Kültür
Giriş Tarihi : 09-09-2018 15:00   Güncelleme : 09-09-2018 14:41

‘Söz’ün gücü

‘Söz’ün gücü

Göz Kurân-ı Kerim’de çokluk kulak ve gönül (kalp) ile beraber anılır. Msl: “Allah size şükredesiniz diye, kulaklar, gözler, gönüller verdi” (Nahl).

İlahi kitapta kulağın daima gözden önce zikredilmesi inanılması lazım gelen gaybî durumların ancak işitmekle idrak olunmasındandır. Müminler “İşittik ve iman ettik” der. Müşrikler gözle görmek ister, ama onlara kaç mucize gösterilse de yine inanmazlar. Bu açıdan “söz”ün önemi büyüktür. “Önce söz vardı”. İlahî kelama işaret eder. Günümüzde “görsel” olanın öne geçmesi, aynı zamanda sözün gözden düşmesini getirmiştir. Jack Ellul bu durumu “Sözün Düşüşü–Paradigma Yay.” adlı eserinde geniş olarak ele almıştır.

 Tasavvuf ehli maddi göz ile “kalp gözü” ayrımı yapmışlardır. Cenab-ı Hakk’ın veli kullarının “kalp gözleri” açıktır. Onlar eşyanın hakikatını görürler. Bu, onlara Cenab-ı Hakk’ın bir lütfudur. Yunus Emre şöyle diyor:

“Göz oldur ki Hakk’ı göre, gündüz gören göz değil”.

“Söz” aslî ve vazgeçilmez olan araçtır (medium). Burada “İlahî Kelâm”a işaret ettiğimiz anlaşılmıştır. Eğitimin esası da “sözlü” olmak lazım gelir. Yani hoca ile talebe, şeyh ile mürit “yüz yüze” olmalıdır.

İletişim uzmanları (aynı zamanda dilciler) bir kültürün sözlü iletişimden yazıya, basılı yayınlardan görsel olana (televizyon-bilgisayar-internet-tablet, cep telefonu vb.) kaydıkça “hakikat” ile ilgisinin kaybolacağını söylerler. Modern teknolojinin yarattığı “endüstri”ye, bilginin “mal” haline gelişine karşı olan ben de aynı fikirdeyim.

Bu teknoloji bizi dinlemekten, konuşmaktan, okumaktan uzaklaştırdı. Çağdaş insan ancak “gördüğüne” inanıyor. Gördüğümüz şey bir “gösteri”ye dönüşürse daha eğlenceli olur. Çağdaş eğitim “eğlendirerek öğretmeyi” öne almıştır. Çocuklar bırakın okumayı, öğrenmeyi, tablete bakmadan yemek yemez hale geldiler.

“Gösteri Çağı” işte bu “aman geç kalmayalım, yakalayalım” dediğimiz “Dijital Devrim” ile iyice hızlanmış, hemen herkes “aslolan imajdır” ilkesine sarılmıştır.

Artık kimse televizyon için “aptal kutusu” diyemez. Ona bile-isteye esir olduk. Politikayı, sağlığı, giyinmeyi, yeme-içmeyi, seyahati, dini meseleleri, tarihi, ekonomiyi, bugün bize lazım olan ne var ise hepsini (üzerinde düşünmeye, anlamaya fırsat kalmadan) izleyebiliriz.

Bir görsel şölen olarak ekrandan peş peşe geçen ışıklı, parlak, renkli, çekici, hareketli sahneler kundaktaki bebeyi de, ak sakallı dedeyi de kendine bağlar.

Unutmayın televizyon esas itibarı ile bir “eğlence” aracıdır. Eğlendirmeyen programın reytingi olmaz.

Metroya binen her ferdin cep telefonuna dalarak etrafını unutması delilimdir. Ve bu, dünyanın her yerinde böyledir.

Ancak!

Ancak!

Ee, Mustafa Kutlu çıkar baklayı ağzından diyeceksiniz. Doğru. Bu konuda benim de bir çift sözüm var. Bu sözlerimi umarım iletişim hocaları da beğenir.

Televizyon her ne kadar hemen her ülkede, her kültürde belli oranda hükmünü yürütse de teslim alamadığı alanlar, insanlar var. ABD’de ayrı, Türkiye’de ayrı, Japonya’da ayrı, İran’da ayrı kullanıma, etkileşime yol açmaktadır. Yasaklardan, sansürden bahsetmiyorum. Propaganda, tek kanal ile tek tip haber-eğitim vb. gibi despotik tutumlar değil dediğim.

Modern teknoloji bir bütündür, kapıyı kapatırsın bacadan girer.

Ben tüm dünyayı esir alan “Gösteri Çağı”nın “söz”ü eğlenceye indirgeyip tatlı tatlı hesabını gören bu “uyuşturucu baronu”na boyun eğmeyen “İlahî Kelâm”dan ilham alan sözün (şiirin) zaferinden söz edeceğim.

Tüm iletişim dünyasına, televizyonculara, reklamcılara, bilim insanlarına, köşe yazarlarına, araştırma-anket şirketlerine hasılı tüm vatandaşlara açık ve anlaşılır bir misal vereceğim.

Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın son seçimde yürütmüş olduğu “söz”e dayalı kampanya.

Erdoğan etkili konuşması ile bilinen bir hatip olduğu kadar şiire âşinadır. Bu kampanyada yer alan kliplerdeki şiirleri kendisi seslendirdi.

İlahi Kelâm’dan ilham ile yazılmış bu şiirler milletin kalbinde-ruhunda yer almıştır. Ekrandaki resimlerin üzerine iri harfler düşüverince “söz görüntünün önüne geçti”.

Reis’in şiire hakkını veren okuyuşu klibin etkisini dörde katladı. Bunlardan birkaçını zikredeceğim:

“Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır / Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır” (Sezai Karakoç).

“Müslümanlıkla yoğrulan yurdu / Müslümansız bırakma Allahım / Kahraman bekleyen yığınlarını kahramansız bırakma Allahım” (Arif Nihat Asya).

“Âmin desin hep birden yiğitler / Allahu ekber gökten şehitler / Âmin, amin, Allahu ekber” (Mehmet Akif).

“Bir akıl gelecek ki akıllar delirecek / Ve bir devrim evvelâ devrimi devirecek” (Necip Fazıl).

Bu aklı kim bulduysa aşkolsun. Lakin! Böyle bir kampanya bir daha tekrar edilmesin diyorum. Sebep:

Efendim diyelim bir şarkı “Yaza damgasını vurdu”. İyi. Her yerde o söyleniyor. Tamam. Ama bütün bir yıl tekrar edilince yıpranır, eskir, gücünü kaybeder. Gücünü kaybetmeyen, tekrar edildikçe etkisi artan tek söz zikir ve ibadettir. Ses, yüz, görüntü ancak yerinde ve dozunda kullanılırsa etkili olur. Buna hemen her vesile ile ekrana taşınan “15 Temmuz” görüntülerini de katıyorum. “Unutmadık-Unutturmayacağız” derken bin defa gördüğümüz sahneye ilgisiz kalabiliriz. TV’nin tehlikesi buradadır. Önümüzdeki kampanyayı yürütecekleri şimdiden uyarıyorum.

 

adminadmin