Fikir
Giriş Tarihi : 22-07-2017 13:13   Güncelleme : 22-07-2017 13:13

Sokağın nefesini ensemizde değil, ciğerimizde hissedeceğiz!

Demokrasinin vazgeçilmez unsurudur siyâsî partiler. Milletin sahip olduğu iradeyi yansıtma usûlü ve devlete istikamet belirleme yöntemleri bu mekanizma üzerinden gerçekleşir.

Sokağın nefesini ensemizde değil, ciğerimizde hissedeceğiz!

Bu anlamda siyâsî partiler, demokratik toplumlarda sokak ile devlet arasında birer kesişme noktasıdırlar.

Ancak demokrasinin geçerli olduğu ülkelerde, devlet mukadderatına ilişkin çerçeveden bakıldığında, siyâsî partilerin doğrudan devletin kaderiyle eş anlam ifade etmeleri, çok sık karşılaşılır bir gelişme değildir.

Tabiî bu durumun istisnaları da vardır...

Cumhuriyet’in ilânından sonra, kurucu aklın kodlarını devlete ve topluma dikte etmeyi esas alan CHP’den yola çıkıldığında görülecektir ki, sandığın olmadığı bir dönemde, öncelikli olarak parti kimliğiyle devletin kimliği birlikte anılmıştır. Akabinde ise çok partili siyâsî hayatla birlikte, partilerin iktidar süreleriyle sınırlı varlıklarına şahit olunur.

Bugünse Cumhuriyet tarihinin farklı bir istisnasıyla karşı karşıyayız. Devlet ve milletin kaderi, bir siyâsî partinin kaderi ile doğrudan kesişmiştir.

Devletin yenilenen aklı, yenilenen felsefî duruşu ve bir anlamda Cumhuriyet’in, devletin güncellenen inşâ formatı, bir siyâsî partinin kaderinin karşılığıdır.

Şüphesiz bu siyâsî parti, AK Parti’dir!

AK Parti bugün öyle bir noktada durmaktadır ki, sadece bugünün Türkiye’si için değil, önümüzdeki yüz yıllık küresel şekillenmede almış olduğu bu pozisyonla bahsettiğimiz global düzlemin de anlamı hâline gelecektir.

İşte biz, stratejik önemi çok yüksek bir siyâsî harekette yer alıyoruz!

Sadece kendimize ait değil, kendimizin ötesinde bir yeni zamana, yeni dünyaya ve yeni bölgeye anlam katan ve gelecekte de katacak olan bir siyâsî düşünce ikliminde soluk alıp veriyoruz.

Bu soluğu alma ile verme arasındaki lahza ise çok önemli. O lahza, her siyâsî partinin muhasebe ânı olan “kongre” ile tarif olunur.

Ve şimdi kongre vakti!

Sözünü etmek istediğim kongre, bahsetmeğe çalıştığım önemin farkında olarak gerçekleştirilecek. Bu önemin farkına varan bir kongre süreci yaşayacağız.

Yani şahsî anlamdaki yöneticilik, meclis üyeliği, belediye başkanlığı veya milletvekilliği bekleyişini yahut herhangi bir güç içeriğine sahip pozisyon, mâkâm, mevki veyahut da mal mülk edinmeyi düşleyen kımıl zararlılarından değil, insanlığın gelecek yüzyılına doğrudan etki edecek bir Türkiye’nin yenilenen aklının ve de yenilenen, güncellenerek inşâ edilen devletin taşıyıcı gövdesi olacağız.

Bu noktada sözünü ettiğimiz kongrede, “Yeniden biçimlenen dünyada Türkiye’nin 2023 hedeflerinin gerçekleşmesi için yükseltilen profil biz olacağız” bilinci esas alınmalıdır.

Ve yine kongre sürecinde, AK Parti hareketinin küresel ve bölgesel bakış açılarını ve de Türkiye’nin yüzyıllık zaman dilimine yönelik iddialarının Anadolu irfanı temeline sahip inşâ ve ihyasının bir dâvâ bilinci olduğunu bilen, buna inanan ve bunu hayatının merkezine alan insan kaynağı karakteri esas alınmalıdır.

Hangi anlayıştan, hangi hayat şeklinden olursa olsun, vatan-millet-devlet-bayrak-bağımsızlık temelinde ayağa kalkan 15 Temmuz kahramanlarının 14 Ağustos 2001 ruhu ile bütünleşerek gelecek yüzyıla imzalarını atmaları sağlanmalıdır.

