Genel
Giriş Tarihi : 15-07-2019 12:35   Güncelleme : 15-07-2019 12:35

Şükrü Sak yazdı, Halil'i vurdular...

15 Temmuz direnişi ve şehid Halil Kantarcı anısına..

Şükrü Sak yazdı, Halil'i vurdular...

"onlar, "eskimez İslâmi" değerlerin onurun, erdemin, simgeleri olarak kalbimizi dolduruyor bilincimizi aydınlatıyor bizi kopmaz bağlarla bağlıyor..."15 Temmuz direnişi anısına; Rahmet ve minnetle

FETÖ ile İBDA arasındaki otuz yıllık hesaplaşmada, mücadeleyi zafer ve şehadetle taçlandırdı Halil…

Müslüman Türk milleti olarak çok büyük bir bâdire atlattık…

Bakmayın “atlattık” dediğimize, tehlike sürüyor!

Hem de bütün şiddetiyle…

Fakat ilk büyük saldırı püskürtüldü…

İlk şok atlatıldı!..

Bu o kadar şiddetli ve büyük saldırıydı ki, malûm sistemin ilk saldırısından sonra, Müslüman Türk milletinin maruz kaldığı ikinci büyük saldırı bu oldu!

Başbakan Menderes’in idam edildiği 27 Mayıs vahşeti bile bu saldırının yanında masum kalır;

Bu defa, doğrudan;

Cumhurbaşkanı’nı havadan bombaladılar! Meclis’i, Külliyeyi, Emniyet’i, Özel Harekâtı!.. Devlet ve milletin bütün kurumları, adeta, yabancı-düşman bir ülkenin kara ve hava saldırısı altındaydı!

Türkiye’ye Amerikancı bu ajan yapılanma değil de, başka bir ülke saldırsa, bu kadar zarar ve hasar veremez, bu kadar alçak ve vahşice davranamazdı!

Bu hain saldırıyı duyduğumuz ilk saatlerden bu yana bizler de sokakta, meydanlardayız! O yüzden Nabız Haberin yayını da bir süre aksadı!.

“ÖRTÜLÜ İŞGAL”

90 yıl boyunca karşılaştığımız ilk saldırının ardından, ikinci büyük saldırı buydu!

Bizim yıllardır sürekli vurguladığımız, söylediğimiz, devlet geleneğimizin “örtülü işgal” altında olduğu, bu saldırı ile görülmüş oldu;

“Örtülü işgal”in ne demek olduğu da bütün çıplaklığı ile meydana çıktı!

“DARBE ESNASINDA…”

İlginç bir tevafuk olarak, darbeden önce yirmi-yirmi beş arkadaş bir arada, mevcut durumu değerlendiriyorduk… En önemli değerlendirmelerden birini bir avukat arkadaş yapmıştı, darbeden bir iki saat önce; “Askerî sessizlik”e dikkat çekmiş ve Fetullahçı Ajan yapılanma ile yürütülen mücadeledeki “kararsızlık”a vurgu yapmıştı… Hayati derecede önemli konulardaki “zaafları” işaret ediyordu…

İşte böyle bir ortamda, güzel bir mekânda mevcut siyasî durum üzerine sohbet ederken, haberler düşmeye, telefonlar gelmeye başladı!

İlk andaki o şaşkınlığı biz de yaşadık!

N’oluyor?..

Saat on bir on iki civarı her şeyin rengi belli olmaya başladı…

Müslüman Türk halkı korkunç bir düşman saldırısı altındaydı… Yıllardır bahsettiğimiz “örtülü işgal”in bütün unsurları, tanklarla, toplarla, jetlerle, F-16’larla, helikopterlerle, devlete, millete, milletin öz kurumlarına saldırıya geçmişlerdi!

Biz de her an yollarda karşımıza tankların çıkacağını düşünerek yola çıktık!

Gece saat on iki bir civarı “Reis”in halkı sokağa çağıran mesajının ardından da meydanlara çıktık! O günden bugüne kadar meydanlardayız, vatan nöbetindeyiz!

ŞEHİD HALİL’E SELÂM!

