Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 28-12-2016 13:34   Güncelleme : 28-12-2016 13:34

Siyonist Haçlı Noel Baba’nın Korkunç Şifreleri

Her arayış macerası, karanlığın kalbine atılan bir düğümdür! Hala aydınlıkken ortalık kaybetmeyelim bizi, zira karanlıkta zor buluruz birbirimizi!

Siyonist Haçlı Noel Baba’nın Korkunç Şifreleri

Noel Baba gerçekten, çocukları mutlu etmek için yaratılmış bir fantezi prototipi midir yoksa gerçek çok daha karanlık bir sırrın düğümü müdür? Düğümü çözelim bakalım, arkasından gerçekten masum bir ihtiyar mı çıkacak yoksa görünenin arkasına çok iyi gizlenmiş hangi şaşırtıcı gerçeklerle yüzleşeceğiz…

Alevlenen bir telaştır gidiyor yine dünyada. Yılbaşı ve Noel günleri. .

Bir yıl boyunca ortalarda görünmeyen, Cingıl beng,cingıl beng şarkısıyla elinde çanı, havada ren geyikleriyle uçan, kırmızı kıyafeti, sırtında ne taşıdığını bilmediğimiz torbası, başında defne tacıyla hafızalarımıza giren, koca göbekli, ho ho ho sesiyle sevimli olmaya çalışan  çok da masum olduğuna inanmadığım ihtiyardan bahsediyorum! Geçmişte kaybolup, anlarda ortaya çıkan, geleceği şekillendiren, fakirlerin kurtarıcısı olduğuna inanılan Pataralı Aziz Nicholas’la işkillendirilen, nam-ı diğer Noel Baba!

Teşbihte hata olmaması için öncelikle yılbaşı ve Noel ayrımının doğru yapılması gerekiyor. Çünkü her şey bir niyetle yapılır ve neye hangi fikirle niyet ettiğimizin bilincinde olmak önemlidir.

Noel; Her yıl (25) Aralıkta, İsa Mesih’in doğumunun kutlandığı Hristiyan bayramıdır! Kutsal Doğuş, Milat Yortusu olarak da bilinir. Buraya kadar hiçbir sorun yoktur. Her inanca ve uygulamalarına saygılı olmak zorundayız. Hristiyanlıkta Yaratıcımızın ilahi dinlerinden biridir ve Hz. İsa’da bu dinin elçisidir. Buna iman bizim dinimizin de gereğidir!

Yılbaşı; Türkiye dahil dünyadaki çoğu ülke tarafından miladi takvime göre yılın ilk günüdür! Yaşanan günleri bile farklı olduğu halde nasıl oluyor da bizler bir şeyleri yanlış yapmakta ısrar ediyoruz, Noel ve yılbaşı kavramlarını birbirine karıştırabiliyoruz? Kimin neye inandığı, inancını nasıl yaşadığı, günleri, geceleri nasıl kutladığı ile bir sorunumuz yok. Lakin ne zaman ki bu kutlamaların toplumsal değerlerimize zarar verdiğini hissederiz o an müdahale etme hakkımızı kullanırız. Yanlışlar gözünüze seslenirse gözünüzü kapayabilirsiniz. Ya da sadece bakar, seyredersiniz. Masum tanık olmak sizi ortak suçun faili yapmaz belki ama sorumlusunuzdur gördüklerinizden. Hele ki bu sorumluluk milli kimliğinize, örf-adet geleneklerinize, kültürel değerlerinize ve toplumsal inanışlarınıza karşı yapılan illegal bir saldırıysa her gören suçludur. Ve suçların en büyüğü sessiz kalma hakkını kullanma cesaretsizliğidir!

Toplumları asimile etmenin binlerce yolu vardır, sinsice işletilen, gören gözün çoğu zaman algılamakta aciz kaldığı, onlarca yol. Kültürel yozlaşma, bize sunulanı sorgusuz sualsiz kabullenmemizden kaynaklı bir yanlışlıktan oluşur. Şimdiye kadar bu yanlış yönelmelerin bilmemezlikten ya da eksik bilgiden kaynaklandığını farz edip, yanlışın neresinden dönülürse kardır deyip toplumumuzun önüne serilen iyi niyet taşlarının altındaki fitne tohumlarını görebilmeliyiz. Bireysel yıkımların önüne geçmek için sorgulama yeteneğimizi geliştirmek zorundayız. Geçemezsek bu yıkım toplumsal yıkıma götürür bizi.

