Kültür
Giriş Tarihi : 05-03-2017 13:00   Güncelleme : 05-03-2017 13:24

Siz Ve Biz

Aşağıya sıraladığım unsurlar hususi değil umumi mânada algılanmalıdır.

Siz Ve Biz

Hepimiz aynı gökkubbenin altında yaşıyoruz. Aynı yağmurda ıslanıyor, aynı güneş ile ısınıyoruz. Lodos ve poyraz hepimiz için esiyor. Soluduğumuz hava kirli de olsa hepimizin havasıdır. Hepimiz aynı kaynaktan su içiyoruz. Bu su klor koksa da alıştık artık.

Kar ne kadar çok yağsa da berekettir diyoruz. Barajlar doluyor diye seviniyoruz. Öyle ya bu yaz su sıkıntısı yaşanmayacak.

Fırından çıkan ekmekler çok çeşitli olsa bile unu ya Konya'dan ya Karaman'dan geliyor.

Bu pazar hepimizin pazarı. Amasya'nın elmasını, Mersin'in portakalını, filan yerin patatesini, falan yerin soğanını yiyoruz.

Kurufasulye ile pilavı seviyor; yanında turşu istiyoruz.

Döner her yerde döner, dürüm her yerde dürüm, ayran her yerde ayran. Az da yesek çok da yesek aynı kapıya çıkıyor.

Hastalanınca aynı hastaneye gidiyor; aynı doktordan rapor alıyoruz. İlaçlar artık ucuza geliyor, parasını devlet ödüyor. Evet nüfus arttı, doktor sayısı yetmiyor ama günde yüz hastaya bakan fedakâr doktorlar bizi geri çevirmiyor. Peş peşe şehir hastaneleri açılıyor, tıpta ileri olduğumuz söyleniyor, binlerce ameliyat yapılıyor, komşu devletlerden bazı hastalar tedavi için bize geliyor.

Aynı metroya biniyor, aynı yolu yürüyoruz. Trafikte çekilen sıkıntı ortaklaşadır. Yol tıkandığında siz de biz de bağırıp çağırıyor, aynı ağız dalaşına giriyoruz.

Aynı türkülerle büyüyor, aynı pop starlara hayran oluyor; Neşet Ertaş'ı, Orhan Baba'yı, rahmetli Müslüm Gürses'i birlikte kucaklıyoruz.

Aynı okullarda okuyor, bu sebeple Hababam Sınıfı'nı hepimiz seviyoruz.

Aynı dili kullanıyoruz, şive-ağız farkları birer zenginlik olarak yaşıyor. Kimi Şener Şen'in “Züğürt Ağa”sı ile bizi güldürüyor. Kimi 9-8'lik Roman havası ile hepimizi şıkır şıkır oynatıyor.

Yaylalarda horon, ovalarda halay için el ele tutuşuyoruz. Kaval sesine, davul-zurnaya, bağlamaya, uzun havaya, ağıtlara, ninnilere vurgunuz.

Aynı şiirleri okuyoruz: Yunus Emre, Fuzuli, Karacaoğlan, Pir Sultan, Mehmet Âkif, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Cemal Süreya, Sezai Karakoç, İsmet Özel.

Kimse bu toprağın sesine bigâne kaldığını söyleyemez. Onu ya Ahmet Kaya tutar, ya Çekiç Ali ya da Nezahat Bayram.

Yetmedi ise ilave yapalım: Barış Manço, Cem Karaca, Mazhar-Fuat-Özkan.

Siz de biz de ölürsek aynı musallaya konuyoruz. Tabutumuzu cemaat omuzluyor. Hangi mezarlığa gömülürsek gömülelim ardımızdan aynı dualar okunuyor.

Aynı parayı kullanıyor, birbirinden farkı olmayan bankalara gidiyoruz. Çorum leblebisi yiyor, mantıya bayılıyoruz.

Askere gidiyor, “Yaylalar Yaylalar” türküsü eşliğinde talim yapıyor, aynı bayrak altında toplanıyoruz.

Kimimiz Boşnak'ız, kimimiz Çepni; kimimiz göçmeniz, kimimiz yerli; Türk, Kürt, Çerkez, Arap, Tatar, Azeri, Terekeme, Arnavut; kimimiz Alevi, kimimiz Sünni, aynı kaderi, aynı tarihi, aynı toprağı yurt edinmişiz. Kız vermiş, kız almışız.

Bu yurdu “vatan” yapmak için omuz omuza savaşmışız. Çanakkale'de, Sarıkamış'ta, Sakarya'da.

15 Temmuz'da tankların karşısına beraber çıkmışız. Yenikapı Ruhu hepimizi kuşatmış. Düşman kapıya dayandığında siz de biz de biliyoruz ki, aynı safta savaşacak, aynı karavanaya kaşık çalacağız.

O zaman soruyorum:

Siz kim, biz kim?

Bu soruya verilecek cevapları biliyorum. Şu, şu, şu sebepler peş peşe sıralanacak, “Siz” ve “Biz” ayrımı yapılacak.

Her ne denirse densin, yukarıda saydığım unsurların yarattığı atmosfer bu ayrımın “sun'î” olduğunu söyler. Kısa vadeli çıkarlar uğruna yapıldığını söyler. Bir temel, bir kök taşımadığını söyler.

Kimimiz Fenerli, kimimiz Beşiktaşlı diye ayrılsak da sonunda birlikte Millî Takım'ı tutarız.

Bu sebeple “siz” ile “biz” arasında kazananın kaybedeni tepeleyeceği bir kavga olamaz.

Böyle bir ayrımda bulunmak kendini inkar etmektir, sarhoş sözüdür, yok hükmündedir.

Mustafa Kutlu / Yeni Şafak

adminadmin