Bu bakımdan 14 Ağustos 2001’deki o büyük heyecan ve inanmışlığın ruh kökleriyle 15 Temmuz 2016’nın ayağa kalkış kodlarının birleşip mütemmim bir cüz hâlini alarak bir “dâvâ adamları topluluğu” oluşturduğu güncel bir teşkilat kadrosu esas alınmalıdır.

Teşkilat, bir parti için sokaktan alınacak nefesin soluk borusudur. Bu yüzden teşkilatların, güncellenen kongrelerle birlikte sokaktaki karşılıkları güçlü olmalı, vatandaşın “İşte emin adam bu!” dediği profillerle buluşması şart kılınmalıdır.

Zira sokaktan kopulabilir; ancak kopukluklardan oluşan boşlukları millet affetmez!

Ve maalesef, üzülerek ifade etmek zorundayım ki, son dönemeçte sokaktan hızlı bir kopuş tehlikesi yaşıyoruz!

Bu noktada, “15 Temmuz oldu ve bitti, her şey tamam! Artık başka 15 Temmuz’lar yaşanmaz, güç bizde ve millet bize mecbur!” şeklindeki yorumlarla teşkilatın kurucu ruhundan uzaklaşma mantığına karşı sokak sürekli uyarıyor. Millet bunu görüyor ve “şimdilik” sessiz kalıyor.

Çok net ve açık bir şekilde ifade ediyoruz ki, millet, kongre sürecinin nasıl yönetileceğini merak, endişe ve yine ümitle bekliyor. Bu ümidin adı, Sayın Erdoğan’ın sürece dair milletten aldığı güçtür.

Duymak istemesek de sokak bunları konuşuyor. Sokak, yerel yönetimlerle teşkilatları doğrudan sorguluyor. AK Parti, milletin partisidir; devletin kaderine doğrudan etki eden bir siyâsî partinin hayat çizgisine milletin kayıtsız kalması mümkün değildir.

Partimizin yöneticilerinin yakınları ve “Büyük Kongremiz” üzerinden başlayan bazı tartışmaların yanında “15 Temmuz Destanı”nı ve 16 Nisan kader referandumunun sonuçlarını anlama ufkundan uzağa düşme tehlikemiz, söz konusu süreci ciddî anlamda sorgulamamızı elzem kılıyor.

Milletin merkeze alınmadığı, sadece gücün korunmaya ve kaybedilmemeye çalışıldığı, ayrıca 2019 yerel ve genel seçimlerine yalnız niceliksel anlamda odaklanan bir anlayışa asla fırsat verilemez!

Eğer sokaktan koparsak, kendimizi inkâr etmiş oluruz.

O hâlde sokağı kendisine orjin kılan ve milleti merkeze alan; mazlûm, alın teri dökmüş, sokağın nefesini yönetime taşıyacak fedakârlarla yürüyeceğiz.

Elitizm ve statüko tehlikesi

Elitizm ve statükoculuk bir hastalıktır. Güç, bir müddet sonra kendi elit sistemini ve statüko sürecini üretir; ne pahasına olursa olsun, kaybetmek istemez.

Bu tehlikeyi etkisiz kılmanın tek yolu, sokağın sesine kulak vermek ve bu sesten kopmamaktır. Çünkü millet, öğretici ve ön açan bir zenginliğe sahiptir.

Hangi isim altında olursa olsun, eğer millet bir elitist statüko kokusu alırsa, taşıdığı güven hissini o isme yahut müesseseye karşı terk eder. Dolayısıyla ilgisizlik ve uzaklaşma başlar.

Elitist statüko için mânâ sokakta değil, güçtedir. Oysa milletin durduğu yerde durmak ve gözlerinin tâ derinlerine kadar bakmaktır marifet.

Güç, boşluk doğurur; ancak milletse o boşluğu, kendi iradesince uygun gördüğü başka bir faktörle doldurur.

Yani… Millet boşluk istemez!

***

@mkulunk: Gerçeği yetersiz görenin, dâvâsı ancak lâf kalabalığıdır. Mücadele esnasında gerçeği yetersiz bulanınsa dâvâsı gerçek değildir. 

Metin Külünk / Diriliş Postası

adminadmin