 Kendi kültür miraslarımızın tinsel yapısını tanımamız, farklı toplumlardan bize geçecek kültürel geçişlerde kırılmaları görebilmemize olanak sağlayacaktır. O nedenle öncelikle Türk Dünyasında Yeni yıl kutlamalarını ve öncül karakterlerini tanıyıp, içleştirmeyi başarmalıyız!

Orta Asya Türklerinde yeni yıla “Narduğan Bayramı” denir. Doğan güneş anlamına gelir.22 Aralıkta günlerin uzamaya başlamasıyla, gündüz geceyi yenmiştir. Gece karanlıktır ve tüm kötülükleri barındırır. Gündüz aydınlıktır, iyidir. Eski Türk inanç ve kültürüne göre dünyanın tam ortasında hayat ağacı olan bir Akçam vardır. Türkler, Akçam ağacı altında kutlamalar yaparlardı yeni yılı karşılarken. Çam Bayramı, kışın en soğuk zamanında yapılırdı. Güneş toprağın üzerinde daha çok kalacağı için insanlar, Ülgen’e teşekkür ederler, dualarının işitilmesi için Ülgen’in ağacı olan çamı evlerine getirip, dallarına parlak kumaşlar asarak süslerlerdi. Bütün gece “Koraçun” diye bağırırlardı. Koraçun, azalsın demekti. Gece azalsın gün artsın. Çamın etrafında “İnderbay” denilen oyun oynanırdı. İnsanlar güneşi sembolize eden daireye katılırlardı. Böylece semai ışık güneşi geri çağırırlardı. Herkes, esrarengiz bu gecede dileklerinin gerçekleşeceğine inanırdı. Çam ağacı, Türklerde mukaddes ağaç olarak kabul edilirdi. Çam Ülgen’in ağacıydı. O, yeraltı dünyası ile insanların dünyasını birbirine bağlardı. Çam ok gibi duruşuyla, gökyüzüne çıkan yolu gösteriyordu. Efsaneye göre, Ülker burcunun altı yıldızı göğün altı deliğidir. Ve oradan yeryüzüne soğuk hava üflenir, havalar soğur, kış mevsimi başlardı.

 Eski Türklerde bu soğuk havalarda ortaya çıkan, “Soğuk Hanı” olarak bilinen Ayaz Ata, Soğumbaşı zamanı, karın ilk düştüğü gün, torunu Qar Qızı (Kar Kızı)ile birlikte aç, fakir ve zemheri soğuğunda darda kalan kimsesizlere, çocuklara hediyeler dağıtan onlara yardım eden evliyadır. Ayaz Ata, yardımlaşmanın, sevginin ve bu gecenin simgesidir. Gerek adının etimolojik çözümlemesi yoluyla ve gerekse kültürel olarak Ayaz Ata’nın Türk kültüründe yaşayan bir kişilik olduğu kesindir. Ayaz Ata, Altay-İdil, Ural ve Türkistan mitolojisinde özellikle Kıpçak ve Sibirya Türklerinde yüzyıllarca bir Türk kültürü simgesi olarak kabul edilmiş, kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Türklerde Nardugan olarak bilinen bu bayram, Hunlar tarafından Avrupa’ya taşınmış, Hristiyanlar bu günü İsa’nın doğumuyla ilişkilendirip, Noel adıyla kutlamaya başlamıştır… Noel Babayı da Hristiyan ermiş aziz Nicholas ile birleştirerek Noel Baba masalını oluşturmuşlardır.

Ayaz vurdu bize. Ayazda durduk hasta olduk. Olacağı buydu. Oldu! Ayaz Ata, milattan yüzyıllar öncesinde varlığını ispatlamışken, Noel Baba’nın 1600 yıllık bir geçmişi vardır. Yani olan odur ki Hristiyan alemi zaten var olan, kalıplaşmış bu inancı ve uygulamalarını direk sahiplenmiştir. Ayrıntılar önemlidir.