“Halil”; Dost… Arkadaş… Gönüldaş…

Halil’i vurdular…

Hepimizi vurdular.

Milleti, vatanı, toprağı, bayrağı vurdular…

Halil’in kanı, suyun toprağa yürümesi gibi yürüdü bütün vatan sathına;

Allahsız darbeciler boğuldu o kanda, Anadolu dirildi o kanla! Şehdin rahmeti ve bereketi zafer oldu bütün Türkiye Müslümanlarına!

O’nu;

Yiğitliğiyle…

Mertliğiyle…

Cesaretiyle…

Şecaatiyle…

Dürüstlüğüyle… Samimiyetiyle… Davasına sadakatiyle…

Haksızlığa, zulme, adaletsizliğe karşı verdiği mücadele ile örnek bir İbda’cı Müslüman olarak bildik!

Öylece de “şehidler yurdu”na uğurladık!

Fatih’teki cenazede, “şehidler kervanı”nın başında o vardı!

Reis, cenazesinin başında, Halil’in ve tüm şehidlerin makamlarının, Peygamberlerden sonra en yüksek makam olduğunu hatırlattı bir kere daha!

O, gerçek bir devrimciydi…

Gıyabında sevdiğim biriydi, tanıyınca daha çok sevdim.

En son, İstanbul’da katıldığımız bir programın ardından, “Bir çay içelim” diye, Abdülhamid Han’ın Türbesi’nin yanında, onun da ruhaniyetine fatihalar okuyarak oturmuş, uzun uzun konuşmuştuk, etrafa tarihin kokusunun yayıldığı o mekânda… Son görüşmemizmiş…

Şahsiyetindeki zenginlik ve derinlik, hayatın ve mücadelenin her alanına yansıyordu! İnsan, etraftaki haysiyetsiz “kıvırganları” görünce, onun “İbdacı-devrimci bir entelektüel” tavrının kıymetini elbette daha çok anlayacaktır!

Yaşanmaya değer hayat” kavgasında, kahramanca bir hayat yaşadı! Kahramanca öldü!

Kahramanlıklarını miras bıraktı ümmete!

Halil’i vurdular!.

Alçakça, kalleşçe, haince bir saldırı ile vurdular… Cezaevinde yıllarca beraber yattığı yakın arkadaşlarından Bünyamin Eser’in anlattığına göre; 15 yaşlarındayken, yine bir 15 Temmuz günü İbda ile tanışmış Halil… Ve hayatın esrarlı “tevâfuklarından” biri olarak, yine 15 Temmuz gecesi şehid düştü Halil…

Şehidler bizim onurumuzdur, gururumuzdur!

Onları her zaman minnet ve gıpta ile yâdederiz!

30 YILLIK HESAPLAŞMA

FETÖ ile İBDA arasındaki otuz yıllık hesaplaşmada, mücadeleyi zafer ve şehadetle taçlandırdı Halil…

Bu vatanın, bu ülkenin, bu Müslüman halkın asıl düşmanı Fetullahçı Ajan yapılanmaya, “güzelleme” yapanlar utanmışlar mıdır?.. Yüzleri kızarmış mıdır, vicdanları sızlamış mıdır?..

Sanmıyorum…

Halil, Fetullahçı Ajan yapılanma (FETÖ) ile İBDA arasında, 1990’dan bugüne kadar süren otuz yıllık savaşı, zafer ve şehadetle taçlandırdı! Halil’in şehadetinin bir anlamı da bu! FETÖ’cülere kuyruk sallayanlar bunu anlayabilirler mi?.. Sanmıyorum!

 

İMAN ŞUURU

Halil, evden ayrılırken, yakınlara düşen bomba sesleri ve helikopterden sıkılan kurşunların birden artması üzerine, eşinin, “Halil gitme” demesi üzerin verdiği cevap, onun “kadere iman” şuurunu gösteriyor;

-“Bana bir şey olacaksa evde otururken de olur! Hakkını helal et!

Halil'i vurdular...

Şükrü Sak / Nabız Haber

 

adminadmin