyi ilk yayınladığı tarihten sonra ortaya çıkan yeni bilgi ve bulgular doğrultusunda yeniden düzenleyerek yayınlama ihtiyacı duyduğunu söylemektedir. Ancak yeni hiçbir şey söylemediği gibi, makalenin tamamı eski makalenin tamamen tekrarından ibarettir.

SORULAR

Anglo-Siyonist bir yapılanmanın ürünü olan bu projenin daha iyi anlaşılması için şunların sorulması şart:

-Abd al-Fattah el-Awaisi için Artuklu Üniversitesi’nde bir yapı nasıl oluşturuldu? Bu üniversitede görevli bir takım hocaların Awaisi ile irtibatı nasıl sağlandı. İlahiyatçı ve tarihçilerden oluşan bu hocalar hangi saikle Awaisilerin İSRA Vakfı’nın kurucusu ve mütevellisi oldular?

-İngiltere’de Lord Watson ve Sir Cyril Townsend’in patronluğunda yayınlanmaya başlanan Journal of Islamic Jerusalem Studies dergisinin yayını, Artuklu üniversitesine intisaplı hocalar tarafından neden Türkiye merkezli olarak devam ettirilmektedir?

-Awaisi’nin 2012 yılında Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Medeniyetler İttifakı Enstitüsü’ne gelişi kimlerin tavassutu ile olmuştur, ne amaçlanmıştır? Awaisi bir yıl sonra bu enstitüden neden ayrılmış veya gönderilmiştir?

-Arkasından Sabahattin Zaim Üniversitesi’ne geçişi nasıl olmuştur? 5 yıl bu üniversitede görev yapan Awaisi İngiliz Evangelist çevrelerin projesini (ISRA, Islamic Research Academy) uygulamak için hangi imkânları kullanmıştır?

-2015 yılında kurulan, İgiltere’de Lord Elder Murray, Lord Watson gibi Lordlar kamarası üyesi Lord’lar ve Sir Cyril Townsend gibi Avam Kamarası üyesi Sir’ler tarafından organize edilip yönetilen Islamic Research Academy, ISRA’nın İstanbul’da İsra Vakfı olarak kurulmasını ve bu kuruluşun bütün faaliyetlerinin finansmanını kimler hangi saikle sağlamıştır?!

-İngiltere ISRA’nın faaliyetleri Birleşik Arap Emirlikleri Şeyhine karşılattırılmış iken Türkiye’de hangi saikle bir vakfa karşılattırılmış, Awaisi’nin tabiriyle ‘stratejik işbirliği protokolü’ imzalanmıştır?

-İngiliz devlet adamlarının idaresindeki ISRA tarafından 1988 yılında düzenlenmeye başlanan yıllık sempozyumların 2015’ten sonra İstanbul’da düzenlenmesinin ana sponsoru kimlerdir?

-Abd al-Fattah el-Awaisi 2018 yılında Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde yükümlü olduğu projeyi gerçekleştirmek için zemin oluşturamadığından bu üniversiteden ayrılarak Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’ne intikal etmiştir. Bir yıl sonra Mardin Artuklu Üniversitesi’ndeki oğlu Khalid’i de yanına aldırmıştır. Bu üniversitede Beytülmakdis tezli yüksek lisans programı açtırmayı nasıl başarmıştır? İngiltere’de yaptırdığı yüksek lisans ve doktora tezlerinde ISRA’nın başkanı Sir Cyril Townsend’in belirlediği konsept çerçevesinde bir takım Yahudi kökenli oryantalistlerin tezlerini ilmi bir kisveye büründürüp Müslüman isimler üzerinden İslam dünyasına pazarlamak mı istemektedir?

-Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi ya da başka üniversiteler, Awaisi’nin Kudüs ve Filistin tarihi üzerine aynı dezenformasyonları devam ettirmesine nasıl tahammül edecektir?
-Abbasilerin, Selçukluların, Memlüklerin, Fatimilerin, Osmanlıların ve bütün dünya Müslümanlarının Kudüs-i Şerif diyerek tebcil ettiği Kudüs ismini bir Anglo-Siyonizm projesi olarak ortadan kaldıırmaya yönelik Türkiye’deki körlüğün sebebi nedir?

-Sadece Kudüs’ün ismini değiştirmekle, Yahudileri Hz. Ömer ile Kudüs’e iskân ettirmek gibi bir yalan türetmekle kalmayıp kendisinin Türkiye’ye gelişinin Allah tarafından programlandığını dahi iddia edebilecek derecede uçuk olan bir şahsiyet nasıl oluyor da İslamcı bir takım yazarlar tarafından göklere çıkartılabiliyor?

-Türkiye’deki yayın organlarında İngiltere ISRA’nın fikri bakımdan akıl hocalarından olan Karen Armstrong’un hiçbir tarihi bilgi ve belgeye dayalı olmadan Hz. Ömer’in fetihten sonra Yahudileri Kudüs’e iskân ettiği yalanını ihtiva eden makalesi müstakil kitapçık olarak nasıl neşredilebiliyor?

-Lord Murray Elder’in genel müdür, kendisinin genel müdür yardımcısı olduğu el Maktum Enstitüsü ve kendisinin yönettiği Journal of Islamic Jerusalem Studies tarafından yayınlanan kitap ve makaleler Abd al-Fattah el-Awaisi’nin profesör ünvanı alması için yeterli midir?

-İngiltere’deki vazifesi sırasında Stirling, Dundee, Abertay gibi üniversitelerde bulunmasına rağmen ne bu üniversitelerin yayın organlarında ne de diğer akademik dergilerde yayınlanmış makalesi niçin mevcut değildir?

Ömer Tellioğlu / Gerçek Hayat

adminadmin