Bu gün çok zor günlerden geçiyor insanlık ve dünyanın her yerinde savaş veriyor insanlar. Tek bir güce karşı! Ve bu savaş sadece askeri anlamda yapılanla sınırlı değildir. Kültürel alanda yapılan saldırılarda bir milleti, bir topluluğu en derinden etkileme gücüne sahiptir. Öz kütlerini ve kimliğinin kültürel değerlerini kaybeden toplumlar yok olmaya mahkumdur. Bakın Yunanlılara, mitlerine nasıl sahip çıkıyorlar. Yapma mitolojik kahramanlarını bile tanıttılar tüm dünyaya ve sevdirdiler çabalarıyla. Sorun odur ki bizler dilimizi, kültürümüzü popüler kültüre çevirip kültür emperyalizmi neden yapamıyoruz? Yapamadığımız gibi bir de elimizde olanları da tanımıyoruz, değerini bilmiyoruz, koruyamıyoruz ve kaptırıyoruz! Bu arada trajik olan olay, bize ait olana sahip çıkamadığımız gibi bizim olanı kendi bünyelerinde değiştirip dönüştürdükten sonra bize geri satan zihniyete çağdaşlık, modernlik adıyla hayranlık duyuyoruz…

 Şimdi bazı sesleri duyar gibi oluyorum. Oh… İçimiz rahatladı şimdi vicdan yapamayacak kimse ve itiraz edemeyecek yılbaşı adı altında yaptığımız etkinliklere. Zaten biz Türklerde de varmış aynı adetler değil mi?

Evet, kökeninde bu bir Hristiyan adeti değildir! Ancak, yanıldığımız nokta bilmemezlikten gelen, yön ve şekil değiştirmiş fikir ve inanışlara bizim algılarımızı kapatmamızdır.

İşte orada duracağız, duracaksınız! İtiraz edeceğiz! Çünkü neyi, niçin ve hangi materyallerle kutlamaya çalıştığınız noktasında hatalar var!

Kandırmayın çocukları Noel Baba masallarıyla. Siz çocuklar, boş yere bacalara bakmayın, yok öyle bir şey. Zaten hayırlı bir şey olsa, insanların mahremlerine kapıdan girer, hırsız misali bacalardan sızmaya çalışmaz. Yine de manidardır bu hali, kapıdan kovsanız bacadan girerim azmi. Biraz da mantıken bakın olaya duygusal olarak çıkamadıysanız işin içinden, sizce o koca göbeğiyle sığar mı bacalardan?

Bizim Noel Babadan bir şey istediğimiz yok!

Haç çıkarmıyor, ayinlere katılmıyor, İsa’yı anmıyoruz? Eee o zaman neden onların kutsal saydığı figürlerle yılbaşımızı kutlamaya çalışıyoruz! İlk yapmamız gereken Ayaz Ata ile Noel Babanın yerlerini değiştirmeliyiz!

Evet, yılbaşı ağacı bir Türk adetidir, onlara da Sümerlerden gelmiştir. Evet, Türklerinde bir Buz Dedesi, Ayaz Atası vardır! Evet, elbette dünya toplumları bir şekilde birbirinden kültür alışverişinde bulunacak bazı adetler karışıp, kaynaşacaktır. Lakin, öncelikle bizim olana sahip çıkmalı, dışarıdan alınanı kendi öz kütlerimizle yoğurup kendi kimliğimizle harmanlamayı başarabilmeliyiz.

İtirazımız var, evlerimize, okullarımıza, çarşı ve dükkanlarımıza sızlamalarına. Ve bakın o sevimli gösterilerek çocuklarımızı etkilemeye çalışan sinsi ihtiyar bu günlere nasıl gelmiştir, hangi sisteme, niçin hizmet etmektedir? Okumayı sürdürdükçe çok şaşıracaksınız!

