Köşe Yazıları
Giriş Tarihi : 30-03-2017 09:32   Güncelleme : 30-03-2017 09:32

Steve Jobs’un Oyuncakları Ve Yeni Dönem

İlkel dönemde veya Vahşet ve Bedeviyet Devri’nde yaşayan insanlar pek çok şeyden mahrumdu fakat kira, elektrik, su, telefon faturaları ve vergi ödemek sıkıntısına düşmezdi. Günümüzde de sayıları pek az kalmış bedeviler; şehrin konforlarından mahrumdur ama en temiz havayı soluyup en güzel kır ve akarsuların manzaralarına sahiptirler; en berrak gökyüzünü, ay ve yıldızları seyredebilme lüksüne sahiptirler.

Steve Jobs’un Oyuncakları Ve Yeni Dönem

İşte insanoğlunun Vahşet ve Bedeviyet Devri’nden Malikiyet ve Serbestiyet Devri’ne kadar yaptığı bütün teknolojik yenilikler tarım, endüstri, iletişim ve bilişim devrimleri hem kişisel hem de sosyal hayatı değiştirip konforlu hale getirmiş fakat külfetlerini de beraberinde bulundurmuştur.

İnsanın günümüzdeki karmaşık ve girift hayatı iyi yaşayabilmesi için çok daha fazla çalışıp çok daha fazla zihinsel emek harcaması ve öğrenmesi gereklidir. Hâlbuki sade ve basit hayat öyle değildir. Sanayileşme; nimetleri yanında toprak, su ve havayı kirleterek külfet getirmiştir. Maneviyattan uzak yaşayışın ortaya çıkardığı stres, AIDS gibi birçok yeni hastalıklar çıkmış, kanser ve kalp hastalıkları artmıştır. İnsanlık vahşet ve bedeviyetten kurtulduğu halde günümüzde ücretli bir köle olmaktan henüz tam olarak kurtulamamıştır.

21. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyada ekonomik, politik ve sosyal alanlarda köklü bir değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. Küresel ekonominin en önemli aktörleri olan ulus devletten uluslararası şirketlere, teknolojiden iş organizasyonlarına, üretim ve istihdama kadar her şey bu değişimden nasibini almaktadır.

Bu değişimin kapsamı ve etkileri öylesine büyüktür ki iki yüzyıl önce gerçekleşen sanayi devriminden durum farksızdır.  Kapitalizmden sonra yeni bir aşamanın eşiğinde bulunduğumuz iddiası ister istemez güç kazanmaktadır.

Toffler “Gelecek Korkusu” başlıklı çalışmasında; eskiye meydan okuyan bu yeni uygarlığın, bürokrasileri devireceğini, ulusal devletin rolünü sınırlandıracağını ve emperyalizm sonrasını yaşayan bir dünyada yarı özerk ekonomilerin oluşmasını sağlayacağını söylemektedir.

Manevi temeller üzerine kurulmuş medeniyetin gelişmesi, bugün gördüklerimizden çok daha basit, çok daha etkili fakat daha özgürlükçü devletlerin kurulmasına imkân verecektir. Bu uygarlığın kendine özgü bir dünya görüşü, zamanla, mekânla kendine özgün bir yaşam biçimi vardır. Ve hepsinden önemlisi, daha sonra göreceğimiz gibi Üçüncü Dünya Uygarlığı, üretici ile tüketici arasındaki tarihsel kopukluğu giderecektir.  Yarının dünyası üretici ve tüketiciyi buluşturan ve ikisini birleştiren bir ekonomiyi sunmaktadır. İnsanlığın manevi dinamikleri kullanması ve biraz da akılcı müdahalesi ile tarihin gerçekten de insancıl uygarlığının kurulabilme ihtimali vardır.