Noel Baba, Santa Claus, Aya Nicol… Gerçek adı ne olursa olsun Hristiyanlığın sahiplendiği bir figürdür. Ve Noel Babanın en önemli görevi, onların kültürünü, inancını uçan kızağı ile diğer dünya ülkelerine taşımaktır! Bu karakter, çocuklara hediyeler dağıtan bir role. Coca Cola ile bürünür ve değişim başlar. İlk başlarda yeşil olan kıyafeti sonradan değiştirilmiş kırmızı yapılmıştır. Ne kadar mantıklı zeminlere oturtulmaya çalışılsa da sebep; yeşilin İslamiyet’i, Müslümanları ve Peygamber Efendimiz ile ailesini temsil eden bir renk olmasıdır! Kırmızı renk etkisini en çok savaş meydanlarında gösterir! Kan rengidir, ölüm olur akar! Kırmızı ateşin rengidir. Ateş, şeytanın simgesidir ve kırmızı şeytana tapanların rengidir. Amerika Birleşik Devletlerinin bayrağının zemini kırmızı üstü beyaz çizgilerden oluşur. Sol üst köşesinde bulunan yıldız sayılarının yatay ve dikey hesaplaması 666 sayısına denk gelir. Bu sayı da şeytanı temsil eden sayıdır! Yani O sevimli ihtiyar Amerika’nın hediyesidir dünyaya, daha anlaşılır bir ifade ile Haçlı_ siyonist zihniyetinden çıkmıştır. Onlara hizmet eden bir simgedir! Şimdilerde kırmızı şapkalı versiyonları dolaşsa da ortalıkta ilk görüntülerinde başında defne tacı vardır ihtiyarın. Defne, yaz kış yeşil kaldığı için ölümsüzlüğün sembolüdür. Bu simge aynı zamanda “Ülkü Mabedi” simgesidir! Amaçları tüm dünya insanlarına ulaşıp, ütopik hayallerini gerçekleştirmektir. Tüm dünya insanlarını tek çatı altında birleştirip, tek dünya devletini kurma çabalarının oyunlarından biridir. “Dul Kadının Çocuklarına Yardım” sloganını duydunuz mu? Ya toplantı kıyafetlerini gördüğünüz mü? Boyunlarında koca çantalarıyla nasıl da benziyorlar Noel babaya. Fakirlerin kurtarıcısı, Kudüs’e hacı olmaya da gitmiştir üstelik. Malum dönüşte gemi batar o insanları kurtarır, hikayesi asıl burada başlar Noel Baba’nın! Kapitalist modernite çağında sembollerin çok güçlü etkileşim aracı olduğuna inanıyorum. Geniş kitleleri etkisi altına alan her ifade önemlidir ve dikkatle izlenmelidir! İzlemeye devam edelim…

Amerikan başkanı Abraham Lincoln, Kuzey-Güney savaşları sırasında (iç savaş)Kuzey’li askerleri cesaretlendirmesi için Thomas Nast’ten Noel Baba resimleri çizmesini istemiştir. Noel Baba savaştaki askerlere moral veren bir kişilik olarak tarihte yerini almıştır. Asıl önemli detay bu resimlerde üzerinde Amerikan bayrağı desenli bir ceketle cepheye oyuncaklar götürür ve elindeki kuklayı oynatarak askerleri eğlendirir. Bu arada siyah çizmelerinin dibinde çocuklar vardır! Peki, bu çocukların cephede işi nedir? Neden Noel Babanın yerde, ayaklarının dibinde resmedilmiştir? Oysa bu yaşlı ihtiyarın asıl amacı çocukları mutlu etmek değil miydi?

Bu çizimlerde yıl boyu tüm dünya insanlarının davranışlarının nasıl izlendiği, Kuzey kutbunun hava tahmin raporlarının hazırlandığı ve isteyenler için raporların hazırlanıp gönderildiği! Uslu, söz dinleyen çocukların ödüllendirilmesi için yapılan oyuncakların yapımı ve nerelerde yapıldığı resmedildi! Zira uslu durup söz dinleyenler hediyeyi hak edecekti! Bu resimler ile Noel Babanın Kuzey Kutbunda, cücelerle yaşadığı gösterildi! Daha sonra bu ülke Arda (Orta Dünya)Ülkesi olarak kurgulandı! Cücelerde o dünyanın köleleri! Çok ilginç çağrışımlar değil mi?

Cüceler! Çok önemli bir metafordur. Özellikle sayılarının 9 oluşu! 9 köşeli geometrik yıldız diyaframına işaret eder ki “insanı özüne döndürme” öğretisinin sembolüdür! Elf’ler, cinler, Kırmızı burunlu Rudolph, Dasher, Dancer, Prancer, Vixen, Comet, Cupid, Donder, Blitzen… ve Noel Baba! Gerçekten çok masum MU halen gözünüzde? Çok MU iddialı oldu tespitler? Değil bence. Zira bunun gibi daha birçok girişimin saldırısı yapılıyor. Soğuk savaş taktikleriyle ülkeleri çökertmeye yönelik amaçları. Şunu unutmamalıyız, Zaman değişse de simgeler ve ifade ettikleri anlamlar değişmiyor.

Ve Cingın beeeeng! (Single Bella) Çanları şakırdat! Şimdi bir kez daha düşünelim, ”O çanlar kimin için çalınıyor?”

Hatırladık mı? Çocuklarımıza anaokulunda ilk öğrettiğimiz şarkılardan biri. Her yerde her fırsatta çocuklarımızın beyni çalınıyor, farkında mıyız? Değiliz ne yazık ki!

Çocuklarımız hedefte! Bilinçli bir yol haritasıyla yaratılan, masumane görünümlü tipler, çizgi filmler, oyuncaklar, masallar… önümüze servis edilip, bizlerin de yardımıyla ulaşıyorlar çocuklarımıza. Yine bu oyunların yoğunlaştığı günlerdeyiz. Noel babalı etkinlikler, camlara pamuktan kar yağdırmacalar, geyikli, hediyeli hayaller, çanlı, zilli, kırmızı fantaziler… Onlara ait ne varsa hepsini güle oynaya biz sokuyoruz dünyalarımıza.

Haçlı-Siyonist zihniyetli, kapitalist, emperyalist güçlerin en büyük oyunlarından sadece biri Noel Baba gerçeği. Bir kez daha ciddiyetle, Noel Baba ve tayfasını düşünelim. Dünyayı gözetleyen, raporlar hazırlayan, uslu duranları ödüllendiren, söz dinlemeyenleri cezalandıran, elinde kuklalar oynatan, savaş meydanlarına çocukları sokan bir düşüncenin ürünü, ne kadar masum olabilir?

-Heyy Noel Baba, bir kez olsun insanca bir şey yap bu yıl. O hediyelerin hepsini Orta doğudaki çocuklar için istiyoruz.

-Ne oldu güldün, çocuk mu kaldı oralarda der gibi!

-Haklısın kalmadı. Sen, sen… Yıllardır o kirli torbanla misket taşıdın onlar için yaşlı piskopos… Gazze de Halep de, Ortadoğu’da masum çocukların, masum halkın üzerine ölüm olup yağan misketler taşıdın değil mi? ! O zaman torbana fazladan “yaşam” koy bu kez. Onların oynayabilmesi için önce yaşıyor olması gerek!

“Küfr, tek millet karşımızda.” Ancak toplumsal bünyeye dışarıdan girmeye çalışan her unsur, doku uyuşmazlığı nedeniyle dışarı atılırsa da, son alkışta yerinde sıçrayıp kendine gelen kişinin şaşkınlığında ne oldu bize demeden, şimdi en başa yanlışlığın yapıldığı yere dönüp, bize neler olduğunu,  nerelerde hata yaptığımızı sorgulamanın tam zamanı… Sahteliklerin sergilendiği bir oyunda gösteri toplumu yaratıp, kendi öz kültürümüzü yozlaştırıp, kaybetmeyelim. Zira bedeli ağır olur.

Şimdi bu anlatılanlar gerçek mi değil mi? Ben çok mu paranoyakça yaklaştım olaya? Öyle de olsa düşünmeye değer her bir tespit! Ya da geyik muhabbetine sayın gitsin! Ha bu arada o geyiklerin uçuyor olması da ayrı bir paranoyak ütopyalara götürüyor beni… Mutlu Yıllar!

Hülya BULUT

adminadmin