Hürriyetlerin genişlemesi ile birlikte eşitlik düşüncesi öne çıkmış ve bunun sadece hukuki zeminde kabul görmesi sonucunu doğurmuştur. Çünkü her konuda gelişme istidadı bulunan insanları “bir tarağın dişleri gibi eşit” statülerde bulunmaya zorlamak özgürlüğe aykırıdır. Eşitliği sağlama uğruna daha eşitsizlikçi bir ortam doğurmamak, özgürlük ve serbestlik bilincini sekteye uğratmamak adına mutlak eşitlik düşüncesinden uzak durmaya ve onu devletten bağımsız olarak örgütleyen bireylerin alanına bırakmaya çalışmak şarttır. Bu demektir ki “komünizm” bir daha asla yeryüzünü kan gölüne ve yağmacılığa bulaştıramayacaktır.

Hürriyet ve serbestliğin meşruluğu üzerinde dünya çapında dikkate değer bir mutabakat meydana gelmiştir. Monarşi, faşizm ve komünizm gibi rakip egemenlik biçimleri serbestiyet esasları üzerine kurulmuş yönetimlere karşı yenik çıkmıştır.

İnsanlığın ideolojik tekâmülünün son noktasını ve nihai insani hükümet biçimini “kapitalizm” ile ifade eden Fukuyama, zafer ilan ederken çok fazla ileri gittiğinin farkına varmış olmalı ki şimdilerde farklı sözler sarf edebilmektedir. Zira kapitalizmin yol açtığı sorunlar henüz giderilememiş ve çözüm olarak ortaya müşahhas öneriler getirilmemiş iken “tarihin sonu ve son insan” iddiası çok havada kalmaktadır ve gerçeği yansıtmaktan uzaktır.

Bediüzzaman Said Nursi’nin dile getirdiği üzere Malikiyet ve Serbestiyet Devri, efendi ile uşak arasındaki ilişkiyi ortadan kaldıracak bir nitelik göstermektedir. Modern kölelik adı verilen ücretli sistemin büyük ölçüde kaldırılması sayesinde insanlık; kapitalizmin yıpratıcı çarklarından kurtulabilme istidadı göstermektedir.

Kölelik döneminin ortadan kalktığı, her insanın kendi işinin sahibi olabildiği ve özgürlüğün alabildiğince genişlediği bir devrin; kapitalizm değil ancak Malikiyet ve Serbestiyet Devri olabileceği bugün tartışılan ve kabul edilebilir bir konu haline gelmiştir.

Kapitalizm sonrası devir; özel mülkiyeti, bilgi ve teknolojinin sınırsız paylaşımını ve bireyin kendisini özgürce ifade etmesini gerektirmektedir. Ücretli çalışmanın yerine özel mülkiyete dayalı ve özgürlüğün ön plana çıktığı ortak çalışma usulleri ön plana çıkmaktadır. Cemil Ertem’in dediği gibi “Malikiyet ve Serbestiyet Devri bütünüyle eksiksiz bir kapitalizm sonrası nizamdır ve üstelik hayalî değil uygulanabilir özellikler” taşımaktadır.

İnsanlık âlemi gerek sosyal gerekse siyasi yaşayış ve kabulleri noktasında serbestiyet, malikiyet, hürriyet, cumhuriyet, hukukun üstünlüğü, temel ferdi hakların sağlanması istikametinde kararlı adımlarla yol almaktadır. İnsanların çoğunluğu kölelik ve esirliği çağ dışı bulup temelden reddederken artık sınırlı bir maaşa mahkûm olmayı da kolay kolay kabullenememekte ve benimseyememektedir. En azından çalıştığı iş yerinin ya ortağı ve hissedarı olmak istemekte ya da iş performansına uygun şekilde pirim talep etmektedir.

Sosyal ve iktisadi hayat noktasında durum böyle olduğu gibi siyasi yönden de hürriyet ve serbestiyet, yükselen değerler listesinin en üst sırasına doğru çok güçlü hamleler yapmaktadır. Bütün bunlar malikiyet ve serbestiyete dayalı bir sosyal hayat tarzına kuvvet vermektedir.

Batı dünyasının kuvvetliyi haklı gören, savaşla yaşamayı benimsemiş, menfaate dayalı, heves, heva, ekonomik ve sosyal baskı üzerine bina edilmiş medeniyeti çökmek üzeredir. İnsan haklarını esas alan ve özgürlüklere önem veren bir insanlık algısının yakın zamanda üstün geleceği bir dönem ortaya çıkmıştır. Zira dünya ve zaman doğrusal bir çizgi üzerinde devam etmiyor aksine bir daire şeklinde yani mevsimler gibi hareket etmektedir.

Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi; insanlığın dahi bir sabahı, bir baharı olacak, inşaallah. İslâm hakikatlarının güneşi ile genel barış ve huzurun dairesinde hakikî medeniyeti görmeyi rahmet-i İlâhiye’den bekleyebiliriz.

Tarih boyunca insan, asr-ı saadet dışında bugünkü kadar serbest ve hür olamamıştır. Girişimcilik veya diğer bir adıyla “şahsî teşebbüs” günümüzdeki kadar başarılı sonuçlar vermemiştir. Bunun o kadar çok örneği vardır ki belirgin ve çok duyulmuş olması bakımından Apple, Pixar ve iPhone gibi dünyanın en büyük şirketlerinin kurucusu olan Steve Jobs örnek verilebilir.

Bir arkadaşı ile beraber kişisel bilgisayarların atası olan Apple’ı, arabasını satarak sadece 1.000 dolarla kuran Jobs, şirketin en önemli elemanı olmasına rağmen tek kuruş maaş almamıştı. Evlendiğinde sağlık sigortasından yararlanmak için bazı yıllarda 50 dolar ücreti kabullenmişti sadece.

Çoğunluk hisselerine sahip olduğu şirketlerde ise bürokratik sebeplerden dolayı yıllık 1 dolar maaş alıyordu. İnsanlığın içinde saklı olan malik ve serbest olma duygusunu bizzat fiilen göstermişti. Onun ne maaşa ne de paraya ihtiyacı yoktu zira elindeki hisse senetleri ile dünyanın en zengin insanlarından birisi olarak tanınıyordu. Ücretli olarak başkasına hizmet etmek ona çok ağır geliyordu. Balıkçı kazağı ve kot pantolonu ile dünyanın huzuruna çıkıyor, dünyada bugüne kadar keşfedilen en güzel oyuncakları(!) olan bilgisayarları anlatıyordu.

Jobs’un oyuncakları yüksek teknolojinin ürünüydü ve “Silikon Vadisi” onun gibi girişimciler sayesinde dünyanın bilim merkezi olmuştu. Şirketlerinde çalışan insanlar meydana getirilen ürünlerle gurur duyuyor, araştırma ve geliştirmeye verdiği önemden dolayı herkesin gıpta damarını çatlatıyordu.

1955 yılında doğan Jobs, 23 yaşında iken 1 milyon dolarlık servete ulaşmıştı. 24 yaşında 10 milyon doları ve 25 yaşında da 100 milyon doları vardı. 2011’de öldüğünde 56 yaşındaydı ve milyarlarca dolarlık serveti bulunuyordu.

İşte ekonomik hayatın bütün teşebbüs sahalarına her insanın girişimci olarak katılmasına imkân veren bir yeni dönem düşüncesi, Malikiyet ve Serbestiyet Devri’nin de temel özelliğini teşkil etmektedir. İnsanın çalıştığı bir iş yerinde şahsi malik mevkiinde bulunması ve her türlü hürriyete sahip olması bu devrin belirgin özelliklerinden bir tanesidir.

Birçok özelliği ile daha önceki devirlerden farklı olan bu devirde insanların kendi mütevazı imkânları ile yeni bir işe girmesi veya böyle bir işi çeşitli ortaklıklar aracılığı ile icra etmesi de mümkün olmaktadır. Ayrıca bir iş yerine hissedar olarak girmesi veyahut çalıştığı iş yerine işçi yerine yönetici ortak yapılması bu dönemin diğer bir özelliğidir. Bu devirde asıl olan ferdin şahsi mülkiyet hakkına sahip olması ve özel tasarruf yetkisine malik bulunmasıdır. Bu özellik özel mülkiyet duygusunun insanda yaratılıştan mevcut olduğu düşüncesine dayanmaktadır. Sadece iktisadî hayatta değil sosyal, siyasî, ekonomik ve kültürel hayatta bu duygunun tezahürleri ortaya çıkmaktadır

Vehbi KARA

adminadmin